Değerli okuyucular, ben Kamudan net haber.com haber sitesinde köşe yazarlığından başka bu sitenin aynı zamanda genel yayın sorumlusuyum. Bizler haber sitesi olarak yazarlarımızın yazılarına( suç unsuru olmaması şart tabi) ve görüşlerine asla müdahale etmemeyi prensip olarak kabul ederek yayın hayatımıza başladık. Ve yayın hayatımızı bu anlayışla üzerine sürdürüyoruz.
Bazı yazılarda ise tarihi gerçeklerimizi ve dünya gerçeklerini tam da yansıtmadığı kanaatinde oluyoruz. Biz de hayatımızı atadığımız milletimize olan vefa borcumuz gereği bildiğimiz esas doğruları zaman zaman kaleme alıyoruz. Bazı köşe yazı başlıkları bizim hem tarihi gerçeklerimize, hem de safihane şekilde milletin özünden gelerek mensup olduğu milletin kurtuluşu için destanlar yazan savaşlarımızla eşitlemeye çalışmak bizim büyük tarihimize ters bir durum olduğunu düşüyoruz. Bu sebeple bu konuları hamaset duygularının hakim olduğu yazılarla değil de hakim gerçeklere göre yorumlayamaya çalışıyoruz.
Bazı kişiler kendilerince önemli gördükleri bir hadiseyi, bir çatışmayı, bir direnmeyi ve ya bir savaşı dünyada kanlı geçen en büyük savaşlardan birisi olan Çanakkale Savaşlarına benzetmeyi yapmışlardır. Edebiyatta buna teşbih adı verilir. Teşbih, benzetmek manasına gelir. İfadeyi kuvvetlendirmek için aralarında benzerlik bulunan iki kavramdan zayıf olanın güçlüye benzetilmesidir.
Çanakkale Savaşları, ABD ve Müttefiklerin Irak’a karşı yapılan harekatta Um Kasr Direnişinin en az Çanakkale kadar önemli ve değerli olduğunu Abdurrahman Dilipak dile getirmişti. 2003 yılında ABD’nin Irak’a girmesiyle güneyde başlayan Um Kasr Muharebesi, sırasında 21-25 Mart 2003 tarihleri arasında gerçekleşen ilk büyük direnme savaşıdır. İşgalin başlamasından sonra önemli bir liman olan Um Kasr ABD, İngiltere ve Polonya askerleri tarafından ele geçirilmeye çalışılırken yapılan direnme savaşıdır. Bu savaşta İşgalciler 14 ölü verirken savunanlar 30 ölü ve 450 esir vermişlerdir. Bu direniş en az Çanakkale kadar önemliymiş. Yani fazlası varmış ama eksiği yokmuş.
Yine Türkiye’nin 20 Ocak 2018 ile 24 Mart 2018 arası yapılan Zeytin Dalı Harekâtı Harekatında Afrin’e girilmesi harekatını bazı İslamcılar ve yazar çizer takımları bu harekatta Afrin’in ele geçirilmesinin Çanakkale Savunması kadar önemli olduğunu dile getirmişlerdi.
Yani 1914- 1915 Yıllarında dünyanın en güçlü birinci ve ikinci devletleri olan İngiltere ve Fransa’ya karşı her noktasına şehitlerimizin kanını ve gazilerimizin bedenlerinden bir çok parça bırakarak kazanılan o mübarek ve destansı savaşları, bilerek ve ya bilmeyerek lütfen bulundukları zirveden aşağıya çekmeyelim.
Kuvayı Milliye Hareketimiz ise dünyada eşine az rastlanan ilkeli, insani ve İslam’ın bütün kurallarının dikkate alınarak bütün yokluklara, düşmana karşı verilen mücadelenin milletle vücut bulmuş halidir. Tamamıyla Türk Milletinin her türlü değerlerinin ön planda ve emsali görülmemiş bir harekettir. Çünkü her millet kendi değerleriyle kaimdir.
