Efsanevi Turan padişahı Afrasyap Alper Tunga, burada yaşamış. Mezarının da burada olduğu sanılıyor.Bu da bölgedeki Türk varlığının çok eskilere dayandığını gösteriyor. Hüseyin Nihal Atsız 30 ikinci Teşrin 1941, Maltepe, Çınaraltı, 19‐11, Sayı: 18 yazısında; Türklerin “Alp Er Tunga” veya “Buku Han” yahut “Buka Han” dedikleri bu millî-destanî kahramana ait bizzat Türkler tarafından yazılmış bir parça henüz ele geçmemiştir. Kaşgarlı Mahmudun kitabında bazı manzum parçalar vardır ama bunlar Alp Er Tunga vukuatına ait olmayıp onun hakkında yazılmış sagu yani mersiyelerdir. Fakat Alp Er Tunga destanının İranlılar tarafından tesbit edilen parçaları elimizdedir. İranlılar bu Türk kahramanına “Afrâsiyâb” derler. Acem şairi Firdevsî, İranın destanî tarihi olan “Şehnâme” adlı büyük eserini yazarken Afrâsiyabdan çok bahsetmiştir. Afrâsiyâba ait parçaları yazarken Firdevsî yalnız İranlılar arasındaki rivayetleri değil, Türkler arasındaki rivayetleri de görmüştür. Çünkü Firdevsî, Türk padişahı olan Gazneli Mahmudun sarayında ve bir Türk muhitinde bulunuyordu. İran padişahı “Minûçehr”in ölümünü haber alan Turan padişahı Peşeng İran aleyhinde savaş açmak için Türk ulularını topladı: “İranlıların bize yaptıklarını biliyorsunuz. Türk’ün öç alma zamanı gelmiştir” dedi. Oğlu “Alp Er Tunga”nın içinde öç alma duyguları kaynadı. Babasına : “Ben arslanlarla çarpışabilecek kişiyim. İrandan öç almalıyız” dedi. Boyu selvi gibi, göğsü ve kolları arslan gibi idi, fil kadar güçlü idi. Dili yırtıcı kılıç gibi idi.
Savaş hazırlıkları yapılırken Türk padişahının öteki oğlu “Alp Arız” saraya gelip babasına : “Baba! Sen Türklerin en büyüğüsün. Mihüçehr öldü. Ama İran ordusunun büyük kahramanları var. İsyan etmiyelim. Edersek ülkemiz yıkılır gider” dedi. Peşeng, oğluna şöyle cevap verdi: “Alp Er Tunga avda arslan, savaşta savaş filidir. Bahadır bir timsahtır. Atalarının öcünü almalıdır. Sen onunla birlik ol. Ovalarda otlar yeşerince ordularımızı “Amul”a yürütün. İranı atlarınıza çiğnetin. Suları kana boyayın...” Gece olunca Keyhüsrev, ordusunun önüne hendekler kazdırdı. Bir kısım kuvvetlerini Türk ordusunun gerisine gönderdi. Türkler gece baskını yapıp hendeğe düştüler. Arkalarındaki kuvvetler de pusudan çıktı. Türk ordusunu yendiler. Alp Er Tunga kalan çerisiyle çöle çekildi. Keyhüsrev Ganga döndü. Çin padişahı da Keyhüsrevden korkarak ona elçi gönderdi. Keyhüsrev Alp Er Tungayı bir daha yanına almamak şartıyla onunla barıştı. Alp Er Tunga bunu işitince perişan bir halde çöle çekildi. Zere denizine geldi. Bu ucu bucağı olmayan bir denizdi. Orada bir gemici vardı: “Ey padişah! Bu derin denizi geçemezsin. 