Adam gibi ağabeydi Salih Zeki Kolaylı…
Biz ona hep Zeki Ağabey derdik. Salih adını o da bizde pek kullanmazdık. Sadece resmi durumlarda,tanışırken “Ben Salih Zeki Kolaylı” diye kendini tanıtırdı.
1980 yılı aralığın son günlerinde il emrine olan atamamızda çalışacağımız okulun belirlenmesi için Artvin’e gitmiş ve tayinimiz Yusufeli-Demirkent Ortaokuluna yapılmıştı. 7 Ocak 1981 yılında göreve başladık. Ama daha sonra 1981 Aralık ayında Artvin Merkezde bulunan Kazım Karabekir Lisesine Fransızca öğretmeni olarak atanmıştım.
İlk günlerde Artvin merkezdeki gözde iş yerlerinin sahiplerinin çoğunun Trabzon’lu olması sebebiyle onlarla tanıştık. Boş zamanlarımızda ana caddenin ikinci katında bulunan salon Soysal’a ve ya hemşehrilerimizin iş yerlerine ziyarete giderek onlarla sohbet ederdik.
Hangi iş yeri olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ama büyük ihtimalle Aydınlar Giyim Mağazası olabilir. O mağazada otururken o zaman 27 yaşları civarında bir genç adam içeri girdi. Bu genç adama hem esprili hem de tok sözlü konuşan birisi idi. Mağazanın sahibi ya İsmail ya da rahmetli Beyler Ağabey o gelen kişi ile beni hemşehrimiz diye tanıştırdı. Adının Salih Zeki kolaylı ve kendisinin orman mühendisi olduğunu ve Saçinka bölgesinin orman bölge şefi olduğunu söyledi. Bende Beşikdüzülü ve Kazım Karabekir Lisesinde Fransızca öğretmeni olduğumu söyledim. Bunun üzerine ağabeyimin devresi olan ama benimde tanıdığım Selahattin Öztürk’ü tanıyıp tanımadığımı sordu. Bende evet iyi tanırım ve ağabeyimiz olur deyince yüzü gülümsemişti. Ben mesajı almıştım ve aynı şekilde mesajı da vermiştim. Benim çalıştığım Kazım Karabekir Lisesi( şimdi bu liseyi yıkmışlar) Artvin’inin ana caddesinde cephesi olan bir okuldu ve Artvin’in en gözde okulu idi. “Hocam bizim orman lokalimiz var. Ve benim sorumluluğumda giriş kartıyla giriliyor ama siz benim adımı vererek girebilirsiniz. Bizim lokalde gürültü şu bu olmaz. Gelenlerin tamamına yakını ya bir kurum müdürü ya da bir kurumun üst yetkisidir. Öyle kahveler gibi şeyler bizim lokalde olmaz. Bekleriz hocam” dedi.
Babamın vefatı dolayesiyle köyüme geldiğimde amcamın kızının eşi o zaman Görele Mal Müdürü olan Pehlivan Kudu bana babam için taziye bulunduğunda “Artvin Vali yardımcısı var arkadaşım Yaşar Yaycı Bey onunla tanış ve selamımı da söyle” demişti. Bazı arkadaşlarımdan Vali Yardımcısının mesaiden sonra orman lokaline uğradığını söylemişti. O ana kadar da vali yardımcımızla tanışmak nasip olmamıştı.
Bir gün hem Zeki Kolaylı Bey’in davet ettiği yeri görmek ve vali yardımcımızla tanışmak için orman lokaline gittim. Orman lokali iki kısımlık idi. Yüksek olmayan malzeme ile birbirinde ayrılmışlardı. Ayağa kalktığınızda her tarafı görebiliyordunuz. Bir kısmında kağıt ya da taş oyunlarının oynandığı ve yer. Diğer kısım ise koltukların olduğu kısım idi. Bu kısım sohbet etmek, gazete okumak, bazen de tavla oynamak için hazırlanmıştı.
