İlerlemiş yaşına rağmen adliyelerde çok sık olmasa da, zaman zaman gördüğüm ve uzaktan da olsa ibretle, sempatiyle ve taktirle baktığım üstad'la nihayet tanışma şerefine nail olabildik.
.
Adliye eşrafı başta avukatlar olmak üzere; hakim, savcı, müdür, memur, mübaşirler, öğleden önce bir araya gelip muhabbet, sohbet, iki lafın belini kırma gibi sosyal aktivitelerini pek yerine getiremezler. Hele de Salı ve Perşembe günleri uzaktan el sallayarak bir selam kafi derecede yeterli olmaktadır...Öğleden sonra çay odasında, baro odasında, kalemde ki renkli ve sesli muhabbetlerin tadı başkadır...
.
Ön büroya o gün yetiştirmek zorunda olduğum bir yazıyı yazmak için bilgisayar odasında masaya oturdum başladım hızla yazmaya ve tam konsantre olmuşken; bir telefon, arkasından bir telefon daha derken, aradan geçen zaman içinde kaydetmeyi de unuttuğumdan bizim yazılar ekrandan kayboldu ya da silindi... Daha henüz iki parmakla yazmaktan, on parmakla yazmaya terfi edemediğim için yazıların silinmemesine ayrı bir önem vermeme rağmen dava dosyasına sunacak olduğum yazılar tam da sürenin son günü silindi...
.
Tabi canım çok sıkıldı, itinayla verdiğim emekler gitti!.. Uğraştım, çöp kutusuna, sağa sola, oraya buraya baktım yok bir türlü bulamadım...Gitti emeklerim diye düşünürken yan tarafımda yazan, daha doğrusu yazmaya çalışan bilgisayarında baştan sona bir sıra büyük harfler, ardından bir sıra manasız tek tuşa basarak çıkmış ve hepsi aynı olan küçük harfleri yazmış olan üstad'la burun buruna geldik... Sıkıntıdan yüzüm kıpkırmızı, canım da sıkkın, beni takip eden Avukat büyüğümüz muhterem üstad hemen;
-...Ne oldu, canın bişeye mi sıkıldı? hallederiz dedi ve rahatladım...
.
Kalktım yerime de oturdu, başladı karıştırmaya...Daha iki tuşta benden usta olmadığını , hatta hiç de bir şey anlamadığını anladım ama; bizim ki bırakmıyor...Şöyle olsaydı, böyle olsaydı, insan yazıyı kaydetmeden dışarı çıkar mı canım?..Nasihatlarını yaşı 70'den bayağı büyük olduğu için sükünetle dinliyorum fakat bu kadar karıştırmadan sonra ekrana gelecek olan yazının da gelmekten vazgeçeceğinin kesin olduğuna inandım artık... :)
.
-Üstad, zahmet etmeyin ben bu zamana kadar zaten yarısını yazardım ilgi ve alakanız için teşekkür ederim...
.
-Hayır efendim olur mu?..İnsan en ufak engelde pes eder mi?.Böylesi durumları ben çok hallettim!..
Derken yan masada konuşmaları duyan yaşı 50'lerden büyük gösteren bir bayan avukat da işe karıştı. ''....Sorun nedir üstadlar, bir de ben bakayım...'' diyerek başladı karıştırmaya!...
,
Çoktan vazgeçtim yenisini yazacağım ama sağolsunlar iş bitirici arkadaşlar masayı bana bir bıraksalar!...
Yaş ortalaması 55'in üzerinde olan üç kişi uğraşırken; baş tarafta oturan tanıdığım tecrübe sahibi müdavim bir arkadaş da işini bitirmenin rahatlığıyla biraz da inceden tebessümle halledemediniz mi daha diye sorunca kadro tamamlandı... :)
,
-Çekilin bakayım şurdan, neymiş sıkıntı, bunlar küçük işler, elalem uzayda üs kuruyor yahu, biz burada incir çekirdeğiyle uğraşıyoruz!....'' diyerek olaya el attı kendileri.. :)
.
Benden başka kimse bu işi bilmediğini söylemiyor!...Herkes allame!...
.
- Ya arkadaşlar önemli değil, elimiz tutuyor şükür, yazacaklarım kafamda, yenisini yazarız, uğraşmayın boş verin demek de bir işe yaramadı. Bilgisayarın basılmadık tuşu, girilmedik sayfası kalmadı...Her denemede müthiş yorumlar, vazü nasihatlar, mübareklerin hiç birisi biz de anlamadık demiyor ki!...