Filistin’deki mücadele 1948, 1956, 1967,1973 savaşlarında Arap İsrail Savaşı olarak geçiyordu. Önce Ürdün’ün sonra Mısır’ın İsrail’le antlaşması sonucunda İsrail- Filistin Mücadelesi haline geldi. FKÖ’nün İsrail’le antlaşmasına Hamas’ın karşı çıkması ile Filistin’deki Hamas-FKÖ çatışmasından sonra net olarak 2006 dan sonra Gazze’de Hamas, Batı Şeria’da ise FKÖ etkin olduğu için hangi bölgede çatışma varsa o bölgedeki Örgütle İsrail mücadelesi halini aldı. İsrail de bunu istiyordu zaten. Ama biz Müslüman Türk Evladı olarak bu bölünme ihanetine göre değil de mücadeleye İsrail – Müslüman mücadelesi diye bakacağız. En azından Filistin Davası ve ya mücadelesi demek durumundayız.
İsrail, ABD ve Batının istediği ise; Hamas-İsrail mücadelesi anlayışını hakim kılmaktır. Onlara göre Hamas terörist ve acımasız katil bir örgüt(Bu tanımın angılanmasına maalesef Hamas ta çok yardımcı oldu) bu örgüt ve bu örgüte yardım edenler, yok edilmelidir. Hamas’ın yaptığı eylemler, bir çok dünya devletlerinde Filistin sempatisi maalesef Hamas öfkesine dönüştü. Hamasın yaptıkları dünya devletlerinde haklı ya da haksız olarak değerlendirilmeye sokulmadan direk Terörist Örgüt muamelesi görüyor.
"Hamas" Filistin Mücadelesinde şu ana kadar yapılan mücadelede ayrı çalışması olan bir örgüt. Hamas’ı ve faaliyetlerini iyi bilmek lazım. Kim kurdu, kimden destek aldı? Finansı nasıl sağladı? Filistin davasına artı katkıları oldu mu? Olduysa neler oldu iyi bilmek lazım. İslami Hassasiyetleri nasıl? Yaptığı eylemler İslam’ın kurallarına uygun mu? Dünyadaki, diğer Müslümanlara yapılan zulümlere nasıl bakıyor? Karabağ Savaşında Ermenileri neden desteklediler? PKK’yı neden destekliyorlar? İslam İlminin merkezi olan ve İslam’a büyük katkı sağlayan alimlerin memleketleri ve hepsi % 100 Müslüman olan Doğu Türkistan’a neden terörist diyorlar? Neden Çin'i tutuyorlar? İslam beldesi Kırım hakkında tavırları nelerdir? Rusya’da esaret altında olan Türk-İslam yurtları hakkında neler düşünüyorlar?
Bizler, Filistinlileri ve bütün Müslümanları, Allah’ın emri gereği kardeş biliriz. Biz onları Müslüman kardeşimiz olarak bilirken; onlar ise bize karşı kafirle işbirliği yapması İslam’ın hangi yönüyle bağdaşır?....
Türkler kutsal bildikleri Kudüs’ü kafirlere vermemek için ölürken ve 15.000 kişi İngilizlere esir olarak teslim edilirken bizim kardeş dediklerimiz İngilizlerle birlikte hareket ederek Kudüs’e girdiler. İslam Düşmanı İngiliz General Hınzır Edmund Allenby Kudüs’e girerken yanında bazı Filistin ve Yahudi birlikleri de vardı. Filistinli Araplar tarafından “El-Nebi” yani peygamber olarak karşılanmasını çirkinliğini unutmadık ama buna rağmen din kardeşi bildiklerimize hem devlet hem de millet olarak sahip çıktık ve çıkmaya da devam ediyoruz. Bizler yöre halkının bir çok kereler milletimiz ve devletimiz aleyhine çalıştığını ve ya hareket ettiğini biliyoruz; ama buna rağmen Filistin Halkının bağımsız yaşamasını dinimiz gereği istiyoruz. Bu bizim önce İslami sonra da insani görevimiz.
