Değerli dostlar yazımın geciktiğinin farkındayım. Sebebi bir gezi programımın olması, onun hazırlığı. Bundan dolayı bu yazımda gezdiğim yerleri anlatmak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ben zihniyet olarak vatanı gezerek, güzelliklerini görerek, efsanelerini dinleyerek sevileceği kanaatindeyim. Bundan dolayı gezmeyi, insanları gezdirmeyi çok seviyorum.
Seydişehirli hanımlar “Çanakkale şehitlerine vefa borcunu ödemeye gidiyorlar” sözünü otobüsümüzün önüne asarak yola çıktık. İlk durağımız İzmir’di. İlk ziyaret yerimiz: Gazeteci Tahsin Anıtı oldu. İzmir’e Yunan ordusu ayak basınca tahammül edemez, içine sindiremez, damarında taşıdığı kan kudretini gösterir, tabancasını çıkarır, tetiğe basar, düşman askerini öldürür kendisi de şehit düşer… Hasan Tahsin Türk Milletinin, gazetecilerin şeref abidesidir.
İkinci durağımız: Kubilay Anıtı’ydı. Kellesi, Giritli Sarhoş Derviş Mehmet tarafından kör testereyle kesilip, sırığa takılıp gezdirilen Kubilay. Yürek acısı Kubilay. Şeriat isteriz, din elden gidiyor naralarıyla sokağa çıkan eroinle kafaları uyuşturulmuş meczuplar genç teğmenin durun, sakin olun ihtarına aldırmayıp, saldırıp katletmişlerdir. Anıtı Menemen’in yüksekçe bir yerine yapılmış. Hani şair diyor ya: “Bir bayrak dalgalanmak için rüzgar bekliyor”. Aynen öyle bayrak, kahraman şehidi için dalgalanıyordu. Adeta o benim korumam altında, onun alnına öpücük kondurarak bekliyorum, der gibiydi... Dualar niyazlarla oradan ayrıldık.
Ver elini Ayvalık: Ayvalık bizi sıcacık güneşi, masmavi sularıyla karşıladı. İlk durağımız Şeytan Sofrası oldu. Ben hayatımda pek çok güzel manzara gördüm ama bu kadar güzel manzara az gördüm. Yüksekçe bir tepe, baktığınız her yer küçük adacıklar, gözleriniz yeşilden ve maviden kamaşıyor. Mis gibi bir hava… Adı garip geliyor insana, diyorsunuz ki bu kadar güzel bir mekana niye Şeytan Sofrası denmiş? Anlatayım dinlerseniz.
Bu mekanda zengin bir bey köylü yaşarmış, civar köylerde yaşayanlar bunu kıskanırlar. Değişik söylentiler dedikodular çıkarırlar.Zamanla söylentiler ayyuka çıkar toplanırlar, adamı öldürmeye karar verirler. Köylü meselenin ciddiyetini anlar adamlarına çok güzel, zengin bir sofra hazırlatır. Hani bir tek kuş sütü eksik bir sofra. Kendisini öldürmeye gelenleri sofraya davet eder, gelenler yemekleri görünce her şeyi unutur, sofraya otururlar. Köylü bu durumdan faydalanır kaçar. Şeytanca bir plan olduğu için yarım ada bu isimle anılır olmuştur. Hatta köylünün ayak izi de var. Koruma altına alınmış. Ayrıca buralara kurdeleler bağlanmış, anlayacağınız hurafe, batıl itikat her yerde…
İkinci durağımız Cunda Adasıydı. Ada buram buram tarih kokuyor. Yapıların eskiliği, daracık sokakları, dokusu bozulmamış taş yollar. Dibekte kahve dövülüşü, mis gibi gelen kokusu, deniz kenarındaki tekneler, nazar boncuklu çarşılar, değişik süs eşyaları, dükkanların önünde zeytinler, zeytin yağları. Hepsi, her şey çok güzel. Ayvalık denizin incisi gibi, dokusu bozulmamış, evleri bozulmamış, yolları betonlaşmamış şehir. Zeytini, zeytin yağıyla meşhur belde seni çok sevdik. Senin koynunda yaşayan kişiler ne çok şanslı. Oturup sahilinde bir çay içemedik ona hep yanacağım…
Çanakkale, toprağına basmaya kıyamadığımız vatan parçası. Türk’ün Kâbe’si, gelincik çiçeklerinin kan kırmızısı açtığı topraklar. Her gittiğimde ayrı heyecan duyduğum, hikayesini dinlediğim, yüreğimin sızım sızım sızladığı, şehit büyük dedemin yattığı yer. Ecdadımın yedi düveli yendiği, yiğitlerin kendi cenaze namazını kıldığı yer. Dağına, taşına, ormanına, ağacına, kuşuna gururla baktığımız yer. Bir saniye sonra öleceğini bilerek ölüme uçarak gidilen yer. Düşmana bile şeref kazandıran kutsal topraklar. Şehitlerini peygamber Efendimizin kucakladığı belde. Bir milletin kurtulduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı yer. Atatürk’ün, komutanların her türlü olumsuz şartları olumlu hale çevirdiği askeri planların yapıldığı yer. Müttefiğimiz olan Almanların sinsi planının ters teptiği yer. Hayvanların bile “Bu vatan meselesi” denildiğinde üzerindeki ağır yüke rağmen can havliyle yürüdüğü yer. Gezi bittiğinde daha nice karışık duygular içinde kalben minnet duygularımı sessizce iki damla gözyaşıyla bildirip, Fatihamı gönderdim. Çanakkale rehberimiz, Aykut Güven beye teşekkür ederim. Pek çok bilgiyi, farklı açıdan bize anlattı. Ayrıca ülkücü bakış açısıyla yorumları güzeldi.
