Zekai kimdir zamanı neden ona şikayet ediyorsun diye soruyorsunuz. O zaman kısaca Zekai Dede’yi size anlatalım ama önce bu gün rahmetlinin doğum günü idi.
Zekai DEDE Giresun-Görele-Çavuşlu Beldesinde merkeze çok yakın bir Mahalleden bir Çepni Beyefendisidir. Giresun’da çalışırken devam uğradığım “Bizim Ocak Dergi Temsilciliğinde” tanımıştım. Giresun Eğitim Yüksek Okulunda okuyorlardı. Bu Okuldan başka birde Meslek yüksek okulu vardı. Bu iki okulun ülkücü gençleri Bizim Ocak Dergi Temsilciliğine yani şimdiki adıyla Ülkü Ocağına geliyorlardı. Bu Ocağı kurulmasını Giresun’un namlı ülkücü liderlerinden Albay Şakir Namıyla anılan Şakir Aliustaoğlu sağlamıştı. Yine Şakir Ağabeyin gayretleri sonucu Türkiye Kamu Çalışanları Güçlendirme Dayanışma Vakfı Kurulmuştu. Bizim Ocak ta bizim vakıfın bulunduğu iş merkezindeki aynı kata taşınmıştı. Hemen hemen haftanın her akşamı Zekai ve Ülkücü arkadaşları ile birlikte bir araya geliyoruz. Biz onlara ağabeylik yapıyoruz. Onlar da bize kardeşliğin hükümlerini yerine getiriyorlardı. Bir çok kere hem bizim Ocakta hem de Vakıfta öğrencilere ve vakıf üyelerimize çeşitli konularda konferanslar vermiştim. Oradan da samimiyetimiz biraz daha perçinleşmişti. Zekai o zamanlarda bile tam bir edep ve saygı timsaliydi. Zekai ve arkadaşları ile sık sık sohbet ediyoruz.
1992 Yılında tayinim İstanbul Beykoz’a çıktığında Zekai de biraz sonra Beykoz İshaklı Köyüne öğretmen olarak atanmıştı. Dostluğumuz ve sohbetimiz burada da devam etti. Daha sonra Soğuksu İlköğretim Okulu, Şahinkaya İlköğretim Okullarında çalışırken başkanlığını yürüttüğüm Türk eğitim-Sen İstanbul 3 Nolu Şubesinde onu Beykoz Temsilcisi yapmıştık. Daha sonra Kamu Çalışanları İstanbul Şubesi 2. Başkanlığım zamanında da yine Beykoz temsilcisi görevini vermiştik. Her daim sohbetimiz çok seviyeli ve samimi idi. O bana Mehmet Ağabey diyordu. Ben de ona Zekai Evladım diye hitap ediyordum.
Zekai daha sonra Üsküdar Armatörler İlkokulunda müdür yardımcısı ve oradan da Anadolu kavağı Mesadet Taylan İlköğretim Okulu müdür olarak gitmişti. Sonra karaciğer kanseri olduğunu öğrendik. Çok üzüldük ama o da çok mücadele ediyordu. Sık sık onu hem okulda hem de evinde ziyaret ediyorduk. Beykoz Türk Ocağı başkanlığım döneminde ise ağır hasta değilse sohbetlerimize mutlaka katılıyor. Herkes tarafından çok sevilen düzgün ve dürüst bir insandı. Kimsenin sevinip üzüleceğini hesap etmeden hep doğruyu söyler ve doğrunun yanında durmaya gayret ediyordu. Bu durumu herkes tarafından takdir ediliyordu. İkimiz arasında ağabey-kardeş hukuku en yüksek durumda idi.
Çok sevdiğim ve değer verdiğim bu evladımız Eylül 2019 da Giresun- Çavuşlu Beldesi Beyli Mahallesindeki denizi gören bir tepede toprağa verdik. İstanbul’dan ve Türkiye’nin birçok yerinden kişiler cenazesine gelmişti. Hepimiz o güzel insanı mezarının başına dikilen direğe, ömrünün her anında yüksekte tutmak için gayret ettiği şanlı Türk Bayrağını çektik dalgalanan bayrağın altında bırakarak kendi dünyamıza dönmüştük…
İşte şikayetim bu her şeyi ile samimi ve doğruların yanında duran Zekai Dede’nin bu gün doğum günü idi. Bu sebeple hem birlikte çektirdiğimiz fotoğrafımızla birlikte şikayetlerimizi de paylaştık:
Zekai ‘çiğim öncelikle Rabbim seni cennetin en güzel yerlerine koysun inşallah. Amin.
