Elbistan’ın Şah İsmail tarafından yakılıp yıkılmasının ve çok ağır tahribata uğratılmasının sebebini, Prof. Dr. Refet YİNANÇ’ın “Dulkadir Beyliği” (Türk Tarih Kurumu Basımevi 1989) adlı kitabından yararlanarak aktarmaya çalışacağım. Okuduğunuz zaman, bu durumu sizin de çok garip karşılayacağınızı sanıyorum.
Öncelikle burada bahsedilecek olaylar, son Dulkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt etrafında yaşanmıştır. Eğer 5 Mart 2016 tarihinde yazdığım “Alaüddevle Bozkurt” başlıklı yazımı okuduysanız; bazı kayıtlarda Alâüddevle Bey diye, bazı kayıtlarda Sultan Alâüddevle Bozkurt Bey diye, bazı kayıtlarda da Alâüddevle Bozkurt Gadir (Kadir) Han diye geçtiğini hatırlarsınız sanıyorum. Gelelim esas konumuza;
“… Alaüddevle Bey, amcası Aşık Bey ve beylerbeyi Mestan Bey bir kısım Dulkadirli cemaati ile ülkelerini terk ederek Amasya’ya şehzade II. Bayezid’in yanına sığınmışlardı. Alaüddevle Bey kızı Ayşe Hatun’u Şehzade Bayezid’e vermişti. (Bu evlilikten 1467 yılında geleceğin padişahı Yavuz Selim dünya’ya gelmiştir. Yani Alâüddevle Bozkurt, Yavuz Sultan Selim’in öz dedesidir.)
Alaüddevle Bey’in Fatih Sultan Mehmed’in yardımı ile Dulkadirli tahtını ele geçirmesi, zaten bozulmaya başlamış olan Osmanlı-Memluk ilişkilerini daha da gerginleştirdi.
23 Eylül 1484 tarihinde Elbistan ovasında yapılan kanlı muhabere, Dulkadirli-Osmanlı birliklerinin zaferi ile neticelendi. Sultan Kayıtbay, Osmanlılar’la anlaşmak için İstanbul’a bir elçi göndererek II. Bayezid’e bazı tekliflerde bulundu. Aslında Kayıtbay’ın bu hareketi Alaüddevle Bey’in yalnız kalmasını temin ederek hakkından gelmek için yapılmış diplomatik bir manevra idi.
Osmanlı-Memluk mücadelesinde iki tarafı da kollayan Alaüddevle Bey, Memluklar’ın galip geldiğini görünce kızını Memluk ordusu komutanı Özbey’in oğluna vererek Memluklar ile dostluk münasebetine girişti. Oysa Alaüddevle Bey de Osmanlı-Memluk ilişkilerinin gerginliğinden faydalanmak istiyordu. Osmanlı-Memluk barışının yapıldığı 1490 yılından beri Alaüddevle Bey, Osmanlı Padişahı II. Bayezid ile yeniden dostça ilişkiler içine girmişti. Alaüddevle Bey, Osmanlılar’a yaklaşırken Memluklar’ın dostluğunu da ihmal etmiyordu.
Akkoyunlu hükümdarı Rüstem, geleceğin şahı İsmail’i… ele geçirmek istediği zaman O, teyzesi Paşa Hatun tarafından Erdebil’de cerrahlık yapan Dulkadirliler’den Aba (ebe) adındaki bir kadına teslim edilmiş ve onun evinde saklanmıştı. Müridleri tarafından Gilan’a kaçırılan İsmail uzun yıllar orada saklı kaldı.
Şiilik, İran’dan önce Anadolu’da Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd zamanından beri yaygın bulunuyordu. Bu sebeple Dulkadirliler arasında da çok sayıda Şii unsurlar mevcuttu. Hatta Şah İsmail 1500 yılında müridlerini etrafına toplamak için Erzincan yakınlarındaki Sarıkaya yaylağına geldiği vakit Anadolu’daki Kızılbaş Türkmenler’in bir çoğu onun katına gittiler. …kendi adına hutbeyi okutup şeyhlik postuna ve şahlık tahtına oturdu.
