Mirseyit Sultan Galiyev’le ilgili, Rinat Muhammediyev’in belgesel romanı “Sırat Köprüsü” adlı kitaptan yararlanarak yazımıza devam edelim.
Mirseyit Sultan Galiyev, Stalin’den aldığı Merkez Komite kartı ile Ufa şehrine acil göreve gider. Maksat: Küçük Başkurdistan temsilcilerinden Zeki Velidi ve İlyas Alkin’in idaresindeki askeri birlikleri Sovyet Hükümetine karşı savaşmaktan uzak tutmaktır. Galiyev’in yola çıktığının ikinci günü, yani 16 Ocak 1919’da Milletler İşi Halk Komiserliği Moskova’da olağanüstü toplanarak Merkezi Müslüman Askeri Kurulu’nu sona erdirir.
Son gelişmelerden hiçbir haberi olmayan Mirseyit Sultan Galiyev; tam bugünlerde büyük bir gizlilik içinde bir Başkurt Köyünde Beyaz Ordu Bölgesinde Zeki Velidi ve İlyas Alkin’le görüşme yapmaktadır. Sultan Galiyev: “Biz birbirimizi iyi tanıyan adamlarız. Bu vakit meselesi. Ama bizim her üçümüz için de ortak ve mukaddes olan meseleler var. Mesela millet… Tatar-Başkurt emekçilerinin geleceği. Küçük Başkurdistan şartlarında iki ateş arasında kalan Başkurt köyleri, Başkurt köylülerinin kaderi… endişelenmek gerek.” Uzun tartışmaların sonunda Başkurt Askeri Birliklerinin Kızılordu’ya silah çekmemeleri konusunda anlaşırlar. Çıkışta hava çok soğuktur. Zeki Velidi kendi omuzundaki tilki kürkü Mirseyit’e uzatır: “Buyur, hediyem olsun. Hava soğuk, dikkat et kendine.” Mirseyit: “Ya kendin?” “Başkurt ülkesinde Zeki Velidi donmaz, kürksüz de kalmaz. Al Mirseyit.” Zeki Velidi’nin cömertliği onu pek duygulandırır.
Mirseyit Ufa’ya ancak ertesi gün sabah ulaşır. Doğrudan bölge komitesine gider, telgrafı gösterirler. Troçki ve Stalin imzalarıyla Merkezi Müslüman Askeri Kurulu’nun -ihtiyaç olmamasından ötürü- sona erdirildiği haberi iletilmiştir. Bu haber, başına balyozla vurmuşlar gibi tesir bırakır: “Yok, yok akıl almayacak derecede bir hainliktir bu…” Yine üç gün içinde Başkurt askerlerinin Kızıl Ordu ile aynı safta Kolçak’a karşı savaşmaya hazır olduğu haberi ulaşır. Mirseyit Sultan Galiyev, kendisine verilmiş karışık ve zor bir görevi yerine getirmiştir.
Moskova’ya döner. İkinci gün Lenin’le görüşmek ister, görüştürülmez. Kısa sürede Doğu Halkları Komünist Örgütü Merkez Büro başkan yardımcılığına yükselen Yalımov’u iyi tanıyordur: Bütün kariyeri milli meseleleri inkâr etmeye dayanıyor. Kendisini “enternasyonalist” sayan milliyetsiz, dinsiz adamlar da var. Mirseyit, o an hepsini anlar, Vladimir İlyiç (Lenin)’e yazılan mektubun niçin cevapsız kaldığını da… Lenin’in yanına çağırırlar. Önder; adeti üzere neredeyse kapı yanına kadar gelerek karşılar, yumuşak deri koltukta yer gösterir. Lenin: “Sağdan da duyuyorum hakkınızda, soldan da. Çeşitli şeyler anlatıyorlar. Yakubov yoldaşla ne oldu? Kazan’daki o isyanı çıkaran sebepleri açıklayabildiniz mi?”
Mirseyit: “İsyanın esas sebebi, oradaki yoldaşların milli askeri birlikler kurulmasına muhalif olmalarında Vladimir İlyiç. Cepheye gidecek Kızıl Ordu askerlerini önce haftalarca aç bırakmışlar, sonra da ‘Sizi aç tutan Siyasi Bölüm Müdürünüz Kamil Yakubov’ diye laf çıkarmışlar. Neticeyi biliyorsunuz, Kamil Yakup suçsuz yere öldürüldü. Bizim milli kadrolar işte bu şartlarda çalışıyor ve dünyadan göçüyor! Vahitov’un ölümü de pek manalıydı.” İlyiç: “Pekiyi, Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’nin gerçekleşmesini bir hayal olarak kabul ediyor musun?”