78 yaşımdayım. Bunu bir geminin geçtiğini görmedim” dediAlp Er Tunga: “Tutsak olmaktansa ölmek yektir” diye cevap verdi. Bir gemi yüzdürttü. Binip yelken açtılar. “Gangidiz” şehrine vardılar. Alp Er Tunga orada “Geçmişi düşünmiyelim. Talih yine bana döner” diyerek yatıp uyudu. Keyhüsrev, Alp Er Tunganın suyu geçtiğini haber aldı. Hazırlıklar yaparak bir takım ülkeleri aldıktan sonra Zere denizinin kıyısına geldiler. Bulduklarını kestilerse de Alp Er Tunga gizlice kaçtı. Keyhüsrev Turanın payıtahtı olan Gangaya geldi. Alp Er Tungayı soruşturdu. Kimse bilmiyordu. Halbuki bu sıralarda o yiyeceksiz, içeceksiz dolaşıyordu. Kayalık bir dağın tepesinde bir mağarayı kendine ev yapmıştı. Bu mağarada insanlardan uzak yaşıyan “Hûm” adında biri vardı. Bir gün mağarada bir ses işitti. Alp Er Tunga kendi talihine yanıyordu. Bu sözlerin Türkçe olmasından yabancının kim olduğunu anlayan Hûm ona hücum ederek tutsak etti. Fakat o yine kaçarak suya atladı. Keyhüsrev bu işi duydu. Hiyle ile Alp Er Tungayı sudan çıkararak öldürdüler. Ortaokul yıllarımda defalarca okuduğum ve üzüldüğüm ve ezberimde olan Kaşgarlı Mahmut'un Divânu Lugati't-Türk adlı sözlüğünde aktarılmış olan sagu
Alp Er Tunga öldi mü
İsiz ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur
Ödlek yırag közetti
Ogrı tuzak uzattı
Begler begin azıttı
Kaçan kalı kurtulur
Ulşıp eren börleyü
Yırtıp yaka urlayu
Sıkrıp üni yurlayu
Sıgtap közi örtülür
Begler atun argurup
Kadgu anı turgurup
Mengzi yüzi sargarup
Körküm angar törtülür
Ödlek arıg kevredi
Yunçıg yavuz tavradı
Erdem yeme savradı
Ajun begi çertilür
Ödlek küni tavratur
Yalnguk küçün kevretür
Erdin ajun sevritür
Kaçan takı ertilür
Bilge bögü yançıdı
Ajun atı yençidi
Erdem eti tınçıdı
Kerge tegip sürtülür
Ögreyüki mundak ok
Munda adın tıldak ok
Atsa ajun ograp ok
Taglar başı kertilür
Könglüm için örtedi
Yitmiş yaşıg kartadı
Kiçmiş ödik irtedi
Tün kün keçip irtelür
Türkiye Türkçesi ile
Alp Er Tuna öldü mü?
Kötü dünya kaldı mı?
Felek (böylece) öcünü aldı mı?
Şimdi yürek(ler onun ölümünün acısı ile) yırtılır
Felek fırsat gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beyler beyini şaşırttı
Kaçan nasıl kurtulur
Erler kurt gibi uludular
Bağrışıp yakalarını yırttılar
Islıklaşmış sesle ağıt yaktılar
Göz yaşlarla örtülür
Beyler atlarını yorarak geldiler
Kaygı onları durdurdu
Benizleri yüzleri sarardı (ki)
(Sanki) onlara safran sürülmüştür (sanırsınız)
Zaman bütün bütün bozuldu
Zayıflar tembeller güçlendi
Erdem yeniden azaldı
Acunun (dünyanın) beyi böylece yok olur
Feleğin günleri çabuk geçer
İnsanın gücünü (gitgide) zayıflatır
(Ve) dünyadaki insanları azaltır.
(İnsanlar felekten kurtulmak için) kaçsalar bile geçilirler
Bilgili ve akıllı (olanların hali) kötüleşti
Evrenin atı, gemi azıya aldı
Edep ve erdemin eti çürüdü
(Etler) Yere değip sürükleniyorlar
Dünyanın geleneği böyle
Gerisi bütünüyle bahane
O gelip bir ok atsa
Dağların başı kertilir
(Alp Er Tuna'nın ölümü) gönlümü yaktı
(Sanki beni) yetmiş yaş yaşlandırdı
(Gönlüm o yiğidin yaşadığı) geçmiş günleri arıyor
Gece gündüz (o günler) aranıyor
(Buharayı anlatmaya devam edeceğiz)