Şah İsmail’in katına gidenlerin çoğunluğunu Bozok yöresinden giden Türkmenler teşkil ediyordu. Alaüddevle Bey, ülkesinden Türkmen topluluğunun Şah İsmail’in yanına gitmesine kayıtsız kalmıştı. Oysa çökmekte olan Akkoyunlu Devleti’nin toprakları üzerinde kurulan Safevi Devleti’nin gittikçe artan kuvvet ve kudreti Osmanlı Devleti kadar Dulkadir Beyliği’ni de tehdit ediyordu. Tehlikeyi geç de olsa sezen Alaüddevle Bey ülkesindeki Kızılbaşlar’ın İran’a gitmelerine engel olmaya başladı.
Tam bu sırada Şah İsmail, Alaüddevle Bey’in kızı Benli Hatun’u istedi. Dulkadirli Beyi önce kızını Şah İsmail’e vermeyi vaad etti ise de, daha sonra onun Şiiliğini bahane ederek bundan vazgeçti. Onuru kırılan Şah İsmail, Alaüddevle Bey’e diş bilemeye başladı.
Alaüddevle Bey, Şah İsmail’in Bağdat’ı zaptı ve Diyarbakır taraflarını tehdit etmeye başlaması üzerine Sultan II. Bayezid’den yardım ve himaye talep etti. Fakat II. Bayezid, Şah İsmail’i kendi aleyhine tahrik etmemiş olmak için Dulkadir Beyi’nin talebine pek ilgi göstermedi. Hatta aksine Safevi hükümdarını zaferlerinden dolayı tebrik etti.
Alaüddevle Bey buna rağmen Murad (son Akkoyunlu şehzadesi)’a yardım etmekle kalmayıp Şah İsmail’e vermeyi vaad ettiği kızı Benli Hatun’u da onunla evlendirdi. Alaüddevle Bey’in son Akkoyunlu şehzadesine yapmış olduğu yardım, Şah İsmail’in ona karşı duyduğu kini bir kat daha artırdı. Safevi Hükümdarı İran’da hâkimiyetini kurar kurmaz batıya doğru yöneldi. Alaüddevle Bey’e karşı sefer hazırlığına girişti.
Safevi Hükümdarı 1507 yılında Elbistan’a doğru yola çıktı. Kızılbaşları etrafına toplamak amacı ile Erzincan ve Suşehri yolu ile Osmanlı hududundan geçmeyi tercih etti. Bir müddet hudutta bekleyen Şah İsmail, Osmanlı Padişahı II. Bayezid’den Dulkadir ülkesine geçmek için izin rica etti. Bayezid’in ricayı kabul etmesi üzerine Safevi Hükümdarı halka herhangi bir zarar vermemeye dikkat ederek Osmanlı topraklarından geçip, Sarız yolundan Elbistan’a doğru ilerledi.
Alaüddevle Bey ise Şah İsmail’e karşı koyacak güçte olmadığından sarp Turna Dağına sığınarak Memluklar’dan ve Osmanlılar’dan yardım istedi. Memluklar cevap bile vermediler. II. Bayezid’in Yahya Paşa komutasında gönderdiği Osmanlı ordusu ise, ancak Ankara’ya kadar gelerek sadece Safevi kuvvetlerinin harekâtını izledi.
Turna Dağı eteğinde ordugâh kuran Şah İsmail, bir hayli bekledikten sonra Alaüddevle Bey’in dağdan inmeyeceğini anlayınca ona tezyif için “Ala Dana” adını vererek dönmeye karar verdi. İntikamını Elbistan ve Maraş şehirlerini yakıp yıkarak aldı. Öyle ki bu tahribattan abideler dahi esirgenmedi. Kışın yaklaşması üzerine Elbistan’dan ayrılan Şah İsmail, …üstünlüğüne rağmen Dulkadirli kuvvetlerine karşı kesin zafer kazanamadan Azerbaycan’a döndü.
Safevi hükümdarının ustaca diplomasisi bir süre sonra Memluk sultanı Kansu Gavri ve hatta Alaüddevle Bey ile ilişkilerinin düzelmesini sağladı. Dulkadirliler ile Safeviler arasında artık dostluk tesis edildiği… bir saldırmazlık anlaşması ile noktalandığı müşahade edilir.”
Haftaya devam…