Toros Dağlarından konar göçer Yörük Aşiretleri varmış. Yazın Seydişehir'de, kışın Manavgat inerlermiş. Bunların geçimi hayvancılık üzerineymiş. Koyun, keçi sürülerini güderler, peynir, tereyağı, çökelek yapar. Kurban gelince kurbanlık satar hayatlarına devam ederlermiş.
Anlatacağımız hikâye: Toros Dağlarında, Yörük Obasının birinin başından geçmiştir:
Yörük geleneğinde, her obanın bir beyi olurmuş. Bey, obasının başı, obanın her türlü işleyişi ondan sorulurmuş. Oba beyi, obasını adaletli bir şekilde yönetirmiş. Yörük gençlerini ata binen, kılıç kuşanan, cengaver, savaşcı, oku, silahı en güzel şekilde kullanmayı öğretirmiş. Savaş eğitimi her gün mutlaka yapılırmış. Küçük erkek çocukları koyunların üzerine binerek eğitime başlarlarmış.
Bu obanın yakında bir Ermeni Yaylası varmış. Bu Ermeni Yaylası obalardan rahatsız olur, için için kin tutarlar ve zaman zaman saldırırlarmış. Yörük sürülerindeki hayvanları öldürür, kaçarlarmış.Ayrıca Kızlara, delikanlılara sataşır, onlara uygunsuz hareketlerde bulunurlarmış. Özellikle kızların önlerine geçer, kaçırmaya teşebbüste bulunurlarmış.
Bu sebeple Yörük kızları sürekli yanlarında silah taşır ve gerektiğinde kendilerini korumak için ateş ederlermiş…
Bu hadiseler Obayla, Ermenilerin arasını açmış, "bıçak kemiğe dayanmış" Yörük obası Ermenileri birkaç kez ikaz etmiş. Yörük beyi elçi göndererek, gençlerine sahip çıkmasını talep etmiş.Fakat Ermeni gençleri rahat durmaz kızlara, sürülere saldırılarına devam, ederlermiş...
Yine bir gün Yörük kızları süt sağmaktan gelirken, Ermeni gençleri kızların önünü keser. Bu bardağı taşıran son damla olur, çatışma çıkar. Yörükler yayladan, Ermenileri sürüp, çıkarırlar.Ermeniler kaçar, yaylalarını bırakıp.Yörükler yaylaya gelir, evleri tek tek kontrol ederler. Geride kalan var mı diye…
Ocağın içine saklanmış bir kız çocuğu bulurlar. Çocuğa kıyamazlar, obaya götürürler.Oba halkı bu Ermeni kızını el bebek gül bebek büyütürler.Evlenme çağına geldiğinde çocuğu bulan kişi oğluyla kızı evlendirir.Ayrı bir çadır kurarlar, yuvalarını yaparlar.
Seneler geçer, Ermeni kızının bir kızı olur. Bu kız Dokuz on yaşına geldiği zaman, anne kızına ders vermeye başlar. Fakat bu ders verme farklı bir durumdadır. Çadırın kapılarını kapatır, sürekli bizi rahatsız etmeyin, ikazında bulunur.Bu durum kayın babanın merakına gider, övünç içindedir. Geliniyle öğünür, gurur duyar.
Kayın Baba birgün
-Bizim gelin torunuma nasıl bir ders veriyor diye merak eder ve çadırın dışından anlatılanları dinler.
Anne derse başladığında, ilk sözü; Dersimiz tarih, biz Ermeni’yiz. Türkler bizim can düşmanımız. Anavatanımız Ermenistan. Türkleri seviyor gibi davranacaksın. İlk fırsatta tekmeyi vuracaksın. Elinden gelen kötülüğü yapacaksın… Diye kızını öğütlemektedir...
Bu sözleri duyan Kaynata şaşırıp kalmıştır. Arına boğulmuş, kimseye bir şey söyleyememiştir.
Aradan hayli bir zaman geçtikten sonra anne keçi güderken dağdan düşer ölür...Çocuk büyür, evlenme çağına gelir, bu kızı da obadan sevdiği bir delikanlıyla evlendirirler. Bu kızında bir kız çocuğu olur. Yine bu çocukta on, on iki yaşına geldiği zaman, annesi ölen annesinin yolundan gitmeye başlar.
Çocuğunu her gün çadıra alır ve çadırın kapılarını kapatarak oa halkına, akrabalarına bizi rahatsız etmeyin, diye ikazda bulunur.
Kocasının hanımının çocuğuna ders vermesi merakına gider, çadırın kapısından dinlemeye başlar.Duyduklarına inanamaz. Annesinin kendine öğrettiği gibi Türk düşmanı bir evlat yetiştirmektir. Kızına, Bazı isimler öğretmektedir. Duydukları kelimelerin, isimlerin içinde Seydişehir'de yaşayan Ermenilerin isimleri geçmektedir .Bunlar O dönemde Seydişehir’de yaşayan Ermeni Esnaflarıdır. Kocası buna bir anlam veremez, ama kafası bulanmıştır. Fakat bir şey demez.
Aradan yıllar geçer, Kız 17 - 18 yaşına gelmiştir.Anne hastalanır, ve ölür…Aradan aylar geçtikten sonra kız ortadan kaybolur. Oba halkı arar, babası perişan olur ama kızı bulamazlar.Oba halkı toplanır, hep beraber konuşur, fikir teatisi yaparken, kızın babasının aklına yıllar önce çadırda konuşulanları hatırlar. Oba halkına bunu anlatır. Daha önce çadırı, dinleyen Kayın pederde ortaya çıkar, o da duyduklarını anlatır.
Obanın ileri gelenleri bu kızın Seydişehir'e gitmiş ve oradaki Ermeniler ‘de bulacaklarını tahmin, ederler.İki kişi atlara binerler, Seydişehir'e gelirler. İsmi geçen Ermenileri bulurlar, sorarlar. Kızı tarif ederler. Sordukları Ermeni böyle bir kız çocuğu geldi. Bizden İstanbul’daki Ermenilerin isimlerini aldı, gitti der.
O tarihte Ermeniler ‘in yaşadığı yer, Eski Garajın arkasındaki mahalledir.Seydişehir'in Yerlileri oraya Gavurlar sokağı diye bilirler.O zamanda Seydişehir'e haftada bir otobüs gelirmiş, kız çocuğunun bundan sonraki hayatı meçhuldür.Bulunamamıştır.
Kim bilir tarihimizde ne çok hikaye vardır, bu şekilde.Türk'ün ekmeğini yiyip, kuyusunu kazan.Onun için derim hep, İçimizde MİLLİ KİN OLACAK.
ÇOCUKLARIMIZA BU HİKAYELERİ ANLATACAĞIZ. TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU OLMADIĞININ ŞUURUNDA OLACAĞIZ......
Anlatan, Kezban Gören....