Bir öküzün çektiği arabada öküzün hizasında bir çocuk , yüklerin üstüne oturmuş bir adam. Dizginleri her ikisi de tutuyor. Sokakta- küçük bir kova suyla- saçlarını yıkamaya çalışan bir kadın.Su, burada çok değerli. Dilenen bir adam. Dupatta dedikleri şal gibi dikdörtgen biçimde, kırmızı renkte, üzerinde açık renk desenleri olan başörtüsüyle bütün yüzünü gizleyen satıcı kadın. Üzerine de ana rengi yeşil, sarı desenleri olan bir sari giymiş. Kek, hamur işi,makarna,... vb. ürünleri satıyor.
Nihayet ormanlık alan içinde, meyve ağaçları ile bezenmiş Hümayun türbesinin kalesinin içindeyiz. Yaşlı bir Hintli teyze, asırlık ağacın altına oturmuş dinleniyor.Hemen ötesinde sincaplar geziniyor. Kokusu Delhi'de yapacağımız gezileri hep metroyla gerçekleştirdik.
Daha sonra arkadaşlar Lotus Tapınağı'na gittiler. Rikşalara binip ,Hümayun'un Türbesi'ne doğru yola çıktık. Bize Hümayun Türbesi diye Hümayun'un mescidini tarif ettiler. Bu sayede Müslümanların kapalı çarşısını gezmiş olduk. Burada şal, elbise, gül ve hediyelik eşyalar satan mini mini dükkanlar yol boyu sıralanmıştı.Daha önceleri izlediğim belgesellerde ve okuduğum yazılarda Hindistan'da et kesiminin yasak olduğu tezini çürütürcesine karşıma büyük baş hayvanların kesiminin yapıldığı kasap çıktı. Adım başı dilenen insanlar; perişan haldeler.Kimisinin ayakları çıplak,kimisi engelli.Duvarlarda Hintlilerin çiğnedikleri tütünlerin izleri, turunç kokusuna, şekli portakala benzeyen,tadı ekşi ve güzel Sedafel meyvesi ağacın yükseklerinde.
Hümayun Şah 1508'de Kabil'de doğmuş, 1556 yılında vefatı üzerine önce Delhi'deki bir kaleye defnedilmiştir. Kale , Hindu imparatoru Hemu tarafından zapt edildiğinden Hümayun Şah'ın bedeni kaçan Babürler tarafından çıkarılmış ve Pencap Kalanaur'a getirilmiştir. Ölümünden 14 yıl sonra Hamide Banu Begüm tarafından buraya defnedilmiştir. Perslerden ilham alan Bahçeye girmeden hemen sağ yanda Sur Hanedanı kurucusu İsa Han'ın turkuaz işlemeleriyle bezenmiş türbesinin ve küçük bir mescidin bulunduğu başka bir bahçe göze çarpıyor.Kalenin kapısından girişte küçük bir süs havuzu var. Havuzun tam karşısında, künyesinde 1565-1572 tarih yazan bir türbe var. İngilizce olarak betimlenen yazı da Bu türbeyi inşa ettirenin Hamide Banu Begüm olduğu belirtiliyor.Taç Mahal'in öncüsü olan kompleksin 12.000 metrekarelik platformda yer aldığı ve 47 metre yüksekliğe ulaştığını yazıyor. Fars etkisindeki Hint mimarisinin en eski örneğidir.Türbe içerisinde Babürlere ait 100'den fazla mezar vardır. Moloz taş duvar inşasında ilk kez kırmızı kum taşı ve beyaz mermer kullanılmıştır. Beyaz mermer kubbenin üzeri pirinç topuzludur. Halime Hatun tarafından bahçe düzenlemesi yapılmıştır. Hümayun türbesi ve bahçesi, İsmailiyye inancından Ağa Han Vakfı tarafından 2003 yılında restore ettirilmiştir.
Halime Hatun'un türbesinin üzerinde an itibariyle beyaz güvercinler uçuyordu.Türbeye ilk girişte serinlik vermesi amacıyla yapılan fıskiyeli bir havuzun sularının geometrik şekilli kanallardan geçerek çevreyi dolaşması dikkat çekiyor.Cennet bahçelerini simgeleyen dört bahçe de kanallar sayesinde sulanmaktadır. Bahçe geçitlerle dört bölüme ayrılmıştır.Her geçidin ortasında havuzlara bağlanan sığ bir su kanalı vardır. Türbelerin yanında da köşk ve hamam vardır. Perslerden ilham alınarak yapılan bahçenin ortasında bir dizi hücre üzerinde yükselen 7 metre yüksekliğinde teraslı bir platformda Hümayun'un gerçek mezarı bulunmaktadır. Kırmızı kum taşından yapılan türbe iki katlıdır. Babür, yekpare kırmızı yapı taşının dağın dibinden kazılarak çıkarıldığını söyler. Yapının iç kısmı sekizgendir. Platformda Türbedeki mihrapta Kuran'dan Nur suresinden ayetler yazılıdır.
Dünya Mirası listesine alınan İmparator Hümayun türbesinin batı kapısı 16 metre yüksekliğindedir.Her iki taraftaki odalar merkeze bakar ve üst katın küçük avluları vardır. Babürler tarafından kozmik süs olarak kullanılan altı taraflı yıldızlar yapıyı süslüyor. Kapının üzerinde iki tane Davut yıldızı (Mühr'ü Süleyman) dikkat çekiyor.TDV İslam Ansiklopedisi'nde belirtildiği üzere Mühr'ü Süleyman; İslam inancına,''Kıyametten önce yer altından elinde Süleyman'ın mührü ve Musa'nın asası olduğu halde bir dabbe çıkacak ve asasıyla Müslümanların yüzünü aydınlatacak ve mührüyle Kafirlerin yüzünü mühürleyecektir.'' hadisi nedeniyle girmiştir.Mühr'ü Süleyman, Türklerin yaşam alanlarında da geniş bir coğrafyada görülür. Ön Türkçe'de kullanılan Ed Tamgası; Var etme, yaratma ve Tanrı anlamına gelen, birbirlerinin aksi yönde iç içe geçmiş iki üçgeni içerir.Tamga , Kün-Eki (gün, ay; Güneş ve Ay) sembolize eder.Mühr'ü Süleyman ,Allah'ın Celal ve Cemal sıfatlarını işaret eder.Bu nedenle gök ikilisi son derece anlamlıdır.