Değerli okuyucularımız, son zamanlarda çeşitli bahanelerle milletimizin yüzyıllardır yaşayıp ve yaşattığı değerlere bilinçli ve bilinsiz saldırılar olmaktadır. Bu yazımızda kandil ve mübarek gecelerin kutlamalarına karşı çıkılmasına kısmen cevap vermeye çalışacağız.
Öncelikle şunu ifade edelim ki; dini konular, sığ ve ezbere konuşulacak konular değildir. Türk Milletinin büyük çoğunluğunun bağlı olduğu din İslam Dinidir. Dinimiz İslam’ın ise, daha kolay ve kusursuz olarak anlaşılması için çeşitli ilim dalları vardır. Bu ilim dallarında söz sahibi olan kişiler öyle sıradan insanlar değildir. Hayatlarının tamamına yakını ilgilendikleri ilim dalının gelişmesine adamışlardır. Bu ilim adamlığının gereğidir. Bu adanmışlığı sıradan insanlar olarak anlamamız bize zor veya anlamsız gelebilir. Bir durumu ifade ederken, ona dışarıdan bakanlar görebildiklerini, yakınından bakanlar biraz detaylı, yanında duranlar ise daha detaylı olarak ifade eder. Ama bizzat o işin faili olanlar ise çapı ve anlayışının sınırının hepsine vakıf olur. Ve doğru veya doğruya en yakın bilgiyi verir. İslami İlim Dalları da bu hükümdedir. İslami ilim dallarının gelişmesinde Türk Milleti olarak büyük payımız vardır. Hatta bir çok İslam Âliminde; “İslam Dini Mekke ve Medine’de indi. Ama Türkistan’da ilim haline geldi” düşüncesi hakimdir.
Türk Milletinin ve Türk Coğrafyasının kahir ekseriyeti İslam Dinine inanmaktadır. Bu inancın emirlerini her daim hayatlarının en ön sırasına almaya gayret etmişlerdir. Bu uğurda da başta canları olmak üzere bir çok şeyden vazgeçmişlerdir. Cenabı Hak, Türk Milletinin, bu candan davranışını ve inancındaki samimiyetlerini Maide Suresinin 54. Ayetinde:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar...” mealinde övmüştür. Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş Türk Milleti de onun bize kurtulmamız için yollamış olduğu İslam Dininin daha kolay anlaşılması İslami İlimlerin gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. Yani, sıradan Müslümanlar gibi davranmamış sosyal bir din olan İslam’ın çok iyi anlaşılması ve bilinçli bir hayat yaşaması için insanüstü gayretler sarf etmiştir. Yani mensup olmaktan şeref duyduğumuz Türk Milleti Hak ve hakikat bildiği İslam uğruna çok çileli bir hayat yaşamıştır. Hz Peygamberinin hayatını örnek bir hayat olarak kabul etmiş. İslam’ın Peygamberi olan Hz. Muhammet’i de çok sevmiş. Bu sebeple çok sevdiği Peygamberinin adını çocuklarına vermek istemiş. Ama çocuklarının onun adını taşıyamaz, elinde olmadan hürmetsizlik eder diye çocuklarına Mehmet adını koymayı daha uygun bulmuş. Dünyanın hiç bir milletinin, İslam, Allah, Kuran, Peygamber sevgisi Türklerin sevgisi kadar samimi değildir. Şimdi, bu sevginin ölçüsünü aklımızın tutalım ve her yazdığımızı bu sevgili ölçeği ile değerlendirelim.
