NOT:Anayasa hakkında üç gündür yazmaya çalıştığımız ve uzun makale olduğunu bildiğimiz yazı dizimizin şimdilik üçüncü ve son bölümü olarak burada noktalıyoruz.
‐-------------0-----------
Anayasalar birer toplumsal mutabakat metinleridir. Veya öyle olmalıdır. Devletin temel işleyiş kurallarını belirleyen vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini teminat altına alan, hukuksal normların bir bütünüdür.
Anayasalardaki düzenlemeler, toplumun tüm katmanları tarafından geniş bir mutabakat görmezse, içinde çoğunluğu olmayan, iç ve dış baskı odaklarının isteği üzerine tanzim edilmiş ve hukuki geçerliliği tartışılan; yazılı metin olma özelliğinden başka bir anlam ifade etmez.
Şüphesiz ki Anayasalar da değişmez ve değiştirilemez metinler değildir. Her toplumun varoluş süreci içerisinde günün ve toplumun şartlarına göre yeni düzenlemeler yapmış olması toplum dinamizminin de bir gereğidir.
Maalesef Türkiye, dünyada en çok Anayasa yapan ülkelerin de başında gelmektedir.
.
İlk olarak SENED-İ İTTİFAK sözleşmesi bir Anayasa olarak kabul edilemez ise de, kendisinden sonra gelecek olan Anayasanın işaret fişeğidir. Toplumdaki tebaa dengeleri bozulmuş, Hıristiyan tebaa, otonomi anlamında siyasi statü ve özerklik talepleri doğrultusunda baskılar yapmaya başlamıştır.
1876’da I.MEŞRUTİYET’İN İLANI İLE İLK ANAYASAMIZ DA “KANUN-İ ESASİ” olarak yürürlüğe girmiştir.
1839’da ilan edilen TANZİMAT FERMANI ve takiben 1856’da yürürlüğe giren ISLAHAT FERMANLARI, Kanun-i Esasi’nin ( İlk Anayasa) yapılmasını zorunlu kılan fermanlardır
.
Kanun-i Esasi, top atışları altında tüm dünyaya ilan edildi. Öyle ki, zamanında Avrupa Devletlerinde bile olmayan, hak ve hürriyetler Hıristiyan ahaliye verilerek teminat altına alındı.
En geniş anlamda gayrimüslimlere verilen özgürlüklerin kısa zamanda bir hak arama değil, siyasal özgürlük kapısını açan talepler olduğu anlaşılmıştır.
Arkasından gelen 93 Harbi, Hıristiyan ahalinin, Anayasadan aldığı güçle bilhassa Rumeli’de bölünmeyi ve parçalanmayı beraberinde getirmiştir..
Meriç’in tabiriyle “ bir zamanlar, kıtaları ipek kumaş gibi kesip biçen, cihanda bir kendisini bir de küffarı gören” o muhteşem Cihan İmparatorluğu , Devlet-i Aliye, Düvel-i Muazzama, Koca Osmanlı, artık hangi düzenlemeyi yaparsa yapsın, ”Hasta Adam” damgasını yiyecektir..
.
1908’de II.MEŞRUTİYET’İN ilanı ile İKİNCİ ANAYASA da yürürlüğe girmiştir. Osmanlı vatandaşlığı ÜST KİMLİK kabul edilmiş, bütün ahaliye yasalar önünde eşitlik hakkı tanınmıştır.
Verilen güvenceleri kendilerine ayrıcalık gören azınlıklar, etnik temelli siyasal projelerini bir bir hayata geçirmişlerdir. Güçten düşen Osmanlı’nın Anayasaları, ÇÖZÜM YERİNE ÇÖZÜLME’NİN kapısını açmıştır.
Devletin asli unsuru TÜRKLER, diğer etnik gurupları rencide etme ve üzme kaygısıyla milli kimliklerini bile fısıldamaktan imtina etmişlerdir.
Aynı bugünkü yaşanan ortamda olduğu gibi, TÜRKÜM demenin ayıplanır ve neredeyse suç sayıldığı bir ortamda, Devletin asli kurucu unsuru kendisini ifade edememenin sıkıntısını yaşamıştır.
Her yapılan yeni Anayasa’da Devletimiz ve Milletimiz büyük bedeller ödemiştir...
1914-1918 Birinci Dünya Savaşında aynı anda yedi düvele karşı savaşan ve ezilmeyen Osmanlı, müttefiklerinin yenilmesi ve silah bırakması ile masa başında yenik sayılmıştır.
Arkasından gelen, Mondros Mütarekesi ve SEVR ANLAŞMASI ve anlaşmadaki 7.maddeye dayanılarak ülkemiz parça parça istila edilmiştir.
Türk Milleti’nin Balkanlar ,Kafkasya, Arap Yarımadasından sonra, Anadolu’dan da kovularak yok edilmek istendiği su götürmez bir gerçektir.
Her zaman küllerinden yeniden doğmasını bilen Büyük Türk Milleti kendi kaderini tayin etmek üzere İstiklal Mücadelesi vermiş ve 1920’de TBMM açılarak Yeni Türk Devleti’nin temelleri atılmıştır.