Sen bu dünyadan göçeli 4 yıla yaklaşıyor Zekai.Mezarındaki bayrak hala dalgalanıyor mu? Canından aziz bildiğin Türk Bayrağı, güneşten solunca yepyeni haliyle dalgalanması için seni sevenler ve dostların tarafından mezarındaki direkteki solan bayrakla değiştirildi mi? Yoksa bayrak güneşten solmuş halde mi duruyor çok merak ediyorum.
Sana bazı bilgiler vermek istiyorum.Her daim, samimi olduğum ve çok değer verdiğim kişilerin başında olduğun için sana bu dünyada bizi üzen bazı şeyleri şikâyet edeceğim...
Zekai evladım, sen gittin ya dünyada neler oldu neler!...
Hani senin hep şikâyet ettiğin tipler vardı ya; çevrelerine adam olduğunu ifade etmek için kendinde olmayan bütün özellikleri ve kerametleri öven insanların sayısı çok arttı çokk! Yani, adam olmayanlar adamlık yapmaya başladılar! Bundan kötüsü de bunlara inananlar da var maalesef!
Dünyanın merkezinde kabul ettiğimiz Türkiye o kadar bozuldu ki; iyi ki bu zamanı görmedin. Görseydin kahrolurdun.
İnsanların değerleri çok farklılaştı. Değerlerin başına çıkarlar geçti.Çıkarlar, yükselme devrinin zirvesinde ve altın devrini yaşıyor. Bu zamanda, hırsızlar, adaletin faziletlerinden bahsederken, hukuksuz iş yapanların hepsi hukukun üstünlüğüne vurgu yapıyor.
Yıllarca kurmayı hedeflediğimiz "Milliyetçi Türkiye" kavramını lugatlarımızdan çıkardılar. Türk Milliyetçiliğinin en has, en arı, en temiz, en saf, en zirve hali olan "Ülkücülük" yine kendilerine ülkücü diyenler tarafından zorla hayat nizamı olarak yaşanması yasaklandı.
Ülkemizde, Türk İnsanın yükselmesi ve diğer devlet vatandaşları arasında gıpta edilecek hayata kavuşması için mücadele ederken canlarını mallarını feda edenlerin mirasçıları Türk İnsanın soyulmasına seyirci kaldığı gibi buna karşı çıkanları da cezalandırma yoluna gidiyorlar. En kötüsü de bunu da bir vatan görevi olarak görüyorlar.
Ülkü Ocakları, kuruldu kurulalı genel başkanlık yapan kişiler, en cani terör örgütleri ve yabancı ajan servislerinin açık hedefi olmasına rağmen öldürmeye cesaret edemedikleri bir makam olmuştu. Sadece Muharrem Şemsek'e saldırı olmuştu ama bunu da o da askerlik görevi esnasında savunmasız bir zamanda yapılmıştı. O saldırıda yaralanmıştı. Bazıları ise askerin yaptığını söylüyorlar. İlk akademisyen Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş hiç ummadığı şekilde torbacılar tarafından öldürüldü.
Daha da acısı, ne genel başkanlığını yaptığı teşkilat, ne de mensubu olduğu parti cenazesine sahip çıkmadığı gibi her Müslümanın arkasından her Müslümanca söylenmesi kültür haline gelen bir rahmet bile okunmadı. Peygamber efendimizin ölülerinizi hayırla anınız emri hizmet ettiği dava arkadaşları insanlar tarafından getirilmedi. Geride kalan ailesine baş sağlığı bile dilenmedi.
En acısı da yıllarca ülkücü harekete düşmanlık yapan komünistlerin bile TBMM de Sinan Ateş Cinayetinin hesabını sorarken; kendilerinin ülkücü parti olduklarını söyleyen parti vekillerinin TBMM de suspus oturmasıdır. Ülkücülerin hakkını komünistlere aratmak ne kadar utanılacak bir durum oldu anlatamam Zekai...
Cadde, sokak, park vb yerlere Hacca giderek Hacı olan Sinan Ateş adının verilmesi önerilerine belediye meclislerinde miliyetçi bir Parti önerisi, CHP'nin bile desteklemesine rağmen kendilerini dindar olarak lanse eden Cumhur İttifakı tarafından reddedilmesi çok can yakıcı bir durumdur Zekai...
Zekai, Türkiye'mizde her türlü hukuksuzluk, baskı, adam kayırma, ballı ihale, korkunç derecede kadrolaşma, yandaş kayırma yapanlar ve onlara destek verenler 14 Mayıs seçimlerinde sıradan insanların bile vicdanını sızlatan oy oranlarını aldılar. Ve buna bazı ülkücüler çok sevindi. Hatta sosyal medya hesaplarından şükür namazı bile kılacağını belirtenler oldu. Ülkücülerin bu vb durumlara düşünebilir miydin Zakai!