Türk Milletinin, yakın çağda, en güçlü ve en mükemmel devleti olan Osmanlı Sülalesinin yönettiği Türk Devletinde İslam’a karşı cephe alma hareketleri, ilk defa azda olsa organize olarak 1820 yıllarda kendini göstermeye başlamıştır. Bu karşı çıkış, aslında İslam’a değil ve kendilerini İslam’ın temsilcisi olarak gösteren çıkarcı, sahte din alimlerine olarak başlamıştı. Daha sonra batıdaki Hıristiyanlık karşıtlığını( Batı aydınları bu tavırlarında yerden göğe haklıydılar. Çünkü kitapları ve bütün inanç hareketleri akla mantığa uygun değildi) örnek alan Tanzimatçı, ıslahatçı ve yenilikçi taraftarı aydınlar bu alanda bayağı taraftar topladılar. Ama, bizim aydınlarımızın hareketi, Türk Devletini, Avrupa Devletleri seviyesine çıkartma hareketi idi. Samimiydiler. Ama teşhisi doğru koyamamışlardı. Batının meşruti rejimleriyle birlikte, eserlerini de aynen uygulanırsa Türkiye Avrupalı Devletlerin hem zenginliğini, hem askeri hem de ekonomik gücünü alacağına inanıyorlardı. Bu sebeple başta haklı gerekçelerle, çıkarcı ve sahte din âlimlerine başlayan saldırı, zamanımıza kadar gelen süreçte bazen çok irtifa kaydederek, İslam düşmanlığına, bazen de İslami değerler ve davranışlara yöneldi. Bu saldırıların karşısında ise mevcut sistemi savunan bazı çıkarcı İslami anlayış mensupları karşı hareketleri hızlandırdığı gibi samimi insanları da İslam’dan soğutmaya başladı. Bu durum kendilerini siyasi İslamcı olarak niteleyen Partilerin İktidar olduklarında yaptıkları İslam’a uygun olmayan hareketlerde değerleri öğüten bu azgın değirmene en etkili suyu taşıyan sebep oldu.
Zamanımızda da 22 yıldan beri iktidarda bulunan siyasal İslamcı iktidarın yaptıkları, insanlığa, hukuka ve İslama uygun olmayan icraatları da millette siyasal iktidar tepkisi haline geldi. Siyasal iktidarın uygulama safhasına koymadığı gibi; dilinden de düşürmediği İslam’ı, iktidardan memnun olmayanlar siyasal İslam’a karşı olmayı İslam’a karşı olmakla eşit tutma noktasına geldiler. Birçok şeylere karşı çıkma noktasına geldiler. Hatta benim önceleri vakit namazlarını büyük bir itina ile kılan bir çok Ülkücü arkadaşım vakit namazlarını geçtik te Cuma namazına bile gitmemeye başladığına üzülerek şahit olduğum çokçadır. Bunda da, siyasal iktidarın insan hukuku, İslam inancı, İslam Hukukuna uymayan davranışları etken olduğu gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı, camilerimizin görevli İmam-hatiplerinin de Siyasal İslamcı, iktidar yanlısı olduğunu hal ve hareketlerinden belli etmesinin çok büyük etkisi vardır. Hatta “Bunlar Müslümansa ben Müslüman değilim” sözlerine çokça şahit oldum. Onlara, İnsanların kabahatlerini İslam’a yıkmayın. Suç, bunların. İslam’ın değil. İslam bu adamların tapulu malı değil bütün insanlığındır” uyarılarımı duyurmak mümkün bile olmadı…
Bunların yanında da Müslüman olmasına rağmen dinin gereğini bilmeden sosyal medya haberlerinden öğrendikleri ile İslami konular üzerine ahkâm kesenler de çoktur. Bunun haricinde de İslam’a saldırmayı ilke edinmiş insanların bilinçli çalışmaları da çoktur. Bunlar milletimizin yüzyıllar boyu samimiyetle uygulaya geldiği inanç ve ibadetlerini değersizleştirmek gayreti içindedirler. Bu art niyetli insanlar, Milletimizin değer kavramlarına sıkı sıkıya bağlı olmasından çok rahatsız olmaktadırlar. Sadece İslam’ı gelişmenin önünde engel olarak görmektedirler. Bu durumu en çok savunanlar ise Marksistlerdir. En üzücü durum ise, inancında samimi olmasına rağmen bazı insanların da bu art niyetli insanların saldırılarına destek vermeleridir. Diğer çok daha üzücü ve çok daha çirkin durum ise, siyasal İslamcılar ve onlara destek verenlerin İslam anlayışına uygun olmayan davranışlarla bu mukaddes değer düşmanların eline koz vermeleridir…
Son zamanlarda, Milletimizin değerlerinden olan Kandil kutlama anlayışına, hadislere değer verişlerine, nafile namaz kılmalarına ve değer verdiği dini anlayışlara karşı çıkanların sayısı çok arttı. Konunun dikkat çeken tarafı ise, vakit namazlarını, Cuma namazların kılmayanlar ve kandil gecelerini kutlamayanlar, şimdilik kandil kutlaması yapanların yanlış yolda olduklarına vurgu yapıyorlar. Yani Kuranı Kerimde Kadir Gecesi hariç kandillerden bahsedilmiyor, Peygamberimiz kandil kutlamadığı halde siz neden kandil kutluyorsunuz diyerek insanların bu mübarek gecelerde kutlama yapılmasının doğru ve İslami olmadığını söylüyorlar. Bir çokları da Google da yaptığı araştırma ile kandil gecelerinin İslam'ın ilk devirlerinde olmadığını 2. Selim zamanında ihdas edildiğini bu sebeple kutlamanın gereksiz olduğunu vurgulamak istiyorlar. Sanki Kuranı Kerimdeki anlatılanların hepsini titizlikle yerine getiriyor da; bu sebeple Kuranda olmayanlara karşı çıkıyor!
