Prof.Dr.Bahaeddin Öğel (Türklerde Devlet Anlayışı, Ötüken Neşriyat, 2016):“Göktürk Yazıtları’nda, Türk Hakanı bütün insanlığın hakanı olarak gösterildiğine göre, Türk töresi de bütün insanlığı düzene koyan bir hayat yolu olmuş oluyordu. Oğuz Destanı’nda ise Tanrı, dünya hakimiyetini Oğuz Han’a ve soylarına nasip eylemişti. Ayrıca, ‘gök çadırımız ve güneş de bayrağımız olsun’ denerek, bu dilek belirleniyordu (s.26).
Oğuz Destanı’na göre, kağanın birinci karısı gökten inmiş ve ondan Gün, Ay ve Yıldız hanlar doğmuşlardı. İkinci hatunu da ağaç kovuğundan, yani yerin sonsuzluklarından gelmiş ve ondan da Gök, Dağ ve Deniz hanlar doğmuşlardı. Böylece Oğuzlar, soy ve güçlerini yerin ve göğün büyük varlıklarından almış oluyorlardı. Dünyanın hiçbir mitolojisinde böyle muhteşem bir tablo ile millet ve devlet anlayışı yoktur. Göktürk Yazıtları’nda da ‘gök ile yer yaratıldığında, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış ve insanoğlunun üzerine de Türk hakanları kağan olarak oturmuşlardı’ (s.31).
Ancak Türk hakanı bir insanoğludur. Doğuştan insanlarla eşittir. Hakan olması için, Çin imparatoru gibi, üstün bir doğuşa sahip olması da gerekmiyordu. Eti ve özü, ne Çin imparatoru ve ne de Papa gibi, ne mukaddes ve ne de mübarekti (s.27).
Hakan unvanları, büyük devletler kurmuş olan kavimlerde devlet ile hakanlık anlayışınınbir görüntüsü gibiydi. Bu anlayışlar ise, yüzyıllarca yaşar ve kaybolmazdı (s.213).
…Bu bakımdan Osmanlı Devleti’ndeki padişah anlayışı, Göktürklerinkine daha yakındı. Çünkü padişah, ‘devletti ve devlet sahibi’ idi (s.214).”
Yılmaz Öztuna (Büyük Türkiye Tarihi): “Türk’e göre dünya hakimiyetini onlara Cenab-ı Hak vermiştir (c.11/s.303).
Türkler’de cihangirlik vasfı, bir anane olarak teşekkül etmiş, hâkim kavim olma imtiyazı kesin şekilde yerleşmişti. Kaşgarlı Mahmud (ki Karahanlı imparatorluk prenslerindendir) Alp-Er-Tunga için ‘Ajun Beği’, yani ‘Dünya Hükümdarı’ diyor. M.Ö.VII.yüzyıldaki bu Türk hükümdarı için kullanılan bu sıfatla, Osmanlı hükümdarlarına verilen ‘Padşah-i Cihan= Cihan İmparatoru’ sıfatı arasında hiçbir fark yoktur (c.1/s.24).
Dr.Arslan Tekin (Türk’ün Tarihi):“Türklerde siyasi iktidar ve hâkimiyet, kaynağını Tanrı’dan almaktadır(s.233).
Kitabelerde Bilge Kağan için‘Tanrı irade ettiği için Kağan oldum’ ibaresi yer almaktadır.…Hakan’ın, Tanrı’nın iradesi ile görevlendirildiği anlayışını açıkça gösterir. Buna göre Kağan, Tanrı’nın temsilcisi ya da elçisidir (s.233).
Unvanlar
Yılmaz Öztuna (Büyük Türkiye Tarihi): “Türk imparatorlarına önce ‘Yabgu’, sonraki hanedanlarda ‘Kağan’ ve ‘Hakan’ denmiştir (c.1/s.47).
Çinlilerin ‘Şenyu’ dedikleri Türk ‘Yabgu’su, yani imparatoru kutsaldı, ‘Tanrıkut (Çince Tanju)’ unvanıyla tebcil edilirdi; ‘büyük imparator’ manasındaki bu adın o devir Türkçe’sindeki muhtemel telaffuzu tanhu’dur. Kudreti ve iktidarı mutlaktı. Büyük oğlu, oğlu yoksa büyük kardeşi veliahd sayılır, doğu ülkelerinin umumi valisi olurdu. Batı ülkeleri de imparatorluk hanedanından bir prensin yüksek idaresine tevdi edilirdi. Merkezi, doğrudan doğruya ‘Yabgu’ yönetirdi (c.1/s.50).
Türk hakanı, Tanrı iradesini yerine getirmek için Türk milletinin başına geçmiştir. Bundan dolayıdır ki kutsaldır ve bu kutsallık, hakanın mensup olduğu hanedanın bütün üyeleri için de bahis mevzuudur. Zaten Türk imparatorluğu, hanedanın müşterek malıdır (c.1/s.101).