Mirseyit: “Sovyetler ülkesinin yüce yöneticilerinin imza koyduğu kanun, bir hayal olarak kabul edilmedi Vladimir İlyiç. Onu gerçekleştirmek gündemimizdedir. Ufa’da olsun, Kazan’da olsun herkes bu mevzuyla ilgilidir.” Lenin: “Pekiyi bunlardan maksat ne?”
Mirseyit: “Maksat şu Vladimir İlyiç. Milli istiklal hareketlerine uygun şartlar hazırlamak, Sovyetler Rusyası’nın dünya çapında otoritesini arttıracaktır. Şarkta sadece Türkiye, Afganistan ve İran gibi Müslüman ülkelerde değil, emperyalist zulmün olduğu bütün devletlerde, Hindistan’da, Çin’de, Afrika’da ve Latin Amerika gibi ülkelerde sosyalizm fikirlerine yönelmelerini ve komünizme inancı doğuracaktır.” Lenin: “Sizinle konuşmak enteresan şey, Yoldaş Sultan Galiyev”.
Mirseyit: “Sınıf mücadelesine nazaran, emperyalist zulüm altındaki ülkeler için milli istiklale yönelme hareketi çok daha mühimdir. …Belki kendimizi, sınıf mücadelesi ile sınırlandırmamak daha hayırlıdır.” Sohbet bir saat sürer, vedalaşırlar.
Şark Halkları Komünist Örgütlerinin 2.Rusya Kurultayı toplanıp, bir buçuk yıl önce ilan edilen Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’nin geleceğini belirleyecektir. Tartışmalar olur. 13 Aralık 1919’da Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbürosu’nun, Lenin Başkanlığında yapılan oturumunda; 22 Mart 1918 tarihinde Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’nin kurulması hakkındaki kararı iptal edilir. Mirseyit Sultan Galiyev Samara’ya gelince karardan haberdar olur ve Stalin’le temas kurar, son derece öfkelendiğini bildirir. Mesuliyeti kendi üstüne almaz Stalin, Lenin’in ve Politbüro’da konuşma yapan yoldaşların üstüne atar. Moskova’ya geri dönen Mirseyit Lenin’le görüşemez. Son çare mektup yazar. Mektup hemen Vladimir İlyiç tarafından okunmuştur. Karara karşı çıkan sadece Sultan Galiyev değildir. Mesela Midhat Borındıkov ile İsmail Firdevis, parti kartlarını masaya fırlatarak protesto ederler. Ama Moskova’yı böyle korkutmak mümkün değildir!..
1920 yılının Mart-Nisan aylarında Sultan Galiyev, bazı yöneticilerle ciddi kavgalara girmiştir: Hatta onu işten alırlar. Sultan Galiyev’in öldürüldüğü dedikodular yayılır Kazan’da. Tataristan’ın özerkliğini ilan eden belge, 27 Mayıs 1920’de V.Lenin, M.Kalinin ve A.Yenukidze tarafından imzalanır. 1920 yılı yazı Stalin de Moskova’dan epeyce uzağa gidip kaybolmuştur. Ukrayna’da Troçki’ye karşı yapılan suikastı planlayanın Stalin olduğuna dair dedikodular vardır. Onun yardımcısı olan Kamenskiy de hastalanır. Mirseyit, geçici olarak Stalin’in yerine Milletler İşi Halk Komiserliğine geçmeye mecbur kalır.
Son zamanlarda Türkiye’nin meşhur edibi ve bilgini Ziya Gökalp’la mektuplaşmaya başlamıştır. Bu arada kapı çalınır ve içeri Zeki Velidi girer: “Stalin yokmuş, bari senin yanına gireyim dedim. Aldattılar, sözlerinde durmadılar, Lenin de Stalin de aynı… Savaşçılarımı verdim, Kolçak’ı kovduk. Partilerine girdim. Ne isterlerse yaptım. Ya onlar? Onlar otonomi denen sözle bizi kandırdılar.”
Mirseyit: “Kendiniz istediniz, beni dinlemediniz.” Zeki Velidi: “Stalin dediği için yaptım bunları. Geçen yıl Şark Komünistleri Kurultayında benim emrimle oylamada Başkurdistan temsilcileri karşı durdu. Politbüro oturumunda da aynı şekilde… Anladın mı?”