Vali yardımcımızla tanıştık. Vali yardımcımız çok bilge biri olarak gördüm ve her daim yanına gidebileceğimi söyledi. Çay içtik ve ben fazla rahatsızlık vermeden kalkmak üzere iken Zeki Ağabey geldi. Beni görünce yanıma geldi. Çok nazik ve saygılı ifade ile “Sayın valim izin verirseniz Mehmet Bey Hocamı alıyorum” dedi. Ve oyun oynanan kısımdaki bir boş masaya oturduk. Sohbet ettikçe fikrende de anlaştığımızı anlayınca bak bir orman bölge şefi daha var Abdurrahman Ofluoğlu sizin kazadan(o zaman Beşikdüzü daha kaza olmamıştı ve Vakfıkebir’e bağlı olduğu için haliyle kazamız Vakfıkebir oluyordu. Abdurrahman Ağabey de lokale girince onu masaya çağırdı. O da geldi hemen oturdu ama dev gibi yapılı bir adam. Koskocaman elleri var. Yüzü biraz kırmızı, takım elbise kravat var. Abdurrahman Ağabey de Selahattin Öztürk’ü sordu ve tanıdığımı söyledim. Fikir bakımından da ortak gibi gördükleri için Abdurrahman Ofluoğlu 1980 öncesi Vakfıkebir Ülkü Ocağı Başkanlığı yaptığını ifade etti. Baştan sonra samimiyet kokan vatan sevdalısı delikanlılar devletin ormanlarının hukukunu korudukları gibi onu iyileştirmek için çalışmalar yapıyorlardı. Zeki Kolaylı ve Abdurrahman Ofluoğlu kardeş gibiydiler. Bir başka orman bölge şefi olan Maçkalı Köksal Beyde çoğu zaman onlarla birlikte hareket ediyor ve tam bir ekip çalışması yapıyorlardı.
Devleti devlet bilerek onu yücelten bir ekip idiler. Onlar Artvin’i çok seviyor bu sebeple işlerini düzün yapıyorlardı. Ormanlarda yapılan iyileştirme çalışmalarında tam bir gariban ve fakir fukara dostu olduklarını mevzuatların izin verdiğince ispatlıyorlardı. 1980 Öncesi Orman Bakanı olan Hasan Ekinci’ye vefa ve saygı duyuyorlardı. Artvin Orman Bölge Baş Müdürlüğünün en gözde üç orman bölge şefi ydiler. Baş müdür Haydar Bey’de onlara güveniyor ve çok seviyordu. Abdurrahman ve Zeki ağabey beni Köksal Beyle tanıştırlar ve beni ona da övdüler. Köksal Beyle de samimi idik ama başta Zeki Ağabey olmak üzere Abdurrahman Ağabeyle daha çok samimi idik. Ben onları onlarda beni çok seviyordu. Çok arkadaş canlısı bir yapıları vardı. Kişiliklerine ve devletin kutsiyetine çok bağlı idiler. Kafalarına, törelerine, adalet anlayışlarına ters gelen hiçbir emri ya da baskıyı kabul etmediklerine hatta ısrarcı olan o zamanki iktidar partisinin merkez ilçe başkanının gariban bir köye gidecek hizmetin kesilmesi isteğinin doğru olmadığını defalarca söylemesine rağmen kılıcının her tarafının kestiğini zanneden başkana öyle bir cevap verdi ki ağzım açık kaldı. Buraya gelirsen kafanı kırarım ulan vb daha ağır şeyler diyerek telefonu suratına kapatmışlardı.
