Başlığa bakıp “sebep veya niye?” soruları aklınıza gelmiştir. Evet. Hem de çok endişelerim var. “Türk’üm veya Türk Milliyetçisiyim” diyebilen herkesin endişe duyması gerekiyor. Siyasal İslamcılar endişe duymayabilirler!.. Farkındaysanız? Kimliksiz, kişiliksiz, ilkesiz bir toplum haline dönüştürüldük. Millî devletimiz Türkiye, ayağımızın altından kaydırılıyor. İçinizden “yok öyle bir şey” diyorsanız veya endişe duymuyorsanız; “kendinizi bir sorgulayın” derim!.. Keşke ben yanılsam!..
Niye endişeliyim?
Bir seçimi daha atlattık ama sonuçta “ne değişti derseniz?” hiçbir şey!.. Ortada 22 yıllık bir iktidarın enkazı var ve bu enkazı kaldırmak görevi -seçmen tarafından- enkazı yaratanlara verildi. Enkazı kaldırabilirler mi? Hayır. Bazılarınız “hâlâ mı böyle düşünüyorsun?” diyebilir. Ben, 2002’den beri böyle düşünüyorum. Çünkü zihniyetleri ortada ve hiç değişmedi.
Bugüne kadar yaptıklarını aynen devam ettirecekler. Yandaşları hariç vatandaş lehinde hiçbir değişiklik olmayacak; bundan sonra da hesabı/ bedeli yine gariban vatandaş ödeyecek.
Sistem gereği kabinenin varlığıyla yokluğu arasında hiçbir fark yok: Sadece kadroları -daha doğrusu makamları- dolduracaklar. Yapılacak işlerin (icraat) hükmü tepeden verildiğinden bir şeylerin değişmesi de mümkün değil. Ehliyetli, liyakatli ve güçlü bir bürokraside yok ki, Anayasa’nın ve diğer mevzuatın yüklediği sorumlulukları yerine getirsin, yetkilerini kullanabilsin (Meclis bile gereksizleşti).
Türkiye’de her şey çığırından çıkmış vaziyette… Kurumlar, uzun zamandır işlevlerini yerine getiremiyorlar. Geçmiş yazılarımda bunları anlatmaya çalıştım ama etkimiz olmuyor. Çünkü millet ilgisiz, duyarsız, vurdumduymaz, nemelazımcı olmuş; umurunda değil. Seçim sürecinde yaşadığımız hadiseleri düşündükçe, üzülmemek elde değil.
Tarihimizde ilk defa haktan, adaletten ve eşit yarıştan uzak, yalan-dolan, iftira, montaj, entrika dolu bir seçim yaptık. Devletin tüm imkânları, makam sahiplerinin tüm çabaları ve medya trollerinin sabah-akşam propagandaları ile vatandaş, yoğunlaştırılmış algı operasyonu altında kaldı.
Her seçimde olduğu gibi muhalefet düşmanlaştırıldı; kafirlikle, teröristlikle suçlandı ve ülkenin asıl meseleleri konuşulamadı. Mesela, 2018’de de “ülkenin bekası” konusunu ortaya atıp ellerindeki güçlü medyayla bunu işlemişlerdi. Geçmişte olduğu gibi liderlerin bir araya gelip tartıştıkları bir televizyon programı göremedik!
Seçim sonuçlarına göre, demek ki milletimizin bir derdi de endişesi de yok. Bazan düşünüyorum; acaba milletimiz gerçekten mi bu sonucu istedi, yoksa bir çaresizlik veya “akıl tutulması” mı yaşıyor? Biliyorum; Türk Milleti, kararlarını çabuk değiştiren bir millet değildir. Öyleyse, bilmediğimiz bir şey var!..
Demokrasimiz de gelişeceği yerde geriye doğru gidiyor. Birilerine göre demokrasi!.. Seçim sonuçlarından hareketle “halkımız, partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine onay verdi” diyorlar; hiç de öyle değil. Seçmenin bir partiyi desteklemesi ve onu tekrar iktidara getirmesi, doğru yaptığı anlamına gelmez. Sosyal bilimcilere ve araştırma kuruluşlarına çok iş düşüyor.
Sonuçta; bir beş yıl daha büyük bir olay olmaz, ömrümüz de izin verirse “kurunun yanında yaş da yanar” misali ülke dertleriyle boğuşmaya devam edeceğiz. Huzur yok!..
Sığınmacılar
Milletimizin, her seçimde farklı söylem ve enstrümanlarla kafasının karıştırıldığına ve yaşananları kavrayamadığına inanıyorum. Zaten farkındaysa, “yandı gülüm keten helva…”
Başlıca endişelerim; sığınmacılar, yeni Anayasa ve genel af şayialarıdır. “Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve kültürel bozulmalar önemli değil mi?” diye sorabilirsiniz. Tabii ki onlar da çok önemli ama nüfus yapımızın bozulması, asıl “beka meselesi”dir. Ülkemiz üzerinde sinsi bir plan uygulanmaktadır ve “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” devam etmektedir.
