Selamünaleyküm sayın okuyucular. Rabbim tuttuğunuz oruçları ve yaptığınız bütün ibadetleri makbul eylesin…
Bu yazımı bir değişik bakışa vurgu yaparak yazmak istiyorum… Bu yazım uyarıdır ve çizgimdir. Bazı kişiler sen kimsin ki çizginde ne olsun diyebilirler….Kim ne derse desin ama; bence benim söylediğim ve söyleyeceklerim benim için en önemli sözlerdir. Çünkü sözler kişiliğin ve tavrın en samimi ifadesi olduğuna inanıyorum….
Başlığımızın ana teması zulüm olduğu için sözlük manasına bakalım. Zulüm: Güçlü bir kimse ve kimselerin yasaya ve vicdana aykırı olarak başkasına yaptığı kötü, acımasız, kıyıcı davranış, işkence, hak yeme, kuralsızlık, kişinin hak ettiğini almasını engellemek…
İslami olarak zulüm: Haksız muamele, adaletten ayrılma anlamına gelir. Dince haram kılınan hususlardan biri niteliğiyle zulüm, toplumun da hoş görmediği ve insan haklarının çiğnenmesini temsil eden bir işlem olarak birçok zararı görülen kötü ve yasak, insanlığa musallat bir belâyı temsil eder.
Öğretmenliğe başladıktan sonra çok iktidarlar gördük. Ufak defek kayırmalar gördük ama daima devletin ağırlığının kaybolduğuna hiç şahit olmadık…Ve ya devlet adına bütünüyle iş gören sivil toplum görünümlü bir yapıya şahit olmadık. Siyasi parti il ve ilçe başkanlarının adam kayırma ve atama yapılmasını sağladıklarına da kısmen şahit olduk ama devletin güven veren yapısına zarar verecek kadar yapıda adam kayırma olmamıştır.
Böyle bir durum söz konu olduğu zaman doğruca devletin davranışlarını oluşturan mevzuat hükümlerine müracaat edilirdi… Devlet mevzuatların doğrultusunda müracaatlar sonuca bağlanır ve sonuca herkes saygı duyardı.
Yalnız 1991 Yılında kurulan DYP-SHP hükümetinde MEB elinde bulunduran DYP ye yakın bir “Hürriyetçi Öğretmenler Sendikası” atamalarda söz sahibi olduğu var sayımı ile bir çok kişiye makam mevki ve ya tayin yapacağı vaatleriyle bir çok öğretmeni üye yapmıştı. Ama atamalarda öyle fazlada söz sahibi olamamıştı. Yalnızca bir iki şehirde yandaş kayırması yapmaya çalıştılar. Ama diğer sendikalar buna şiddetle karşı çıktıkları için bu işlemler çok kısıtlı kalmıştır.
28 Şubat sürecini de içine alan 90 yılların sonuna doğru ise o zamanki MEB elinde bulunduran DSP kısmi baskıları da oldu ama genele teşmil bir bütünlük arz etmedi….
1999 İktidarında ise sürgünler ve görevden almalar MHP iktidar ortağı olmasına rağmen hep Ülkücü yönetilere olmuştur. MHP ye durum anlatıldığında biz koalisyon protokolü yaptık başka bakanlığa karışamıyoruz cevapları alındı… Nedendir bilinmez ama yine iktidarın küçük ortağı olan ANAP’ın bile MEB sözü büyük ortak MHP den daha çok geçiyordu…
2002 Kasım’tan sonra yerine yerleşen yeni hükümet ve onun yandaş sendikası öncelikle tepkileri ölçmek için önce kadro olmamasına rağmen her makama vekil atama yapmaya başladılar… Milletten tepki gelmemesi üzerine vekil atamalarının tamamını çoğaltarak yandaş –sen üyelerinden yapmaya başladılar. Genellikle de hem yandaş-sen üyesi hem de başı secdede dedikleri Gülen’inin adamlarını atamaya başladılar…
2003 Temmuz ayı müdür atmaları, 2004 Aralık müdür atmaları, 2006 müdür atamaları çirkinliklerin ve haksızlıkların zirve noktasıydı. Hatta 2007 yılında Pazar günü müracaatları açıp koydukları kuralla yönetici atamalarını şartlarını sıfırlayarak herkesin müracaat etmesini sağlayarak yalnız İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin kabul ettikleri müracaatlarının ataması yapacaklarını bildirerek sadece Yandaş-sen üyelerinin müracaat etmelerini sağladılar. Bir Pazar günü 22 bin müdür ataması yaptılar. Türk Eğitim-Sen’inin çok sert karşı çıkması ve konunun idari yargıya taşınmasıyla idari hukuk yapılan yandaş kayırması hukuksuzluğuna son verdi...
2009 Yılında FETÖ’nün İstanbul’da bulunan Marmara Eğitimcileri Derneğinin kendi dernek mensupları ve aynı zamanda tamamına yakının Yandaş-Sen mensubu olan kişilerin atanması için bizzat Hüseyin Çelik’e 76. Madde hükmünce atattırdığı İstanbul’da 178 Türkiye’de 1171 okul ve kurum müdürü, bir çok şube müdürü, ilçe müdürü, il müdürü yardımcıları ve il müdürü atamaları yapılmıştı….Türk Eğitim-Sen’in şiddetli itirazlarına rağmen bir çokları halen görevdedirler.
2010 Yılında okullarında, çevrelerinde takdir görmüş ve başarı sağlamış bir çok okul müdürüne MOBİNG niyetine rotasyon uygulaması yapılarak görevi bırakmalarına zemin hazırlanmıştır…
17-25 Aralık hadislerinden sonra FETÖ’ile ortaklık bitmiş ve paralel yapı dedikleri FETÖ’cüleri devletten atacakları varsayımıyla çıkarttıkları kanuna ve yönetmeliklerle 14 Ağustos 2014 8.000 yakın Ülkücü okul müdürü ve 25.000 yakın müdür yardımcılarının görevlerine son verilerek yıllarca ayrı kaldıkları öğretmenliğe döndürdüler. Onların yerine yönetici olarak Yandaş-Sen üyeleri alındı…
2015 Haziran değerlendirmerinde ise 2500 yakın ülkücü okul müdürü ve 10.000 yakın müdür yardımcılarının görev süreleri uzatılmayarak öğretmenliğe döndürüldüler…
İdari dava açarak birden fazla yürütmeyi durdurma ve nihai karar alan binlerce yönetici görevlerine iade edilmediler. Güya hukuku uyguladıklarını ifade etmek için yürütmeyi durdurma ve nihai karar alanlar uyduruk mülakatlara alınarak tekrar elendiler…
2014 Kasım, 2015 Temmuz, 2016 Güz denemi ve sonraki yönetici atamalarında da Yandaş-Senin en militanlarını seçerek aldılar. 15 temmuz Kalkışmasından sonra Erdoğan’ın artık ben eski Erdoğan değilim daha adaletli olacağım sözü de böylece uygulamada olmayan boş bir söz olarak kaldığı da belgelenmiş oldu….
Bu ana kadar bütün ülkücü eğitimcilerin ve vatan sevdalılarının çektikleri genel sıkıntılardan bahsettim…
(Devam edecek)