Sevgili okuyucularım, dünkü yazımızın ikinci bölümüne kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yazımız, bir magazin yazısı, slogan ve polemik içerikli değildir. Siyasilerin günlük kısır çekişmeleri yer almaz. En önemlisi de üç cümlelik içi boş sloganlarla ülkeyi içine düştüğü durumdan kurtaracak sihirli reçete sunma iddiamız da olmadığından bazı okurlarımız makalenin uzunluğundan sıkılacaktır. Farkındayız bunun!.. Dikkati çekmek için bir görsel paylaşıma da ihtiyaç duymuyoruz! Biz konumuza devam edelim...
KUR’AN’A UYGUN, BİR YÖNETİM SİSTEMİ HANGİSİDİR ?
Konu üzerinde çok düşünülmesi, çalakalem yazılması mümkün olmayan ve kaş yaparken gözü çıkartmamak amacına hizmet etme gayemiz olduğundan, kelimeleri, terimleri, cümleleri çok dikkatli kullanmanın idraki içinde olacağız. Yanlışlıklardan ve yorumlardan Allah’a sığınırız...
Konuya hakim müfessirler ve ihtisas sahibi sayılacak arkadaşlardan ve hocalarımızdan aldığım ve paylaştığım görüş kısaca şu:Allah’ın (CC) son kutsal kitabı Kur’an da, devlet idaresi, hükümet şekli ile açık ve emredici bir hüküm olmadığı yönünde konunun uzmanları hemfikir halindedir...
Kur’an’ı Kerimin içinde, matematik de vardır, fizik, biyoloji, kimya ve astronomide bulunur. Hatta tarih ve coğrafya da... Tüm müspet ve pozitif ilimlerin ilham kaynağıdır. Pozitif ilmin verileri ile çelişkili hiçbir ayeti bulunmaz.
Kur’an da tüm ilimler vardır ama; Kur’an ne matematik, ne fizik, ne antropoloji, ne de astronomi kitabıdır. Tüm ilimleri içinde barındırır, ama hiç biri değildir. O ilahi bir vahiy, yol gösterici, alemlere ışık tutan rahmet ve rehberlik kaynağıdır. Allah’ın insanlığa Peygamberimizle son mesajıdır...
Kur’an, devletin şeriatla veya başka biçimlerde idaresiyle ilgili emir ve ayeti olmasa da, insanlardan istediği hususlar sabit ve kesindir.
1-Devlet idaresinde adaletli olmak,
2- Devlet idaresinde istişare ve meşverette bulunmak,
3- Devlet idaresinde liyakat ve işi ehline vermek. Kur’an’ın yönetimle ilgili temel ilkeleridir.
Bir şey olması gerektiği gibi yapılırsa, sağı solu, onu bunu kayırmadan icra edilirse, liyakat sahibi kişi üstlenilen görevi hak etmişse, yeterliyse, emanet edilen kişi veya kişiler güvenli ise, idare işeri bir meşveret halinde danışılarak yapılıyorsa, adalet, liyakat ve danışma heyeti tek bir kişinin iki dudağı arasında değilse Allah’ın hoşnut olduğu yönetim şeklidir.
Tüm sistemler içinde şayet bu ilkeler bulunuyorsa, Allah’ın hoşnut olacağı birer yönetim şekli haline gelir. Hatta bu ilkeler gözetilirken; din, dil, ırk, mezhep, inanç gibi ayrımlar bile yapılamaz. Herkese hakka hukuka uygun yani adaletin herkese ve her kesime aynı uygulandığı sistemin adı, zikri ne olursa olsun, Allah’ın istediği yönetim şekli bu olur...
Konuyu araştırmak isteyenler, Hz Ömer’in atadığı valilere bakabilirler.. Devletin hazinesine, çok Müslüman olduğu telkin edilen kişiler tavsiye edilirken, Hz. Ömer’in konunun uzmanı, mali ve vergi toplama ve vergi salma işlerinde mütehassıs sayılan bir Yahudi’yi ataması işin ehline verilmesi gerektiğinin önemini arz eder...
