Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu “Ziya Gökalp’te Turan Fikri” başlıklı makalesinde: “Sistemli düşünen bir zihne sahip olan Gökalp, Turancılık Ülküsünü bazı merhalelerden geçirerek tekâmül ettirmiştir. Öyle ki, onun ilk yıllardaki Turancılık anlayışını tenkit etmek belki mümkündür de, olgunluk çağındaki hükümlerini tenkit imkânsızdır. Çünkü ilkin romantik duygularla öne sürdüğü bu fikri zamanla aklın ve gerçeklerin ışığında prensiplere bağlayarak ebedîleştirmiştir.
Edebî eserlerinde Gökalp, Turancılığa sırasıyla şu beş manayı vermektedir. Tabii bunlar Turancılığın çeşitli yönlerden ele alınarak, bir terkibe varılmasından başka bir şey değildir. Tıpkı büyük bir mimarî abideye dört ayrı yönden bakıldığı zaman her defasında başka bir duvarının görülmesi gibi.
I. Gökalp’in manzum eserlerinde çok geçen «Turan» kelimesi birinci planda Türklerin ana yurdu, ilk vatanı, yani Orta Asya, Altay Dağları ve Ötüken yöresi gibi coğrafî bir mekân ismi olarak kullanılmıştır…
II. Eski, Anayurttan başka -Türk’ün fethettiği, Türk’ün vaktiyle yaşamış olduğu ve- yaşadığı her yer Turan’dan bir parçadır. Bu yer Avrupa’da da olabilir, Afrika veya Amerika’da da…
III. Turan kelimesinin Gökalp’te üçüncü manası, Türklerin tutsaklıktan kurtulup hürriyet ve istiklâllerine kavuşması ülküsüdür. Meselâ Ülker ve Aydın adlı masalda bu tema işlenmiştir…
IV. Gökalp Turan kelimesine dördüncü merhalede artık Büyük Türk Birliği manasını vermektedir. Bu fikir onda hiç değişmemiş, zayıflamamış ve ikinci plâna itilmemiştir. Manzumelerinde, masallarında ve diğer bütün eserlerinde bu tema hep işlenmiştir. Kelime ve muhteva olarak da en fazla Turancılık ülküsüne yer verilmiştir. Ancak Gökalp Turun ülküsünü zaman zaman da Kızılelma ve Büyük Emel sözleriyle ifade etmek tedir. Yalnız, Kızılelma kelimesi bazan da «cihan hakimiyeti mefkûresi» manasında kullanılmıştır. Esasen, Gökalp’in Turan fikri gerçekleştikten sonraki ülküsü de Kızılelma’dır…
V. Gökalp’e göre Turan ülküsünün beşinci merhalesi «cihan hakimiyetidir». Başka bir deyişle Kızılelma’dır. Esasen büyük Türkçü Gökalp, daha 1910 yılında yayınladığı «Turan» manzumesinde aynı fikri dile getirmişti.
Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.” mısraları açıkça Kızılelma hedefini ifade ediyordu… (Hacıeminoğlu N., Ziya Gökalp’te Turan Fikri)
Arslan Tekin ise: “Turan fikri Dış Türklerden çıkmıştır. Onlar esirdiler. İlk "Turan" şiirini, 1890'lı yıllarda Azerbaycanlı Dr. Hüseyinzade Ali (1864-1940) yazmıştır. Ziya Gökalp'ın şiiri daha sonradır. Gökalp'a Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak fikrini veren de odur.” (03 Eylül 2018, Yeniçağ)
“Sovyetlerin dağılmasının hemen ardından, Orta Asya'da ilk Turan Teşkilatı'nın Taşkent'te kurulduğunu not edeyim. 20. yüzyılın başında Turan Cemiyeti kuranların da Macarlar olduğunu hatırlatırım. Macar Turan Cemiyeti yine var. Onlar için Attila her şeydir…
Hemen hemen bütün Orta Asya ülkelerine gittim. Üniversitede ders verdim. ‘Turancılar’ı tanıdım. Kırımlı İsmail Gaspralı’nın (1851-1914) başlattığı Ceditçilik Hareketi, biraz konuşunca ortaya çıkıveriyor. Kabilecilik elbette var. Ama bunları yıkabiliriz. Yeter ki, kimsenin idarî sistemini tartışmayalım. Bırakın meselelerini kendi içlerinde halletsinler…” demektedir. (04 Eylül 2018, Yeniçağ)
(Not: Yazımın arasına Azerbaycanlı Dr. Hüseyinzade Ali’nin “Turan” başlıklı şiirini sıkıştırayım:
Sizlersiniz ey kavm-i Macar bizlere İhvân
Ecdâdımızın müşterek menşei Turan.
