Atalarımız “iyilik yap denize at; balık bilmezse hâlık bilir” demişler. Bu sözün asıl kaynağının, Kur’an-ı Kerim olduğunu düşünüyorum. “İyi ve İyilik”le ilgili ayetlerin yer aldığı bir yazıyı, 16 Haziran 2018 tarihinde yazmıştım. Bu defa, aynı konudaki diğer ayetleri aktarmaya çalışacağım:
Bu ayetleri niye paylaştığıma gelince; maalesef! Halkımız okumayı sevmiyor; okumadığı için de inandığı dinle ve bu dinin kitabının içeriğiyle ilgili yeterli bilgiye sahip olamıyor. Dolayısıyla -belki de kendinden daha cahil ama uyanık, kurnaz- bazı insanların kulu-kölesi, hatta piyonu veya tetikçisi oluyor.
Diğer yandan, hiç bilmediği, anlamadığı Kur’an ayetleri; güzel sesli biri tarafından okunduğunda da etkilenip ağlıyor, hıçkırıyor, gözyaşı döküyor, cezbeye tutuluyor. Tuhaf değil mi?..
Şimdi, en azından katkım olur düşüncesiyle daha önce tespit ettiğim aynı konudaki bazı ayet meallerini de paylaşmak istiyorum:
(Abese 13-16): O, mukaddes sayfalardadır; yüce makamlara kaldırılmış, tertemiz sayfalarda. Seçkin ve erdemli elçilerin elinde. (Y.Y: Bu ayette Levh-i Mahfuz’dan bahsediliyor.)
(Bakara 44): Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?
(Bakara 112): Bilakis, kim güzel niyet ve davranış sahibi olarak kendini Allah’a teslim ederse Rabbinin katında onun mükâfatı vardır. Öylelerine korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.
(Âl-i İmrân 120): Size bir iyilik gelirse bu onları üzer, ama başınıza bir kötülük gelse buna sevinirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız, onların tuzağı size hiçbir zarar vermez. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
(Âl-i İmrân 172): Bunca yara aldıktan sonra yine Allah’ın ve Peygamberinin çağrısına koşanlar var ya işte onlardan bu güzel davranışta bulunan ve karşı gelmekten sakınanlar için de büyük mükafat vardır.
(Nisâ 62): Öyleyse nasıl olur da önceden yapıp ettikleri yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen “Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik” diye yemin ederek sana gelirler!
(Mâide 85): Böyle söylemelerine karşılık Allah da onları, içinde ebedî olarak kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlerle ödüllendirdi. İşte, iyi davrananların mükâfatı budur.
(En’âm 17): Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa onu kendisinden başka giderecek yoktur ve eğer sana bir hayır verirse bilesin ki, O her şeye kâdirdir.
(A’râf 56): Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkuyla ve ümitle dua edin. Muhakkak ki, iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.
(A’râf 95): Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyiliği getirdik. Nihayet çoğaldılar ve “Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı” dediler. (İnkârda ısrar edince) biz de onları, kendileri farkında olmadan ansızın yakaladık.
(A’râf 131): Onlara bir iyilik (bolluk, bereket) gelince “Bu bizim hakkımızdır” derler, eğer başlarına bir felâket gelirse bunu Mûsâ ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna bağlarlardı. Bilisiniz ki başlarına gelenler Allah katındandır; fakat onların çoğu bunu bilmezler.
A’râf 161): Onlara, “Şu şehre yerleşin; orada dilediğiniz gibi yiyin için ve af dileyin; kapıdan eğilerek girin ki hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara ileride ihsanlarımızı daha da artıracağız” denildi.
(Tevbe 67): Erkeğiyle kadınıyla münafıklar birbirlerine benzer; kötülüğü özendirip iyiliği engellerler, hayır için harcamaya elleri varmaz. Onlar Allah’ı umursamadılar, O da onları rahmetinden mahrum bıraktı. Gerçek şu ki münafıklar günaha batmış kimselerdir.
(Tevbe 71): Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velileridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.
(Tevbe 91): Güçsüzler, hastalar ve harcama yapma imkânı olmayanlar için -Allah ve Peygamberine sadık kaldıkları sürece- sorumluluk yoktur. İyi niyet sahiplerini sorumlu tutmak olmaz. Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
(Tevbe 107): Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkârcılıklarını pekiştirmek, müminler arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescit yapmışlardır. “Amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı” diye de yemin edecekler. Allah şâhit, onlar kesinkes yalancıdırlar.
(Tevbe 120): Medine ahalisi ve çevresinde bulunan bedevîler Resûlullah’a katılmaktan geri kalamaz ve onu bırakıp kendi canlarının derdine düşemezler. Çünkü onlar Allah yolunda ne zaman bir susuzluk, yorgunluk ve açlığa maruz kalsalar, kâfirleri öfkelendirecek biçimde bir yere ayak bassalar veya düşmana karşı bir başarı elde etseler, bunların her biri mutlaka onlar için iyi birer amel olarak yazılır. Allah iyilerin emeğini asla boşa çıkarmaz.
(Nahl 28): Kendilerine kötülük edip dururken canlarını meleklerin aldığı kimseler, “Biz hiçbir kötülük yapmadık” diyerek boyun büküp teslim olurlar. “Hayır! Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir.”
(İsrâ 23): Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.
(Neml 46): Salih, “Ey kavmim!” dedi. “İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz; size merhamet edilmesi için Allah’tan bağışlanmayı dileseniz olmaz mı?”
(Lokmân 14): Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.
(Lokmân 15): Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle. Sonunda dönüşünüz yalnız banadır. O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.”
(Ahkâf 15): İnsana, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu zahmete katlanarak taşıdı ve zorluk çekerek doğurdu. Karnında taşıması ve sütten kesmesinin süresi otuz aydır. Nihayet çocuk olgunluğuna ulaşıp kırk yaşına girince şöyle yakarır: “Rabbim! Bana ve anne babama lütfettiğin nimete şükretmeye, razı olacağın işleri yapmaya beni muvaffak kıl. Benden gelecek nesli hayırlı eyle. Dönüp kapına başvurdum ve ben şüphesiz sana boyun eğenlerdenim!”
Haftaya devam edeceğim.