YILDIR ÇILDIR.
( Adliyeden insan manzaraları. İsim tashihi davası)
Hidayet Amca kendi halinde, yumuşak huylu, iyiliksever, cömert, güler yüzlü tam ismine müteallik bir insan... Yıllar önce bir tahliye davası ile tanışmıştık kendisiyle...İşi bittikten sonra aramayan, sormayan müvekkillerden farklıdır...
Çoğu zaman randevu da almaz, gelir oturur, arada dertleşir ve giderdi...Fazla konuşkan da değildir...Büroya geldiğinde rahatsız etmemeye azami itina gösterirdi... Çok konuşmaz ama, eşiyle ilgili konular geçince gözlerinin parladığını hissederdim...Belki bunları konuşmak için geliyordu yanıma!...
'' O benim ellü yılluk (elli yıllık) hayat arkadaşım, gözüm, ganadım, sağ golumdu. Onsuz ne hayatumun dadı galdı ne de duzu. Bundan sonra gayrı bize sürünmek galdı!...'' dediğinde, gözlerinden süzülen iki damla yaşı görmemek için kafamı çevirdim...
- Öyle konuşma Hidayet Amca, bak şimdi üzülürüm, çocukların, torunların var sana bakacak insanlar var. Bak bizde varız insanlık öldü mü?... dememi bitirmeden ayağa kalkıp, elimi iki eliyle sıkıca tutarak;
- ‘’Bak avugat bey oğlum, senü avugatım gibü değül(değil) evladum gibi severüm, anadın mı?
Bu bizim güççük oğlanı biliyon, bir de gendine benzeyen bi garı aldı, elleri heç para tutmuyo, pek geçümleri de yok, arada sana gelürlerse onlara sahap (sahip) çık, sen benim avukadım değül has oğlum gibüsün...’’
Hidayet Amca emekli, elli yıldır da İstanbul’da ama memleket şivesini hiç değiştirmedi. Samimi oldukları ve sevdikleriyle memleket şivesiyle, diğerleriyle İstanbul şivesini konuşur. İlk defa oğlum derken, bana duyduğu güvenin altında neredeyse ezildim. Konuyu dağıtmak istedim...
- Hidayet Amcam seninle yıllardır konuşuruz ben sormadım sen de anlatmadın. Senin kaç çocuğun vardı?
-Söylemedüm mü? Üç tane. Üç tane de gelün, altı da torun var.
-Maşallah, maşallah, küçük biraz üzüyor galiba seni ?...
- Yıldır’ımı dedin. Canımdan bezdirdi beni kerata.
-Anlamadım ne Yıldır'ı?
-Haa ben sana söylemedim coçukların isimlerini. Böyyük ... oğlan, ortanca .... oğlan, güççük de Yıldır.
- Ne güzel bak uyum olmuş işte. Yıldır Çıldır. Demesi de kolay...
Birden böyle dedim ama, gayri ihtiyari gülmemek için tutmaya çalıştım kendimi... Hidayet Amca nerden aklına geldi bu isim, soyada benzesin diye mi koydun? dedim...
- Hadi bana müsaade bi başka zaman anlaturum diyerek ayağa kalktı...
-Kusura bakma Hidayet amcam güldüm ama yanlış anlama!..
-Sen rahat ol, ben yanış anlamam... Bizimkisi köy yerinde cahallık ( cahillik) işte... Okulda, hastanede, eskerde, gavelerde her yerde herkes önce hep güldü...Biz alıştık, aksine gülmeyenlere alışamadık!...
Ben isimlerin hikayesini merak ettiğimden , otur Hidayet Amca gider durursun diyerek beklettim, anlatmaya başlayacağı zaman kapı çaldı...
☆☆☆
Emekli olduktan sonra her gün karısından üç öğün fırça yemeye alışan Öğretmen arkadaş geldi...
Hidayet amca da, ''ezan okunda sonra uğrarım...'' diyerek ayrıldı... Arkadaşla havadan sudan bahsederken, bir başka müvekkilime vermiş olduğum randevu saatini unuttuğumdan müvekkilim geldikten sonra anladım...
***
Müvekkilim titiz bir bayan. Hemen bir miktar taksit borcunu taktim ettikten sonra mevzuya girmek için arkadaşa baktı. Fakat bizimkisi hiç oralı değil...Uzun zamandır cebime para girmediğinden keyfim yerine geldi. Laf lafı kovaladı, çayları içtik, öğretmen arkadaş her lafın içinde olduğundan, müvekkilim bir türlü konuya giremiyor...