Zeki Ağabey biraz daha hareketli ve çok gezdiği için onu daha çok görüyordum. Orman lokalinin üstündeki lojmanda oturuyordu. Ve ya lokalde ya çarşıda ya da çalışma alanında idi. Bir gün Zeki Ağabey, Abdurrahman Ağabey ve Köksal ile tavşan avına çıkmıştık. Tavşan farlara yakalanmıştı kaçamıyordu. Abdurrahman Ağabey tüfeğe davrandı Zeki Ağabey vurma sözünü tamamlamadan tüfek patlamış ve tavşanı vurulmuştu. Zeki Ağabeyin ısrarı üzerine geri dönmüştük. Ne zaman beni dışarıda görseler yanımda dururlar “Atla arabaya Mehmet gidiyoruz” derler atlar gider gezerdik bana hiç hesap ödettirmezlerdi.
Bir gün galiba Aydınlar Mağazasının(mağaza bizim ikametgahımız gibi idi. Orada onlar ne yerse bize de ısmarlarlardı. Bizde müşteri çok olduğunda gönüllü tezgahtarlık yapardık. Bazen ödemelerinde sıkıştıklarında bende okuldaki öğretmen arkadaşlardan para alıp ihtiyacı kadar onlara verirdim. O zaman öğretmen maaşını şöyle düşünün ben Artvin’in tek turistik oteli olan Genyada kalır üç öğün lokantada yer. Kahvelerde hesap öder. İki ayda bir takım elbise alır bankada da paramız olurdu.) önünde oturuyorduk. Baktım bir araba önümde durdu. Şahin Marka bir araba idi. Direksiyonda Zeki Ağabey vardı. Camı açtı “Merhaba Mehmet Hocam” dedi. Merhaba hayırdır ağabey dedim? “Hocam hedefim milyoner olmak ve bu arabaya 680.000 verdim. Bunu bir milyon yapıp milyoner olacağım hocam” dedi ve bastı kahkahayı. “Ahmet Taşkın’dan(Ahmet Taşkın Taşkınlar giyim mağazasının sahibi idi) aldım Hocam çok ısrar etti ve bende onunla arkadaşım onu kıramadım demişti.
Bir gün, o zamanlarda Artvin’in en iyi ayakkabı dükkanı ve oğlu da öğrencim olan Cebeci Kunduraya gitmiştim. Öğrencim bana çay ikram etmiş otururken Zeki Ağabey oğlu Erhan’ın elinden tutarak içeri girdi. Erhan o zaman ya üç ya da dört yaşlarındaydı. Selamlaştık. Dükkan sahibine doğru dönerek “Amcası mühendisin oğlu Erhanım’a yakışan güzel bir ayakkabı istiyoruz” dedi. Dükkan sahibin “Nasıl bir şey verelim” diye sorunca dedim ya babası mühendis en iyisi ve en güzeli olsun. Fiyat önemli değil amcası” demişti. Ve ayakkabıcı ile güzel bir sohbet ettikten sonra bana da “Mehmet Hocam oğlumu eve bırakacağım lokalde olurum bekliyorum seni” diyerek oradan çıkmıştı.
Bir gün öğretmen arkadaşım Gökhan ile orman lokalinin oradan geçerken Zeki Ağabeyin eşini telaşlı gördüm. Ne oldu yenge diye sormuştum. “Zeki Bey durumu iyi değil doktora gitmesi lazım” deyince hemen bir taksi bulup hastanenin altındaki sokakta özel muayenesi olan bir sinir doktoruna götürmüştük. Zeki Ağabey hiç konuşmuyor masum masum bakıyordu. Neyse içeri girdik doktorda bir sevinç bir heyecan nerdeyse oynayacak halde. Bir şeyler söylüyor. Zeki Ağabeye iğnemi vurdu hap mı verdi tam hatırlamıyorum ama doktorun durumu ben ve arkadaşım Gökhan’nın hoşuna gitmemişti. Doktor bize dönerek “İyi ki geldiniz bol bol sohbet ederiz. Şimdi çay demliyorum diyerek” başka bir kısma girince Gökhan’la göz göze geldim o ara Zeki Ağabey de kalktı ve bana doğru gelerek “ Mehmet bu adam tam kafada değil beni buradan çıkart eve getir. Yoksa bu adam hepimizi delirtir” deyince adam içerde iken biz acil çıkmamız gerektiğini söyledik. Ücretini öderken doktor “Halbuki çok güzel sohbet edecektik keşke gitmeseydiniz” diye üzülmüştü. Hemen oradan çabucak ayrılarak Zeki Ağabeyi eve getirdik. Ve kendine gelmişti…
