Devleti yönetenlerin izledikleri politikaların görünen sonuçlarından dolayı eleştirilerde bulunanlara vurulacak yaftalar bellidir. ‘’ Terörist, dış güçlerin ajanı, vatan haini, satılmış, ırkçı, İslam düşmanı....’’ gibi her türlü yalan ve iftira atma kampanyalarıyla hedef tahtasına oturtulmak ve sindirilmek istenildiği bir gerçektir.
Milletimiz maalesef kurgusal ve sistematik düşünce yapısından uzaktır. Her türlü yönlendirmeye açıktır. Alışkanlıkları, hamaset ve ön yargıları dolayısıyla, ahiret ve manevi kutsallarla ilgili manipülasyonlarla kendi içinde ve ülkemiz içinde yaşanan olumsuz şartları, görme, değerlendirme, yargılama yapamamaktadır.
Eğer Türk’ün gözü açılırsa, siyasetin hayatın her alanında sağlam ilkelere dayalı bir hareket planı olması gerektiğini anlarsa, hamaset ve ön yargı duygularından kurtulduğunda, Türkiye’nin ve Türk milletinin önü açılacak ve Adriyatik’ten Çin’e kadar dünyanın dengeleri değişecektir.
Bunun için plan gizli ve sinsidir. Batı ve sömürgeciler, TÜRKİYE’Yİ TÜRKSÜZLEŞTİRME yolunda büyük çaba içindedirler. Bu gerçekleri içimizden birileri vatanseverler, milliyetçiler söylediklerinde ise ya aldırış edilmezler ya da, ‘’ Irkçı- İslam düşmanı’’ iftiralarıyla itibarsız hale getirilmek için yoğun çaba sarf ederler.
01.01.2020’deki Haber Türk canlı yayınında Ramazan Kurtoğlu, 1994 yılında Alman asıllı ABD’li bir Profesörün, batının Türkiye ile ilgili projelerini ta o yıllarda kendisine anlatmıştır. ‘’ SURİYE MESELESİ, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin beka ve milli güvenlik sorunudur. BU projenin adı da, ANADOLU’YU TÜRKSÜZLEŞTİRME projesi...’’ olduğunu belirtmiştir...
Suriyeli sığınmacılar ve diğer kaçak ve göçmenler, asla din kardeşliği meselesi değildir. Irkçılık düşüncesi ve sorunu da değildir. Bu bir duyarlılık ve geleceğe ilişkin endişe sorunudur. Endişeyi de aşan, Türkiye’nin silahsız işgal edilmesi sorunudur. Daha şimdiden, Kilis-Hatay- Gaziantep ve güneyde bir çok vilayetimiz elden çıkmış gibi. Yerel seçimlere adaylıklarını koyduklarında kazanacakları çok kesin...
Anadolu’nun Türksüzleştirilme ve Türklerin azınlık hale getirilmek hedefinin gerçekleşmesi için, insanlarımız dini duygularla ve ensar - muhacir duygusallığı içinde aldatılmaktadır. Bu olayın, dini açıdan ve ensar- muhacir benzetmesi açısından hiçbir ilgisi yoktur. Konu, Türk devletinin ve milletinin sessiz, sinsi ve şimdilik silahsız işgal edilmesi konusudur. Kur’anın asabiyet ve ırkçılıkla ilgili ayetlerini, Peygamberimizin, Arap olmayan Farisiler ve Habeşilere olan davranış ve uygulamalarını bilmekteyiz.
Karşımıza, bu tür söylemlerle çıkanlara karşı ve bize ırkçılık damgasını vurmak isteyenlerin etnik kökenlerine kadar inerek iddialara tabi ki cevap vermeye de hazırız... Irkların olup , ırkçılık yapılmanın, İslam’a uygun olmadığının bilincinin de içindeyiz tabi ki. Fakat Türk vatanı ve milleti hakkında kurulan sinsi tuzakları ve oyunları açıklamakta bizim vazifemiz..
Bu aldatılma ve sinsi oyun devam etmektedir. Sinsi planın adım adım gerçekleşmesi için, Neo Osmanlıcılık ( Yeni Osmanlıcılık ideolojisi). Türk’üm diyemeyenlerin yeni sığınakları ‘’ OSMANLI TORUNUYUM’’ demek olmuştur. Halbuki Osmanlı bir aileden ibarettir. Türklük ise bir Irktır, soydur.