1921’deki ÜÇÜNCÜ ANAYASA ile devletimiz şeklini almış, kuruluş felsefesini açıklamıştır. Devletimiz üniter ve milli bir devlettir. Dili Türkçedir.
.
Devletimiz kurulup, Cumhuriyet ilan edildikten sonra yeni düzenlemeler ile, 1924 ANAYASASI (4.ANAYASA) ile devletin siyasi yapısı Cumhuriyet olarak belirlenmiştir.
Devletin kuruluş felsefesi milli ve üniter devlet yapısı korunmuş, tüm vatandaşlarına kanun önünde, dil, din, ırk, mezhep, inanç farkı gözetilmeksizin EŞİTLİK İLKESİ getirilmiş, seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır
.
Anayasa ile Osmanlıda ki çok hukuklu tebaa düzeninden, tek hukuklu parlamenter demokratik sisteme geçilmiş oldu...
Maksadımız anayasaların kronolojik incelemesini yapmak olmadığından, anayasal faaliyetlerin kısa tasnifini yaparak, günümüzde tartışılan “YENİ ANAYASA” çalışması üzerinde görüşlerimizi açıklamaktır.
****
Beşinci ve altıncı olan 1961-1982 ANAYASALARI’NIN her ikisi de Askeri ara rejim Anayasaları olması itibarıyla toplumda geniş mutabakat sağlandığı söylenemez.
Halkın oyuna sunularak, katılanların %92 çoğunlukla evet oyu vermesi ile meşruiyet sağlanmış olmaz. Toplumsal mutabakat anlaşmalarında meşruiyetin olmazsa olmaz sınırı meşruluktur.
Her iki Anayasada da toplumun belli kesimleri dışlanmıştır. O günkü iktidar gücünün kesin hakimiyetinin izleri vardır.
Baskı altına alınmış, sindirilmiş, korkutulmuş, kendisine dayatma yapılmış olanların, savunma hakları elinden alınmış; tartışma ve bilinçlenme ortamı hazırlanmamıştır. Böyle bir zeminde oya tahvil edilmiş olması; dayatılan bir “ısmarlamanın” kabulünden öte sonuç doğurmamıştır.
Kendisi olmayan ve ısmarlanan kumaştan dikilen elbise ya bol gelmiş ya da dar. Her ihtilal anayasasından sonra toplum yeni sosyal hadiselere gebe kalmıştır.
1961 Anayasasında bireylere sağlanan geniş hak ve özgürlüklerin; güçlü kılınmasına mukabil, devlet sağladığı hakları, gerek kendi bekası gerek toplum yararına sınırlandırmada acziyet içerisine düşmüştür...
Sağlanan bu temel hak ve hürriyetlerin karşısında devlet organlarının gücünün Anayasada sınırlı kalması boşluk doğurmuştur..
.
Yarı aydınlarımız ve aydınlarımızın bir kısmı, Batıdan gelen her sosyal hastalığı, yenilikçi bir hareketmiş gibi kabul etmiş olduklarından, 68’den sonra Avrupa’dan bilhassa Fransa’dan gelen öğrenci olaylarında, teşhis yanlış koyulmuş, toplum kendisine bulaşan virüs mikrobunu üzerinden atamamıştır.
Hastalık yayılmış, masumane olduğu iddia edilen, üniversite ve öğrenci olaylarının altındaki gerçek yüz kısa zamanda anlaşılmış fakat tedbirler alınamamıştır.
Hatta, “..Yollar yürümekle aşınmaz..” sözü bir döneme damgasını vurmuştu o zamanlar.
Sosyal olaylar, öğrenci hareketlerini, öğrenci hareketleri de beraberinde kutuplaşmaları ve toplumda derin bölünme ve ayrılıkları getirmiştir...
Yoğun yaşanan öğrenci olayları, işçi hareketleri gibi toplumsal çalkantılar 1971 Muhtırasına davetiye çıkartmıştır.
1971 muhtırasının; bol geldiği söylenen Anayasa gömleğini daraltmaya yönelik olarak rejimi kesintiye uğratmış olduğu da bir gerçektir.
Akabinde 1982 ANAYASASI DA dayatma ve toplumun belli kesimlerinin dışlanması ile kaleme alınmış bir anayasadır.
61 anayasasının aksine, temel hak ve hürriyetler sınırlandırılırken, Devletin organları güçlendirilmiş olmasına rağmen, Türkiye’ye DAR gelen bir Anayasa olmuştur...
****
ANAYASA’DA GENEL ESASLAR
Anayasalar mutlaka yazılı metinler değildir. Olması da gerekmez. TEAMÜL şeklinde ki uygulamadan gelen Anayasalar da mevcuttur. İngiltere Anayasası bu şekildedir. Yazılı metinler yoktur.
Her ülkenin şartları farklıdır. Yaşadığımız coğrafyada, jeopolitik durum itibarı ile her zaman düşmanı dostundan çok olan ülkemiz için güçlü bir Anayasa tabi ki gereklidir.
.