1983 yılı 3 Kasımda kısa dönem askerliğimi yapmak üzere Burdur 58. Topçu Er Eğitim Tugayına gideceğim belli olduğu için hemen hemen iki akşam lokalde görüştüğümüz için Burdur’a askere gideceğimi ona söyleyince “Mehmet orada askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Uçaksavar taburunda Zakir Yüzbaşım var. Beni çok sever. Dur sana bir mektup vereyim ona ver. Rahat edersin” dedi. Mektubu yazdı. Tabi koskoca tugay tamamına yakını acemi er gelmiş bizim gibi. Nizamiyeden Zakir Yüzbaşıyı sordurduk. Mektup olduğunu da söylettik. O da gitsin birliğine ben onu bulurum demişti. Biz tugayın en zor ve en çok eğitim veren Hafif Tabur 4. Bataryada acemi eğitime başladık. Birlik komutanında Atom Karınca diyorlarmış ve herkes ondan korkuyordu. Görmediğimiz ve tanımadığımız bu adamdan anlatılanlardan dolayı bizde çok korkuyorduk. Bir gün bizim birlikte adım anons edilip komutanın odasına çağrılınca herkes dehşete kapıldık. Kadro er olan çavuşlar bile “Sen yandın. Ne yaptın ve sakın bizim aleyhimize konuşma” diye de tembih etmişlerdi. Komutanın odasına korkuyla girdim. Oda da Atom Karınca bizim komutan olduğu için ona kısa künye ile selam vereceğim. Gözümle komutan kim acaba diye odada gezdirirken içeride dört ya da beş kişi vardı. Hepsi gözüme tıfıl delikanlı olarak göründü. Korkudan Atom Karıncanın iri yarı dalyan gibi kişi olarak gözlerimle aradım baktım. Öyle birini göremeyince ortaya kısa künyeli selam verdim. Birisi bana “Birliğinden memnun musun” diye sorunca hiç memnun olmadığım halde disipline atılırım korkusuyla memnunum komutanım dedim. Bu birliğe seni ben verdirdim. En iyi birlik burası ve ben Salih Zeki Kolaylı Teğmenin(asteğmenler teskereye yakın teğmen rütbesi alıyorlardı. Onun için teğmen demişti) mektup yazdığı Zakir Yüzbaşıyım. Bir şikayetin var mı” dedi. Çok şikayetim vardı ama mecburen hayır komutanım demiştim. “Tamam takımına git” deyince takıma dönmüştüm. Herkes suç işlediğimi zannederek kazasız belasız nasıl döndüğümü merak etmişti.
Ben, askerden döndükten birkaç ay sonra Zeki Ağabey Giresun Espiye Orman işletme müdürlüğüne tayin olmuştu. Abdurrahman ağabeyde daha önce başka bir yere işletme müdür yardımcı olarak gitmiş ve Zeki Ağabey gittikten Abdurrahman Ağabey beş ay sonra yine Artvin’e Orman İşletme Müdürü olarak dönmüştü. Köksal Bey de zannedersem müdür yardımcısı olmuştu.
1984 Yılının Ekim –Kasım aylarında özel durumlar için Artvin’den Giresun’a gitmem geriyordu ve bir çok kere gittim. Bir keresinde hiç beklemediğim bir hadise olunca yanımda bir arkadaşımla birlikte Zeki Ağabey’in Espiye Orman Lojmanlarındaki evinin kapısın gece 23.00 çalmak zorunda kaldık. Hemen kalkıp yengeme de haber verip bize yemekte hazırlatmıştı. Hatta iki gün arka arkaya bizi misafir etmişti. İkinci akşam ise Akcaabat’tan da misafirleri gelmiş evde yatacak yer kalmamıştı. Kendisi Ormanın misafirhanesine gitmişti ve gece sivri sinekler onu çok ısırdığı için eve geri gelip yerde yatmak zorunda kalmıştı. O zaman kızı Elif bukle bukle saçları güzel bir çocuktu. Erhan da hiç yaramazlık yapmayan asil duruşlu tatlı bir çocuktu. İki gün yedik içtik. Sonun da bizi Espiye garajlara bırakmıştı.
