İsveç ve Danimarka vatandaşlığı bulunan Rasmus Paludan isimli bir siyasetçinin Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği yakınlarında hem de uluslararası kamuoyuna gün ve saat vererek, Kur’anı Kerimi yakması tansiyonu yükselttiği gibi ülkemiz çapında ve İslam Dünyasında büyük tepkilere sebep oldu.
İsveç Dışişleri Bakanının yaptığı açıklamada, ‘’ İsveç’te çok geniş kapsamlı ifade özgürlüğü var fakat bu olay benim ya da İsveç hükümetinin bu fikirleri desteklediği anlamına gelmez...’’ açıklaması , olayın vahametini kapatmaz.
Pisliğin, Kur'anı Kerim'i alıp Türk Büyük Elçiliği önüne gelip yakmasının ise derin tarihi sebepleri ve travması vardır.
Çünkü tarihten bu yana İslam'ın ve Kur'anın koruyuculuğunu asil Türk milleti yapmıştır. İslam uğruna, Türkler kadar kan akıtan başka bir millet olmamıştır.
Dün de böyledir, bugün de böyledir bu durum. Ne İran, ne Suudlar, ne de başka bir İslam ülkesi onların gözünde Faso, fisodur...
İslam, Kur'an denilince ilk akla gelen Türklerdir. O yüzden Türk Büyükelçiliğinin önü hedef seçilmiştir...
***
Bu aşırı sağcı pisliğin eylemini bir de izin alarak gerçekleştirmesi ise, olayın diğer başka boyutu. Haklı olarak Türkiye’nin ve siyasilerin bu olaya sert tepki göstermesi gayet normal ve en tabi hakkımızdır. Kimse, kimsenin kutsal değerlerine saldıramaz, hakaret edemez, alay edemez.
Hele de son din İslam’ın Peygamberine ve kutsal kitabına saldırmayı kimse hafife alamaz. Sorumlu ve sorumluları en şiddetli cezayı almalarını ve İsveç’in bu menfur olaydan derhal özür dilemesi şarttır.
Bu son derece aşağılık hakaret ne ilk ne de son olacaktır. Batı’nın İslam’a ve yüce değerlerine bakışı değişmedikçe bu tür lanetlenecek eylemler devam edecektir.
***
Şimdi düşünmeden geçemiyoruz. Bizi ilgilendiren ve düşündüren bir soru da şu:
Peki, Yüce Allah’ın kitabını yakanlarla, alay edenler, dalga geçenler arasında ki fark nedir?
Parti siyasetini, İslam’ın kutsal değerlerinin önüne koyanlara soruyorum bu soruyu? Kutsal kitabımızı yakan bu alçaklara gösterdiğimiz tepkinin yüzde kaçı, Allah’ın kitabıyla alay edenlere gösterildi?
Bunun adı riyakarlık değil de nedir?
Riyakarlık; gösteriş ve desinler için yapılan bir amel bir harekettir. Allah (CC) katında kabul edilmeyeceği gibi, insanı Allah’tan uzaklaştıran bir davranıştır.
Kitabımız Kur’anda , Bakara Suresi 2/ 246- 264 & Nisa Suresi 4/38 & Enfal Suresi 8/47 ayetleri Riyacılar hakkında inmiş ayeti kerimelerdir. İsteyenler açıp Kur’anı Kerime bakabilirler. Daha açık ifadeyle şunları demek istiyoruz:
AKP’nin meşhur milletvekili ve zamanında Başbakan Erdoğan’a en yakın isimlerden Egemen Bağış Efendi: ‘’ Ve la entüm ma ağbüd’’ diyerek dalga geçerek gazeteci Metehan Demir’e:
‘’... Oğlum ben her gün ve her Cuma bir tane ayet sallıyorum, Bakara- makara, oradan bir tane salla gitsin...’’ (Ardından Kur’anla dalga geçtiği için yılışık, yılışık gülmeler...)
Peki ne oldu bu adama?
Partililer tarafından bir tepki geldi mi? Hatırlamıyorum, çok küçük cılız birkaç söz o kadar. Disiplin kovuşturması yapıldı mı? Tabi ki hayır... Milletvekilliği düşürülmedi ve daha sonradan da adete taltif edilerek Kur’anla dalga geçen bu adam BÜYÜK ELÇİ YAPILDI !..
Neden sokaklara inilmedi, protesto edilmedi? Yüce Kitabımızı yakan bu İsveç’li sapık adama gösterilen tepkinin belki yüzde biri gösterilmedi!.. İşte bunun adı RİYAKARLIKTIR.
