Ben Toros dağlarının eteğinde Küpe Dağının sırtında kurulmuş, Seydişehir’de yaşıyorum. Seydişehir, Sehit şehri diye bilinir. Kurucusu Seyit Harun Veli Hazretleridir. Horasanda yaşayan Seyit HarunVeli hazretleri, şahtır . Devlet başkanıdır. Allah’tan bir nida gelir:Ey! Harun Küpe dağının eteklerine git orada şehir kur emrine mazhar olur..
Harun Veli Hazretleri şahlığı bırakır. Ailesini ,çocuklarını da yanına alarak kona göce Karaman’a gelir. Oradan da Seydişehir’e gelir .Burada bir cami, mektep, aş evi, küllüye yaparlar. Seydişehir onun için Seyit şehridir. İkinci Medine Seniye diye anılır.
Seydişehir, Toros Dağlarının eteklerindedir. .Dağların zirveleri hep karlı ve sislidir. Dağlara karşıdan bakarsanız bir bölümünde Atatürk’e benzeyen siluet görülür. Rabbim her bölgeye Atatürk’e benzeyen dağlar yarattığını düşünmüşümdür. Veya halk Atatürk’e olan sevdasından bu şekilde sevdalıklar üretmiştir. Oralardan bizleri gözetlesin baksın diye. Türkiye’nin kurucusu, başbuğu vatanın dağlarına kazınmıştır, mühürlenmiştir. Biz böyle görüyoruz böyle hissediyoruz. Evlerimizdeki Atatürk çiçekleri, dağlardaki görüntüler hepsi Türk Milletinin yüreğindeki Atatürk sevgisinin bir tezahürüdür. Atatürk güzelliği gönlümüzde, ilkeleri aklımızda hep yaşayacaktır.
Paragrafta Toros dağlarından bahsetmiştim. Dağların eteklerine doğru çıkarsanız küçük küçük dereler kar sularının erimesiyle aşağılara tarlalara doğru akarlar. Tarlalar su içinde kalır. Çaylar dereleri oluşturur. Bu dereler yürüdüğünüz yolda ayaklarınızın altında şırıl şırıl akar. O kadar berraktır ki eğilip kana kana içmek istersiniz.
Dereler akan sulardan nasibini alır. Denizlere doğru yol almaya başlar. Aklınızdan acaba bu yolculuk nerelere kadar devam eder, bir damla su hangi canlıya hayat verir, diye geçer.
Karlar bulgur bulgurdur, karların altından boy gösteren kardelenleri görürsünüz. Adeta tabiatı meydan okur gibidir. Çevreye baktığınızda sarı çiçekler açmıştır. Kardelenlerin yanında pek mahzun kalırlar.
Can müdürüm, Namık Özer Erdoğan şiirinde şöyle seslenir,
Kar tanesi bin bir şekli taşırken
Yorgan olup kardeleni ısıtır
Menekşeler kar düşünce üşürken
Elemine acı acı yansıtır.
Demek ki kardelen aynı zamanda elem çiçeğidir de üşüyen çiçeklerin acısını içinde yaşatıyor. Kara kızgınlığını ona meydan okuyarak gösteriyor.
Haklı olduğunuza inandığınız anlarda hak ver hakikat için meydan okumak, baş kaldırmak, isyan etmek ne güzel duygulardır . Bu duygular tüm kahramanların beslendiği duygulardır. Bu duygular olmasaydı hayat yaşanılamaz olurdu. Hak , hukuk ,demokrasi, hürriyet duyguları yaşanmazdı .İnsanı insan yapan bu duygulardır. Hürriyet olmasa nefes alamayız, demokrasi olmasa yaşayamayız, insan hakları olmazsa vatanda nasıl yaşarız.
Kardelen çiçekleri ruhundaki insanlara ihtiyaç var vatanımızda. Ezilen yok edilen güzellikleri tekrar diriltmek için kaybolan sevda türkülerini söylemek için ,tekrardan kalplerde aşkı yaşatmak için, dağlarda çobanların kavallarının çalınması için, insanlarının gönüllerine huzur bağdaş kurup otursun diye…
Tüm dünyaya Türk’ün gücünü göstermek için kardelen ruhunda olmak lazım diye düşünüyorum.
Tabiatta her çiçek güzeldir. Papatyası, nergisi, sarı çiçeği, çiğdemi ama bunlar mücadeleci değildir. Güneş tabiatı ısıtır karlar erir, toprak ısınır, bu çiçekler lütfedip boylarını nazlı nazlı göstermeye başlar.
Kardelen öyle midir ya? Her türlü olumsuz şartlara rağmen, karın baskısına rağmen mücadele eder, savaşır, tüm olumsuz tabiat şartlarına karşı karın içinden boy gösterir. Yeter artık esaret, hürriyet istiyorum der, karlar arasından başını çıkartarak size gülümser.
Aynı isyanı haykırışı Pir Sultan Abdal’da da duyarız.
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kement işte boynum asarsa
İşte hançer işte başım keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Geleceğin yolunu cesurlar döşeyecektir ,diyor AKŞENER.
Gelecek, umutsa, gelecekte demokrasi varsa ,insan hakları uygulanacaksa ,insanlar hür düşüncelerini söyleyebilecek ,kula kulluk yoksa kardelen çiçeği olmaya değmez mi?
.