.
Ben de başladım dördüncü olarak en sondan gelene akıl vermeye..Ben akıl verince bilmişlik edaları şıp diye kesildi!..Keşke şimdi burada genç bir meslektaş olsaydı sorunu bir kaç dakikada çözerdi dememi bitirmeden laf ağzımda kaldı, çiçeği burnunda, mesleğin başında genç bir avukat girdi içeriye..
.
Can havliyle beni iş bitirici meslektaşlardan kurtarsın diye hemen atıldım!...Saate baktım yarım saatten fazla zaman geçmiş...
-Siz gençsiniz, acaba şuna bir baksanız anlar mısınız? dedim ve herkesi kaldırdım masadan...
-Bir bakalım abim nedir sorun? dedi ve açtı kapattı, boşa açılan sayfaları sildi bir yerlere bastı, bişeyler yaptı iki dakika dolmadan bizim yazılar tekrar piyasaya çıktı...
.
İşte bu, bravo!..İstikbal gençlerde dedim sevinerek...
Dedim ama en son gelen, ''... zaten ben de tam onu yapacakken arkadaş geldi...''
diyerek, güya bilgiçlik postunu deldirmeyecek!...
.
Bayan avukat arkadaş: ''...Ya çok enteresan, daha dün akşam bana da aynı oldu on beş yirmi saniyede yaptım hayret niye böyle oldu?...''
.
Yanıma en önce gelen ve yetmiş'lik üstad durur mu? ''...Aslında sizin de ifade ettiğiniz gibi, küçük olan bir mevzuyu biraz da biz büyüttük, yoksa basit bir mesele bunlar bizim için...'' diyerek noktayı koydular!.. :)
.
Vay be!.. Herkes herşeyi biliyor, oğlum sen çağın dışında kalmışsın dedim kendime!...
.
Söz sırası bana geldi: Üstadlar, ben yazı yazmaktan başka, bu işlerden hiç anlamam, ben daktilodan geldim, kırkından sonra da ancak bu kadar öğrendim, kendi işlerimi de yapabiliyorum, sizin kadar bu konularda bilgi sahibi değilim dedim...
.
Herkes dağıldı, en başta gelen en tecrübeli üstad hala konuşmaya ve akıl vermeye devam ediyor. Gitmiyor ki başımdan işimi yapayım...
.
-Kendisinden kurtulmak için; üstad'ım izin verirseniz işimi bitireyim sizinle sonra bilahare sohbet ederiz dedim...Onu da uzaklaştırarak derin bir nefes aldım ve işimi de bitirdim sayılır...Tam kalkacakken bizim yazıyı iki dakikada kurtaran genç arkadaş, son derece terbiyeli:
.
-Sayın abim işiniz de var ama kafama bir husus takıldı acaba sizin görüşlerinizi alabilir miyim...
. Saate baktım zaman var.
-Ne demek, eğer biz de biliyorsak seve seve...
Mevzuyu anlattı, bildiklerimi paylaştım, teşekkür edip ayrılacakken; bizim üstad kapıdan dönüp:
.
- Hayır efendim olmaz dedi zat'ı alileri...Bana göre çözüme yanlış adımla başladınız diyerek lafın tam ortasına oturdu...
.
Eyvah zaman da daraldı.Üstad'a haklısınız da diyemiyorum...
.
-Bakınız üstazım:
Fransa'da imar yasası ve ihale kanunu yanılmıyorsam ikinci dünya savaşından sonra iki defa değişti. Almanya ona keza üç, dörtten fazla bir değişiklik olmadı, Kıta Avrupası'nın tüm ülkelerinde oturmuş ve kuralları sabit olmuş hukuk düzeni var, bizde ise sadece son 16-17 yılda neredeyse 100'den fazla değişiklikler oldu..
Hatta öyle ki şahsa münhasır kanunlar çıktı, gümrük duvarlarını aşabilmek ve bir kısım zümrenin menfaati icabına günü birlik kanunlar yürürlüğe girdi..Biz bile değişen kanunlara ayak uydurmaktan başımız döndü diyebildim...
.
