Avrasya Eğitimcileri Derneği olarak 08-18 Ağustos 2022 tarihleri arasında “Balkan Turan Turu” yapmış; Macaristan dahil 11 ülkeyi gezmiştik. K.Makedonya’nın Ohri Şehri’ne yakın Stragu’da “Beograd Hotel”de kalmıştık. Otele gece indiğimizden, kasabayı görme imkânımız olmamıştı. Fakat müzik seslerinden otelin bulunduğu sokağın karşısında eğlence mekanlarının olduğunu anladık. Sabah otelden ayrılıp otobüse binmek üzere sokakta yürürken bir nehir kenarında olduğumuzu gördüm. Otobüsümüz nehrin öbür tarafındaydı. Köprüden geçerken nehre (yanılmıyorsam adı Kara Drin) baktım. Dikkatimi nehirdeki yosunlar çekti; hemen birkaç fotoğraf çektim.
Aklıma memleketim Elbistan’daki Ceyhan Nehri geldi. Benzer fotoğrafları Elbistan’da da çekmiştim. Turdan dönünce bu konuyu yazmayı düşünmüştüm ama ancak sıra geldi.
Genelde bütün sularda sazlıklar ve yosunlar olur: Meraklı ve/veya ilgi alanınızda değilse öylesine bakar geçersiniz. Aslında birçoğumuz, “doğada veya etrafımızda olanlardan” habersiz, farkında olmadan yaşıyoruz. Ancak, bir felaketle karşılaşırsak veya “yılan bize dokununca” anlıyoruz.
Sizleri yanlış bilgilendirmemek için araştırma yaparak köşe yazılarımı yazıyorum. Çocukluğumda/ gençliğimde idrak edemediğim birçok şeyi şimdi daha iyi görüyor, anlıyorum. Hem araştırmalarımdan öğrendiklerimi hem de gezdiğim yerlerdeki kültürle ve diğer konularla ilgili benzerlikleri ve bağlantıları kurmaya, eşleştirmeye çalışıyorum.
Çocukluğum Ceyhan Nehri (halk Cahan der)’nde çimmekle (yüzmekle) geçti; yazları hiç sudan çıkmazdık. Hatta yosunların arasında yüzerdik. Akıntı ve dalgalar sebebiyle suyun akışı yönünde eğilerek sağa-sola sallanmaları, bayrak gibi dalgalanmaları, balıkların aralarına girip çıkması hoşumuza giderdi; seyrederdik. Ama yosunlarla ilgili bilgi sahibi değildik.
Ceyhan Nehri
Biliyorsunuz; ülkemizin en uzun nehirlerinden biri de Ceyhan Nehri’dir. Nehir, Elbistan’ın 3 km kadar güney-doğusundaki “Pınarbaşı” denilen yerden doğar. Pınarbaşı havzasının önü setle kapatılarak bir gölet oluşturulmuştur. Nehir, setin üzerinden aşan ve setin alt tarafındaki Kaynarca’dan çıkan sularla oluşur, büyür. Sonra Elbistan’ın ortasından geçerek ilk kolu olan Söğütlü Çayı ile şehrin çıkışındaki “Suçatı” denilen yerde birleşir. 509 km. yol aldıktan sonra Adana’nın Karataş’la Yumurtalık ilçeleri arasından Akdeniz’e dökülür.
Pınarbaşı’ndaki gölet eskiden beri vardır. Göletin alt kısmı durgun olduğundan yosunlar çabuk çoğalır. Ayrıca, erozyondan dolayı dibi/tabanı dolar ve kirlenir. Neredeyse her yıl temizlik yapılır. Yosunlar, sadece gölet alanında değil, nehrin akan bölümlerinde de vardır.
Çocukken yüzmeye Pınarbaşı’na değil de aşağısındaki, mesela “Tabak kaldıran”a giderdik. Yüzme bilenler, şehrin içinde her yerden suya girebiliyorlardı. Evimize yakın olduğundan, daha çok “Çakmakların Köprüsü” denilen yere giderdik: Köprüden çivileme atlar, iki elimizi öne uzatarak başımız üzerine dikilirdik. Şehrin dışındaysa “Suçatı”na veya “Söğütlü Çayı”na giderdik. Ceyhan Nehri, nenemin köyü Karaelbistan’dan da geçtiğinden, köye gittiğimde dayımın çocukları ile burada da yüzerdim. En çok da camızlarla yüzerken eğlenirdim.
1960’lı yıllarda “Ceyhan Nehri” çok temiz akardı. Nehrin suyu ile kenarındaki Ceyhan (Aşağı) Camisi’nin cemaati abdestini alır; kadınlar taşlar üzerinde çamaşırlarını yıkarlardı.