Türkiye’miz, Afganistanlı, Pakistanlı, Suriyeli, Iraklı ve Afrikalılar olmak üzere bütün dünya insanlarında sessiz istilası altında olmasına rağmen memleketi idare edenler "Biz bunları gönderirsek Allah bizi yakar" diyebiliyor. İktidarı destekleyen diğer milliyetçi partiler ise ses çıkartmıyorlar...
Zekai Evladım, hani dünyanın kötülüğünden ve ikiyüzlülüğünden bahsediyordun ya; o zamanı arar olduk artık. Sen gittikten sonra buralar çok daha kötüleşti. Hiç bir şeyin tadı tuzu kalmadı.Birliğimiz darmadağınık ve moralimiz çok bozuk be Zekai. Türkeş Bey'in sözleri ve öğütleri tadavülden kaldırıldı. Yani Türkeşçiler kalmadı artık...
İktidara gelebilmek için hiçbir çalışma yapmayan Ülkücüler; bölünmek için canla başla çalışıyorlar. Şu anda ülkücülerin tamı tamına 6 partileri oldu. Hepsi de esas ülkücülerin kendileri olduklarını söylüyorlar. Bu sadece kendilerinin esas ülkücü olduklarını söyleyen partilerin ikisi Cumhur İttifakını içerisinde; bir başkası ise Millet İttifakı içerisinde, birisi ise Ata İttifakı içerisinde, diğerleri ise hiçbir ittifakın içerisinde değil. Daha çok büyük iki ittifak olan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakına destek veren ülkücüler bu üç ittifak içerisinde olanlar diğer ittifakta olanları vatana ihanet etmekle suçluyorlar. Bu suçlamalarına da yürekten inanıyorlar. Hepsi ittifakın en büyük ortağının söylediklerini emir olarak kabul ederek diğerler söylenenlere cephe alıyorlar...
Samimi insan Zekai, sen gittikten sonra samimiyetler süratle ölmeye başladı. Samimiyetin ölmemesini sağlayamıyoruz. Bu durum bulaşıcı bir hal almış ve bütün millete bulaşmasından çok büyük endişe duyuyorum evladım.
Zekai öyle canımız yanmış; öyle yılgınız ki tuttuğumuz dallar elimizde kalıyor. Veresiye veren tüccarlara döndük. Müspet manada hiç bir kazanım sağlayamıyoruz. Ne yapacağımızı şaşırdık. Bu ana kadar dost bildiklerimiz ve yine bu ana kadar ülküdaşımız olarak bildiklerimiz, hiç bir menfaat gözetmeden ömrümüzün bütünü vermek pahasına yıkmaya çalıştığımız vurguncu, soyguncu ve Türk'e düşman olan düzene destek vermediğimiz için bizleri davaya ihanetle suçluyorlar. Bu olacak iş mi Zekai!
Fethullah Gülen'e ne istedin de vermedik diyenler, PKK, Öcalan, HDP ile görüşüp Kandile heyet yollayanlar, Gülenle hiçbir zaman bir araya gelmeyenleri Gülenci, moda haliyle FETÖ’cü olarak suçluyorlar. O da tutmazsa PKK ile ortak hareket etmekle suçluyorlar. Hem de son seçimde İmralı’ya adam yollamalarına rağmen. Maalesef bu suçlamalara bir çok ülkücü katılıp kendi dava arkadaşlarını suçlamaktan geri durmuyorlar. İttifakların birine destek veren ülkücü, diğer ittifaktaki ülküdaşına düşman gibi davranıyor.
Dur dur! seni daha çok şaşırtayım. Andımızın tekrar okutulması için verilen önergeye Cumhur İttifakı ve HDP ret oyu verdi ama CHP kabul oyu verdi.Yolsuzlukların araştırma önergesine TBMM bulunan Cumhur İttifakı ret oyu verdi.
Geçmişte büyük bedeller ödeyerek kurduğumuz birliğimizin eski can ve candan olan Ülkücü arkadaşlarımıza ne oldu böyle Zekai?
Bir davaya bağlılığın en büyük imtihanı ve en büyük samimiyet testi, insanoğlunun en riyasız hali olan uğruna can verme imtihanlarından geçtiğimiz halde bize bu haksız suçlamak niye anlayamıyoruz! Vurguncu düzene neden payanda oluyoruz ki Zekai!