Ülkeye kaçak yollardan giren veya girmelerine göz yumulan sığınmacıların sayısı sürekli artmaktadır. Çoğunluğu Suriyeli olmakla birlikte Irak, Afganistan, Pakistan, Arabistan ve Afrika ülkelerinden gelmektedirler. Türkiye göçmen deposuna döndü. Bu kabul edilemez ve hiçbir ülke böyle bir işgale, istilaya izin vermez. Kaynaklara göre şimdiden ülkemiz nüfusunun %15’ini bulmuş vaziyette… Devamlı da doğuruyorlar. Bizde doğurganlık oranı 1.3, sığınmacılarda 5.3’müş!.. Demografik yapımız açısından, asıl tehlike budur ve her geçen gün büyümektedir.
Sınır şehirlerinde ve bazı mahallelerde çoğunluğu sağlamış durumdalar. İşyerleri açıyorlar, alış-verişlerini birbirlerinden yapıyorlar. Gettolaşıyorlar, çeteler kurup suç işliyorlar. Taciz, tecavüz olaylarına karışıyorlar. Sanki Arapça ikinci dil olmuş; tabelalar, ilanlar Arapça…
Son seçimlerle birlikte cüretlerini iyice artırdılar; “Türkler gitsin” diyecek kadar işi azıttılar. Sığınmacılar konusunda anlaşılmayan bir gariplik var!.. Oysa bu durum millî güvenliğimize, birliğimize ve kültürümüze büyük zarar veriyor. Zaten iç cephede birlik ve beraberlik kalmadı!..
Avrupa ülkeleri, Geri Kabul Anlaşması’na uyulması için 3-5 milyon avro vererek bizi kandırıp sığınmacı gelmesini engelliyorlar. Şimdi de sığınmacıların ülkelerine sızmaması için vize tedbiri aldılar. İktidarın tekrar seçilmesinden de çok memnunlar!..
Diğer yandan; sığınmacılar korunurken ve bazılarına vatandaşlık verilirken ülkemizin büyük emekler ve harcamalar yaparak yetiştirdiği genç beyinlerimiz, başka ülkelere gitmek için uğraşıyorlar. Yazık!..
Yeni Anayasa
Seçim sonrası TBMM’nde oluşan yapı da beni endişelendirmektedir. Mecliste temsil edilen irili-ufaklı 15 parti bulunmaktadır. “Türkiye Yüzyılı” sloganı altında (Halbuki 29 Ekim’de Türkiye’nin ikinci yüzyılına gireceğiz) sivil ve özgürlükçü bir Anayasa’dan bahsedilmeye başlandı. Aslında “uyulmadıktan sonra Anayasa’ya ne gerek var” değil mi?..
Meclise giren bazı partilerin tüzük ve söylemlerine bakılırsa Cumhuriyetin temel ilkeleri, Türklük, Türk Milleti, Türkçe ve diğer millî değerlerimizle kavgalılar ve sanıyorum yeni Anayasa ile bunları ortadan kaldırmayı düşünüyorlar. Cumhur ittifakındaki partiler (MHP’nin desteklemeyeceği düşüncesindeyim!) ile millet ittifakındaki AKP’den kopanların kurduğu partiler ve bölücü partilerin destekleyeceklerine dair endişem var. CHP (bazı milletvekilleri destekleyebilir) ile İYİ Parti’nin desteklemeyeceği düşüncesindeyim. Çok pazarlıklar dönecektir. Bakalım zaman ne gösterecek!..
Genel af
Kamuoyunda, Cumhuriyetin 100.yılı dolayısıyla 29 Ekim’de af çıkarılacağı söylentileri dolaşmaktadır. Biliyorsunuz; “Şüyuu vukuundan beter” diye bir söz var ve geçmişte çıkan af söylentileri genelde gerçekleşmiştir. Tahminim bu da gerçekleşecektir. Benim endişem, affın “bebek katili”ni de kapsaması ihtimalidir. Seçim sırasında, yalan afişler asılarak ve videolar kurgulanarak muhalefet lideri suçlanmıştı ama son mahalli seçimlerden hatırlayalım: İmralı’dan mektup getirilmiş ve kardeşi TRT’ye çıkarılmıştı. Şimdiden söylemiş olayım.
Yazımı son bir haberle bağlamak istiyorum: Uğruna ağıtlar yakılan Filistin’in devlet başkanı Mahmut Abbas, Çin ziyaretinde Uygur Türklerini suçlayarak Çin politikasını desteklemiş!.. Demek ki; ensar-muhacir, ümmet, din kardeşliği gibi söylemler, sadece Araplar için…
Bizler, iyi niyetimizle herkese yardımcı olalım ama uyanık da olalım. Çünkü yumruğun nereden ve kimden geleceği belli olmuyor!..