Genç meslektaş da kibarca Yargıtay'ın yerleşmiş görüş, hatta içtihadını ''cuk'' diye oturttu...
.
Fakat bizim ki bırakmaz, çantası sararmış, kararmış, buruşmuş , bir sürü miyadı dolmuş kağıtlarla dolu arşiv deposu gibi...Başladı çantayı karıştırmaya.. Oradan hızla kaçtım, nihayet derin bir nefes aldım , artık çay kahve içmenin ve kafayı dinlendirmenin zamanı geldi diye düşündüm bir an... O da ne?...Üstad'la yine göz gözeyiz...
.
Demin ki mevzuya girmesine fırsat vermeden, ne işle uğraştığını, nasıl zaman geçirdiğini sormuş bulundum..
-Efendim bendeniz haftanın her üç günü devamlı adliyelere gelirim, nerde bizim zamanımızda ki avukatlık!... diyerek konuşma faslını açtı.
.
Ben da çok sık olmasa da zaman zaman gördüğüm üstad'ı merak ettiğimden, biraz da laf olsun torba dolsun diyerek;
-Maşallah üstad'ım bu yaşta, elde çanta, adliyelerde koşturmak taktire şayan doğrusu, bilirkişilik ya da danışmanlik falan mı yapıyorsunuz?...
-Yok yanlış anladınız ben avukatlığı bıraktım sayılır, duruşmalara da girmiyorum. Benimkisi biraz da fahri bilirkişilik gibi de sayılabilir...
-Anlamadım nasıl yani?...
-Bak anlatayım...Meslekte yarım asrı geride bıraktık!..Genç avukatlara ücret mukabili olmayan, bilemedikleri konularda yardım ederim, onlara bilirkişilik ve danışmanlık yaparım...
Sonra; hatıralarımı, tecrübelerimi ve meslek hayatında başımızdan geçen enteresan vakıaları yazıyorum ama dediğim gibi haftanın her üç günü mutlaka, Bakırköy Adliyesi- İstanbul Çağlayan Adliyesi ve Anadolu Adliyelerine gelirim...
.
Mesela bugünkü olayın hikayesini yazarsam başkahramanın sizin olmanızı isterim...
-Aman efendim bence öneme haiz bir olay yok ki, günü birlik sıradan işler ve konuşmalar işte!...
.
-Yok yok, yazmak istiyorum.Şu anda zaten basıma hazır iki kitabim var sayılır, affedersiniz daha isminizi bile sormadım!...
.
Karşılıklı kart vizitelerimizi verdik...Konuştukça üstad'ın gözleri parlamaya, yüzüne kan gelmeye başladı...
-Demin sormuştunuz ya ne iş yaparsanız diye, bir yerde benimkisi; fahri danışmanlık gibi desek daha iyi olur. Biraz da meslektaşlarımı görebilmek için gidip gelirim... Bu yaştan sonra kimseyi kahvede, parkta, sağda solda göremeyeceğimden, evde oturmaktan da canım sıkılıyor,televizyonların her bir kanalında cıvık cıvık programlar seyretmeye tahammül edemiyorum, bizimkiyle sırf bu yüzden evde atışıp duruyoruz...
.
Burada arkadaşlarla hasbihal ediyor, bihassa gençlere tecrübelerimi aktarıyorum... Ama şimdiki gençler bir tuhaf... Mamafih her şeyi bilgisayardan öğrenerek halledeceklerini zannediyorlar; müşahademce tecrübe ve tecrübelilere pek önem vermedikleri görünüyor, zatı aliniz ne der acaba?...
.
Ben de kafamı sallayarak tastik ettim kibarca fakat; şimdiki gençler de bir harika demeyi ihmal etmedim...
.
-Keşke sizin de söylediğiniz gibi harika olsalar efendim nerdee!...Çoğu doktriner bilgiyi, uygulamada ki pratik bilgiyle karıştırarak hukukun mantığı, hukukun felsefesi görmezlikten geliniyor efendim...Filhakika herkes avukat olabilir belki, binanelyh herkes hukukçu olamaz öyle değil mi?.
.
- Zat'ı alilerinize çok yerde katılıyorum tabi ben de...Bir kere tecrübeye dayanmayan bilgi, eksik, pişmemiş ve hamdır...Her bilgi bizatihi tecrübeye dayanmalıdır, tecrübeler denene denene bilgi halini alır, bir şeyi bilemezsen sorarak, araştırarak, okuyarak da öğrenebilir insan... Bilgi eksikliği giderilebilir; ama tecrübe öyle mi?... Tecrübeyi bizatihi yaşayarak öğrenebilir insan demiş bulundum kendilerine...