Ama, Kuvayı Milliye + Çanakkale = Hamas + Gazze eşitliği hem şehitlerimizi hem de vicdanlarımızı yaralar...
Her şeyden önce Ortadoğu’da kurulan İslami örgütlerin çoğu önceleri İngiliz sonraları ABD ve İsrail tarafından desteklendiği bir çok kişi tarafından çarşaf çarşaf belgelerle açıklandı.
“Hamas” Filistin Devleti kurulmak üzereyken kuruldu ve hemen öldürme eylemlerine başladı. O ana kadar dünya kamuoyunda mazlum Filistin halkının devlet olması anlayışı çok yüksek düzeye çıkmıştı. Fakat Hamas eylemlerinden sonra bir çok ülkede bu anlayış terörist Filistinliler olarak geçmeye başladı.
Yine bizim her şartlarda desteklediğimiz halde bize dost olmayan FKÖ nün önderliğinde kurmak üzere olduğu devlet " FKÖ den kopartılan kişilerce rakip olarak "Hamas" kurduruldu. Hamas’a en büyük desteği İsrail, ABD ve İngiltere verdi. Hedefleri FKÖ'nün gücünü zayıflatmaktı ve zayıflattılar...
2006 yılında Hamas Gazze’de 800 den fazla FKÖ (El fetih örgütünü) militanını öldürdü. Batı Şeria’da ise FKÖ bir çok Hamas militanını öldürdü. Bu sebeple Gazze Halasta, Batı Şeria ise FKÖ de kaldı. Böylece iki ayrı yönetim oluştu.
İki yıldan beri, Netanyahu yolsuzluk ve bazı sebeplerden dolayı büyük gösteriler yapılıyor ve hükümet düşmek üzereydi. Ordu İsrail tarihinde ilk defa Başbakanı dinlemiyordu. Verdiği emirleri yapmıyordu. Hatta bir çok muhalif Netanyahu’yu Filistinlilere şiddet uyguladığı için kınıyordu. Dünyanın kahir ekseriyeti Filistinlilerin çektikleri sıkıntıları biliyor ve uluslararası arenalarda devletlerine kavuşmalarına yararına konuşmalara tekrar başlıyorlardı.
Hamas İsrail’e girdi. Bir çok, sivil insanı katletti ve çoğu sivil bir çok insanı esir alarak döndü. Şimdi sormak lazım “Hamas” Netanyahu’nun en zor anında dünya devi ABD’nin her şartta destelediği ve ya destekleyeceği bilinen bir gerçek olan İsrail’e saldırdığında Gazze’nin altını üstüne getireceğini bilmiyor muydu? Bilmiyor idiyse yok hükmünde bir örgüttür. Hatta örgüt bile değildir. Eğer biliyorsa ki, biliyor. Bu durum, nasıl izah edilebilinir? Bu anlayış, hangi insani ve İslami anlayışa sığar…
Bir başka yön ise Gazze’nin stratejik durumu nasıl hesaba katılmaz! Gazze çok dar bir kıyı şeridi. Her tarafı İsrail’le çevrili. Deniz tarafı ise güçlü İsrail donanmasının kapattığı bir kesim. Dar bir alanda Mısır’a komşu ama; Mısır kapıları yıllardır kapatmış ve Hamas’a iyi gözle bakmıyor. Peki İsrail’in ölümcül saldırılarından kurtulmak ve ölmemek için Gazze halkı nereye kaçacak? Kaçacak yeri var mı? Yok…
Peki İsrail’in terörist bir devlet olduğu ve hastane, ibadethane, okul demeden her tarafı en ağır bombalarla bombaladığı bilindiğine kim hangi akla hizmet etti bilmek gerekmez mi?
Gazze’nin açıklarında, zengin doğalgaz yatakları bulunduğu ortaya çıkmasına rağmen İsrail’in ABD ve Rusya tarafından doğalgazlarını kesilen Avrupa’nın dört gözle aradığı bu fırsatı Hamas neden altın tepsi ile İsrail'e sunar?
Bunun da ötesinde Filistin’in hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da Hıristiyan Araplar vardır.