Mirseyit: “Evet anladım, çok büyük hata yapmışsınız. Başkurdistan var, Zeki Efendi. Nihayet işte Tataristan’da ilan edildi.” “Küçük Tataristan” diye düzeltti Velidi. Biraz sonra Zeki Velidi: “Zor bana Mirseyit. Ben böyle eli kolu bağlı, suratıma duman üfleyen Lenin ve Stalin’den merhamet bekleyip oturamam.”
Mirseyit: “Bir kişi şaşırırsa çok önemli değildir. Ama bütün ülkeyi ve milletleri şaşırtmak cinayettir…” “Cinayet halen devam ediyor” dedi Zeki Velidi. Tartışma uzadı. Sonunda Zeki Velidi kızgın bir şekilde odadan çıktı, gitti. Mirseyit gitme diyemedi. Çünkü o, Zeki Velidi’nin bugün değilse yarın tutuklanacağını biliyordu. Gerekli organlara emir verilmişti. Bunun yanında, sol Tatar komünistlerinin Orenburg grubu tarafından da Velidi için hüküm çıkarılmıştı o günlerde. O gidişti! Bir daha dönmedi Zeki Velidi.
Başkurdistan’da… Morzabulatov’un isyanı büyüye büyüye geniş bir sahayı kaplar. İşte bak nasıl sonuçlar veriyor, halkın ihtiyacıyla ilgilenmemek, milli meseleyi tanımamak. Halbuki hepsi Sovyetler yanındaydı, ihtilali desteklemek için her şeyi yapan yiğitlerdi onlar. İsyan diyorlar. Hayır, isyan değildi bu: Tahammülü kalmayan Başkurt halkının kendi kendini ve tabii haklarını koruma mücadelesiydi. Zeki Velidi’ye olan öfkeyi ve Morzabulatov’un intikamını günahsız Başkurt köylülerini doğrayarak çıkarıyorlar. Başkurt halkının kaderi ve çektiği eziyet için yanıyordu Sultan Galiyev. Vaktiyle inandırıp güven vermişti onlara. İhtilalin geleceğinin kıl üstünde durduğu vakitti, Zeki Velidi onun sözlerine inanarak Lenin ile anlaşma masasına oturmuştu.
Sovyet hükümetiyle Başkurt halkı arasında, bir şekilde yine barış sağlanır, manasızca kan dökmeğe son verilir.
~~
Mirseyit Sultan Galiyev’le ilgili, Rinat Muhammediyev’in belgesel romanı “Sırat Köprüsü” adlı kitaptan yararlanarak yazımıza devam edelim.
Mirseyit Sultan Galiyev, Stalin’den aldığı Merkez Komite kartı ile Ufa şehrine acil göreve gider. Maksat: Küçük Başkurdistan temsilcilerinden Zeki Velidi ve İlyas Alkin’in idaresindeki askeri birlikleri Sovyet Hükümetine karşı savaşmaktan uzak tutmaktır. Galiyev’in yola çıktığının ikinci günü, yani 16 Ocak 1919’da Milletler İşi Halk Komiserliği Moskova’da olağanüstü toplanarak Merkezi Müslüman Askeri Kurulu’nu sona erdirir.
Son gelişmelerden hiçbir haberi olmayan Mirseyit Sultan Galiyev; tam bugünlerde büyük bir gizlilik içinde bir Başkurt Köyünde Beyaz Ordu Bölgesinde Zeki Velidi ve İlyas Alkin’le görüşme yapmaktadır. Sultan Galiyev: “Biz birbirimizi iyi tanıyan adamlarız. Bu vakit meselesi. Ama bizim her üçümüz için de ortak ve mukaddes olan meseleler var. Mesela millet… Tatar-Başkurt emekçilerinin geleceği. Küçük Başkurdistan şartlarında iki ateş arasında kalan Başkurt köyleri, Başkurt köylülerinin kaderi… endişelenmek gerek.” Uzun tartışmaların sonunda Başkurt Askeri Birliklerinin Kızılordu’ya silah çekmemeleri konusunda anlaşırlar. Çıkışta hava çok soğuktur. Zeki Velidi kendi omuzundaki tilki kürkü Mirseyit’e uzatır: “Buyur, hediyem olsun. Hava soğuk, dikkat et kendine.” Mirseyit: “Ya kendin?” “Başkurt ülkesinde Zeki Velidi donmaz, kürksüz de kalmaz. Al Mirseyit.” Zeki Velidi’nin cömertliği onu pek duygulandırır.
