Devleti, Vatanı, Milleti ve milletin değerlerini sevmenin bedeli bu kadar ağır olmamalı idi!
Fotoğraftaki Ülkücüler, denge adına idam sehpasında canı alınan Anadolu’nun yiğit evlatlarıdır.
Abidinpaşa sanıklarından Bekir Bağ, gördüğü işkenceye dayanamayarak öldü. Ülkücülere duyurmamaya çalıştılar, ama anlamışlardı. Başkaları da var. Malatya’da İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Başkanlarında Ülkü-Bir Başkanlığı yapmış Aydın Demirkol isimli genç ve çok yakışıklı bir öğretmen arkadaşımızı da şehit ettiler. Aslan gibi, dünya iyisi, melek tabiatlı, becerikli ülkücü bir kardeşimizdi. İşkenceyle öldürdüler. Sonra camdan atarak intihar etti dediler. Mehmet Kalmaz aynı şekilde can verdi, işkencenin izini örttüler. Hasan Alemlioğlu koğuşta sancılandı, bağıra bağıra öldü; revire bile götürmediler. Sonra Hüseyin Karamahmutoğlu sabah namazını kılarken, başından takkesini çıkarmadı diye tekmeleyerek öldürdüler.
Asılarak idam edilenler ve işkence ile şehit edilenlerden bunlar bildiklerimiz; peki işkence ile şehit edildiği halde bilinmeyenler. Ve Dürüst Oktay, Zeki Kaman ve ekinin gizlice katlettiği ve ya Pol-Der’li polislerin bizzat katlederek çatışmada öldü diye rapor tuttuğu kaç tane Ülküdaşımız şehit edilmiştir bilen var mı?
12 Eylül 1980 sonrası askeri hapishanelere doldurulan binlerce Anadolu çocuklarının hepsi uzman işkencecilerin en ince eleğinden geçirildiler. İnsanlık tarihinin yüzkarası olan Engizisyon Mahkemelerine benzer şekilde yargılandılar.
Büyük bir titizlikle hepsine birer suç ihdas edildi. Cezalar ise kişilerin fikri düşüncesine ve toplumdaki konumuna göre ayarlandı. Mesela aynı suçları işlediği iddia edilen sol görüşe mensup tutuklular ile Ülkücü görüşe mensup bir tutuklular farklı farklı kanun maddelerinden yargılanıp ceza aldılar. Mesela aynı suçları işlediği iddia edilen sol görüşlü tutuklular o suçlar kapsamındaki suçlardan TCK’nın 141,142 maddeleri gereği sadece yüksek cezası olan birinden ceza alırken; Ülkücü tutuklular "TCK'nın 149. ve 146. Maddelerindeki hükümlere tabi tutularak isnat edilen suçların hepsinden ceza almaları sağlandı. İfade ettiğim gibi aynı suçtan yargılan sol görüşlülerin aldığı cezanın iki yada üç katı Ülkücü tutukluklara veriliyordu.
Kime kimler tarafından yapılırsa yapılsın; biz işkencenin insanlık sucu olduğuna yürekten inandığımız gibi işkence yapanların da insanlıktan nasibini almadığı kanaatindeyiz.
Bu yazımızda ise çok daha teferruatlı olarak malumatımız olan 12 Eylül Darbesinin habercisi olan 1978-79, 80 ve 12 Eylül Cuntasının mensubu olmaktan şeref duyduğum Ülkücülere yaptığı işkencelerden kısaca bahsedeceğiz. Bu ifademden sol görüşlülere işkence yapılmadı ifadesinin çıkarılmamasını istirham ederim.
Ülkücülere uygulanan işkencenin boyutları insanlık tarihinin en dehşetli işkencelerindendi.
Bu işkence sonucu birçok Ülkücü sakat kaldı. Yine birçok Ülkücünün ise aklı muvazenesi bozuldu.