Büyüklerimiz “Akan su pis tutmaz” derlerdi. Susadığımız zaman rahatlıkla nehirden içerdik. 1970’li yıllara kadar ekmeklik ve bulgurluk buğday nehirde yıkanır; bulgur su kenarında kaynatılır, bezlere/ kilimlere serilir, kurutulur ve çuvallara doldurulurdu. Sonra da öğütülmek üzere değirmene gönderirlerdi. Kaynatılan “bulgur hediği”ni yemek -hele de biraz tuz dökersek- çok hoşumuza giderdi.
Benzer bir atasözü de “Akan su yosun tutmaz” şeklindedir. Bir de “Yuvarlanan taş yosun tutmaz” denir ama bu atasözü diğerlerinden farklıdır. Atasözleri ve deyimlerin hakiki anlamlarının yanında mecazi anlamları da vardır.
Yosun temizliği
“Su ve bataklık bitkisi” olarak tanımlanan yosunlar; suda yaşayan diğer canlıların beslenmesine ve korunmasına yardımcı olurlar. Ancak, çabuk büyümeleri, çoğalmaları sebebiyle gölleri, göletleri, akar suları doldururlar. Bir tür mikro organizma olan yosunlar, özellikle tatlı su alanlarında kolaylıkla üreyebilmektedirler. Suların debisine göre yosunlaşma ve kirlenme değişmektedir. Mesela, yavaş/ durgun akan bir suda yosun büyümesi ve kirlenme daha fazladır.
Yosunların suda bayrak gibi dalgalanması hoşumuza giderdi ama fazla büyüdüğün de su yüzünü kapladığı için görüntü çirkinleşirdi. Ayrıca, suyun berraklığı ve balıkların yüzdüğü görülmezdi. Yüzmeye gittiğimizde mandaların nehirde yayıldığını, yani yosunları yediklerini görürdük.
Yosunları temizlemek için Elbistan Belediyesi çok uğraşırdı. Duyduğum kadarıyla eskiden bu işi ihale ile yaptırırlarmış. Zor bir iş olduğundan, daha çok Kadir isimli kişi (kasap çıraklığı da yaparmış, lakabı Yan Kadir'miş) ihaleyi alırmış. Nehir kenarında gezerken -kendisini tanımazdım ama- zaman zaman birinin tırpanla/ orakla yosunları kestiğini görürdüm.
Ne zaman ki, nehre yakın evlerin kanalizasyonları nehre verilmeye başlandı; Ceyhan Nehri de kirlenmeye başladı. Hele son yıllarda ülkemiz tabiatına verdiğimiz zarar, akla hayale gelmeyecek seviyede… Rant uğruna her yer tarumar ediliyor, yakılıyor-yıkılıyor, geleceğimiz mahvediliyor.
Gurbette olduğum için Elbistan’la ilgili haberleri mümkün olduğunca takip eder, bazı notlar alırım. Belediye temizlik ekiplerinin, nehirde büyüyen bitkileri ve su içerisine atılan plastik ve benzeri atıkları temizlemek için yoğun çaba sarf ettiklerini basından öğreniyorum.
4 Kasım 2022 tarihli son haberlerde; “Dünyadaki fotosentetik karbonun üçte ikisi su yosunları tarafından üretilmektedir. Su yosunları dünyadaki oksijenin ise yaklaşık yüzde 70-80’ini üretirler. Geriye kalan kısmını ise bitkiler üretir. Bu oran oldukça fazladır. Bu nedenle su yosunları dünyadaki canlılık için bir vazgeçilmezdir…
Su yosunları, oksijen deposu olduğu kadar büyük bir ekonomik değerinin olduğu, son yıllarda yapılan çalışmalarla ortaya kondu… Yosunları, bilimsel olarak inceleyecek. Dünyadaki örneklerine baktığımızda; su yosunlarının, birtakım işlemlerden geçtikten sonra gıda, kozmetik ve tarım, ilaç sektörü başta olmak üzere birçok alanda yaygın kullanımı mevcut. Su yosunlarının büyük kısmı gıda üretiminde kullanılırken, hidrokolloit içeren yosun özü de kozmetik, ilaç, diş macunu, hayvan yemi ile tarım sektöründe gübre olarak değerlendiriliyor.” şeklindeki açıklamaları okudum.
Ayrıca, “doğal olarak yetişen su yosunlarının gıda ve ilaç sanayiinde kullanılabilirliğinin belirlenmesi ve ekonomiye kazandırılması amacıyla birçok üniversite tarafından bilimsel çalışmanın başlatıldığı, yosunları incelemek için farklı noktalardan örnekler alındığı, laboratuvar sonuçlarının olumlu yönde olduğu” belirtilmektedir.
Ancak, 6 Şubat depremi dolayısıyla işlerin durduğunu sanıyorum. Tabii ki, Elbistan için faydalı olan her şey beni mutlu eder.
Bugün çok tartışılan iklim krizi, doğal afetler ve doğa katliamları gibi benzer sorunlardan kurtulup ülkemizin doğal zenginliklerini, değerlerini koruma sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.
Herhalde “kirli eller” olmasa dünyamız ve ülkemiz daha güzel olacaktır!..