Ondan sonra birkaç kere daha yanına gittim. Bana bazı nasihatlerde bulundu. Bazı konulara dikkatimi çekti. Daha sonra ben Giresun Bulancak İlçesine atanında o Arhavi’ye Orman işletme müdürü olarak atandı. Oradan da Boyabat Orman İşletme Müdürlüğüne atandı. Oradan da Orman Genel Müdürlüğüne daire başkanı olarak atanmıştı. Daha sonra emekli olmuştu.
Onunla aynı Akcaabat Darıca Mahalleli olan Yaşar Telci de Artvin’de PTT Merkez Bakım Müdürlüğünde amir olarak çalışan Yaşar Telci ile bir yerde karşılaşınca Zeki Ağabeyin telefonun aldım. Onunla telefonla ve yan yana gelerek bir çok sohbetimiz oldu.
Süleyman Soylu ile çok iyi tanışıyorlardı. Soylu ona ağabey diyordu. Beni bir üst amirlik olan şube müdürü yaptırtmak istedi. Soylu o zaman AKP de teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcı idi. Soylu söz vermesine rağmen benim şube müdürü ya da daha üst yönetici olmamı sağlayamadı ve sağlamadı.
2014 Yılında AKP militanı olmayan bütün okul ve kurum müdürleri olarak görevden alındığımızda çok üzülmüştü. Bize yeniden müdürlüğe müracaat hakkı verildiğinde Soylu’yu aramış ve İstanbul Valisine benim için telefon ettirmiş ama o da sonuç vermedi. Daha sonra beni başka kurumlara bürokrat pozisyonunda almak istedi. Soylu söz vermesine rağmen oda olmayınca ona “Yahu Soylu başkan, Mehmet Arslan benim can kardeşim hükmünde adamdır. Sana bir şey söylüyoruz sen de tamam diyorsun bizde Mehmet kardeşime tamam diyorum. Ama olmuyor bu nasıl iş Süleyman Bey” diye çıkışmış.
2015 Yılı Nisanında Ankara’da Uluslararası Avrasya federasyonumuzun genel kurluna katılmıştım. Zeki Ağabey de oğlu Erhan’ın yanında aklıyordu. Telefonla arayarak Ankara’da olduğumu söyledim. Bir arkadaşı ile yanıma geldi. Yemek ısmarlamak için çok ısrar etmesine rağmen tok olduğum için yemek yemedik ve bol bol sohbet ettik. Artvin’den ortak arkadaşımız Süleyman Ayaydın’ı(Trabzon Pazarı) aradı. Süleyman’la konuştuk. Daha sonra benim Sakarya Melen Irmağı yanında bulunan yazlığıma davet ettim. O da Balıkesir’deki kızı Esra’ya benim yazlıktan bahsetti. Mehmet Benim kardeşim gibi orada bir tatil yapalım demişti.
Artık her bayram ve mübarek günlerde Zeki Ağabeyi ya ben arıyorum ya da o arıyordu. Sosyal medyadan yaptığım paylaşımları takip ediyor ve yorum da yazıyordu.