Sistemler, hiçbir kimseyi kayırmadan, haksızlık yapmadan, insan haklarına saygılı, kibir, gurura düşmeden, her şeyi ben bilirim, biz biliriz demeden, halkı fakirleşirken yönetenlerin alabildiğine zenginleşen, açlık sınırında milyonlarca insanların olduğu gözetilmeden bürokratların beş yerden, on yerden yüzbinlerce maaşlar aldığı sistemler, yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları tavan yaptığı sistemlerin adı da, yönetenlerin sıfatları da ne olursa olsun, ‘’...Hak yol İslam, huzur İslam’da ...’’ diye bağıranların savundukları bir düzen olamaz herhalde!...
Yüce Kur’an’ın Nisa Suresi 135. Ayet ne buyuruyor: ‘’ Ey iman edenler, kendiniz, ana ve babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin. İster zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva ( tutkularınıza uymayın) Eğer dilinizi eğip büker, ya da yüz çevirirseniz Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.’’
‘’ Ey inananlar, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adalete şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun çünkü bu takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. ( Maide Suresi 8.Ayet)’’
‘’Şüphesiz Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi 42)’’
Kur’an ayetleri toplumsal işlerin ifasında istişare yapılmasına yani görüş alışverişinde bulunularak, ortak bir akıl oluşturulmasına dikkat çeker.
‘’........ toplumsal işlerini aralarında danışma yoluyla görürler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden harcarlar. Şura Suresi 38)’’
‘’ Şüphesiz ki Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emretmektedir...( Nisa Suresi 58)’’
Bu ve buna ilişki ayeti kerimelerde Allah, Peygamberimizin de yapacak olduğu işler ve alınacak kararlarda başkalarına danışmasını söyler. ( Ali İmran 159)’’
O halde insanlar ideolojik olarak ve siyaseten kendilerine göre bir takım yönetim sistemleri belirliyebilirler. Önemli olanı Kur’an’ın zikrettiği evrensel değerlerinin benimsenmesidir.
Aksi halde bir devletin yönetim şeklinin İslam ya da adında Din ibaresinin bulunması o devletin İslami ilkelere uygun olarak yönetildiğini göstermez. Üstelik yüce Kur’an’a göre, ‘’ Din devleti, İslam Devleti’’ şeklinde bir ibare de yoktur.
Devletlerin dini adalettir. Devletin dini olmaz, ancak ilkeleri olur. Eğer bir devletin dini olursa; devletin tebası içinde, farklı dinden, farklı görüşten yani devletin dinine inanmayan ya da başka bir dini inanca sahip insanlara adil şekilde davranamaz.
O halde; Kur’an’ın evrensel ilkelerinden hareketle ideal bir insan toplumu ve ideal bir yönetim şekli gerçekleştirmek için: Adaleti davranmak, haksızlık yapmamak, işi ehil kişilere vermek, istişarelerde bulunmak, Allah’ın verdiği cana kıymamak, öldürmemek, barışı düzeni esas almak, ihlaslı ve samimi olmak, verilen sözlere uymak, yalandan, riyadan, nefret dilinden uzak durmaktır.
Kibirlenmemek, başkalarını küçük görmemek, siyaseten bile olsa iftira atmamak haklarını halelder etmemek, fakir fukarayı, garip gurabayı görüp gözetmek, ölçüde alışverişlerde hile yapmamak, yanlışlarımızdan dönmeyi bilmek, özür dileyebilmek, güzel söz söylemek, zalimlerin yanında olmamak... gibi temel ilkeler sayılabilir.
Demek ki, din işleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrılması ilkesi olan laiklik, insanların ve toplumun inancına karışan ve onları engelleyen bir sistem değildir. Tam aksine toplumun potasında bulunan tüm insanların inanç ve ibadetlerinin garantisi ve sigortasıdır.
Demek ki neymiş?
Eskilerin tabiriyle, zarfa değil, mazrufa bakmalı. Zarfın değil, zarflananın daha önemli olduğunu anlatmak için kullanılan tabir tüm sistemler için de geçerlidir...
Sistemin adının,sıfatının öneminden ziyade,sistemin içi, özü önemlidir...
Yönetim şekli laik olduğu halde, insan haklarına saygılı olan, adaleti sağlayan, toplumda ayrımcılık yapmayan, işleri ehline veren,hısım akraba,yandaşlarını gözetmeyen, ibadetlerine karışmayan, saygılı olan, hırsızlara ve hırsızlığa pirim vermeyen bir rejim; adında "İslâm Cumhuriyeti" yazılı olsa bile; insan haklarına riayet etmeyen, tek hanedanlık veya tek diktatörlük rejimlerinden yüz kat daha evla olduğu tartışmasızdır...
