Ağaçlar yapraklarını döküyor yollara. Güneşte eskisi gibi yakmıyor artık. Giden göçmen kuşlara baktığımda içimden bir hüzün kopar.
Terk etmeye hazırlanıyor hepsi birden. Ellerimi kaldırıp dönün diyesim var peşlerinden...
Dalından kopan sararmış yapraklara da çoğu zaman üzülürüm. Elimden gelse tekrar takasım gelir birer, birer düştükleri yerlerden...
Sahilde boşalmış eskisi gibi canlı değil. Denizin dalgaları da sessizleşmiş sanki. Kıyılarda aradığını kaybetmiş gibi!..
Yazlıkçıların kapıları bir, bir kapanmış, tüller çekilmiş pencerelere...
Akşamları bir arada oturan komşuların sıcak sohbetleri de yok artık. Bahçelerde ağaçlar dallarını bükmüş, sulanmayan çiçekler de sararmış.
Cıvıl, cıvıl dallarda ve çatılarda öten kuşların sesi yok. Olanların da gidici oldukları belli...
Gidenlerden geriye; bahçelerde tek, tük, eski terlikler, terkedilmiş plastik birkaç sandalye ve masalar kalmış ...
Çünkü mevsim artık sonbahar.
Ya umutsuzca mama verenlerini boş, boş gözlerle sevenlerini kapıda bekleyen tekir ve karabaşlar ne yaparlar bu mevsimde?
Dışarda açlıktan, soğuktan ve sevgisizlikten bir yıl daha yaşarlar mı diye düşünürüm çoğu zaman içimden.
Her zaman da mama istemez onlar. Ama bahçe kapısında sabırla bekler Tekir. Bir dokunmak ve sevilmenin verdiği hazla peşimden gelir...
Daha binmeden arabaya, gelir kucağıma oturur. Zanneder ki bırakıp gideceğim onu.
Sakinleştikten sonra anlaşırız. İner kendiliğinden, ‘’...Çok durma, çabucak gel...’’ der gibi baktığını anlarım içimden.
Gözlerimiz konuşur onlarla. Mahsun bakışlarla, taa uzaklara kadar gelirler peşimden...
Öylece sessiz ve derinden.
Çünkü artık onlar da bilir ki mevsim artık Sonbahar.
Artık sahilde ki Karabaşla da çok iyi dost olduk. Kalabalıklar arasından gelir bulur. Sevinçten ayaklarını omuzuma atar. Uzun, uzun gözlerimin içine sevgi dolu gözlerle bakar...
Gün boyu, çarşıda, parklarda yan yanayız. Bir tek çay içmeyi sevmez!.. Yaşadığı o sevinç ve minnet duygusu anlatılamaz ama görülmeye değer...
Son günlerde o da Tekir gibi durgunlaştı. Anladılar yaprakların kopmasından, körfezdeki yalnız ve sert esen rüzgar ve dalgalardan...
Bu mevsimde hayallerin yok olduğunu, havaların hazan, yüreklerin hüzün dolduğunu, gök gürültüsüyle yağan yağmurlardan dolayı bilirler...
Rüzgarların durgun ahengi, doğaya değil ruhlara eser. Yağmurlar bile başka olur.
En zor mevsimin ayak sesleri kapılardan duyulur. Çıplak ağaçlar da mutsuz eder insanı...
Fakat durun...
Bu hoşnutsuzluk niye der bazen insan içinden!.
Aslında herkesin vardır bir Sonbaharı. Kimi zaman yaşamadan yaşlanır insan.
Bazen de hiç yaşlanmadan yaşar beklediği zamanı.. Yaratanın kanunu böyle diyerek teselli bulur...
Doğayı , sevdiklerini beklemek ve özlemek de güzeldir. Aslında her ayrılık da bir Sonbahar saklıdır.
Duraklarda üşürken, yağan yağmurda, tıka basa beklenen otobüsler gibidir bu mevsim.
Kişilere göre, yaşanan şartlara göre değişir. Bazen en sevilen mevsim olur bazen de en zor!..
Her mevsimin de ayrı, ayrı tadı güzel...
Renklerin ahengi, gökyüzünün coşkusu, toprağın kokusu, hüzünlerin ve sevincin birlikteliği de yaşanır bu zaman...
Doyum olmaz doğadaki değişimi seyretmeye...Ama İlkbahar ve yazın mutluluğunu tam vermek istemez de, sanki kıskanır gibi görünür bizden!..
Tatilleri bitip ayrılanların; çalışmak, okumak, iş için uzak diyarlara gidenlerin ve sevenlerin, ayrılırken birbirlerinden sakladıkları göz yaşlarını , el salladıklarını görmek istemem...
Yine de içinde, hüzünleri, özlemleri, ayrılıkları, coşkuları, saklasa da, yaşanmaya değer ayrı, ayrı güzellikleri var...