Türk Eğitim – Sen’de yaşanan son haksız müdahalelere karşı sosyal medyada sendika üyeliğinden istifa ettiğini bildiren bir kardeşimize şu yorumu yapmıştım:
“İyi yaptınız demek zoruma gidiyor. Türk Eğitim - Sen iyi yoldadır demeye de dilim varmıyor.Bizi çaresiz bırakanlara yazıklar olsun”
Yaptığım yorumuma bir başka kardeşimiz şöyle cevap verdi:
Mehmet Arslan Bey kardeşim aynen MHP hata yaptı sendikaya müdahale etmekle. Sendika genel merkezi dik duruş göstermemekle hata etti. Aslında bu gün ki tepki İsmail Koncuk Başkanım ayrılmak zorunda bırakılınca tepki olmalıydı. İstanbul 9 Nolu şube yaşananı ben bilirim. İl Ocak organizeli, içimizdeki arkadaşların ön ayak oluşu ile 2017 Ekim 14 de darp edilen benim. Bir ay sonra arabamın lastikleri kapımın önünde patlatıldı. Ne yapmalıydım bizde istifa ettik. Bu günlerde Samsun da yaşananlar bizim yaşadığımız gibi. Şimdi biz sendikayız siyaset müdahale ettiği an 2.sarı sendika olundu. Birde ülkücü ve Türk milliyetçiliği orda yaşanır ya da burada yaşanır saçma sapan bir şey. Mekke yaşanmaz olunca Müslümanlarda Medine’ye hicret etti. O yüzden kimseyi istifa ettiği için davadan çıktı diyemez. İstifa edenleri eleştirenleri şahsımın yerine koymalarını isterim. Hem sopa ye hem sendikada kal mantıklı tarafı var mı?”
Kardeşimizin sıkıntılarını anlamak mecburiyetindeyiz. Ama bir taraftanda teşkilatlarımızın kurumsallıklarını muhafaza etmek mecburiyetindeyiz. Teşkilatlar sadece şahısa ve şahıslara endekslendiğinde o teşkilatlar teşkilat olmaktan çıkar ve şahısların inisiyatifi haline gelen sıradan kurumlar haline gelirler. Halbuki kurumsal teşkilatlar ise başa kim gelirse gelsin üç aşağı beş yukarı durumlar aynı olur. Kurumsal olan teşkilatların ömrü uzun olur. Ben bu açıdan baktığım için kardeşimize verdiğim cevapta düzeltmeler yaparak yayınlıyorum:
TC Halit Kaya Sağra Bey kardeşim, bana hitaben yazdıklarınızın çoğunda haklı olduğunuzu ifade etmeliyim.
Ama yazdığım “İyi yaptınız demek zoruma gidiyor. Türk Eğitim - Sen iyi yoldadır demeye de dilim varmıyor.Bizi çaresiz bırakanlara yazıklar olsun” tespit ifade zorluklarımı anlamadınız galiba.
Herkes hadiselere kendi çektikleri açısından bakılmasında ısrar ederse genel ve hakkaniyetli değerlendirme yapılamaz. Yaptığı değerlendirme kendi gönlünün rahatlığını ifade eder. Hâlbuki hem inanç hem de mensubiyet bakımından bütünün ve esas olan hakkaniyetin, hukuk, memnuniyet bakımından % si fazla olması daha adaletlidir.
Değerli kardeşim, beni tanımıyorsunuz. Bu sebeple yaşadıklarınızdan ve gördüklerinizden kendi pencerenizden bir değerlendirme yaptınız. Ben de sizi ve yaşadıklarınızı bilemem tabi.
Ben hem 80 öncesi en büyük olayların içinden yaşayarak aynı zamanda teşkilatta yönetici olarak bu hareketi diri ve güçlü tutmak için büyük şeyler yaşadık. 80 Sonrası da başta Bizim Ocak, Kamu Çalışanları Vakfı, Türk Eğitim-Sen, Kamu-Sen, Türk Ocaklarında kurucu ya da başkanlık yaptım.