2016 Yılında bende prostat kanseri zuhur edince yakinen ilgilendi ve arkadaşı olan sağlık bakanı danışmanının ameliyat işlemleri yürüttüğüm hem Ümraniye Araştırma Hastanesi hem de Bakırköy Sadi Konuk Araştırma Hastanesine telefon açtırarak iş ve işlemlerimin hızlanmasına yardımcı olmuştu. Ameliyat sonra sık sık halimi hatırımı sorarak moralimin üstün olmasına gayret etmişti. Aynı zamanda da beni yine diğer bakanlıklarda şube müdürü yapmak için sık sık Soyluyu sıkıştırıyordu…
2016 Ekim aylarında bir akşam beni arayarak “Mehmet Hocam Abdurrahman’ımızı kaybettik demiş ve karşılıklı çok üzülmüştük… Artvin Merkezde birlikte görev yaptıkları dostumuz Köksal Beyinde daha önce öldüğünü söylemişti…
2017 Yılında Trabzon’a gittiğimde çok sevdiğim iki dostum Salih Zeki Ağabey ve can kardeşim Yaşar Telci’yi Darıca Köyünde ziyaret etmiştim. Sahilde üçümüz birlikte çay içip sohbet etmiştik. Zeki Ağabey yine eskiden Artvinde PTT Merkez Bakım Müdürü olan Muzaffer Sarımehmet Ağabeyi aradı bol bol sohbet ettik. Daha sonra Kolaylı Petrole gittik. “Mehmet Hocam sana ne ikram edeyim yemiyorsun içmiyorsun böyle olmaz ki ama” demişti. Petrolde de çay içtikten sonra ben izin isteyerek Beşikdüzü’ne geri dönmüştüm. Yine telefon görüşmelerimiz devam etmişti.
En son yüzyüze görüşmemiz Eylül 2019 da olmuştu. Amcamın oğlu Dursun Ali ile çocukluk ve gençlik arkadaşımız iş adamı Yusuf Akdin’i(Dişçi Yusuf) Trabzon’da iş yerinde ziyaret etmiştik. Ziyaret dönüşünde onu telefonla aradım ve oda Darıca Sahilinde Çay Bahçesine gel dedi. Ve orada buluştuk. Yenge Hanımda gelmişti, Minik Elif büyümüş evlenmiş ve çocuğu vardı Zeki Ağabey torunu da yanına almıştı. Çay bahçesinde bol bol sohbet ettik. Ve orada öğrendim ki Zeki Ağabey Arhavi’de orman işletme müdürü iken amcamın oğlu bizim Dursun Ali’nin hemşire kızının tayinin yaptırdığımız yerden daha güzel bir yere aldırmış…
Zeki Ağabeyle çok geçen yılın Temmuz aylarında bilgisayar öğretmeni yeğenimin Muş Bulanıktan ablamı hastalığı dolayesiyle heyet raporu alıp bu raporu vesile kılarak ablamın ikametgahına yakın bir yere tayin isteyecekti. Heyet raporu için alabilmesi için çok yardım etti. Rapor alındı ama her hastanenin raporunu da kabul etmedikleri için işimiz olmadı ama Zeki Ağabeyin gayretlerini unutmak mümkün değildi…
2021 son baharına doğru Zeki Ağabey benim sosyal medyadaki paylaşımlarımı beğenmediği gibi yorum da yazmaz oldu. Mübarek gün ve gecelerde telefonla aramama rağmen telefona bakmadığı gibi geri de dönmüyordu. Biraz bekledim yine ses seda çıkmayınca oğlu Erhan’ı aradım ve Zeki Ağabeyi sordum. O da “Mehmet Amca babam hasta. Şansımıza erken teşhis edilmesine vesile oldum. Memlekette bir rahatsızlıktan şikayet etmişti ve aile doktoruna gidecekti benim ısrarım üzerine tam teşekküllü bir hastaneye gittik ve sonuç akciğer kanseri çıktı. Hemen Ankara’ya geldik tedaviye başladık çok şükür şu anda tedavi oluyor. Ve iyiye gideceğine inanıyoruz” demişti. Ondan sonra birkaç kere daha aradım tedaviye cevap verdiğini koluna girerek birlikte yürüdüklerini söylemişti.
