Son günlerde eski bakanlar, siyasiler, bürokratlar, gazeteciler; “günah çıkarır gibi” açıklamalar yapıyorlar. Bu arada, organize suç örgütü lideri denilen kişi de her gün veya gün aşırı mesajlar atıyor. Bu açıklamalardan, ülkemizin durumu ayan beyan anlaşılıyor. Ne yazık ki bu durum; gören, duyan, bilen ve ülkesi adına acı çekenler için bir anlam ifade ediyor.
Hâlâ “savunulacak bir şey kalmış gibi” bazıları, pişkin pişkin konuşuyor; yüzleri kızarmadan beyanatlar ve cevaplar veriyor. Ekonomi, adalet, eğitim, işsizlik, enflasyon, hayat pahalılığı gibi sorunlar apaçık ortadayken, halk borç içindeyken bu pervasızlık veya aymazlık da ne oluyor?..
Televizyon programlarındaki rezillikleri ve ahlâksızlıkları görüyorsunuz: Millî ve dinî değerlerimiz linç ve hiç ediliyor. İçinde havuz/iktidar medyasının da olduğu bu programlar, “sanki çok iyi bir iş yapılıyormuş gibi” sunuluyor; tebrik mesajları bile atılıyor.
Ülke kaynaklarımız “har vurup harman savruluyor”. İnatlaşarak; önceliksiz ve gereksiz işlere kalkışılıyor, “çılgın projeler (!)” anlatılıyor. Sanayileşmeye, kalkınmaya yönelik yatırımlar yapılmıyor, işsizliği önlemek için iş sahaları açılmıyor, üretim ekonomisine geçilmiyor. Sanki insanlarımızı çaresizliğe sürükleyip kendilerine mahkûm/muhtaç etme stratejisi uygulanıyor!..
Ülkeler, eğitim yoluyla daha uygar bir toplum oluşturmaya çabalarken; biz gitgide medeni olmaktan uzaklaşıyoruz. Çok lüks evlerde oturuyor, arabalara biniyoruz ama görgü kurallarını ve başkalarının haklarını ihlal ediyoruz. Sokaklarda, caddelerde bağırtılar-çağırtılar, sertçe kornaya basmalar, saygısızlıklar, görgüsüzlükler gırla gidiyor. Herkes bencilleşti, her kural laçkalaştı; gitgide “ilkel toplum” haline dönüşüyoruz.
Nüfus (demografik) yapımızı bozma çabaları veya buna zemin hazırlamanın altında çok şeyler var gibi!..
Her şey gözümüzün önünde olurken gerçeklerle hiç ilgisi olmayan açıklamalar yapılıyor. Bu kadar yalan ve yanlışı nasıl becerebiliyorlar? Yoksa bizi aptal mı sanıyorlar? Bazıları uyuyor, bazıları uyutuluyor, bazıları da uyuyormuş rolü yapıyor olabilir ama biz uyumuyoruz!..
Sayıştay, resmî ve özel denetleme kuruluşları yok sayılıyor; devlet harcamaları köşe bucak kaçırılıyor. Bunu nereye kadar saklayabilirsiniz? Mutlaka kayıtları tutanlar, bilenler olacaktır veya hafızalarda saklanacaktır. Ne kadar devlet hafızasını yok etseniz de insanların hafızasını yok edemezsiniz. “Keser döner sap döner. / Gün gelir hesap döner” demişler.
Ne yapılmak isteniyor?
İktidar, eskiden beri herkese şirin görünme derdinde... Bu da başıboşluk, boş vermişlik ve laçkalık getirdi. Herkes bulunduğu makamda/ortamda keyfince hüküm sürüyor. İlişkiler tamamen çıkara dönüştü; ne hak-hukuk-adalet kaldı ne de sosyal ilişkiler. Eş-dost, yakın-uzak akraba kayırmacılığı, yandaşı koruma ve kollama günden güne arttı.
Yönetim kademeleri; ehliyetsiz, liyakatsiz, tecrübesiz, bilgisiz insanlarla dolduruldu. Makamlara getirilen kişiler, atandıkları makamın görev ve sorumluluğunu bilmedikleri gibi bu makamın ağırlığını da yükünü de taşıyamadılar. (Bunu biraz da geçmişten beri devletle olan bilinç altı kavgalarına yoruyorum. 20 senedir iktidarda olmalarına rağmen hâlâ bu kavgadan kurtulmuş değiller; her şekil ve şartta öç almanın derdindeler.)
Eskiden çalışanlar da toplum da bu kadar başıboş bırakılmaz, yasalar uygulanırdı: Dolayısıyla insanlar kendilerine çekidüzen vermek zorunda hissederlerdi. Şu farkla ki, makamlara getirilen insanlar alt kademeden yetişiyor, görev ve sorumluluk bilinciyle geliyorlardı. Ya şimdi?..
