Yazarı belli olmayan ama gönlü kırık bir ülkücü kardeşimiz tarafından kaleme alındığı anlaşılan bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü yaşadıklarımızı en halis halle kelimelere döken bu yazıdan sizleri mahrum bırakmak istemedim.
Yazıyı okuyunca mazideki o samimiyet dolu ihtişamı tekrar yaşamış gibi oldum. Halden utandım ve gelecekten ise çok korkuyorum çok...
İşte ülkücülerin şanlı geçmişini ve şimdiki durumunu masaya yatıran ve geleceğin fotoğrafını çeken o mühtiş yazı...
Ülkü ocakları ne bir menfaat, ne de bir saltanattı...
Ülkü ocakları; vebali büyük, bedeli ağır bir teşkilattı.
Ülkücülük; bir erdem, ülkücülük bir sanattı...
Adamın adamı olmakta yoktu, adam satmakta...
Kula kul olmakta yoktu, padişahlıkta...
Yalnız o'na kulluk eder, yalnız ondan yardım dilerdik...
Ölümlerle eğlenen Tunç Yürekli Türk'lerdik...
Doğruyduk, dürüsttük, temizdik...
Adımız geçince, bayrak gelirdi akla.
Efendiydik, mütevaziydik, asildik.
Adımız geçince adam gelirdi akla.
Yedi düvele örnektik, namertlik, kalleşlik haşa.
Menfaat nedir bilmezdik...
Şimdi ne oldu söyle bize?..
O ruhu, o aşkı, yeniden anlat bize...
Ülkücü denince, akan sular dururdu.
Aşk bile, önünde oturur selam dururdu...
Ölenlerimiz şehit, kalanlarımız gaziydi.
Ülkücülük; tepeden tırnağa, muhteşem bir maziydi...
Şimdi ne oldu söyle bize?..
O ruhu, o aşkı, yeniden anlat bize...
Hak, hukuk, adalet, Milliyetçi Hareketti...
Ülkücü denilince; dava gelirdi akla...
Muhammed Mustafa 'yla (sav)aynı safta, para, pul, şan, şöhret, fitne, fesat bilmezdik...
Dünyaları verseler; davamızdan dönmezdik...
Şimdi söyle; hangi yüzle bakalım sana...
Fitnenin, fesadın, elindeki şu halimize baksana... ''Ne Amerika ne Rusya nede Çin''di, ''Her şey Türk’e göre Türklük için''di...
Tarihin derinliklerinden çıkıp gelmişti sanki, Kürşat'ın, Alparslan,ın ruhu yeniden dirilmişti sanki...
Pırıl pırıl bir gençliktik.
Ne oldu söyle bize?
O ruhu, o inancı, yeniden anlat bize...
Ok bir kez çıktımı yaydan; geçerdik düğünden, toydan.
Bir değil, bin canımız olsa, çekinmeden verirdik.
Bir ölür bin dirilirdik...
Kanımız aksa da; zafer İslam'ın idi.
Kanımız aksa da; zafer Turan'ın idi...
Şimdi ne oldu söyle bize?..
O ruhu, o aşkı, yeniden anlat bize...
''Şehitler ölmez vatan bölünmez'' di.
Şeksiz, şüphesiz gelirdin akla.
Adın geçince, akan sular dururdu.
Yiğitlik, mertlik önünde selam dururdu...
Şimdi söyle hangi yüzle bakalım size?..
O yiğitliği, o mertliği, yeniden anlatın bize...
Ülkücü; ocaklarda, bir değil, bin özenle seçilirdi.
Ana'dan, baba'dan, yar'dan, sırattan geçilir gibi geçilirdi...
Büyük, küçük, saygı, sevgi, ülküdaşlık, liyakat, vatan, millet, din, diyanet.
Hangisini anlatayım sana?..
Boğazımıza kadar battık...
Şehidim; o ruhu, o aşkı, yeniden anlat bana...
İstanbul'u tekrar fethedin deseler, fethederdik.