Sendikanın kuruluşu aşamasında kurucu teşkilat başkanı, sekreter ve başkanlık yaptığım esnada bir çok saldırıya uğradım. Ve iki kere okul müdürlüğü görevinden alındım. Mahkemelere düştük. En çok ta beni öne atarak bana dava açtıranların, beni yüzüme karşı daima öven yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımın kahir ekseriyetinin yalnız bıraktıklarını gördüm. Bazı üylerimizin de beni yalnız bıraktıklarını fiilen yaşadım. Ama çoğuna fark ettirmedim bile. Ve bu kişilerin 2009 yılında yönetim kurulumuzun hepsinin 76 ataması diye bilinen atamalara en azından idari dava açma taleplerimi çeşitli bahaneler ileri sürerek yerine getirmediler. Ben hem bölgemizde hem de faaliyet alanım dışında 8 ilçe milli eğitim müdürlüklerine,33 şube müdürü ve 70 okul ve kurum müdürleri atamasına şahsi olarak bu hukuksuz atamaların iptali için idari dava açtım. Bir çoğunu da yönetim kurulumuz ve diğer şube başkanları arkadaşların ısrarı üzerine açmıştım. Dava açtıklarım makam sahipleri davaları geri çekmem için hem siyasi hem de mafyasal baskı için bize yakın bir adamı buldular. Daha sonra bana dava açmam ısrar eden yönetim kurulumuz ve bazı şube başkanları adı geçen partinin 3. Sınıf mafya olan 2. Başkanına karşı satmasını yaşadım. Bu satma işleminde fiili ve zayıf gördükleri benim pes edeceğimi zannedip yerime göz koyarak beni alt etmek isteyenler oldu. Beni hiç beklemediğim dostlarım, arkadaşlarım, bir dediğini iki etmediğim daha önce hırslarını iyiye yorduğum insanlar çok üzdü. Üzmesini de geçtik bana cephe aldılar. En güvendiğim ve evladım dediğim insanların arkamdan konuştuklarına bizzat şahit oldum. Beni fark edince de "Ooo başkanım bu ne şeref" diyerek izzet ikramda yarışa girenler de oldu. Anladım ki benim makamım onların "Kızıl Elması" idi. İki karampol arasında kalmıştım. Benim teşkilat anlayışımın, adam olarak bakışımın ve insani yapımın bazılarının açık, bazıları gizli olarak fark ettiğim bu kokuşmuş çıkar hesaplarıyla yanyana olması mümkün değildi. Bir grup bana saldırıda çok daha ileri gidince bende onları hedefe aldım. Bir akşam operasyonu ile bana çok ağır saldıranları görevden alarak sendikla üyeliğim baki kalmak üzere başkanlık görevinden ve yönetim kurulu üyeliği görevinden istifa ettiğimi açıklamak istedim. Başkanlığı bıraktığım yönetim kurulu üyesinin burada izah etmek istemediğim sebepten dolayı ricası üzerine yönetim kurulu üyeliğimi seçime kadar sürdürdüm. Ama hukuki alt yapısını oluşturarak hiç bir toplantıya katılmadım. Çünkü yönetim kurulu üyelerinin kahir ekseriyeti beni soktukları hukuki davalarda yalnız bıraktıkları gibi satmalarını öğrendiğim andan itibaren onlarla aynı ortamı paylaşmak benim yapamacağım şeydi. Bu olaylara üstünkörü değindim. Bazıları hala benim gerçekleri bilmediğimi zannediyor. Her şeyi en ince noktasına kadar biliyorum. Sendikanın çapsız insanların eline geçmemesi için bazı şeyleri konuşmadım. Zamana bıraktım ve sustum ama asla unutmadım ve unutmam da mümkün değil. Ama sendikamın hep yanında oldum. Çünkü o benim ağır bedeller ödeyerek besleyip büyütmeye çalıştığım yuvam gibiydi.
Çok kötü günler yaşadım ve yaşıyorum da. Yandaş Sendikanın mensubu şube müdürlerinin yanlışlarını haber yaptığım için 24 ay hapis cezası aldım. İyi halden 18 aya düşürüldü…
Okul müdürlüğünden alındım. 7 dava kazandım ama göreve iade edilmedim. Benim yardımcılığım yapan iki yıllık yüksek okul mezunu kişi müsteşar yardımcısı yapıldı. Şimdi de büyük şehirlerimizin birinde il müdürü.
Bunun da ötesinde 1999 yılında devlet üniversitesinde hazırlamaya başladığım yüksek lisans tez konum “Dünyada ve Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmeleri ve Türkiye İçin Model Önerisi” isimli 281 sayfalı bir akademik çalışma yapmıştım.
Yani ben, samimiyetle kurmak için mücadele ettiğim en büyük sivil toplum ve meslek örgütümüz SENDİKAL evimizin sökülmeye başlandığına sevinmemi benden beklemek haksızlık olacağı kanaatindeyim. “İyi yaptınız demek zoruma gidiyor. Türk Eğitim - Sen iyi yoldadır demeye de dilim varmıyor. Bizi çaresiz bırakanlara yazıklar olsun” sözünü bunun için ifade ettim. Ailemle birlikte bedel ödeyerek kurmaya çalıştığım evimin zorla işgal edilmesini ve ev sakinlerinin evimden çıkarak sökülmesini görmek beni üzmesin mi?
Aslında konuya sendikalar yasası, sendikalar tüzüğü ve sendikal anlayışın yanlışlığı ve samimiyet ve sadece hak arayış anlayışın yerine profesyonellik gelmesi de çekişmeye zemin hazırladı. Çıkarın olduğu her yerde olduğu gibi, profesyonellerin kendi ekmek kavgası girince işler çok daha kötü oldu.
Günümüz Türkiye’sinde memur sendikacılığı siyasal partinin yan kuruluşların gibi çalışırsa buna sendikacılık denilir mi? O zaman partilerin izin verdiği kadar sendikacılık yapmak zorunda kalınır. O zaman bu yolda olana da sendika denir mi?
Aslında işçi sendikaları da siyasal partiler paralelinde sendikacılık yaptıklarına zaman zaman şahit olmaktayız.
Velhasıl kelam dünya sendikal hareketlere baktığımızda Türkiye’de öncelikle memur sendikacığı yok hükmüne yakındır. İşçi sendikacılığı memur sendikacılığından bir ya da iki gömlek ileride olmasına rağmen dünya genelinde çok geridedir.
Bir şeyin değerini en iyi bedel ödeyenler bilir diyorum ve selam ve dua ile kal kardeşim.
Bilgi bakımından sendika konfederasyon ve federasyonumuza müdahaleleri genel olarak ele alan bir makalemi de ekliyorum(Bir önceki makalem).