Bir dindeyiz, hepimiz hakperestân;
Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kur’an?
Cengizleri titretti şu afâkı serâser
Timurları hükmetti şehinşâhlara yekser,
Fatihlerine geçti bütün kişver-i kayser.)
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun da, “Ülkü ve Gerçeklik” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Fransızcadaki ideal sözü için Ziya Gökalp fikr kökünden mefkûre kelimesini yarattı ve yazılarında onu kullandı. 1930’lu yıllarda başlayan özleşme hareketinde kavrama Türkçe kökenli bir karşılık bulundu: Ülkü. Şubat 1933’te ilk sayısı çıkan Halk Evlerinin yayın organına da Ülkü adı verilince kelime kısa zamanda benimsendi.
Atsız, Mecmua'daki yazılarında mefkûre, ilk şiirlerinde mefkûre ve dilek kelimelerini; 5 Kasım 1933’te ilk sayısını çıkardığı Orhun dergisinin ‘Orhun’ başlıklı ilk yazısında ülkü sözünü kullanır. Bilindiği üzere yazılarının toplandığı ilk kitap da ‘Türk Ülküsü’ adını taşımaktadır.
Türk ülküsü, Türk Dünyası gerçekliğine dayandığına göre, uygulanacak yöntem bu gerçekliğin iyi bilinmesine bağlıdır. Türk Dünyası hangi coğrafyayı kapsar; üzerinde ne kadar insan yaşar? Bu insanların şu andaki potansiyel gücü nedir? Çeşitli Türk topluluklarının oluşturduğu siyasi teşekküllerin durumu nedir? Yöneticilerinin, aydınlarının, halkının fikrî yapısı nasıldır? Türklük konusundaki bilgi ve düşünceleri nelerdir ve hangi seviyededir? Bunlar ve daha birçok konu iyice öğrenilecek, atılacak adımlar ona göre belirlenecektir.
Bir ülkücü …, adımlarını bilerek atmak zorundadır. Ulaştığı her basamakta, gerçek durumu yeniden gözlemleyip tartarak, ülküsüne doğru yol almalıdır. Mevcut durumu değerlendirmeyen akılsızca davranışlar insanların kendi ülkülerine zarar verir. İçi boş kuru laflarla, lafazanlıkla, üzerine düşen görev savsaklanarak sürekli şikâyetlerde bulunmakla ülkücülük olmaz. Ülkücü akıllı, bilgili, ülküsünün heyecanını taşıyan, görev ahlâkı bulunan, dedikodu yapmayan insandır. Ülküler böyle insanların omuzlarında yükselir.
Dünyada iki türlü insan vardır: Mevcudu kabul eden, durumu değiştirip ileriye götürmek istek, heyecan ve düşüncesine sahip olmayan ‘edilgen’ insan; mevcudu bilen, fakat onunla yetinmeyip durumu değiştirmeyi hedefleyen ‘etken’ insan. Ülkücüler ikinci tipte olan insanlardır. Geleceği belirleyenler, insanlığı ve dünyayı değiştirenler de onlardır. (16 Aralık 2018, Yeniçağ)
Kur’an-ı Kerim (Hucurat, 49/13)’de: “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” denilmektedir. O halde!..
Bazıları; Türk, Türklük, Türkçülük, Türk Milliyetçiliği, Ülkücülük, Turan, Turancılık, Kızılelma gibi sözcüklerden çok korkuyorlar. İslâm’da “ırkçılık” yasak diyerek, bizim kafamızı karıştırmaya çalışıyorlar: Bunlara fırsat vermemeliyiz. Türklerin anlayışında “üstün ırk” kavramı yoktur. Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü” dediği gibi, insan olan için bu kavramlar ırkçılığı çağrıştırmaz.
Bu kavramlar, seçimden seçime oy kaygısıyla ağıza alınacak sözcükler de değildir. Kimse kerhen “Türk’üm” demesin, ona da saygı duyarız. Yeter ki bizi kimliksiz, kişiliksiz hale getirmeye uğraşmasınlar.