Ülkemizde yaşanan olaylar veya sorunlar karşısında resmî veya sivil bazı yöneticilerin, yetkililerin, sorumluların, siyasilerin yaptıkları konuşmalar ve açıklamalar beni şaşırtıyor. Aklıma “mukayyet olmak” istiyorum. Sanki “tiyatro, orta oyunu veya köy seyirlik oyunu” seyrediyorum. Öyle görüntüler veriyorlar, öyle sözler sarf ediyorlar ki, ister istemez “acaba bir oyun mu seyrediyorum” diyesim geliyor. Gerçeklerden o kadar uzaklar ki…
Haberlerde veya tartışma programlarında rol alanlar, sanki figüran gibiler; baktıkça “güleceğim” geliyor. Bazen çok gülünç oluyorlar. Büyük çoğunluk yaşananların farkında: Ama azımsanmayacak bir kesim hiç ibret almadan, hiç ders çıkarmadan sadece bakıyor. Bir kısmımız bilinçli, bir kısmımız bilinçsiz olarak olanları seyrediyoruz. Ancak, zararını -bazıları farkında olmasalar da- hep birlikte çekiyoruz.
Ben; “ilkeli, kişilikli ve sorumlu olma” mecburiyetini sadece bireylerden değil, devletin tüm yöneticilerinden de bekliyorum. Buradaki kişilik yasalarla ortaya konulan tüzel kişiliktir. Anayasayı delmekle, yasalara uymamakla, kuralsızlıkla, ağzına geleni söylemekle devlet yönetilemez. Veya genel başkan, bakan, bürokrat, siyasetçi vs. olunamaz.
Bu kısa açıklamadan sonra aklıma gelen, seyrettiğim oyunları sıralamaya çalışayım:
* ABD, “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” adıyla 25 “İslâm Ülkesi”nin sınırlarının değişeceği bir projeyi ortaya attı. “Türkiye” de -neden icap ettiyse- projenin “Eşbaşkanlık” görevini yüklendi!.. Kuzey Afrika’dan başlayarak ülkelerde iç karışıklık ve savaş çıkarıldı veya darbe yapıldı. ABD, bu ülkelerin doğal kaynaklarından yararlanırken, “ülkemiz ne kazandı?” derseniz, kocaman bir hiç. Bölgemizde “komşularımızla sıfır sorun” olacak derken, “komşusuz” kaldık. Evet, “Ortadoğu oyunu” devam ediyor ve biz de hâlâ bu oyunun parçasıyız. “Ülkemizin çıkarı mı?” dediniz!..
* Daha önce Irak meselesinde olduğu gibi, Suriye meselesinde de oyun devam ediyor. İlkeli bir dış politikamız olduğunu söyleyebilir misiniz? ABD ile Rusya arasına sıkıştık, bir oraya bir buraya savrulup duruyoruz. İşin başında kolay çözüm varken, zor çözümü seçtik. Yıllardır lafını ediyor, “bir gece ansızın gelebiliriz” diye şarkımızı söylüyoruz, ama bir türlü gidemedik. Şarkıyı söylemeye başladığımızda işimiz daha kolaydı, sanki geciktik…
* Suriyeliler meselesi ise tam bir orta oyununa döndü. ABD öyle bir politika izledi ki -PKK’ya yer açmak için- Suriyelileri ülkemize yönlendirdi. Biz de “ensar-muhacir edebiyatı” ile 4 milyon Suriyeliyi içeri aldık. Göndermek istiyoruz, gönderemiyoruz. “Gittiler-gidiyorlar” diyoruz ama!.. Yoksa göndermek mi istemiyoruz? Zaten resmî açıklamalara göre 100.000’e yakın kişiye vatandaşlık da verilmiş. Ülkemizin demografik yapısı ve milletimizin dokusu bozuluyor, acaba farkında mısınız veya umurunuzda mı?..
* Tarım ve Orman Bakanının; orman yangınları ile ilgili yaptığı açıklamaları, sorumlu bir ağıza yakıştırabilir misiniz? Ama vatandaşı saf yerine koyarak bir şeyler söylüyor, maalesef konuştukça da batıyor. Yangınların çıkma sebebini araştırmak ve önlem almak için uğraşacağına, gerekçe üretmeye çalışıyor. Bu arada ülkenin ormanları, ciğerleri yanıyor; canlı-cansız tüm varlıklar kül oluyor. Bugüne kadar başarılı bir şekilde yangınlara müdahale eden THK neden dışlandı acaba?.. Yangın söndürme işini bir yabancı firmaya ihale ettiğiniz için mi? Bu yangınlarda; ihmalden daha çok kasıt ve sabotaj ihtimali çıkınca, beraberinde şayialar da çıktı…
* İçişleri Bakanının; üç şehrin belediye başkanlarını görevden almak için açıkladığı gerekçeler soru işaretleri doğurdu. Bazılarınız hak ettiler diyebilirsiniz, doğrudur: Ben de aynı düşünüyorum. Ancak bu kişilerin; bölücü örgütle bağlantıları, örgüte yardım ve yataklık ettikleri, belediye başkanı seçildikten dört ay sonra mı anlaşıldı? Mutlaka önceden biliniyordur. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) aday olmalarını engelleyebilirdi. YSK ile birlikte oynanan bir oyun gibi. Özellikle mahalli seçimlerde YSK’nın oyunlarını çok seyrettik de!.. Seçimi kendi adaylarınız kazansaydı zaten mesele yoktu: “Rakip aday kazanırsa eldeki bu bilgilerle görevlerinden alır kayyum atarız” diye mi düşündünüz? Ayrıca, kamuoyunda algı oluşturup oya dönüştürmek için mi olayı büyüttünüz? Kısacası YSK bu işi, adaylık sürecinde sessiz, sakin ve kolayca çözebilirdi.