Mesela Marksist-Leninist Grup kurucu Hıristiyan George Habaş, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi isimli örgütün lideri ve bu örgüt Yaser Arafat’ın El Fetih Örgütünden sonra en güçlü bir örgüttü. Yani bu örgüte mensup binlerce insanlarda Filistin Mücadelesinde var. Başka dinlere mensup insanlar azda olsa var…
Gelelim ana konuya, olaylara sosyal medya gibi yüzeysel bakmak bizim inancımıza ve töremize terstir. Bu sebeple : Bütün insanların eşrefi mahlukat olduğu için bağımsız hür yaşaması onun hakkıdır. Ama inancımız gereği din kardeşimiz olanların bütün acılarına bizde üzülüyoruz. Bu Peygamber Efendimizin de emridir. Tez zamanda bağımsız devletlerine kavuşması yürekten istiyoruz.
Ama Kuvayı Milliye + Çanakkale = Hamas + Gazze anlayışını da doğru bulmuyoruz. Çünkü Çanakkale Savaşlarından sonra daha çok savaşlar yaptık. Çoğunda yenildik. Yenilginin bir çok sebepleri var ama bir sebebi de dünyada tek bağımsız İslam Devleti olan Osmanlı Türk Sülalesinin yönettiği Türkiye Devletinin Padişahı aynı zamanda Halife olduğu için kafirlere karşı “Cihadı Ekber” ilan etmesine uymayan aynı zamanda Tebaamız olan Müslümanların, Mekke Şerifinin İslam Halifesinin yönettiği Osmanlı Türk Devletini Kafir ilan ederek, onlara karşı savaşmanın sevap olduğu fetvasına vatandaşımız olan bir çok Müslümanların ordumuzu arkadan vurmasıdır…
Diğer bir sebep ise Hıristiyanların
1967 Arap -İsrail Savaşında toprakları İsrail tarafından işgal edildikten sonra yersiz yurtsuz kalan ve çoğunluğu hemen yanı başlarındaki Ürdün'e göç etmek zorunda kalan Filistililer, bir müddet sonra FKÖ olarak Ürdün yönetimini ele geçirerek, İsrail'e karşı mücadeleyi buradan yürütmek üzere; 1970'in eylül ayında kendilerine kapılarını açan Ürdün Kralı Hüseyin'e karşı bir isyan hareketi başlatmışlardı.
Yaklaşık bir ay süren ve bir iç savaşa dönüşen çatışmalarda her iki taraftan 8 bine yakın kişi hayatını kaybetti. Filistinler Lübnan'a göç etmek zorunda kalmışlardı.
1982 yılında İsrail'in Lübnan'ı işgaliyle birlikte Arafatın ve El Fetih üyelerin etrafını kuşattı. ABD'nin müdahalesiyle Arafat bir antlaşama ile Sekiz yüz ABD askeri eşliğinde Arafat ve El Fetih üyeleri kuşatmadan çıkarak Tunus'a taşındı.
Arafat, Beyrut'tan çıkarılmasından bir yıl sonra geri dönerek kuzeydeki Trablus şehrine yerleşti. Ancak bu kez de Hafız Esad'ın yanında çalışan bir Filistinli tarafından sınırdışı edildi. Arafat ikinci sınır dışı edilmesinden sonra bir daha Lübnan'a dönmedi ama birçok el-Fetih savaşçısı geri döndü.
FKÖ Başkanı Arafat, Aralık 1988'de FKÖ adına terörizmi kınadığını açıklayan bir konuşma yaptı. Bu açıklamadan sonra büyük devletlerin baskısı ile İsrail- FKÖ antlaşması sağlanmasına çalıştılar.
1994 yılında yapılan Gazze-Eriha Antlaşması ve Eylül 1995'te yapılan 2. Oslo Antlaşması’yla İsrail Gazze Şeridi'nin tamamına yakınının, Batı Şeria'nın ise bazı bölgelerinin yönetimini Filistin Otoritesi'ne bıraktı. Bu sebeple Tunus’ta ve diğer yerlerdeki FKÖ üyeleri ve bazı Filistinliler Gazze ve Batı Şeria'ya geri döndüler. Ama hep İsraillin baskısı altında kaldılar.