Mirseyit Ufa’ya ancak ertesi gün sabah ulaşır. Doğrudan bölge komitesine gider, telgrafı gösterirler. Troçki ve Stalin imzalarıyla Merkezi Müslüman Askeri Kurulu’nun -ihtiyaç olmamasından ötürü- sona erdirildiği haberi iletilmiştir. Bu haber, başına balyozla vurmuşlar gibi tesir bırakır: “Yok, yok akıl almayacak derecede bir hainliktir bu…” Yine üç gün içinde Başkurt askerlerinin Kızıl Ordu ile aynı safta Kolçak’a karşı savaşmaya hazır olduğu haberi ulaşır. Mirseyit Sultan Galiyev, kendisine verilmiş karışık ve zor bir görevi yerine getirmiştir.
Moskova’ya döner. İkinci gün Lenin’le görüşmek ister, görüştürülmez. Kısa sürede Doğu Halkları Komünist Örgütü Merkez Büro başkan yardımcılığına yükselen Yalımov’u iyi tanıyordur: Bütün kariyeri milli meseleleri inkâr etmeye dayanıyor. Kendisini “enternasyonalist” sayan milliyetsiz, dinsiz adamlar da var. Mirseyit, o an hepsini anlar, Vladimir İlyiç (Lenin)’e yazılan mektubun niçin cevapsız kaldığını da… Lenin’in yanına çağırırlar. Önder; adeti üzere neredeyse kapı yanına kadar gelerek karşılar, yumuşak deri koltukta yer gösterir. Lenin: “Sağdan da duyuyorum hakkınızda, soldan da. Çeşitli şeyler anlatıyorlar. Yakubov yoldaşla ne oldu? Kazan’daki o isyanı çıkaran sebepleri açıklayabildiniz mi?”
Mirseyit: “İsyanın esas sebebi, oradaki yoldaşların milli askeri birlikler kurulmasına muhalif olmalarında Vladimir İlyiç. Cepheye gidecek Kızıl Ordu askerlerini önce haftalarca aç bırakmışlar, sonra da ‘Sizi aç tutan Siyasi Bölüm Müdürünüz Kamil Yakubov’ diye laf çıkarmışlar. Neticeyi biliyorsunuz, Kamil Yakup suçsuz yere öldürüldü. Bizim milli kadrolar işte bu şartlarda çalışıyor ve dünyadan göçüyor! Vahitov’un ölümü de pek manalıydı.” İlyiç: “Pekiyi, Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’nin gerçekleşmesini bir hayal olarak kabul ediyor musun?”
Mirseyit: “Sovyetler ülkesinin yüce yöneticilerinin imza koyduğu kanun, bir hayal olarak kabul edilmedi Vladimir İlyiç. Onu gerçekleştirmek gündemimizdedir. Ufa’da olsun, Kazan’da olsun herkes bu mevzuyla ilgilidir.” Lenin: “Pekiyi bunlardan maksat ne?”
Mirseyit: “Maksat şu Vladimir İlyiç. Milli istiklal hareketlerine uygun şartlar hazırlamak, Sovyetler Rusyası’nın dünya çapında otoritesini arttıracaktır. Şarkta sadece Türkiye, Afganistan ve İran gibi Müslüman ülkelerde değil, emperyalist zulmün olduğu bütün devletlerde, Hindistan’da, Çin’de, Afrika’da ve Latin Amerika gibi ülkelerde sosyalizm fikirlerine yönelmelerini ve komünizme inancı doğuracaktır.” Lenin: “Sizinle konuşmak enteresan şey, Yoldaş Sultan Galiyev”.
Mirseyit: “Sınıf mücadelesine nazaran, emperyalist zulüm altındaki ülkeler için milli istiklale yönelme hareketi çok daha mühimdir. …Belki kendimizi, sınıf mücadelesi ile sınırlandırmamak daha hayırlıdır.” Sohbet bir saat sürer, vedalaşırlar.
Şark Halkları Komünist Örgütlerinin 2.Rusya Kurultayı toplanıp, bir buçuk yıl önce ilan edilen Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’nin geleceğini belirleyecektir. Tartışmalar olur. 13 Aralık 1919’da Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbürosu’nun, Lenin Başkanlığında yapılan oturumunda; 22 Mart 1918 tarihinde Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’nin kurulması hakkındaki kararı iptal edilir. Mirseyit Sultan Galiyev Samara’ya gelince karardan haberdar olur ve Stalin’le temas kurar, son derece öfkelendiğini bildirir. Mesuliyeti kendi üstüne almaz Stalin, Lenin’in ve Politbüro’da konuşma yapan yoldaşların üstüne atar. Moskova’ya geri dönen Mirseyit Lenin’le görüşemez. Son çare mektup yazar. Mektup hemen Vladimir İlyiç tarafından okunmuştur. Karara karşı çıkan sadece Sultan Galiyev değildir. Mesela Midhat Borındıkov ile İsmail Firdevis, parti kartlarını masaya fırlatarak protesto ederler. Ama Moskova’yı böyle korkutmak mümkün değildir!..