Diğer yandan, daha önce “metal yorgunluğu”nu öne sürerek görevden istifa ettirdiğiniz büyükşehir belediye başkanlarınızın yerine belediye meclislerinde oylama ile kendi partinizden bir meclis üyesini başkan seçtiniz. Neden bu şehirlerin belediye meclislerinde de seçim yaptırmayı düşünmediniz? Bir soru?..
* Yurtiçi operasyonlar bir tarafa, neredeyse her gün savaş uçaklarımız Irak’ın kuzeyini bombalıyor. Arkasından “şu kadar terörist etkisiz hale getirildi” diye açıklama yapılıyor. Ancak, ortaya somut bir delil konmuyor. Tamam, cesetler açıkça gösterilmesin ama, flu da olsa bir şeyler gösterilsin. Yıllardır bombalanan bu yerlerde bırakın teröristi, taş üstünde taş kalmaması lâzımdı. Hâlâ bombalamaya devam ediyoruz. Sanki sanal bir oyun seyrediyoruz. Bu hususta kamuoyunu tatmin etmek için daha açıklayıcı bilgiler paylaşılmalıdır.
* Son yıllarda hızla artan kadın cinayetleri, boşanmak isteyen eş cinayetleri arttı. Yurtlarda erkek ve kız çocuklarına taciz ve tecavüzler arttı. Ahlâken büyük bir bozulma yaşıyoruz. Bunlara karşı en sert tedbirleri almaları ve çözüm bulmaları gerekenler, herkes gibi şikâyet etmekle ve tivit atmakla meşguller. Hatırlayın; bir vakıf yurdunda erkek çocuğa yapılan tacize karşılık sorumlu bakanın ifadelerini… Veya “bu geleneğimizde var, bademleme denir” anlamında söz sarf eden cemaat büyüğünü… Lut kavmine mi benzedik ne?.. Bakalım, Allah’ın hoşuna gidecek mi?..
* Ege’de 18 adamıza ve bazı kayalıklara Yunanlılar çıkartma yapıyor, bayrak çekiyor, üs kuruyorlar: Bir tepki var mı? Yok. Maalesef bir oyun da burada oynanıyor.
* Devlette çalışan işçilerin ve memurların ücret pazarlıklarını seyrediyorsunuzdur; tam bir orta oyunu değil mi? Sendika yetkilileri rollerini çok iyi oynuyorlar. Masadan hışımla kalkıyorlar, sert açıklamalar yapıyorlar!.. Oysa yıllardır bu oyun oynanıyor. Acaba arka planda neler oluyor! Çalışanlar da zannediyorlar ki, sendika yöneticileri kendileri için çabalıyor. Ülkemizde son 10-15 yıldır sendikacılık zaten yapılamıyor. Sadece sendikacılık da değil, yurt dışından veya iktidardan yararlananlar hariç STK’lar da bitmiş vaziyette…
* Özellikle havuz medyası başta olmak üzere televizyonların tartışma programlarında bulunanlar, gazetelerin köşe yazarları -bazıları hariç- hep oyunun figüranları. Söyledikleri sözler, ileri sürdükleri fikirler bir yerlere yaranmak için… Kendilerini akıllı, bizleri de aptal sanıyorlar. Halbuki “üç maymun”u kendileri oynuyorlar.
* Yeni sistemde TBMM ne işe yarıyor? Hiç. Yasama işleri Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle hallediliyor. Sanki TBMM büyük bir tiyatro salonu, 650 milletvekili de oyuncu... Yazık!.. Gazi meclisin geldiği duruma bakın!..
* Üniversitelerimiz… İyi yönetilip yönetilmedikleri bir tarafa, bilimsel bir eğitim yapıldığına inanıyor musunuz? Orada da bilimsel (!) oyun oynanıyor. Sadece eğitim sürecinin sonunda öğrencilere diploma veriliyor. Bazı akademisyenlerimizin kendi çabaları hariç, herhangi bir buluş, icad, yenilik var mı?.. Dünya üniversiteler sıralamasındaki yerlerini garipsiyoruz!..
* Devlet kurumlarının her kademesine eşler, çocuklar, akrabalar, dostlar atanıp duruyorlar. “Nepotizm” had safhada. En son örneği Danıştay ile MEB arasında yaşandı. Osmanlı’daki gibi bir “kaht-ı rical” dönemi yaşıyoruz. “Beşik ulemaları” da daniskası… Ülkede ehliyet sahibi, liyakatli, tecrübeli, bilgili, … adam çok, ama kıymet veren yok.
* 17 yılda İhale Kanunu”nda yapılan 200’e yakın değişiklikle kurumlarda ve belediyelerde açılan ihaleler tam bir orta oyununa dönüştürüldü. Ülkenin kaynakları heba edildi, özelleştirme adı altında bütün kuruluşlarımız yabancıların eline geçti.
Daha yazacak çok şey var ama, “yerim dar oynayamıyorum!” Bence, bu oyunların bir diğer gayesi; algı oluşturmak, halkı gerçek sorunlarından uzaklaştırmak, gündem değiştirmek, bazı icraatları gözden kaçırmak içindir.
Hani bir söz var: “Güler misin, ağlar mısın?” Milletimle birlikte hep gülmek istiyorum: Ama ülkemin düştüğü duruma baktıkça içten içe kan ağlıyorum. Allah, “Türk Milleti”nin yâr ve yardımcısı olsun.