En son kurban bayramında oğlu Erhan’ı aradım. Erhancığım Zeki ağabeyi hastadır diye aramıyorum. Bayramını kutladığımı ilet bir zahmet ve durumu nasıldır diye de sormuştum. Erhan da “Mehmet Amca kemoterapiyi tamamladık. Şimdi ilaç kullanıyoruz. İnşallah iyi olacak dedi. Akabinde Mehmet Amca yoldayım ben seni sonra arayayım” dedi. Tamam evladım dedim ve kapattık.
17 Temmuz saat 21.58 de Artvin’de PTT Merkez Bakım Müdürlüğünde yöneticilik yapmış ve Akcaabat Darıca Mahallesinde Zeki Ağabeyle komşu olan emekli can kardeşim Yaşar Telci beni aradı bu saatte yaşar aramazdı bir şeyler oldu diye korkuyla telefonu açtım. Ne var ne yoktan sonra Zeki Bey’i kaybettik kardaş başımız sağ olsun dedi. Zeki Ağabeyle tanışmamız bir film şeridi gibi gözümde canlandı. Hava kavurucu sıcak değilse mutlaka giydiği takım elbiseli halini hatırladım.
Gözlerimden yaşlara engel olamadım. Bu güzel dost, arkadaş ve ağabey ölmüştü. O benim çok güvendiğim dağ gibi bir ağabeyimdi. Çok üzüldüm ama Rabbim diyor ya “Her canlı ölümü tadacaktır” hükmü de çok açıktı. Zamanı ve anı Rabbim bilirdi. Demek ki gün bu günmüş…
Salih Zeki Kolaylı kimdir diye sorulan soruya: Katıksız bir Türk Milliyetçisi, devleti kutsal ve nimet bilen iyi bir vatan evladı, gayretli ve çözümcü bir bürokrat, fakir ve gariban dostu bir devlet yetkilisi,mesai arkadaşlarının en astlarından en üstlerine karşı çok saygılı güzel hitap eden devlet memuru, devletin bir kızılağacının bile hukuksuzca kesilmesine dahi müsaade etmeyen orman bakanlığı yetkilisi, tanıdığı tanımadığı herkese ilgi ve alaka gösteren bir vatandaş, dostlarına dünyanın en kuvvetli bağlarla bağlı bir güvenilir arkadaş,ailesine karşı çok ilgili, çocuklarına karşı müşfik bir baba ve dahası şahsiyetine çok düşkün olup bu konuda kimseye minnet etmeyerek gerektiğinde bunu fiili olarak bile korumaya baş vurmaktan çekinmeyen yüksek karakterli bir Müslüman Türk’tür.
Sosyal medyada ölümü üzerine hakkında yazılanları okudum çok duygulandım. Ömrü boyunca sergilediği adam gibi adamlığından dolayı Zeki Ağabeyimle gurur duydum.
Zeki Ağabeyimle ortak arkadaşımız ta Artvin’den dostluğumuz devam eden ve Zeki Ağabeyin Akcaabat Darıca Mahallesinden komşusu Yaşar Telcinin: “Salih Zeki Kolaylı’nın ölümü ile Akcaabat büyük ve çok değerli bir evladını kaybetmiştir” sözüyle yazımı bitiriyorum…
Rabbim ondan razı olsun ve mekanı cennet olsun inşallah. Kederli ailesine ise baş sağlığı diliyorum
müthiş bir adamdi
Öz abim gibi sevdiğim erhan abimin babası kendisi. Ne mutlu ki kendi gibi guzel evlatlar yetiştirmiş ne mutlu ki arkasindan güzel sözler ettirip güzel anılar bırakmış. Nurlar icinde yatsın, Rabbim mekanini cennet eylesin.
Kesinlikle çok güzel bir devlet adamı ve çok güzel bir insandı
Çok güzel hatıralarınız varmış Hoca m.. Rahmet diliyoruz..
Evet evet çok değer verdiğim ve hep yanımda olan bir ağabeyimdi. Çok üzüldüm. Allahım rahmet eylesin