Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından 2007 yılında bastırılan Dr. Tahsin PARLAK’ın “Tûr-An Yolunda ARAL’IN SIRLARI” adlı kitabından alıntılar yaparak, bu konudaki yazılarımı bitireceğim.
Yard.Doç.Dr. Tahsin Parlak’ın, yayınlanmış bir çok yurt içi ve yurt dışı makalelerinin yanı sıra; "Oltu", "Kaynaktan Vitrine Oltutaşı", "Azarbeycan Bezek Sanatı (Çeviri)", "18-19.Asır Azerbaycan Sanatı (Çeviri)", "Kazak Oyu Örnekleri", "Kazakistan Tabiği Boyav Osimdikteri", "Sır Boyundaki Tarihi Şehir Medeniyeti", "Geleneksel Kazak Halı Sanatı ve Aral Bölgesi El Halıcılığını Geliştirme Projesi", "Erzurum'da Oltutaşı ve Kuyumculuk Sanatı", "Oltu ve Köylerinde Bardız Kilimciliği", "Sır Boyu Oğuzları ve Şehir Kalıntıları" adlı kitapları bulunmaktadır.
Kazakistan Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde görevli iken, 2011 yılında kaldığı evde doğalgazdan zehirlenerek öldüğü açıklanan Tahsin Parlak’a rahmet diliyorum.
“Ak-Yol”daki kervancıların bir günlük yolculuktan sonra konaklamaları ve dinlenmeleri için “Yol-Açar”ları yaptılar. Yol-Açar/Jol-Aşar”lar, devenin bir günlük yürüyüş mesafesi olan 30 km aralıklarla bozkırda yapılan suni tepelerdir. Yani kervanın yönünü belirleyen suni tepeler ve onların üzerine yapılan küçük kervansaraylardır. Yol açarlardan sonra “Ribat”lar, ribatlardan sonra “Kurgan”lar yapılmıştır. (Korugan) Kurganlardan sonra kentler oluşmuştur.
VI. asırda Çin’den Bizans’a kadar uzanmış “İpek Yolu”nun, Sığanak’tan geçtiği belirtilir. Sığanak kurganına gittiğimizde “Sun-Ak”lar karşımıza çıkar. Yöre halkına sorduğumuzda; “Eski dönemlerde suç işleyenler burada ıslah edilirdi.” veya “Suç işleyen insanlar buraya sığındı mı, bunlara kimse dokunamazdı.” sözleri karşımıza çıkar. Sığanak’ın Kazak Hanları döneminde de, hanların toplanma ve karar verme yeri olduğu tarihi kaynaklarda bellidir. Yani bir nevi yargılama ve ıslah etme merkezi olarak düşünülebilir.
Karnak, kârhane (ticarethane)lerin merkezi, yani bugünkü borsa anlamında hizmet verdiğini, yöre halkından işittik. Eski dönemlerden beri bu kurganlarda ticaretle uğraşanlara da “Karluk” denildiğini dinledik.
Korkut’un, 8-9. yüzyıllarda Sır-ı Derya kıyısında yaşadığı, bir tarihi şahsiyet olduğu, bugüne kadar toplanmış olan ilmî belgelerle kanıtlanmıştır. Korkut Ata’nın mezarı, son zamanlara kadar Sır-ı Derya Irmağı’nın kenarında iken, daha sonra Sır-ı Derya götürmüştür.
Kızılorda ili 1817’de Hokant Hanlığı’nın kalesi olarak inşa edilip, Ak-Mescid olarak adlandırılmıştır. 1925-1929 yılları arasında Kızılorda ismiyle Kazakistan’ın başkenti olmuştur. Halen daha adı Kızılorda’dır. Kızılorda’da kurulan Korkut Ata Devlet Üniversitesi Kızılorda Bölgesi’nde yaşadığına inanılan Korkut Ata’nın ismini taşımaktadır.
Arkeolojik araştırmalar neticesinde Kızılorda’da birçok tarihi eser kalıntısına rastlanmıştır. Bölgenin “Sîr Ülkesi” olarak isimlendirildiği zamanlarda “Dünya Cenneti” diye anılmıştır.
Destanda geçen Ağlayan, Çızıklar, Kökçetağ, bugünkü Türkistan’ın karşısındaki Kara-Dağ’ların üzerindedir. Kazakistan ile Orta Asya’daki ve Sibirya’daki birçok büyük dağların adı Aladağ olarak geçer. Ağlayan olarak Oğuz Türkçesi’nde geçen bu yerin adı Kazak Türkçesi’nde Jılağan olarak geçmektedir.