Bu ana kadar işittiğimiz işkence hikayelerinde Mamak C-5 öne çıksa da yaşayanların ağzından bizzat dinlediğim çeşitli hapishanelerdeki işkencelerin hepsi korkunçtu. Mesela, Erzincan 3. Ordu Askeri Hapishanesindeki koğuş yüzbaşının dışkı yedirmeye zorlamasına karşında yapılan istişare sonucu Ülkücü Başkanın(Bizzat koğuş başkanının ağzından dinlemiştim) şehit olmayı göze alarak askerlerle yumruk yumruğa ölümüne kavga hikayesini dinleyince çok üzülüp ve 12 Eylül’e daha çok kinlenmiştim.
İşkence hikâyelerinde 1978 yılı Ecevit Döneminde bizzat Ecevit'in tarafından görevlendirilip bütün Türkiye’de yetkili kılınan Pol-Der'li Baş komiserler Dürüst Oktay ve Zeki Kaman ve ekiplerinin yaptığı işkenceler çok çirkin kalleşçe ve alçakça idi. Mesela anlamanız için isim zikretmeden anlatalım. İktidar tarafından tam yetkili kılınan bu işkenceci mahluklar ülkücüleri kamuoyunda katil olarak göstermek için tanınmış bir Ülkücüyü yakalayıp sorguya alıyorlar. Daha önce hazırlanan ifadeleri yapılan bütün işkencelere rağmen kabul etmeyince evli ise eşini, değilse kız kardeşini alıp getiriyorlar. İsnat edilen suçu kabul etmezse bunları çırılçıplak soyacaklarını ve onlara da işkence yapacaklarını söylüyor. Çaresiz kalan kişiler ise önceden planlanarak hazırlanan ifadeleri imzalıyor. Hatta bu sorgu esnasında eşinin ve ya bacısının sorguya getirilerek soyulacağını hatta zorla soymaya kalkılınca tutuklu ülkücü işkencecilere “Delikanlı iseniz beni öldürün. Eğer öldürmez de ben buradan çıkarsam sizi seve seve öldüreceğimi sakın unutmayın. Ve yalvarıyorum eşimi, bacımı bırakın ve dediğiniz her şeyi kabul ediyorum” dedikleri çok kişiler tarafından hikaye edildiğini duymuştuk.
Bu ekip AP azınlık hükümeti tarafından da görevlerinden alınmadığı için işkenceler o dönemde de devam etmişti.
İşkencelerin en korkuncu ise 12 Eylül Cunta Ekibinin Marksist –Leninist Baş Komiserler Zeki Kaman, Dürüst Oktay ve arkadaşlarını daha da etkili ve yetkili kılarak sorgulama ekibin başına getirmişlerdi. İşkenceci bu ekibin darbeciler tarafından daha etkili görevlere getirilmesiyle şiddetleri artan çok korkunç işkenceleri her yerde yaptılar.
İşkence yapılma aralığı ve boyutunu bilinmesi için söylüyorum:
Mamak’taki işkenceleri ilk defa basına açık yapılan duruşma esnasında Başbuğun da hazır bulunduğu duruşmada birden ayağa kalkarak "Bize işkence yapıyorsunuz artık dayanacak gücümüz kalmadı” mahiyetindeki sözleri ile bütün dünyaya haykıran Recep Küçükizsiz Bey kardeşimizdi. Ülkücü Yazar Recep Küçükizsiz ve diğer yerlerdeki askeri cezaevlerinde işkence gören arkadaşlarımızı 12 Eylül işkenceleri hakkında konferans vermesi için Beykoz Türk Ocağında davet etmiştim. Recep kardeşimiz tevazu gösterip çok az şey anlatınca yanında bulunan Mamak’taki koğuş arkadaşı ayağa kalkarak "30 dakikamız bile işkencesiz geçmedi arkadaşlar bunu unutmayın lütfen ve işkencenin boyutunu böyle değerlendirin” demişti. Ülkücü Yazar Recep Bey kardeşimiz bir ifadesinde “Doğu Perinçek ve ekibinin koğuşları bize yakındı ve bizim çektiklerimize göre çok rahat ve işkencesiz bir tutukluluk süreci geçirdiler” demişti.
