Yeni nesiller göçmenleri Mars'tan gelmiş sanıyorlar. Göçmenler bu milletin akıncı çocukları mücahitleri ve muharipleri. 14.yüzyıldan başlayarak Pasif olanlar kalmış, aktif olanlar gitmiş. Mesela bizim ailemiz Konya, Karaman Yöresinden kalkıp atlara binip sipahi olarak Balkanların fethine gitmişler. Bunları konuşurken kullanılan kelimeler dahi bir bilgiyi gerektiriyor. Osmanlı ordusu iki kısımdan meydana gelirdi süvariler ve yayalar. Yayalar yeniçerilerdi ve İstanbul'daydı. Süvariler ise, dirlik sistemi sayesinde, bütün Osmanlı devleti sınırları içinde her yerdeydi. Nerede ihtiyaç varsa oraya giderlerdi.
Osmanlı devletinde demokratik yapıyı destekleyen iki önemli yapı vardır; birisi vakıflar diğeri ise dirlik sistemidir. Dirlik sistemi şudur: Ordu gider bir ülkeyi fetheder. Orada özel ve miri araziler vardır. Devlete kalan arazileri devlet harpte başarı gösteren sipahilerin kumandanları arasında yönetimini taksim eder. Bu kumandanlar devletten maaş almazlar. Devlet belli bir bölgenin yönetimini onlara vermiştir.
Bunları anlatmamız gerek. Çünkü Türkiye'de halk çok cahil kaldığı için şöyle bir bakış açısı var. Deniyor ki sanki Türkiye'nin içerde çok imkânları vardı da bir de göçmenlere izin verdi bizim işlerimiz kötü oldu. İşte bütün bunlar cehaletten doğuyor. Balkanlardan göç edip gelenler bu ülkenin asli sahipleri. Onlar geride kalanlar için gidip harp ettiler onlar yüzünden varlıklarını kaybettiler.
Cehaletten halk bilmediği için her şey yanlış gider. Düşünceler yanlış olur mefhumlar yanlış kullanılır. 93 harbinde bir taraftan Kafkasya'dan öbür taraftan balkanlardan Romanya'dan, Bulgaristan'dan Türkler göç ederler. 'Senede Bir Gün' diye bir filmi bilirsiniz. O film 93 harbindeki göçü bir aşk hikâyesiyle anlatıyor. Oradaki Türklerin arabalarla gelmesi, oradaki ailelerin parçalanması gibi hikâyeler. O vakit İstanbul camilerinin avluları gelen muhacirlerle dolup taşıyor. Büyük göç odur. Dönüş göçleri. İkinci büyük dalga Balkan Harbidir. Balkan harbinde, Balkanlardaki hemen hemen bütün Türkler kaçmışlardır. Kaçamayanlar RUMELİ & BALKAN Milletleri tarafından öldürülmüştür. Kaçanlar çoğunlukla Selanik'e gelmişlerdir. Balkanlarda SELANİK ve Bosna o zamanlar en büyük Türk şehirleriydi.
Elbette yeni kuşak bunları pek bilmez. O zamanlar Selanik ve Üsküp Anadolu'nun çoğu şehrinden daha Türk ve Müslümandı. Çünkü Türklerin akıncı, aktif, cevval gücü oralara gidiyor. Harp eden, cihad eden, çalışan, hüküm eden aksiyon halindeki nüfus oraya gitmiş. Ona 'Kızıl Elma' deniyor. Hep öne bir hedef konuyor o hedefe varmak için akınlara devam ediliyor. Onun için Balkanlardaki ikinci dalga Balkan Harbidir. Harpten sonra oradaki Türklerin bir kısmı tekrar memleketlerine geri dönmüşler, bir kısmı ise İstanbul'da kalmaya devam etmişlerdir. Üçüncü, dördüncü dalgalar mübadeleyle Yunanistan ve diğer Balkan ülkelerinden Cumhuriyet döneminde olmuştur. 1938'de ATATÜRK'ün ölümünden sonra bir anlaşma yapılmıştır Tevfik Rüştü Aras zamanında ve Balkanlar'dan milyonlara yakın insan bu sefer anlaşmayla göç ettirilmiştir.