Çin sarayını basın deseler, basardık.
Kelime-i şahadetle ölür, Atsız’ ın ruhuyla yaşardık...
Şimdi ne oldu söyle bize?..
Kürşat'ları, İlteriş'leri, yeniden anlat bize.
Ülkücüydük, güçlüydük, yedi düvelin namlusundaydı adımız.
Adriyatik'ten, Çin Seddi’ne, yankılanırdı andımız.
Hani; Allah'a, Kitab'a ve Silah'a, yemin olsundu ?..
Hani; şehitlerimiz, gazilerimiz, emin olsundu?..
Hani; kavgamız, son nefer, son nefes, son damla kana kadardı?..
Hani; kavgamız, Milliyetçi Türkiye'ye, Turan'a kadardı?..
Şimdi ne oldu söyle bize?..
O yeminleri yeniden anlat bize...
Ülküdaştık, gönüldaştık, kardeştik, Edirne'dekinin acısını, Kars'taki duyardı...
Ateş düştüğü yeri değil, yediden yetmişe, herkesi yakardı...
Şimdi ne oldu söyle bize?..
O sevgiyi o ruhu yeniden anlat bize...
Sağ göğsümüzde kurşun, sol göğsümüzde sızı, sırtımızda hançer, ahvalimiz içler acısı.
Daraldık, bunaldık, yüreğimiz paramparça sanki...
Düşmanı geçtik şehidim, ülküdaşımız bile düşman sanki.
Her yeni gün, bin Bizans.
İmdat, inşirah, imdat, Nas.
Canımız çıktı çıkacak sanki...
Maalesef; ülkücü ülkücünün can düşmanı oldu can evimizde.
Teşkilat denilince pirem pirem kaçar olduk.
O tadına doyulmaz ocaklar, o tadına doyulmaz ülkücülük, nerde?..
Nerde benim; gönüller fatihi başkanlarım ?..
Nerde benim; yedi düvele nam salmış teşkilatlarım ?..
Nerde benim; mazisine hasret, bir lokmayı paylaştığım ocaklarım ?..
Ülküdaşın adından kardeşten öte, kardeş tadından.
Söyle; geriye ne kaldı bize...
Dillere destan, o ülküdaşlığı yeniden anlat bize...
''Ülkücüyüm '' demekle ülkücü olunmazdı, bu kadar ağır bir yük , bu kadar hafif taşınmazdı... Bozkurt'tu Alp'ti, Alperen'di.
Cesurdu, çalışkandı ,fedakardı.
Hangi sıfatını anlatayım sana?..
Kahır ölümden bin beter, yerin zımı az, şu halimize baksana...
Er meydanında, döne döne dövüşürdük.
Kederi, sevinci, kardeşçe bölüşürdük...
Para' pul, şan, şöhret, saçını başını yolardı...
Türk'ün göz bebeği bozkurtlar; destan üstüne, destan yazardı...
Şimdi ne oldu söyle bize?..
O ruhu, o aşkı, yeniden anlat bize...
Seyredelim dedik, seyrettik.
Makam, mevki kazandık ama, ruhumuzu kaybettik...
Artık; ne güzel, ne rahat, ne iyi.
Herkes; para, pul, şan, şöhret, makam, mevki peşinde.
Peki; ya senin canın, peki; ya senin istikbalin nerede ?..
Adımıza kocaman bir mim koydular.
Geçmişimizde ne varsa, tepeden tırnağa soydular...
Dört bir yanımız harami doldu.
Şehidim; ne gücüm kaldı nede mecalim...
Artık nesli tükenmiş bir garip ülkücüyüm...
Ahir zamanda, dünyaları verseler de dönüp bakmam.
Allah biliyor; Bedeli Allah katında
Türk gurur ve şuuru İslam ahlak ve fazileti kimimiz Yusuf, Kimimiz şehit kimimiz gazi olduk"...
Bu yazıyı samimi duygularla kaleme alan kardeşimize bütün ülkücüler adına şükranlarımı sunuyorum.