Çoğu özürlü etnik ırkçıların, Osmanlı torunuyuz demelerinin altında yatan Türk’e karşı allerji ve kinleridir. Ilımlı Siyasal İslamcılık ve BOP kapsamında binlerce yıllık Türk yurdu, göçmenlerin, Arapların, Afganların, Somali, Pakistanlıların, ne oldukları belirsizlerin yığınak merkezine dönüştürülmüştür.
Kontrolsüz göçmen sığınmacıları, esasen sığınmacı da sayılmaz bunlar. Bir çoğu kaçak, kendi ülkesiyle sorunları olan, içlerinde terörist gurupları barındıran milyonlarca insan bir sel gibi akmıştır ülkemize.
83 milyon nüfusu olan ülkemizde sığınmacı adı altında her 15-16 kişiden birisi sığınmacı olmuştur. Dünyada bu duruma düşmüş ve kabul etmiş bir başka ülke yoktur. Koskoca Osmanlı Devleti bile tarihçi İlber Ortaylı hocamızın tespitiyle , Anadolu’ya tek bir Arap nüfusu bile kabul edilmemiş, iskan edilmemiştir.
HAÇLI SEFERLERİNİ BAŞARAMAYAN EMPERYALİSTLERİN
SIĞINMACILIK DAYATMASI
Göçmen ve sığınmacılık sorunu kesinlikle bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. 2040 yılında bugünkü Arapların nüfus artış hızıyla 35 milyon olacağı akıldan çıkartılmamalıdır. Küresel emperyalistler tek kurşun atmadan demografik yapımızı bozarak Anadolu coğrafyasını Türksüz hale getireceklerdir.
Türkiye hakkında uygulamaya sokulan büyük plan, dini algılarla, Türk insanı uyutularak silahsız olarak halledilmektedir. Plan büyük oranda gerçekleşmiştir. Şimdi sırada büyük çöküş senaryosu planı devreye sokulacaktır. Bu tek başına dincilik söylemiyle başarılamazdı.
Menfaat derdine ve kişisel çıkarlar derdine düşmüş milliyetçiler ortak edilerek, plan yürürlüğe girmiştir. Türklüğü inkar eden, ırkçılık kabul edilen din soslu milliyetçilik ABD’nin, Menderes zamanından bu yana yürürlüğe soktuğu ve ‘’ Yeşil Kuşak Projesinin’’ devamıdır.
Böylece Anadolu topraklarına düzenlenen 11 HAÇLI SEFERİYLE, Anadolu’dan atamadıkları Türkleri ve savaşlarla yapamadıklarını, içimizdeki duyarsız kişiler eliyle yapmaktadırlar...
Milliyetçi ünvanını taşıyan yönetimdeki ortaklar şunu anlamak istemediler. ‘’ Suriyeliler savaştan kaçarak can emniyetleri için Türkiye’ye sığındılar...’’ Bu hiçbir şekilde doğru değildir. Doğru olsaydı, sığınmacıların yüzde doksan beşi, Türkiye yerine, 100 milyonluk nüfusu geçen Arap kardeşlerinin ülkelerine neden sığınmadılar. Çünkü o bölgeler kukla Kürt Federal Devleti ve Büyük İsrail devleti için kasten boşaltılmıştır.
Anadolu topraklarında gözleri olan Emperyalist devletler bunu SEVR anlaşmasıyla denemeye kalktılar. Ama karşılarında hesaplamadıkları Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dehaya çarptıklarından hain planlarını ertelemek zorunda kaldılar.
Türklük düşmanı emperyalistler şunu çok iyi hesaplamışlardır. Türklerin tarihte savaş yoluyla yenilecek bir millet olmadığını çok iyi anladılar. O halde Türklerin tarihte sadece NÜFUS İSTİLASI YOLUYLA MAĞLUP EDİLDİĞİNİ GÖRDÜLER. Türk milleti uyanmazsa yarın çok geç olacaktır. Ülkenin silahsız işgalindeki en büyük vebal, iktidara sebepsiz, şartsız teslim olan ve her türlü desteği verenlerdir. Yakın tarih bu vebali mutlaka yazacaktır.
Halbuki tarihin derinliklerinde yolculuğa çıkıldığında görülecektir ki, büyük bir Türk tarihi ve Türk uygarlığının sembol ismi Türk ırkı vardır. Türk’ün sosyolojik, tarihsel, kültürel derinliklerini gören ve araştıran Mustafa Kemal Atatürk şu gerçekleri haykırmıştır:
‘’ ...Bu ülke tarihte Türktür, bugün de Türktür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır. Milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avı olacaklardır...’’