BİTMEDİ: AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Başbakan Erdoğan için; ‘’ Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir liderimiz var, işte bunun önünü kesmek istediler...’’
Dinimize göre nedir bunun hükmü? Bu İslam’a , dine, Allah’a hakaret ve iftira değil de nedir? Bundan daha başka ŞİRK nasıl olur?..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın o zaman mecliste bu adama tepki gösterdiğini hatırlıyorum,hepsi bu kadar!.
Tüm yandaşlardan ve partizanlardan bir heybetli duruş görmedik, protesto edilmedi. Sokaklarda ise zerre tepki verilmedi!..
Allah’ın sıfatlarını bir faniye yüklemek dinimize göre ŞİRK değil de nedir?
Hadi buna ‘zımnen muvafakat ‘ verilmiş kabul etmeyelim. Ama sessiz kalmak neyin nesidir?
Kitlelerden neden bir ses , soluk çıkmadı?! Bu gün İsveç için bağırıp çağıranların ne kadar samimi olduklarını, dünü ve bugünü mukayese ederek sorguluyorum kendimi...
BİTMEDİ: ‘’ Hz Muhammet olmasaydı son Peygamber Recep Tayyip Erdoğan olurdu...’’ diyen AKP Aydın İl Başkanı, İsmail Eser Efendi’ye , ‘’ O ikinci Peygamberimizdir’’ dediği için bu sapık herife hangi müeyyide uygulandı?..
‘’Dün öyleydi, bugün böyle...’’ çifte standartlığını ve riyakarlığı içimize sindiremeyiz...
Devam Edelim: AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ise nasıl zırvalamıştı bakar mısınız?
"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a dokunmak ibadettir...’’ Ne yapıldı bu adama? Soruşturma açıldı mı, görevden alındı mı? Sapıklıktan, yalakalıktan ve riyakarlıktan dolayı herhangi bir müeyyide uygulandı mı?
...........
Bu zincirin halkaları böyle devam eder gider...
Şimdi; samimi olan, ihlas sahibi olan, dinci değil dindar olan, Allah’ın emirlerine, Peygamberin sünnetine uyan hakiki Müslüman olanlara bu sorum?
Bu tür haricilik benzeri şirk ve sapkın davranışlar yüce İslam’a ve Allah’ın emirlerine uygun mudur?
İsveçli, Kur’anı yakan sapıkla, iç siyasette, Kuranla ve İslam’ın emirleriyle dalga geçenler arasında ne fark var şimdi ?..
Yukarıda özetin özeti yazdığımız bu tür davranışlar sadece bu partiye özgü değil. Bizim memleketin belki de marazi bir hastalığı!..Hemen hemen ülkemizde ki tüm partizanlarda mevcut olan bir şey maalesef...
Akıl, fikir, izan, sorgulama, eleştiri gibi Allah’ın insanlara bahşettiği yüce duygular devre dışı bırakılmışsa, liderin ve partinin yanlışlıkları, benim doğrularımdan daha doğrudur diyenler içindir sözlerimiz.
Siyaset saplantı ve körlüğü, yerini ‘’ Hassan Sabbah müritliği ’’ ne bırakmışsa riyakarlıkla, ihlas ve samimiyet karışmış demektir birbirine...
Öncelikle samimi, dürüst ve ihlas sahibi olan kardeşlerimizi tenzih ederim. Saygı duyarım o kişilere. Her ne partiden ve ne düşünceden, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun fark etmez...
Bizim sözümüz ve endişelerimiz; siyaseti dinleştiren, particilik ve lidercilik taassubunu dini değerlerin önüne geçiren, liderlerin ve partilerinin yanlışlıklarını görmeyen, insan üstü bir emirmiş gibi kutsal sayanlaradır.
Kimsenin düşüncesi, fikri, zikri siyasi eğilimi, lideri mideri bizi ilgilendirmez, saygı da duyarız. Ama dışarıya bağırıp, içeride sus pus olanlara, iç siyasete malzeme yapanları, yüce dinimizin ‘’riyakarlık’’ ayet ve emirleri doğrultusunda sorgulamak hakkımız olduğuna inanıyorum.
Kur'an ifadesiyle insan, emr olunduğu gibi dosdoğru olmalıdır. Hiç olmazsa olmaya çalışmalıdır.
Zamana, mekana, durumlara göre dini inanç ve değerlerde ''bukalamenluk ve takiyyecilik" olmamalıdır.