2500 yıllık Hive'ye doğru yola çıktık.
Ürgenç Hive arasında Türkiye'nin yaptığı treleybüs hattı var .Hive tarihi şehrinde,İçan Kale'nin kapısında bizi dans gösterileriyle karşıladılar. Tamamen açık hava müzesi olan şehir aşırı sıcak. Hive hanlığı1920'ye kadar yaşamış.Harzemşahların merkezi Hiveymiş.Harzemşahlar devleti 16. Asırda Hive hanlığı, Hokand hanlığı ve Buhara emirliği olarak üçe bölünmüştür.
Kumdan şehir Hive İç kale, Dış kale ve Erk kaleden oluşuyor.Sarayın olduğu yer Erk kale. Eskiden İç kalenin kapısında Harezm'inin heykeli varmış. Onarım için kaldırmışlar.Hive'nin çarşısında hediyelik esyalar,doppiler,, çor gül denilen çiçek desenli parlak nakışlı kumaşlar. Girişin hemen yanındaki tahta oturup, fotoğraf çektirdim.Muhteşem Kalta Minaresi'nin çinileri dökülmeye başlamış.Harezmi devletinin başkenti Hive'nin halkı zerdüştmüş.
Bu bölgeye büyük İslam bilginlerinin akım etmesinin sebebi de bu olmalı. Zerdüşt din büyükleri yok edilerek ancak İslama girmişler. 6.ve 7. yy. a ait Zerdüştlük dinine ait eserleri Harezmi Medeniyetler Müzesi'nde fotoğrafladım.Amu Derya kıyısındaki Hive, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. İçan kalenin girişinde Muhammed Emin Han Medresesi ve Kalta Minare göze çarpıyor.Muhammed Emin Han Medresesi şimdilerde otel olarak hizmet veriyor.Matniyaz Divan Beyi Medresesi hemen yanındadır.Restorant olarak kullanılıyor. Hemen önünde kız ve erkek arkadaş sohbet ediyor.
Her iki medrese de bereketi simgeleyen nar motifleri güvercin kanadını ifade eden Rumi desenler ve badem motifleri dikkat çekiyor.Kalta Minare 19.yy.da Muhammed Emin Han zamanında yapımına başlanmış, han ölünce yarım kalmış. Arap harfleriyle Farsça yazılmış üzeri.Muhammed Emin Han Medresesi, otel olarak hizmet veriyor. oradan da Gazi Kalan Medresesi'ni gezdik.Eski dönemlere ait musiki aletleri,sazlı sözlü dost meclislerini anlatan resimler,heykelcikler,Harezmi'nin, Farabi'nin,İbni Sina'nınyağlıboya resimleri,Harezmilerin makamları ,musiki sanatçılarının fotoğrafları..vs objektifime takılanlar
Cuma Camisinde dört kolon 10 ve 12.yy.dan kalma caminin üzerinde su sarnıcı da var.214 ahşap sütundan oluşuyor. Dayanıklılığı artırmak için metal ve mermer arasına deve yünü konmuş.Bu ahşap sütunları Hindistan ve Karakalpakistan 'dan getirilmiş.
Yasavul Bashi Medresesi'nde özbek dansları ve canlı müzik eşliğinde yemek yedik.Mum para çorbası içtik. Kıyma zarafşan yedik.Bu çorba kaybolan Zarafşan nehrinin anısına bu isimle anılıyor.Lazgir dansı izleyip, halk koşukları dinledik. Özbekistan'ın her yerinde olduğu gibi burada da taharet sıkıntısı var.Taharet muslukları yok. Sadece daha sonra gittiğimiz Şah-ı Zin'de taharet musluklu tuvalet gördük. Sanırım zamanla çoğalır.Buradan İslam Hoca Medresesi'ne gittik.1912'de yapılmış olan minareye çıkmaya çalıştım ama çıkamadım.56 m uzunluğunda 118 basamağı var.basamakları arası mesafe de çok yüksek. İncelikle işlenmiş, firuze renkli mozaik çinilerle bezeli minarenin görüntüsü muhteşem. Medresesi 42 hücreli. Kündekarı tekniği, ahşap bloklar üzerine kapıları, ipek, yün halılar, kilimler,oymacılık sanatı , altın nakşından, çömlekçiliğe, nakkaşlıktan,dokumacılığa, ayol ve erkek giyimleri, mermer oymacılık sanatı,hattatlık sanatı vs...
Buradan da Pehivan Mahmud Türbesine geldik.Burası sadece mavi çinilerle sırlanmış.Türbenin imamı,Muhammed Rahim Han Sani'nin başında Kuran-ı Kerim okudu.Türkçeyi dizilerden öğrenen imam bize bilgi verdi.Muhammed Rahim Han'ın sağ tarafında da oğlu Allah Kulu Han yatıyor.14.yy da yaşamış olan Pehlivan Mahmud; Kürkçü, derici, pehlivan, şair ve filozof. Dükkanının içine gömülmeyi vasiyet eden Pehlivan Mahmut'tan sonra hanların ve ailelerinin de buraya gömülmesiyle türbe büyümüş. Türbenin kapıları 17.yy ait çinileri 19.yy a ait.
Buradan El Sanatları Merkezi'ne gittik.Özbekistan'da giysiler renk ve nakışla süslenmiş, özgün renkler kullanılmış.El sanatları merkezinde milli kıyafetler elle dokunmuş. Tahta oymacılığı eserler, masa örtüleri, ipek dokumaları vs. Özbekistan'da her şehrin doppisi farklıymış.Hepsinin de farklı anlamları oluyormuş. Klasik erkek doppileri kare şeklinde ve siyah kumaştan yapılıyor. Hokand, Margilan, eski Taşkent, ve Semerkant çeşitleri varmış.Çocuk doppilerine simli kumaştan nazarlık yerleştiriliyormuş.
Medresenin dışında işçiler taş kesiyorlardı. Taş Avlu Sarayı'na geldik.Burası üç bölümden oluşuyor. Resmi Kabul Salonu,İşrat odası ve harem.Resmi kabul odası,yazlık ve kışlık bölümleri olan hanın konuklarını kabul ettiği kısım.İşrat odasında önemli konukların kaldığı bölüm.Pencereleri bakır kafesli, çinileriyle, renkli tavanlarda bezemeleriyle,oyulmuş sütunlarıyla ve envai çeşit oyulmuş kapılarıyla muhteşem.Taş kaideler üzerine yükselen ahşap sütunlar hayranlık uyandırıyor.
Daha sonra Köhne Ark Sarayı'na gelip,oradan da minaresine çıktık. Köhne Ark (Eski Saray) duvarları tuğla,üzeri çamurla sıvanmış. 17.yy da yapılmış. Geniş bir alan çinilerle süslenmiş. Sarayın minaresinden gün batımı fotoğraflar çektim. Sarayın avlusunda da tören yapılan platform göze çarpıyordu.Buradan 18.yy da yapılan eski Erk Kale'yi gezdik.Sabah kahvaltısından sonra da Köhne Ark Sarayı'na tekrar geldik. Model çekimi yapılıyordu. Hem dansçı hem de model olan Dilnoza Artikova'nın izniyle bir kaç fotoğraf çekebildim. Teşekkür ettim ve ayrıldımm...
(devam edecek)