1920 yılının Mart-Nisan aylarında Sultan Galiyev, bazı yöneticilerle ciddi kavgalara girmiştir: Hatta onu işten alırlar. Sultan Galiyev’in öldürüldüğü dedikodular yayılır Kazan’da. Tataristan’ın özerkliğini ilan eden belge, 27 Mayıs 1920’de V.Lenin, M.Kalinin ve A.Yenukidze tarafından imzalanır. 1920 yılı yazı Stalin de Moskova’dan epeyce uzağa gidip kaybolmuştur. Ukrayna’da Troçki’ye karşı yapılan suikastı planlayanın Stalin olduğuna dair dedikodular vardır. Onun yardımcısı olan Kamenskiy de hastalanır. Mirseyit, geçici olarak Stalin’in yerine Milletler İşi Halk Komiserliğine geçmeye mecbur kalır.
Son zamanlarda Türkiye’nin meşhur edibi ve bilgini Ziya Gökalp’la mektuplaşmaya başlamıştır. Bu arada kapı çalınır ve içeri Zeki Velidi girer: “Stalin yokmuş, bari senin yanına gireyim dedim. Aldattılar, sözlerinde durmadılar, Lenin de Stalin de aynı… Savaşçılarımı verdim, Kolçak’ı kovduk. Partilerine girdim. Ne isterlerse yaptım. Ya onlar? Onlar otonomi denen sözle bizi kandırdılar.”
Mirseyit: “Kendiniz istediniz, beni dinlemediniz.” Zeki Velidi: “Stalin dediği için yaptım bunları. Geçen yıl Şark Komünistleri Kurultayında benim emrimle oylamada Başkurdistan temsilcileri karşı durdu. Politbüro oturumunda da aynı şekilde… Anladın mı?”
Mirseyit: “Evet anladım, çok büyük hata yapmışsınız. Başkurdistan var, Zeki Efendi. Nihayet işte Tataristan’da ilan edildi.” “Küçük Tataristan” diye düzeltti Velidi. Biraz sonra Zeki Velidi: “Zor bana Mirseyit. Ben böyle eli kolu bağlı, suratıma duman üfleyen Lenin ve Stalin’den merhamet bekleyip oturamam.”
Mirseyit: “Bir kişi şaşırırsa çok önemli değildir. Ama bütün ülkeyi ve milletleri şaşırtmak cinayettir…” “Cinayet halen devam ediyor” dedi Zeki Velidi. Tartışma uzadı. Sonunda Zeki Velidi kızgın bir şekilde odadan çıktı, gitti. Mirseyit gitme diyemedi. Çünkü o, Zeki Velidi’nin bugün değilse yarın tutuklanacağını biliyordu. Gerekli organlara emir verilmişti. Bunun yanında, sol Tatar komünistlerinin Orenburg grubu tarafından da Velidi için hüküm çıkarılmıştı o günlerde. O gidişti! Bir daha dönmedi Zeki Velidi.
Başkurdistan’da… Morzabulatov’un isyanı büyüye büyüye geniş bir sahayı kaplar. İşte bak nasıl sonuçlar veriyor, halkın ihtiyacıyla ilgilenmemek, milli meseleyi tanımamak. Halbuki hepsi Sovyetler yanındaydı, ihtilali desteklemek için her şeyi yapan yiğitlerdi onlar. İsyan diyorlar. Hayır, isyan değildi bu: Tahammülü kalmayan Başkurt halkının kendi kendini ve tabii haklarını koruma mücadelesiydi. Zeki Velidi’ye olan öfkeyi ve Morzabulatov’un intikamını günahsız Başkurt köylülerini doğrayarak çıkarıyorlar. Başkurt halkının kaderi ve çektiği eziyet için yanıyordu Sultan Galiyev. Vaktiyle inandırıp güven vermişti onlara. İhtilalin geleceğinin kıl üstünde durduğu vakitti, Zeki Velidi onun sözlerine inanarak Lenin ile anlaşma masasına oturmuştu.
Sovyet hükümetiyle Başkurt halkı arasında, bir şekilde yine barış sağlanır, manasızca kan dökmeğe son verilir.