RTÜK yetkilisi olsam en sinir olduğum, hayatım boyunca on dakika bile seyretmeye tahammül edemediğim ve derhal kapatacak olduğum programlardan en başta geleni, '' EVLENME, BOŞANMA, ÇÖP ÇATAN ...'' programları.
Bizim arkadaş da programların müptelası olmuş, maşallah hiçbir programı kaçırmadığını biraz da övünerek anlatıp duruyor.
Bizim emekli hoca aldı sazı eline:
- Allah Allah!.. Ne adamlar var şu dünyada, sizin gibi bir bayana bu yapılır mı? Ben Avukat'ın yerine olacağım da sürüm sürüm süründürürüm mahkemelerde o dürzüyü... Sizin gibi genç ve güzel bir bayanın kıymetini bilmemiş dürzü!...
Şööyle kuvvetli bir öksürdüm, yüzüne baktım...Bizimkisi , " yav sen bayağı bu havada üşütmüşsün" demez mi!..
Yeni çalışmaya başlayan sekreter hanım, ön sezgileri çok yüksek, işini seven, zeki, çalışkan akıllı birisi...Tüm konuşmaları yandan duyduğu ve birazdan da benim parlayacağımı hissettiği için:
''....Hocam sizi bu tarafa alalım isterseniz...'' diyerek odaya girdi. Bizimkinde kımıldama yok, sohbet tatlı...
-Yok yok böyle iyi kızım, sen rahatını bozma!... Baktım kımıldamaya niyeti yok. Biraz da sert şekilde, Hocam sizi yan tarafa alalım dedim...Müvekkilim kısık bir sesle başladı önceki anlattıklarının üzerine biraz daha teferruat koyarak anlatmaya...
Ama arka taraftan bizimki olaya müdahil. Yorum sesleri kesilmiyor, pür dikkat kulak içerde!..
- "Vay anasını be!.. Şu dünyada ne hayvanlar var...Kızım senin avukata Allah sabır versin!.."
Sekreter Hanım:
-Beyefendi, Avukat Bey sabırlıdır. Ama işlerine burnunun sokulmasını hiç istemez... Dediğini müvekkille birlikte duyuyoruz...
Müvekkilim, ''..acelesi yok bir başka zaman yine uğrarım...'' deyip lafını tamamlamadan müsaade isteyerek gitti.
Uğurlamak için ben de kalktım. Bizim ki de selam verecek asker, komutan edasında. Dim dik tam tekmil ayakta ve başını nerdeyse göbeğine kadar eğerek çok kibar şekilde; '' iyi günler hamfendi...'' dedi ve hemen soluğu içeride aldı!... Ben de camı açarak sırtımı dönüp soluğu dışarıya verdim. İçimden de ‘’La havle...’’ çekiyorum.
☆☆☆
Namazdan sonra Hidayet Amca tekrar geldi... 80 küsür yaşında ki adamın muhabbeti, bizimkini sarmayacağından çayı yarıda bırakıp gitti...
Hidayet amca yine sessiz, sorarsan cevap veriyor. Senin bir sıkıntın var anlatsana bana dedim...
-Sorma Avugat oğlum, bizim güççük oğlan daha doğrusu garısı tutturdu;
''....ya adını ya soy adını olmassa da ellam ikisini birden Mehkeme'de değiştireceğen de değiştirecen....'' demeye başladı.
-Peki Sebep ne?
-Ufağan (küçüğün) çocuğu yani Yıldır’ın oğlu Tıngır. Benim en güççük torun olanı diyorum. Sınıfta arkadaşları, hatta bi kerem de Öğretmeni dalga geçmişler...
Öğretmen güya talebelerin ailelerini tanıyacamış da; bizim torunda TINGIR deyiverince , çocuğunan (çocukla) herkes eğlenmiş, anası çok kızmış. Ben gider onlara dalga geçmenin ne demek olduğunu bildiririm diyerekten, Yıldır'la sabahaş (sabaha kadar) da gavga ettiler hiç uyuyamadım seslerinden... Yarı n yanına gelsinler mi?...
- Kolay hallederiz sen canının sıkma...
* **
Hiç görmediğim YILDIR ve karısı bir gün sonra geldiler.
-Söyle bakalım Yıldır Bey mevzu ne?
- Valla Hakim Bey pardon Avukat Bey benim heç bi derdim yok. Bütün dert ahana da bizüm bu karıda...
Kadın kaşlarını çattı.