İsrail ve ABD İsrail’in Araplar tarafından devlet olarak tanınmasını çok istiyordu. Çeşitli görüşmeler sonucunda 2002 yılında Arap Birliği, İsrail'in Altı Gün Savaşı'nda işgal ettiği tüm bölgelerden çekilmesi ve Arafat'ın Filistin Ulusal Yönetimi'nin yönettiği Filistinlilere bir devlet kurulmasına karşılık İsrail'i tanıma önerisi yaptı. Bu durum bütün dünyada olumlu karşılanmıştı. Filistin’de barış umudu doğmuştu. Ama kısa bir süre sonra Hamas militanlarının saldırısı sonucu hamursuz bayramını kutlayan yirmi sekiz İsrailli sivil öldürüldü. Buna karşılık İsrail, Batı Şeria'nın ana şehirlerine karşı Koruma Kalkanı Harekâtı verilen geniş çaplı bir askerî müdahale başlattı. Filistin’de devlet kurma umudu yok oldu. Yani Filistin Davasını güden gruplar tam manasıyla bir millet olma ve ya İslam şuuruna sahip olmadılar. Diğer Arap Devletleriyle ve kendi aralarında da bir çok kanlı çatışmalar yaşadılar ve yaşamaya da devam ediyorlar.
Hamas-FKÖ çatışmalarını geçtik zamanımızda bile bu yaz yani Temmuz 2023 Lübnadaki Sayda Kentinde mülteci olarak yaşana Filistinliler arasında çok büyük çatışmalar yaşandı. Bu çatışmada bir çok kişi öldü ve yaralandı. 2.000 civarındaki ev yıkıldı.
Filistinli İslami gruplar arasında bile çeşitli çatışmalar olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Yani kısaca birlikte olamamış bir toplum kendi aralarında kanlı çatışmalar yaşarsa, her grubun bir başka yöne çektiği bir dava nasıl başarılı olabilir? Hangi devlet ve ya güç ne kadar yardım ederse etsin birlik olmadıktan sonra kan akması durur mu?
Şimdi esas olan; kendi soydaşları olana Arapların bile sahip çıkmadığı Filistin Halkının Terörist İsrail Devletinin katliamından bir an önce kurtulmasıdır. Esasında buna çareler bulmak lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Üyelerini etkileyerek kalıcı çözümün sağlanması gereklidir. Çünkü BM'de yaptırım gücü olan organ ise Güvenlik konseyidir. Bu durumda da Güvenlik Konseyinin en etkili devleti olan ABD'yi de etkilemek mümkün değil gibi görülüyor.
Çanakkale Savaşı öyle her yerdeki çatışmalara benzetilecek bir savaş olmadığı gibi; Kuvayı Milliye de, bazı kullanışlı örgütlerin ve terörist devletlerin sebep olduğu masum halk katliamı ile eşit tutulması asla doğru değildir. Bizler Çanakkale’de karşı karşıya olduğumuz ordular vardı bizim de ordularımız vardı. Karşılıklı olarak kanla yazılan bir çok savaşlar yapılmıştı. Kuvayı Milliye Hareketinde ve Kurtuluş Savaşlarında da düşmanlarımızın orduları ile bizim ordularımız savaştı. Çok kan akıtıldı ama iki ordu karşı karşıya idi. Ama Filistin topraklarındaki olan hadise bir savaş değil bir katliamdır. Bu bir savaş değildir. Kaçış yolları kapatılıp, kapana kıstırılan sivil halkı hedef gözetmeksizin toplu imha silahları ile yok edilmesidir...
Terör devleti İsrail ve destekçileri kahrolsun. Birliği bozulmuş, savunmasız mülteci haline düşürülmüş, sahipsiz ve kimsesiz Filistinli kardeşlerimizin Rabbim yardımcıları olsun....