Anayasaların, kısa ve çerçeve olması esastır. Anayasal metinler, kanunların adalete ve hukuka bağlı kalmasını sağlayan, yasalar üstü, soyut ve genel kuralların bir bütünüdür.
Üstünlerin hukukuna karşı; hukukun üstünlüğü ilkesi, hukuk normları ile garanti altına alınırken ,temel hak ve özgürlüklerin de, kuvvetler ayrılığı ilkesince korunması genel esastır.
Gücü elinde tutan iktidarların keyfiliğini ancak güçlü Anayasalar ile sınırlandırabilmek mümkün olmaktadır.
Hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu demokratik ülkelerde, anayasa yapma yetkisi de milletindir.
Milletimizin hükümranlık hakları ,iç ve dış ihanet odaklarının, aldatması, hilesi, baskı odaklarının yönlendirmeleri ile, yoğun propaganda bombardımanı gibi etkenlerle , halelder edilmemelidir.
ABD’nin ve AB ülkelerinin, emrivakisiyla Anayasa yapılamaz.
“YENİ TÜRKİYECİLİK, II. CUMHURİYETÇİLİK, II.OSMANLICILIK,,” gibi sahtelik ve tuzak kokan, ülkemizde eyaletleşme sürecini başlatacak ve üniter devlet yapımızı bozacak hiçbir düzenlemeye anayasada yer verilemez.
Eğer düzenlenecek Anayasa’nın uzun ömürlü ve halkın mutabakatına dayanması isteniyorsa sürecin her aşamasında halkın bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.
Bu bağlamda, yapılacak Anayasa gereksiz teferruatlardan uzak, kısa, açık ve anlaşılır olmalıdır. Çerçeve Anayasa olma niteliğini korumalıdır.
Anayasa’nın başlangıç kısmında, kurucu irade ve DEVLETİMİZİN KURULUŞ FELSEFESİ çok açık yazılmalıdır.
Cumhuriyetimizin milli ve üniter devlet yapısı, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygılı demokratik ve sosyal hukuk devlet yapısı kısa açık öz olarak açıklanmalıdır.
Çok uzun Anayasalar da vardır. Yugoslavya ve Hindistan Anayasaları 400 maddeden fazla olmasına rağmen, Yugoslavya dağılmış, Hindistan değiştirmiştir.
ABD halen 330 milyondan fazla nüfusunu,7 maddelik bir Anayasa ile idare etmektedir.
Her devletin anayasası, kendi şartlarından doğar. Uzun veya kısa olması geri kalmışlık ya da gelişmişlik ölçüsü de değildir.
Anayasa değişiklik sürecinde toplumun her kesiminde farklı beklentiler olması doğaldır. Önemli olan bu beklentilerin milli potada eritilerek mümkün mertebe her kesimce kabul görmesidir.
Halen yürürlükte olan Anayasamız,1982’den bu yana bir çok defalar değişikliğe uğramıştır. Değişe değişe, iç bütünlüğün bozulduğu, yamalı bohçaya dönmüş olduğu gerçektir.
Yazarın Diğer Yazıları
- Tarih Bunların Hesabını Sorar Bir Gün... - 01 Aralık 2024
- Kılıçdaroğlu'nun Tarihe Hem Not, Hem İz Bırakan Manifestosu... - 25 Kasım 2024
- Hukuk, Din Ve Devletin Temeli Adalettir - 08 Kasım 2024
- Kırk Yıl Sonra Bir Arada Olmak - 29 Ekim 2024
- Sesi Kalıbından Kalın Adam - 05 Ekim 2024
- Mevsim Artık Sonbahar. - 24 Eylül 2024
- Malazgirt Zaferi, tüm Müslümanların zaferiymiş!.. - 28 Ağustos 2024
- AKP ve MHP' den Katliam Yasasına Onay Geldi. - 02 Ağustos 2024
- Sayın Özgür Özele Açık Mektup - 17 Mayıs 2024
- Yeni müfredat programı açıklandı. - 28 Nisan 2024
- Türkleri Orta Asya'ya Sürecekmiş!... - 16 Nisan 2024
- Ankaralı Turgut Kuluna Acıdım Allah'ım.. - 17 Mart 2024
- Diyanetten Torpil Açıklaması !. - 27 Şubat 2024
- Diyanet işleri başkanlığı neden Said Nursi'nin kitaplarının ve nurculuğun İslam'a aykırı ve zararlı olduğunu açıklıyor. - 11 Şubat 2024
- Hukukun, Dinin Ve Devletin Temeli Adalettir - 29 Ocak 2024
- İsrail Zulmünü Tabii ki Kınıyoruz. Ya Doğu Türkistan?!.. - 27 Aralık 2023
- Din Ve Din Kültürü Ayrımının Önemi Üzerinde Bir Değerlendirme - 30 Kasım 2023
- Cumhuriyetimizin 100.Yıl Dönüm Kutlamasına Diyanet'in Hutbesi Yakışmadı. - 17 Kasım 2023
- Yıldır Çıldır - 03 Kasım 2023
- İsrail İle Filistinliler ( Araplar) Kardeş Çocuklarıdır. - 17 Ekim 2023