TÜRKİYE BUGÜNLERE NASIL GETİRİLDİ
Türk devleti kurtuluş savaşından sonra, Cumhuriyetin kurulmasına etnik ve dinsel gurupların mevcudiyetleri ile birlikte girmiştir. Cumhuriyet kurulunca Atatürk, bu tehlikeyi çok iyi görüp tahlil ettiğinden dolayı, devleti etnik guruplaşmaların baskılarından kurtarıp Türkleştirme çabaların girmiş olduğu bilinmektedir. Türklük üzerine bilimsel çalışmalar yapmıştır.
Okullarda gerçek Türk tarihi öğretilmeye başlanmıştır. Türk Dil Kurumu- Türk Tarih Kurumu gibi Türk milletinin dili ve kökeni üzerinde realist çalışmalar bu dönemde başlamıştır. Atatürk’ün kişisel tavrı nedeniyle, etnik ve dinsel guruplar bu dönemde sesleri kısılmıştır. Fakat onun ölümünden sonra, Cumhuriyet dönemi giderek Osmanlı Devletinin yıkılış sürecindeki son yüzyıla geri dönmeye başlamıştır.
Atatürk’ten sonra devletin tepesi ve yönetimi, o zamana kadar yönetimde hakim olan Türklerin dışlanarak, etnik ve dini gurupların mücadele alanı olmuştur. Kademe, kademe Türk milliyetçilerinin sesleri kesilmiş, yönetimden al aşağı edilmişlerdir.
Türk’e allerji duyan yapılanmaların içinde kalan bazı dalkavuk Türkler siyasi ayak oyunlarıyla, milletvekili, müdür gibi ufak tefek makamlarla kandırılarak oyalanmışlardır.
Türklüğe ve Atatürk’e bu derece düşmanlığın altında yatan en büyük etkenler, Atatürk’ün milli menfaat ve milli siyaseti savunma tezidir...
İçinde yaşadığımız bu günlerin temeli ve sebebi olarak, Türklerin ve Türklüğün, önce devletten, sonra yönetimlerden dışlanarak adım adım gelinmiştir bugünlere.
1944 yılında Türkçüler yargılanıp, devletten dışlanmaya başlamasıyla ilk adımlar atılmıştır. Türk milliyetçileri sanki suçluymuş gibi düşmanca muamelelere muhatap olmuşlardır. Türkçülük- Turancılık davası dediğimiz bu davadan hemen sonra Menderes’te aynı siyaseti takip etmiştir. O zaman ki milliyetçiler dernekleri kapatılmıştır.
O zamanlar dünyada parmakla gösterilen Türk Milli Eğitimi adeta ABD’ye teslim edilmiştir. Aynı şekilde MİT’de teslim edilmiştir. Dış işleri ise genellikle Yahudi güdümlü Sabetayların elinde olduğundan istikrarlı bir dış devlet politikası yürütülememiştir. Menderes’in milliyetçilere karşı daha da sert tavırlar içine girmesini rahmetli Celal Bayar önlemiştir.
Dinin siyasetin içine dahil edilmesiyle etnik ve dinsel menfaatler uğruna devlet ve vatan parçalanma durumlarına sürüklenmiştir. 12 Mart ve 60 İhtilalinin temellerinde ABD çıkarlı, Türklük düşmanı propagandalar yatar.
Türkçülük söylemleri solun aşırı gurubu ve siyasal İslamcılar tarafından ırkçılık ve faşizm olarak söylendiği halde, her türlü etnik ve dini örgütlenme ve çalışmalar ise demokratik haklar olarak gösterilmiştir!...
Takip edilen bu dışlayıcı siyasette ki hedef Türkçülük değil Türklüktür. Mücadeleci, hakkını arayan ve sesini çıkaran Türklük istenmemiştir. Aynı Osmanlı’nın çöküş yıllarında olduğu gibi Türkçüler köylerinde otursun , askere gidip gelsin, vergi versin, kahvede bol bol vatan millet politikası yapsın fakat zinhar yönetimlerde Türklük mücadelesini veren Türkçüler olmasın!..
Tüm bunlara karşılık, dindar değil- dinciler, etnik mezhepçiler, her türlü tarikat ve cemaat yapılanması içinde olanların hepsi kendi etnik ve dini mensubiyetlerinin davaları etrafında sımsıkı faaliyet göstererek Türk’e karşı yalan, iftira ve ırkçılık kampanyasını iktidarlar desteğiyle yürütmüşlerdir.