-Hiç bile... Çocuk, arkadaşlarım benimle dalga geçiyorlar diye sabaha kadar ağlamadı mı? Seninle ilk tanışanlar hep sormuyor mu bu ismin manası ne?... Sonra da gülmüyorlar mı?....
- Bırak lan ağlasın ne olacak... Ben adımdan soy adımdan, oğlumun adından da gayet memnunum arkadaş... Gaç gişide var böyle ad. Gül gübü (gibi) nesü var?...Eski köye yeni adet çıkarma, bu yaştan sonra, tübe tübe !.....
-Amann!.. Yesinler gülünü, gül gibiymiş; bıktım senin bu kendini beğenmişliğinden...Ben istemiyorum. Hiç olmazsa çocuğun adı değişecek yoksa ne olacağını sen bilirsin. O kadar!..
Bu münakaşa beş on dakika devam etti. Kimin kimden çekindiğini, korktuğunu bir türlü anlayamadım. Bazı zaman kadın öyle laflar ediyor ki, Yıldır süt dökmüş kedi gibi. Bazı zaman da Yıldır sesini alabildiğine yükselterek bağırdığında kadın susuyor...Aslında çok güzel bir anlaşma yöntemi, kavga büyümeden bitiyor. Keşke herkes böyle olabilse....
Yıldır, aslında adını da belki soy adını da değiştirecek ama çekiniyor. Çevresinden, arkadaşlarından, yakınları arasından bıraktığı etki ve intibanın kaybolmasından korkuyor...
-Allah için Avukat Bey haklı değil miyim?.. Herkes beni sever. Bi dediğim iki olmaz arkadaşların arasında... Bi gaveye gittiğim zaman bütün herkes beni masalarına çağırır. Tanımayan da yok.Sevende, sevmeyende gelir benimlen konuşur. Ben konuşdukça onlar güler, onlar konuşurken ben dinlerim...Toplumda itübarum (itibarım) çok anlayacağın!...
-İtibarı çokmuş!... Amann sevsinlermiş itibarını. Salak herkes seninle ve konuşmanla dalga geçip gülerken, bunu anlayamayacak kadar kalın kafalısın. Kaç sene oldu şu İstanbul'a geleli daha bir konuşmanı düzeltemedin!...
- Neyi varmış lan konuşmamun?... Dosbağa (Tosbağa ) kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş!.
***
Neyse meseleyi çözdük. TINGIR adının değiştirilmesine karar verildi. Davayı hemen yarın açacağız...
-Yanlız bi şeye itirazım var dedi Yıldır. Eğer ben de adımı değiştirirsem. Sadecem resmiyette gullanılacak. Nüfus kiyadında değişecek.Arkadaşlarım yanında, gavede(kahvede) adım yine aynı kalacak...
Karıdan korkuya Yıldır adını değiştirdi dedirtmem kendime anladın mı? Tamam dedi karısı... Şimdi güzel, modern bir isim bulmalı , aklında var mı böyle bir isim?...
-Amann dedi Yıldır, ne koyarsanız koyun ona da ben karışmam, nasıl olsa gullanmayacağum için fark etmez bence....
- Olmaz iyi bir isim bulalım ki dilekçeye yazmamız gerekli dedim. Tıngır'ın kelime manası: Çinko, teneke, bakırdan yapılmış leğen ya da kova anlamına gelirken, bazı yörelerde de metal bir şeyin düşerken çıkardığı ses.
İç Anadolu'da bazı yerlerde ise; akılsız, aptal manasında da kullanılmakta olduğunu belirttikten sonra YILDIR'IN gözleri şimşek gibi parladı...
-Buldum Avukat bey, madem böyle dediniz o zaman gene sert bi şey olsun DEMÜR (Demir ) diyelim...
Karısı;
- Amann, ha Demir ha Tıngır olmaz....
Ben de bir orta yolunu tavsiye ettim.. Demir, çinko ,bakır, aliminyum, teneke ve bilumum metallerden daha sağlam, daha dayanıklı ve toplumda isim olarak kullanılan ve yine bir metal olan, ÇELİK isme ne dersiniz dedim... Her ikisinin de gözleri parladı. Yıldır bir iki defa mırıldandı, şimdiden alıştı galiba çok gözel,çok gözel dedi...
- Avukat Bey acaba ikisini demi kullansam, başına eklesek diyom... Bir iki defa yeni ismi, eski ismin başına ekleyerek mırıldandı ve çok beğendi...Karısı tekrar gürleyince Yıldır geri adım attı.