Bu cümleden olmak üzere, Atatürk’e olan düşmanlığın arkasında daha başka sebepler olduğunun farkındayız. Neden hep İslam ülkelerinde, kaos, kargaşa , anarşi , terör, göz yaşları hüküm sürmektedir!?..
Neden hep İslam ülkelerinde ki insanlar, Batı ve Avrupa ülkelerine sığınmak için kaçıyorlar? Hiçbir sığınmacı veya mülteci, Türkiye hariç neden başka bir İslam ülkesine değil de sürekli Türkiye’ye milyonlarca sığınmacı dolmaktadır?
Türkiye'de ki laiklik sistemini beğenmeyenler, milyonlarca insanın bunca İslam ülkesi varken neden Türkiye'ye iltica etmek için can attıklarının muhasebesini yapsınlar..
Kendilerini din sınıfı olarak gören ve ulema zannedenlerin, halkımızı aldatabilmek, dini kullanıp insanları ve körpe beyinleri zehirlemek için ve kendi siyasi emellerine alet edebilmek adına, "laiklik " simitine can kurtaran gibi saldırmalarıdır. Atatürk'e düşmanlığın sebebi, sahte din sınıfının insanları aldatmasına ve hegemonyasına son vermesidir...
Kendisini kuran Diyanetin, bu tartışmaların dışında kalması gerekirken, sık sık müdahil olma tavırları içinde olması, milli bayramlarımızda ,Cuma hutbelerinde Atatürk ismini anmamak için nasıl kırk dereden su getirme davranışında olduğunu Türk Milleti artık anlamaya başlamıştır...
İnsanlık onurunu zedeleyen görüntülerle, ölümü göze alan bu insanlar neden adı İslam olan ülkelerinden, Avrupa ülkelerine ve Türkiye'ye sığınmak için ölümü göze almaktadırlar?..
DİYANETİN bunları görmemesi mümkün mü?... Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve sair ülkelerden sığınmacılar laik devletle yönetilen Türkiye’ye kaçmalarının sebeplerini sizler de biliyorsunuz...
Demek ki; refah, huzur, güven, insan haklarına saygı, insanca yaşamak, hülasa Kur’an’ın ölçü olarak koyduğu temel ilkeler, İslam ülkelerinde değil de Batı’nın, Müslüman olmayan devletlerinde sistemin yapısına olmazsa olmaz şeklinde monte edilmiş olmasındandır.
Kusur haşa , İslam’da değil, İslam adına devleti yönetmeye talip olanlardadır!...
Atatürk yüz yıl önce dini bağnazlık ve taassupla yönetimin Türk insanının kaderi olamayacağını, tarihten gelen süzgeçle görmüştür. Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal, dört halifeden sonra ulema içindeki hainlerin, işbirlikçi ve menfaatçilerin, ‘’ Din kisvesi ve şeriat sözleriyle...’’ halkı kandırarak kendi çıkarlarına alet ettikleri inancında olmuştur.
Gerçek mütedeyyin din alimlerine her daim saygı duyduğunu konuşmalarında ifade etmiştir. Ona göre Emevi ve Abbasi devletleri dönemlerinde görülen bu durum Osmanlı Devleti döneminde de devam etmiştir.
Menfaat için dini kullanan sahte ulemalar hakkında ağır sözler de söylemiştir. Bir konuşmasında: ‘’...Adil ve sefil hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve dini alet etmeye tenezzül eden sahte ve imansız alimler tarihte daima rezil olmuşlardır...Hulefayı Abbasiye’nin sonuncusu biliyorsunuz ki, bir Türk tarafından parçalanmıştı. Dini kendi ihtiraslarına alet yapan hükümdarlar ve onlara delalet eden hoca namlı hainler, hep bu akıbete düçar olmuşlardır...( Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu)’’
****
Bundan sonra ki devam edecek 3.bölüm yazımızın konusu , Atatürk'ün Laiklik anlayışı ve Atatürk’e göre Müslümanların geri kalmasının sebeplerini inceleyeceğiz nasipse. Hepinize hayırlı günler diliyorum.