Türkçüler eften, püften sebeplerle çeşitli defalar yargılandıkları halde, Türk olmayan etnik ve dinsel gurupların gerek ırkçı gerek misyonerlik faaliyetleri hiçbir şekilde yargılanmamışlardır. Veya kamuoyuna karşı yargılanmış gibi görünenler de arka kapılardan bırakılmışlardır.
Bugün daha da yoğun bir şekilde, etnik ve dinsel guruplaşmalar ve çekişmeler yaşanmaktadır. Cemaatler, tarikatlar, etnik Kürtçüler farklı siyasi yapılanmalar altında da olsalar daima birbirlerini kollamış ve gözetmişlerdir. Dayanışmasız, organizasyonsuz ve bölük pörçük, dağınık bir halde yaşayanlar milliyetçiler ve Türkçülerdir...
SİYASAL İSLAMCILARIN TÜRKLÜĞE BAKIŞ AÇILARI
Tüm bunların sonucunda Türkiye’de kendilerini Türk hissetmeyen hatta Türk’e karşı ‘’ kindar’’ bir kesim oluşturulmuştur.
Ortak ve üst kimlik olan Türk kimliği etnisite statüsüne dönüştürülmek istenmiştir. Türk milletinden bahsederlerken, 36 etnik unsur sayılarak, yani Kürt, Arap, Çerkez, Gürcü, Ermeni, Roman gibi etnisitetyi ön plana çıkaran kavramlar kullanılmıştır. Ortak ve üst kimliğimiz olan Türk kavramını sıradan bir kavrammış gibi, bu etnisitelerle kasten eşit bir kavram gibi göstermek ısrarcılığını devam ettirmektedirler.
Türk milliyetçiliği ayaklar altına alınmıştır ‘’ Ne mutlu Türk’üm diyene’’ gibi veciz sözler aşağılanmıştır.
‘’ Ak Parti sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk’’ diyenler ortaya çıkmıştır. Kamu kurumlarının isimlerinden TC ibaresi kaldırılmıştır. Okullarda ki öğrenci andımız Danıştay kararına rağmen yasaklanmıştır.
Anayasanın Türklüğe vurgu yapan başlangıç maddeleri bir, iki ve üçüncü maddeleri olmak üzere , vatandaşlık tanımını içeren 66. Maddesine karşı çıkmaktadırlar.
Türk’üm diyenler, ırkçılık yapmakla zaman zaman suçlanır hale getirilmiştir. Zaman içinde, ‘’ Türk kahvesi’’ isminden bile rahatsız olanlar, ‘’ Osmanlı kahvesi’’ demeyi tercih edenler olmuştur. Türk torunuyum diyemeyenler, Osmanlı torunuyum demeyi tercih etmişlerdir...
Türk kültürünü korumak ve kollamakla görevli olan Kültür Bakanlığı bile bir zamanlar Türk kelimesine allerji duymuştur. Yani Ak Parti iktidarındaki Kültür Bakanı olan Mehmet Nuri Ersoy, zamanında çeşitli koroların ismindeki ‘’ Türk’’ kelimesi çıkartılmıştır. Şanlıurfa’daki Devlet Türk Halk Müziği Korosu, kasten ve Türk adına tahammülsüzlükten ‘’ Şanlı Urfa Sıra Gecesi Müzik Topluluğu’’ denilmiştir.
Elazığ Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun ismi de ‘’ Elazığ Kürsübaşı Müzik Topluluğu’’ olarak adlandırılmak istenmiştir. Gelen tepkiler üzerine bazı geri adımlar atılmıştır. Aynı şekilde Edirne’deki Devlet Türk Müziği Topluluğu’nun adı Edirne Rumeli Müzikler Topluluğu olarak değiştirilmiştir. Diyarbakır Devlet Klasik Türk Müziği Korosu ise Diyarbakır Medeniyetler Müzik Korosu olarak değiştirilmiştir.
Sebep, Türk isminden rahatsızlıktır. Türk kelimesi bu zihniyeti rahatsız etmektedir...
Anadolu’nun Türksüzleştirilme ve Türksüz Türkiye isteyen emperyalist güçlerin ideolojik bakışlarına bu zihniyetin sahipleri bilerek ya da bilmeyerek hem payanda hem de yardımcı olmaktadırlar...