-Ulan cahil karı , şaka yaptım lan, şakadanda mı anamıyon ?...
-Peki, çocuğun ismini ÇELİK yaptık. Seninkini ne yapsak acaba?
Karı , koca arasında yine bir tartışma başladı. Bu sefer ikisi de geri adım atmıyor. Birden aklıma geldi.
-Yahu senin adın Yıldır değil mi? Evet dedi gözleri parlayarak. O zaman, Yıldır’ı, YILDIRIM yapalım iki harf ekleyelim ne dersiniz dedim.
Aman Allah’ım her ikisinde de bir sevinç, bir sevinç... Bizim Yıldır birden kalktı ayağa.
-Avukat bey bir oğlum daha olursa ona da sizin isminizi koyacağım, ne diyon hanım?
Eşine ilk defa hanım diye hitap etti. Onun da yüzü güldü. Hemen söze karıştım. Yok, yok olmaz benim ismimi karıştırmayın sakın bu işe dedim.
Dedim ama hanımı; hele bir doğsun, benim oğlum da sizin gibi avukat olsun amcası kötü mü?... Artık bir şey diyemedim. Büyük bir ihtilafı halletmenin huzuru içinde hepimiz rahatladık, gülüyoruz.
-Avukat bey, aşure sever misiniz dedi eşi. Yarın aşure günü başlıyor.
Ehh olursa yeriz, niye sevmeyelim diyerek işi tatlıya bağladık...
***
İşi tatlıya bağladık dava açıldı. Nüfus kaydı, sabıka kayıtları, şahitler hepsi hazır. İsterse Hakim bey ilk celsede bile karar verebilir...
Haftanın son mesai günü ve son celse bizim. Önceden Hakim Bey'le de görüştüğümden, ''....Tamam duruma göre karar verebiliriz, şahitleriniz de hazır olsun...'' dedi. Dosyayı herhalde o zamana kadar inceleyememiş olacak ki ne o isim sordu ne de ben söyledim...
Şahitler ve karısı dışarıda, Yıldır, yani müvekkil
yanımda girdik içeriye... Savcı Bey de Hakim'in yanında yerini almış, Nüfustan görevli memur da davalı kürsüsünde...
Savcı Bey hiç kafasını kaldırmadı, Hakim Bey'in çok yorgun ve biraz da sinirli olduğu belli oluyor. Dosyayı açtı, okumaya başladı, ben de takip ediyorum...
Hakim'in o sinirli, yorgun hali birden dağılmaya başladı...Tebessümden sonra dişleri de görülecek şekilde gülerek, TINGIR sen misin dedi?
Bizim ki kalktı ayağa davacı olarak.
'' Hayır Hakim Bey, oğlumun adı Tıngır, benim ki de Yıldır, ikisini de toptan değiştireceğiz.'' dedi...
Savcı Bey neredeyse uykuya dalmakta olan gözlerini birden açtı ve dikleşti. Nüfus memuru tam gülecekken Hakim Bey'e baktı... O zamanlar adliyelerde bilgisayar olmadığı için, daktilo kız çoktan başlamış ağzını tutarak gülmeye, Hakim de artık sormayı bırakarak koyuverdi kendini kahkahaya...
Bu gülme öylesine alay eder mahiyet de değil. Eşi menendi görülmeyen bir ''BİR İSİM TASHİHİ DAVASI '' ile karşılaşmış olmasından dolayı...
Ben de onlarla birlikte iyice gevşedim... Baktım bizimki de havasına hemen girmiş kulaklar ağzında o da gülmek de!... Salonun; baskıcı, sıkıcı, yorucu, gergin ve kasvetli havası birden dağılıp sanki bir tiyatro çadırına döndü...
Hakim Bey duruşmalarda ciddi ama sair zamanlarda espiri yaptığını biliyorum. Durumu kontrol altına almak için demek, '' TINGIR ADINI DEĞİŞTİRMEK İSTİYORSUN ...'' dedi ve bu sefer dışarıdan da duyulacak şekilde orta şidette bir kahkaha daha attı...
Dedim ya bu kahkaha isimlerden çok bizim müvekkilin saf, temiz, biraz da konuşma biçiminde ki babacan davranışlarından dolayı. Savcı Bey kafasını masaya eğmiş olarak gözleri müvekkilde gülüyor!...
Bu fasıl en az beş dakika kadar devam etti. Hakim Bey'in celseyi bitirmeye niyeti yok...