Şimdi gelelim kandil kutlamalarının değerlendirilmesine…
Türk Milletinin İslamiyet anlayışı başka milletlerin İslam anlayışlarına benzemez demiştik. İslam için hayatlarının bütün zamanlarında çok büyük bedeller ödemiş bir millettir. İslam Dini Mekke ve Medin’de geldi. Ama Türkistan’da ilim haline geldi demiştik. İslam, Türk Alimler sayesinde insanlar tarafından en güzel şekilde anlatıldı. Bu sebeple de İslam Dini, Türk Milletinin hem inancı hem de kültürü olmuştur. Bir millet kültürleriyle ayakta kalırlar. Türk Milletinin oluşturduğu ve dünya milletleri tarafından takdir edilen bir İslam kültürü vardır. Milletlerin evlatları öz kültürlerine uymazlarsa kaybolurlar.
Gelelim, kandil kutlamalarının, fıkhi ve itikadı yönüne: Kuranda hakkında bir çok ayetlerde bahsedilen bir mübarek gece olan “Mirac gecesini” anmak haram olur mu? Bir Müslüman olarak, bu gece hakkında bir çok surede bir çok ayet ve yine peygamber efendimizin hadisleri var ise bunu anmanın ve efendimizin Miraca çıkmasını düşünmek, bu sebeple Allaha şükür için ibadet etmek, dua etmek, dilek ve temennilerde bulunmanın neresi yanlış? Bunu yapan kişiler, haram mı, mekruh mu, memnu bir iş mi yapmış oluyor? En azından bu kandilleri kutlayan veya bu mübarek günlere değer veren insanlar, o günü kutlamayan insanlara nazaran, o gün Allah’ın emir ve yasaklarına daha çok dikkat etmiyor mu? O gün hak ve hakkaniyet adına çok daha dikkatli olmuyor mu? İnsanların yardımına daha çok koşmuyor mu? O gün daha çok insanın yardımına koşmuyor mu? Bu gün ve gecenin anılması İslam hukukunun neresine aykırı? Olaya şu yönüyle bakıldığında gerçek tam manasıyla ortaya çıkacaktır. Bu günü ve geceyi kutlayanların kaybettiği bir şey var mı? Veya bu geceyi kutlamayanların kutlayanlardan daha fazla kazandığı bir şey var mı?
Değerli okuyucular, velhasıl kelam, kandilleri anmak ya da kutlamak, İslam hukuku olan Fıkıha aykırımı mı? İnanç sistemimizi belirleyen itikat konusuna aykırı mı? Veya ameli olarak yanlış mıdır? Bu ve benzeri kutlamalar milletimizin aynı zamanda örfü de olmuştur. İslam ise fıkhi ve itikadı yönden İslam’a aykırı olmayan örflere uymayı tavsiye eder. Ve İslam’a uygun olan örfler İslam hukukunda dikkate alınan değerlerdendir. Selefi ve Vahhabi anlayışlar kandilleri kutlama ve mevlit okutma da iyi karşılanmaz. Bunun dışında da çok acıdır ki; din düşmanı solun bütün fraksiyonları ve yıllar önce “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganı atmalarına rağmen son zamanlarda manevi değerler düşmanı Marksistlerin inanç, kültür, töre ve örflerimize kasıtlı saldırmalarının farkına varamayan Türk Milliyetçilerinin bazıları da bu gecelerin kutlanmasına karşı çıkıyor. Buna da yukarıda ifade ettiğim gibi İslam’ın ilk devirlerinde böyle kutlama veya anma olmadığı, sonradan uydurma olduğu beyanıyla karşı çıkmaktadırlar. Bu durum, kültür değerlerimize sinsice saldırmanın açık bir delilidir.
Bir millet, kendisini bir arada tutan en büyük bağ olan sağlam bir kültür değerleri ile ayakta kalabilir.
Gönlüne, kalemine sağlık değerli başkanım... Bizim görevimizi de yüklenmişsiniz teşekkürler.. Allah bizi affetsin, hakkınızı helâl ediniz...
Değerli Yakup başkanım çok teşekkür ediyorum. Selamlarımla kal