Oğuz devletinin başındaki hükümdar ‘Yabgu’ unvanı taşıyordu. ‘Yabgu’ Hunlar ve Tabgaçlar çağında Büyük Türk Hakanı’na verilen isimdi, ‘İmparator’ demekti (c.1/s.367).
Sultan Melik-Şah’ı takiben Müslümanlar’ın ruhani başkanı olan Abbasi Halifesi de, Süleyman-Şah’a menşur göndererek ‘Sultan= İmparator’ diye hitap etmiş ve bu suretle dini bakımdan da hükümdarlığını tasdik eylemiştir. ‘Sultan’, ‘Şah’ gibi en yüksek unvanları takınan I.Süleyman Şah, Anadolu’yu fethettiği için ‘Gazi’ sanını da aldı (c.1/s.423).
Osmanlı hükümdarının Yıldırım Bâyezid’den, 1396’dan beri resmen taşıdığı bir titrde ‘Padşah-ı İklim-i Rum’ veya kısaca ‘Padşah-ı Rum’dur ki ‘Roma imparatoru’dur. 1453 İstanbul fethi ile bu unvan, kesin şekilde padişahın titrleri arasına girer. 1453’ten 11 Kasım 1606’ya kadar 8 padişah, ‘tek Roma imparatoru’ olduklarını iddia etmişler (c.8/s.s.14).
Roma imparatoru titri, padişahın en mühim ve büyük titrlerinden biridir. Hakan ve Sultan titrlerinden hemen sonra gelen, büyük savaşlarda elde edilen bir unvandır. Padişah, önce Hakan’dır. Yani Türkler’in imparatoru, büyük Türk hakanı ve Türkiye imparatoru. Bu titri, doğrudan doğruya Mete’den (M.Ö.209-174) tevârüs eder. İlk Büyük Türk Hakanı, Mete’nin babası Teoman’dır (M.Ö.220-209). Büyük Türk hakanlığı titri, Hun (Kun), Tabgaç (Topa), Avar (Apar), Göktürk (Köktürk), Uygur, Karahanlı, Selçuklu, İlhanlı, Timur hanedanlarını dolaşıp Osmanoğulları’na geçmiştir. Birçok Türk hükümdarının en büyüğü sıfatıyla bu hanedanlar, bu unvana hak kazanmışlardır. Zaten Türk inanış ve geleneğine, Zeki Velidi Togan’a bakılırsa tarih gerçeklerine göre, bütün Türk hanedanları, aynı sülaledir. ‘Asena (Bozkurt)’ sülalesinden inmişlerdir (c.8/s.s.15).
Osmanoğulları ailesine, hele bu ailenin reisi olan padişaha bağlılık derecesi, denebilir ki Müslüman Türk’ün Allah’ına olan bağlılığından sonra gelirdi. Türk, hükümdarına ne derece tâ’zim ederse, şanının o derecede yüksek olacağı fikrinde idi. Padişah aşkına hiçbir fedakârlık çok görülmezdi (c.8/s.47).
Padişaha karşı suç, sûikasd vasfında olmasa dahi akıl almaz bir şeydi. Bilmiyerek yapılsa bile günahtı, büyük kefareti icab ettirirdi. Tanrı’ya karşı işlenen günahtan hemen sonra gelen bir derece idi. Padişah bedduası bir felaket, padişah duası, alanın iki cihanını mamur eden bir saadetti. Padişah, Mikado gibi Güneş’in oğlu, Firavun gibi ilâh, Roma imparatorları gibi Tanrı, hatta Türk Kağanları gibi ‘Tanrı’ya benzer’ falan değildi. İslâm dininde böyle şeyler olması da zaten imkansızdı. Fakat bir çeşit kudsiyeti olduğu, öyle sanıldığı ve sayıldığı, pek çok olayla ortaya çıkar. ‘Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!’ ihtarında bile bu manayı sezmemek mümkün değildir (c.8/s.49).
‘Zıll-Ullaahi fi’â’lem (Tanrı’nın arzdaki gölgesi)’ unvanı da Selçuklular’dan Osmanoğulları’na geçmiştir.
Pax Ottomana’nın Türkçesi ‘Nizam-ı Alem= Cihan düzeni’dir ve Fatih Kaanun-Namesi denilen klasik devir Osmanlı anayasasında geçtiği için çok meşhurdur.
Bu, Osmanlılara mahsus bir duygu değildir. Oğuz Han’dan, Mete’den, belki Alp Er Tunga’dan gelen Türk cihan devleti mefkuresidir (c.8/s.377).
Nizâm-ı Alem’in sembolü padişahtı (c.8/s.378). Padişah, Nizam-ı Alem’i temsil ettiği için kutsaldır.
Onun içindir ki, padişaha itaatsizlikten büyük bir suç yoktur. Zira padişaha itaat olmayınca, devlet çözülmeye başlar. Değil Nizam-ı Alem, milli birlik bile bozulur (c.8/s.379).
Padişah … Şer’i terimle huruç ale’s-sultan idi ki, Allah’a ortak koşmak hariç, en büyük küfürdü. Sistem bu idi (c.10/s.177).
Haftaya devam…