Efendim dedim:
MÜVEKKİLİMİN ÇOCUĞUNUN KULLANILDIĞI İSİM İTİBARIYLA, TOPLUMDA VE BULUNDUĞU ORTAMLARDA ÇOĞU ZAMAN AŞAĞILANDIĞI, ALAY KONUSU EDİLDİĞİ, HATTA PSİKOLOJİK BASKILARA MARUZ KALDIĞINDAN; AHLAKA VE ADABA MUGAYİR OLMASA DA, DAVA DİLEKÇEMİZDE BELİRTİLEN SEBEPLERLE, TINGIR ADININ, ÇELİK OLARAK; MÜVEKKİLİM YILDIR ADININ DA YILDIRIM OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİNİ SAYIN MAHKEMENİZDEN TALEP EDİYORUZ.....
Sözümü daha bitirmeden bizim müvekkil yaptığım savunma gerekçesine karşı, biraz da itiraz eder gibi;
-''....Hiç bilemek!..Kim demiş? Kimse bizimle dalga geçemez....'' demez mi!..
-Zaten gülmeye hazır olan Hakim Bey ve Savcı Bey de tempoyu biraz daha saldılar...Biraz da müvekkilimin, sevimli, samimi, içten, dobra konuşma tarzı ve hareketleri de bunda etkili oluyor...
Komiklikten ziyade tabi ve doğal tarzını hiç bozmamış olması insanların hoşuna gidiyor...Vücut dili ile konuşması da bütünleşince tas tamam kızılamayacak bir insan halini alıyor...Bu söz üzerine yanımda duran müvekkilimin ayağına kuvvetlice bastım...
Off diye derinden bir ses çıkardı.
Hakim Bey hayrola Tıngır Bey, pardon Yıldır Bey ne oldu diye sorduğunda; Avukat Bey yanışlıkla ayağama bastı demez mi?...
Artık duruşma duruşma olmaktan çıktı...Hakim Bey arada kusura bakma avukat Bey diyerek, ağzını kapatmaya çalışsa da gülme krızini tutamıyor...Yanımda oturan müvekkilimin zaten ağzı kulaklarında herkesten daha keyifli, coştu mübarek!
Hakim Bey'in celseyi kapatmaya niyeti yok. Konuyla hiç ilgisi olmayan; " senin sabıka kaydında eşini kaçırdığın sonra da beraat ettiğin görülüyor...Neden TERKİN ettirmedin diye" sordu...
Bizim ki anamadım Hakim Bey, ben karımı kaçırdım, kaçırdım ama hiçbir zaman terk etmedim onu.
Sorun kendisi de burada der demez; Hakim, Savcı, daktilo kız, mübaşir hepsinde gülme tekrar tekrar başladı. Artık ben de gülüyorum!..
Daha şahitler dinlenmedi normalde 15 dakikada bitmesi gereken duruşmada biz yarım saattir içerdeyiz... Hakim Bey'in kararı vereceğini fakat bizimkini kolay kolay bırakmayacağını anladım. Ben de bıraktım işi oluruna...
- Yahu Tıngır, pardon Yıldır (yine bir gülme) sen eşini neden kaçırdın ?...
Hoppalaa, davayla hiç alakası olmayan bir soru daha!. İtiraz etmedim. Belli ki Hakim Bey sinir, stresi dağıtmak istiyor!... Soralım mı Savcı Bey dedi. Savcı Bey dünden hazır. Ben artık oturdum, müvekkil ayakta başladı anlatmaya...
Hakim beyle de aramız iyi olduğundan ve itiraz etmeyeceğimi de düşündüğünden o da rahat, ben de rahatım.
-Hakim Bey ben kaçırmadım ki onu. O beni kaçırdı...
Artık duruşma duruşma olmaktan çıktı. Hakim Bey gözlerini daha da açtı. Hafiften akan yaşları silmeye çalışırken;
Ne dedi! O mu seni kaçırdı? Demez olaydı!.
Ben de açtım gözlerimi. Çünkü hikayenin burasını bana da anlatmadı. Davayla ilgisi yok ama herkes pür dikkat dinliyor!
-Hakim Bey hiç sorma... Bizim hanım var ya, dedikten sonra etrafına şöyle bir baktı... Dışarda kendisi, bekliyor isterseniz çağırın gelsin gelsin dedi. Hakim bey gerek yok dedikten sonra, bizim ki başladı yine anlatmaya.