Son durağımız, göz bebeğimiz: İstanbul. Her tepesinde ecdat hatırası sıralanmış, akşama kadar şer sabaha kadar nur yağan vatan. Medeniyet beşiği, bir zamanlar Dünyanın yönetildiği yer. Kahramanlarla, hainlerin yan yana yattığı yer. Sahilde içilen bir yudum çayın, yenilen balık ekmeğin tadını başka yerde bulmak mümkün mü? Yahya Kemal’in ifadesiyle, “sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer”. Topkapı Sarayı’nı, Ayasofya’yı, Sultan Ahmet’i gezerek güzellikleri içimize nakşettik. Özellikle yeni gören arkadaşlarımız bayıldı. Eminönü’nde yenilen balık ekmek, gemiyle yapılan boğaz turu arkadaşları hayran bıraktı, yorgunluklar uçup gitti. Aşiyan Mezarlığı’ndan geçerken, Tefik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı daha pek çok yazar ve şaire selam verip, Fatihamı gönderdim. Aşiyan denince hep aklıma TEFİK FİKRET gelir. Tefik Fikret batı kültürüyle büyümüş, batı değerlerini savunan bir şairdir. Oğlu vardır Haluk. Türk gençliğine Haluk’un üzerinden şiirler yazar, nasihat eder, yol gösterir. Vatanın batı medeniyetiyle kurtulacağını, kalkınacağını hep yazar söyler. Ayrıca oğlu Haluk’u düşünceleri doğrultusunda yetiştirir, Avrupa’ya tahsile gönderir. Haluk Avrupa’ya gider, tahsilini tamamlar, orada kalır, dinini değiştirir, Hristiyan olur, ayrıca papaz olur. Bu durum Tefik Fikret’i çok üzer, derinden yaralar. Dünyaya adeta küser. Evi Aşiyan’dadır. Evine kapanır. Bir daha hiç çıkmaz.
Aynı zamanda yaşayan diğer şairimiz, Mehmet Akif’tir. Onunda bir oğlu vardır: ASIM. Akif de oğlunu kendi düşüncesi çerçevesinde yetiştirir. Türk İslam fikir sisteminde. O da Türk çocuklarına Asım’ın üzerinden şiirler yazar, nasihatlerde bulunur.
“Asım’ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek.
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek”
İki evlat, verilen eğitim sonucunda biri papaz oluyor, diğeri ataya, vatana hayırlı evlat. Bunları içimde mütalaa yaparken arkadaşlar, Şerife Hoca ne bekliyorsun, grup indi ikazıyla kendime geldim. Gönlümden iki değerimize de selam verdim. İstanbul’daki rehberimiz Aykut Altunay idi. Derin bilgisi, samimiyeti ve arkadaşımızın kardeşi olması ayrıca bize bir sürpriz oldu. Teşekkür ederiz.
Bir tur da bu şekilde sonuçlandı. Yola çıktık, hatıralar gözyaşlarıyla anlatıldı. Gelirken tereddüt içinde olanlar, teşekkürlerini ifade ettiler. Turlar aynı zamanda yeni dostlukların oluşmasında faydalı oluyor. Hepimiz helalleştik, yeni turlarda buluşmak ümidiyle Allahaısmarladık, dedik.