Hiç kimsenin özgürlüğüne karşı değiliz ama her şeyin haddi vardır: Özgürlük alanlarımızı karıştırmamalıyız. Kanunlar herkes için geçerlidir ama eşit ve adil uygulanmalıdır.
Herkes, birbirine saygı duyarak yaşamak zorundadır ve kimse için ayrı ayrı mutlak bir hürriyet yoktur. Aynı toplum içinde olduğumuza ve dağ başında yalnız yaşamadığımıza göre birbirimize -sevmiyorsak bile- saygı göstermek zorundayız. Kaldı ki; dağ başında olsak da oradaki hayvanların, bitkilerin yaşam alanlarına da karışamayız!.. Bu sebeple ortak yaşam alanlarımızda neden karmaşa ve kargaşa çıkarıyor; saldırgan ve kavgacı oluyoruz?..
Diğer yandan; ortak değerlerimizden olan dinin içi boşaltıldı. Kur’an’da; Allah’ın kullarına verdiği özgürlükleri, kendi uydurdukları fetvalarla kısıtlamaya ve empoze etmeye kalkışıyorlar. Dinî konularda, kadınlara -kararı hep erkek ulema verdiğinden- hiç söz hakkı vermediler; eşit kul olmaktan köle ve cariye pozisyonuna düşürdüler. İstedikleri zaman aldılar, istedikleri zaman boşadılar. Dünyadaki sapkın örneklere rağmen, şimdi daha fazlasını istiyorlar!..
Bu vebaldeki sorumluluğumuz
Son günlerdeki hamasi nutuklarına bakmayın!.. Millî konularda, neredeyse geçmişimizle bağımızı kopardıklarını, sizler de görüyorsunuz!.. Bizim de vebalimiz var:
Türk Milleti’nin tamamını düşünerek, yapılanlara genel mi bakacağız; yoksa kendimiz ve çevremizdeki eş, dost, akraba ve yakınları gözeterek bireysel mi bakacağız?
Millet, ülke ve devlet olmadan kişisel çıkarlarımızı gerçekleştirince mutlu ve huzurlu yaşayabileceğimize mi inanıyoruz?
Kişisel önceliklerimiz mi, yoksa milletin genelinin öncelikleri mi öndedir?
Kendi faydamızı mı, yoksa toplumun faydasını mı düşüneceğiz?
Yol, köprü, tünel mi önceliklidir? Yoksa fabrikalarını, sanayi bölgelerini ve iş alanlarını çoğaltmak, üretimi artırmak mı önemlidir?
Hamaset ağırlıklı laflara mı inanacağız, yoksa gerçeklere mi?
Hâlâ dinimizi kullanarak, dinî terim ve sözcükleri ağızlarına sakız ederek, ağdalı ağdalı yaptıkları konuşmalara inanacak mıyız?
Milletin adını bile anmaktan imtina ederek, sadece “milletimiz” lafı ile içimizi okşayan, geçici mutluluk veren süslü sözlere inanacak mıyız?
Hem içten hem de dıştan algı operasyonu altında olduğumuzu bilerek, gerçekten “afyon yutmuş gibi” uyuyacak mıyız?
Ama çocuklarımız! Her şeyin farkında... Onlar, söylenenlere inanmıyorlar. Her türlü bilgiye internetten ulaşıyor ve sosyal medyadan paylaşıyorlar. Yasaklar da fayda etmeyecek!..
Hâsılı kelâm; elinize geçirdiğiniz kurumsal güç, kurumlarda sağladığınız yetki ve imkânlar, sizlerin karakterini, inancını, davranışını değiştirdi!..
Hacı Bektaş-ı Veli’nin, “Eline, beline, diline sahip ol” sözünü geçmişte çok kullandınız ama; maalesef hiçbir organınıza sahip olamadınız!.. Artık her şey “gün gibi ortada”.
“Her ne ararsan kendinde ara” diyor Hacı Bektaş-ı Veli; artık her yanlışı karşıdakilerde değil kendinizde arayın. Ayrıştırıcı, ötekileştirici, kamplaştırıcı olmayın. O zaman “Bir olur, iri olur, diri oluruz”. Çünkü, “Marifet ehlinin ilk makamı edeptir”, “İnsanın cemali sözünün güzelliğidir” diyor Hacı Bektaş-ı Veli ve bir de “Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.”
Allah’a olan inancımızı güçlü tutacağız ama ne her şeyi Allah’tan bekleyeceğiz ne de her şeyi Allah’a havale edeceğiz: Üstümüze düşeni yapmalıyız.
Tek çare; önce ortak değerler etrafında, birlikte yaşama azim ve kararında olmalıyız: Sonra da ön yargılardan ve art düşüncelerden sıyrılarak ülkemizi huzura kavuşturmak ve kalkındırmak için bilimi önder yapıp çok çalışmalıyız.