- Hakim Bey, hanımı bubasından iki, üç defa istedik velakin vermedi. O zamanlarda ben de daha gencim hani yakışıklıyım da... Bubası kızı illaki amcasının torununa verecek. Ama Allah için karım beni sevüyo, hakkını yemeyelim...
Bi gece her zamanki buluştuğumuz yere beni çağırdı... Baktım elinde bohçası da var.''... N'oluyo gız dedim. Çabuk beni kaçır, yoksa yarın bubam beni onun oğluna verecek...'' dedi...
Hakim bana şöyle bir baktı...
Efendim dava dilekçemizi tekrar ederiz demek istememe fırsat vermeden; Tamam sakin ol, halledeceğiz gibi bir işaretle biraz daha devam etmek istediğini belli etti...
- Eee dedi Hakim Bey sonra, sonra?...
-Hiç bi hazırlığımız da olmadığından, bu akşam olmaz yarın kaçalım dedim. Emme bizimki; ‘’...sen beni seviyon mu sevmiyon mu...’’ dedi...
Ben de, ulan ben seni sevmesem burada haçan ne işim var, bu akşam olmaz yarın kaçırırım dedim.
Bizim ki dinemedi... Tuttu elimden zorunan ( zorla) bizim eve çekmeye başladı. Evlerimiz de yakın.. O zamanlar bizimki çırpı gibi zayıftı emme güç yetiremedim. Elimi bırakmadı... diyerek konuyu bağladı...
Bizimkinin anlatış tarzından, herkes gülmekten yıkılmak üzere... Hakim Bey devam ediyor sormaya...
- Peki kızın babası neden şikayet etti, sonra vazgeçti?
-Yaşı onbeş gün güççük (küçük ) geldi. Hanımı candırmalar almasın diyerek, köyden halamın evine kaçtık. İki gün sonra bizi buldular emme ben tedbirimi aldım...
-Nasıl tedbir dedi Hakim...
Bizim adam coştu her şeyi anlatıyor mübarek!Hakim de tamam, tamam dedi. Ama bizim ki başladı bir kere adam anlatıyor.
-Hakim Bey tedbir işte kızı elimden almasınlar diye anlarsınız ya!...
Artık celse melse kalmadı, ciddiyet de kalmadı, herkes koptu!..
Her zaman ki tanıdığım, biraz sinirli, biraz da mesafeli Hakim Bey gitti, yerine tamamen, nüktedan, şakacı, neşeli, değişik babacan bir hakim geldi sanki!...
Efendim tanıklarımız hazır dinletelim lafıma, Hakim aldırış etmedi!...Nihayet duruşma bitti... Daktilo kıza:
Yaz kızım gereği düşünüldü....
Davanın kabulüne....
................
***
Dava bitti dışarıya çıktık. Herkes mutlu...
Arabamı almak için giderken, bizim müvekkil pardon yeni adıyla YILDIRIM ve karısı biraz önümde tartışıyorlar.
- Açtın o şom ağzını anlatmadığın bir tek şey kalmamış diyor karısı...
-Ben mi açmışım ağzımı sana da yaranamak (yaranamam) zaten. Hakim Bey sordu ben cevap verdim... Ne yapacaktım peki?... Gitti gül gibi ismim. Ama gördün gözünle nasıl herkes sevdi beni!...
- Adın batsın!..Sen öyle zannet sen...
-Avukat da hiç bi şey demedi dinledi sadece. Ha ne demişti, hatırladım şimdi.
'' ...Her ne gader, ahlaka mugayir isim değilse de, doplumda psikolojik baskı nedeniylemiş....'' Buna benzer şey. Ulan o kadarcığını ben de derdim anladın mı?...
Ne psikolojik baskısıymış?...Senin yüzünden gül gibi adım da gitti, avukata verdiğimiz gaymeler de (paralar) gitti!...
Şimdi benim adım Yıldırım mı oldu? Şimdi geldi aklıma, avukatın aklına da gelmedi o kadarcık şey. Zaten bişey demedi. Keşke adımı ŞİMŞEK yapsaydık. Tühh!...
Müvekkilin eşi arkadan geldiğimi anladığından, dürtmeye başlasa da; ne var yalan mı?... Ben de derdim o kadarcık şeyi! Gitti çil, çil gaymeler...
Neymiş o?
"Her ne gader Ahlaka mugayir olmasa da doplumda ki baskı nedeniylemiş?!." 20.10.2023
Not: Bu davanın üzerinden 25-26 yıl geçti. Hidayet Amcaya Allah rahmet etsin.
Hikaye izin alınarak yazılmıştır.