Bugünkü adlarıyla Akbaba-Lorupenbek (Kara Kilise) gibi üç bölgenin sınırını ayıran Ağlağan Dağı, Borçalı Terekemeleriyle Kazak Terekemeleri’nin yaylağıdır. Buradan 1921’de Kars, Arpaçay, Çıldır ve çevresine göçen Terekemeler; bu dağın yazın bile başından duman eksilmeyen çok nemli ve sık sık yağmurlu olmasından dolayı Ağlağan ismini aldığını ifade etmişlerdir.
Tarımda sulama için Sır-ı Derya’dan çekilen kanallar ile doldurulan Beşarık Barajı, Kazakistan Cumhuriyeti’nin en önemli eserleri arasında yer alır. İlçe halkının büyük kısmını Kazaklar oluşturmaktadır. Bunların içinde Rus, Ukrayna ve Koreliler de beraber yaşamaktadır. Eski Sovyet liderlerinden Stalin, özellikle yörenin etnik yapısını bozmak için çalışmalar yapmıştır.
Diğer bir Ahıska ise, Türkiye’deki Ardahan İli’nin Posof İlçesi’ne 15 km. uzaklıktaki Gürcistan sınırları içerisinde bulunan Ahıska’dır.
Eski çağlardan beri insanların toplu halde yaşadıkları bir bölge olan Ahıska ve çevresi, milattan önceki çağlarda sırasıyla Hurri, Urartu, Kimmer ve Saka hâkimiyetinde kalmıştır.
Ahıska’nın yukarı Kür ve Çoruh boylarıyla birlikte Türk yerleşimine sahne oluşu çok eski asırlara dayanmaktadır. Son Kıpçaklar’ın Gürcü Kralı’nın davetiyle gelip yerleşmesinden yüzyıllar önce, buralarda Kıpçak ve Bun-Türkler’in yaşadığına dair ciddi ipuçları vardır.
10 Ağustos 1578’de Atabek Manuçahr Bey, beş-altı bin askeriyle Serdar’ın otağına törenle gelerek itaatini arz ve Altunkala’nın anahtarlarını teslim etti. Müslümanlığı kabul ederek, II.Atabekli Mustafa Paşa adını aldı.
Zaman zaman Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevi nüfuzu altında kalan Ahıska Atabeklerinin toprakları, Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Kafkasya seferi sırasında, Safevilerden alınarak, Osmanlı ülkesine katıldı. (1578) Ahıska şehri, yeni kurulan Çıldır Eyaleti’nin başkenti oldu.
Kalılık-Tağı, Kazıkurt dağı olarak da bilinmektedir. Talas Aladağı’nın güney batısında bulunan dağ Çimkent Şehri’nden 35 km. uzaklıktadır. Bu dağ halk arasında “Kutsal Kazıkurt (Kazıkurt-Kazlılık Evliya)” olarak adlandırılmaktadır. Çeşitli adlar verilmektedir. Tufan zamanındaki Cudi dağı, Kazak efsanelerinde ise Kazıkurt olarak geçmektedir.
Türkmenler’in soy kütüğünde (Şecere-i Terakime) Salur Kazan Beg’i öven bir manzumede onun Kazgurd Dağı’ndan bir in taşını kavrayıp yuvarladığı gibi, yine aynı kaynakta Oğuz elinin yurdu tarif edilirken Sayram ve Karacuk’un adı geçiyor. Bu Kazığurt Dağı Türkmenlerin soy kütüğünde Sayram ve Karacuk ile birlikte geçmektedir. Sayram, Seyhun’a yakın bir yerde Aris çayının kıyısında olup X.yüzyılda İsficab deniliyordu.
Sayram-İsficab’daki Cuma Mescidinde h.398/1007 tarihli bir tahta sütunda görülür. Bu sütunda kufi yazıların altında yer alan karışık şekil, Sibirya’daki Türk Bengütaş (mezar taşları)’ların da görülen tarzda, saçları havaya kalkmış bir koruyucu ruh tasvirine benzer.
Bilim adamlarının ve özellikle de tarihçilerin her döneme kendi penceresinden bakmaları ilmî gerçek ve meslekî bir dürüstlüktür.”