Ülkücü hareketin önemli kişilerinden Mahir Damatlar Bey’in Türk Yurdu Dergisinin Eylül 2010 -Sayı 277 sayısındaki ifadelerinden minik bir parça)Beni bindirdikleri aracı önce Maltepe’de bir pavyonun önünde durdurdular. Başımda bir er bekliyordu. İçeri girip iki saat kadar kaldılar. Geldiklerinde nefesleri ağır şekilde içki kokuyordu. Sonra beni Mamak’ta C-5 adı verilen özel sorgu mekânına götürdüler. Aslında Zeki Kaman aylar önce malulen emekliye ayrılmıştı. Ama Nurettin Soyer Dev-Yol ile ilişkisi bilinen bu polisi tekrar göreve çağırmıştı. 32 gün burada tutuldum. Filistin askısı ve elektrik dâhil işkencenin her tarzını uyguladılar. Mesai kavramları yoktu. En yüksek acıyı en az iz bırakacak şekilde vermeye özen gösteriyorlar; uyutmamaya dikkat ediyorlardı. İstirahat adı verdikleri molalarda demir parmaklıklara kelepçeliyorlardı. Yeni uyumaya kalkışanların bileklerinin kesileceği ayrı bir işkence tarzı… Beni daha sonra 1983’de Denizli’ye ve 1984’de İzmir’e götürdüler. Denizli’de de 12 gün süresince benzer işkenceler yaptılar…
1987 yılında Ankara SOGEV’ de Rahmetli Muhsin Başkan’ı ziyaretimde sohbet işkence mevzusuna gelince, işkencelerin boyutları hakkında bana net bilgi vermek için "Hocam öyle işkence gördük ki edebim bu işkenceleri anlatmaya uygun değil" demişti.
Diğer ceza evlerinde yatan arkadaşlar da işkencelerin en korkunçlarına muhatap olduklarını anlatmışlardı. Bir çoklarının ağızların bizzat dinlemiştim.
Bütün askeri ceza evleri ve özel hazırlanmış sorgu yerleri insanlıktan nasibi almamış cani ruhlu insanların bir çok cana, bedene, ruha ve hürriyete kıydığı yerler olmuştu.
En çok zoruma giden durum ise öyle ya da böyle 12 Eylül Cuntası ve onun uşakları yargılanma aşamasında mesela işkenceci Mamak Askeri Ceza Evi Komutanı Raci Tetik, Ankara Askeri Sıkı Yönetim Mahkemesi Başkanı Hamdi Sevinç ve Türkeş Beyin “Siz Komünist Bulgaristan Hademesi(hizmetçi) gibi hareket ediyorsunuz. Çünkü iddianame onların yönetim şeklinin suçladığı şekilde hazırlanmıştır” dediği Askeri Savcı Nurettin Soyer ve bu işkenceci Marksist Polisler Dürüst Oktay, Zeki Kamandan o zaman Ülkücülerin kahir ekseriyetinin oy verdiği MHP ve onun Genel Başkanı ve ya Genel Başkan yardımcıları ve hatta Genel Başkan Yardımcı Yaşar Yıldırım bizzat bu işkencelerin en korkuncunu yaşamasına rağmen davacı olmamasına hem üzüldüm hem de şaşırmıştım.
Devletin gücünü haksız yere ve işkence şeklinde insanlar üstünde kullanan insanlar alçaktır. Bu alçakların mekanı cehennem ve o cehenneminde ateşi bol olsun inşallah.
Kara Eylül'ün aramızdan aldığı bütün Ülküdaşlarımıza rahmet olsun. İşkence sonucu sağlığını kaybedenlere ise Rabbim çektikleri sıkıntıları kuruluşlarına vesile kılsın inşallah.