.
Üstad, birden canlandı, gözleri parlayarak ayağa kalktı...
-Alkışlıyorum sizi!..Yüksek ve ulvi düşünceler eskilerin tabiriyle efkarı aliye; karşılıklı teati ve muarazanın, edebi bir üslup dairesinde vuku bulduğunda hakikatler ortaya çıkar... :)
.
Ben üç aşağı beş yukarı birşeyler anladım da, yanımızda gazete okur gibi yaparak bizi dinleyen genç meslektaşımın pek bir şey anladığından emin değilim!...
.
-Haddim olmayarak üstad'ım, sizin de buyurduğunuz gibi: Karşılıklı fikir alış verişi, tartışma ve söz mücadelesi, edep ve saygı sınırları içerisinde ve medenice yapıldığında daima gerçekler ortaya çıkar derken sözüm ağzımda kaldı...
.
Eski bir tanıdığı yanımıza gelerek:
-Vay Mir'im , bu saatte burada ha?...Hala nutuk atmaya devam , yoksa yengenin yine mi evde kadınlar günü var?...
.
-Sorma kardeşim, evde ayak altında dolaşıyormuşum da, yok öyleymiş, yok böyleymiş de, bir sürü tantana biz de arkadaşla sohbet ediyoruz...Çok hoş bir sohbet oldu doğrusu, bunları mutlaka yazacağım kitabıma...
Sonra ki gelen, üstad'ın huyunu biliyor olsa gerek:
-Ulvi'ciğim bırak artık her hafta aynı yerde şu nutuk atmayı, gençlere akıl vermeyi...Yanıma pırıl pırıl genç bir avukat almıştım, benim on günde yaptığım işleri tıkır tıkır bilgisayarda bir iki saatte yapardı...Bizim nesil artık tarihte kaldı diyerek yandan da bir göz etti... Hem de daha demin tanıdığın meslektaşı hikayene yazacaksın; ama 40 yıldır hala beni yazmadın, sattın bizi sattın!... :)
.
-Ne biliyorsun yazmadığımı, çıksın da görürsün o zaman Hanya'yı, Konya'yı!...
Haa nerde kalmıştık diyerek yine devam etti üstad..
-Bizatihi tecrübe çok önemlidir efendim bunu kimse yabana atamaz...
.
Sonra ki gelen uzatmaktan yana değildi...
-Yahu her iki senede bir baro seçimi yapılır, biz de oyumuzu kullanırız fakat konuşmaya gelince iki kelam edemeyiz..Emekliye ayrılmış biz avukatların bir sorunları var mı diye baroların düşündüğünü zannetmiyorum azizim...
.
Subay evleri var, Hakimler evi var, Öğretmen evleri var, çeşitli meslek kuruluşlarının evleri var da neden Avukatlar evi yok?...Emekli olduktan sonra bu avukatlar 24 saat eşiyle mi konuşacak ve tartışacak, yoksa dört duvarla mı konuşacaklar, bizlerin haleti ruhiyeleri nasıldır düşünenler var mı? Sosyal aktivetilere ihtiyaçları var mı, bir araya gelip konuşmaya, bir tavla oynamaya ihtiyaçları var mı yok mu diye soran yok...
.
İlk defa Ulvi Bey bu kadar sakin ve sesiz, derinden ve hiç itiraz etmeden dinledi...Sanki yarasına neşter vurulmuştu...Hadi kalk gidelim dedi arkadaşına ve derken; yalnızlığına ve çaresizliğine isyan edenin görüntüsü vardı yüzünde...
.
Kalktı, arkasına bakmadan, Allah'a ısmarladık bile demeden arkadaşının koluna girerek sessizce uzaklaştı..
.
Arkalarından baktım öylece, ben de bir şey diyemedim... Durgunlaştığımı anlayan yanımdaki genç:
.
-Hadi abi, kalk gidelim çaylar benden...Ben de o büyüğümüzü ara sıra buralarda hiç bir iş yapmadan dolaştığını görüyorum, hepimizin belki bir gün sonu onun gibi olacak!...01.12.2018