Zekai, Ülkücü Harekette imandan sonra en çok değer verilen vefa duygusu bile ipe çekildi ve can verdikten sonra ipten indirilip defnedildi. Arakasından hatırlanıp dua okunmadığı gibi rahmet bile dilenmedi.
Bizim yerli ve milli sivil toplum örgütlerimiz vardı. Halen hepsi duruyor. Bir çok derneğimiz, sendikalarımız, Vakıflarımız vardı. Hepsinin genel merkez ve taşra teşkilatlarında deri koltuklarda gerile gerile oturan genel başkanlarımız, yönetim kurulu üyelerimiz ve ya başkanlarımız yerinde gururla oturmaya devam ediyor. Ve Türkiye’ye büyük hizmet ettiklerine de yürekten inanıyorlar. Yanlışlarının söylenmesine veya öneri sunulmasına tahammülleri yoktur. Bunları yapanları ya dışlar ya da ihraç ederler. İşçi ve Memur sendikacılığı yoka yakın seviyededir. Sendiklara sendikacılık yapmamaktadır ya da yapamamaktadır. Her sendikanın emir aldığı bir parti vardır. Bu durumu protesto edenler de kurdukları yeni sendikalarda ilk önce kendi yerlerini sağlama alarak öncelikle profesyonel(devlette çalışmadan sadece sendika faaliyetleri yapacağı iddiasıyla sıkıntısız ve özgür çalışma) olarak emsalleri olan devlet memurlardan çok daha fazla maaş alarak hayatlarına bakma yollarına gitmektedir. Ve kendilerine yakın ve ileride faydalarını göreceklerine inandıkları partilerle dirsek temasını sürdürürler. Dernekçilik, Vakıfçılık, hele de sendikacılık bir geçim faaliyeti haline geldi. Koltuğa oturan bir daha kalkmıyor. Herhangi bir sebeple bulunduğu sivil toplum kuruluşundan ayrılanlar daha önce öve öve göklere çıkardıkları çalışma arkadaşlarına, teşkilatlara veya kalanlara veryansın ediyorlar. Yani “benim olmadığım her yer batsın” fikri herkeste hakim Zekai…
Asırlık zamandan daha fazla sivil toplum kurumu olarak kurulduğu ilk yıllarda Balkan Savaşında eski at uşaklarımız karşısında perişan olan Türk Ordusuna 1. Cihan harbindeki, vatan, millet, bayrak aşkını zekrederek askerlerle birlikte en zorlu cephelerdeki birliklerde çatışan, Kurtuluş harbinin kazanılmasında büyük rol oynayarak Türkiye Cumhuriyetinin Kurulmasında da çok büyük katkıları olan Türk Ocakları da suspus. Ya da ne şiş yansın ne kebap cinsinden vaziyeti idare etmeye çalışmaktadır. Bu nasıl iş Zekayi! Türkiye’nin en kadim ve en milli teşkilatı olan Türk Ocakları, sıradan dernekler hükmünde gibi. Türk Ocaklarını çok büyük akademik kadrosu olmasına rağmen, Türkiye’de öncü rol oynaya mıyor. Konferanslarına her zaman aynı dinleyiciler geliyor. Çok önemli bir noktayı unutuyordum az kalsın. Ülkücülerden bir ittifakı destekleyen kesim ise Türk Ocaklarını hiç sevmediği gibi elinden gelse hemen kapatacak. Bu nasıl düşünce! Türk Ocaklarına destek vermedikleri gibi düşmanlık yapmak çok yanlış bir durum diye düşünüyorum Zekai..
Zekai Hani bizim "Ülkücü yeminimiz" vardı vardı ya...
"Allah'a , Kur-an'a , Vatana , Bayrağa ve Silaha yemin olsun.
Şehitlerim , Gazilerim emin olsun
Ülkücü Türk Gençliği olarak , Komunizme , Kapitalizme ,
Faşizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadelemiz sürecektir.
Mücadelemiz son nefer , son nefes , son damla kana kadardır.
Mücadelemiz milliyetçi Türkiye'ye turana kadardır.
Ülkücü Türk Gençliği olarak ,
Yılmayacağız , Yıkılmayacağız,
Başaracağız , Başaracağız , Başaracağız .
Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin. (Amin...)"
....diyorduk ya bu yeminin hükmünü yine ülkücüler tedavülden kaldırdılar artık. Bu yeminin hiç bir hükmü uygulama sahasında değildir. Kendilerini ülkücü olarak görenlerin hiç biri bu yeminin gereğini yerine getirmiyor.
Rabbimizin "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" emrine uymamıza kendini Müslüman olarak tanıdan kişiler ve kendilerinin "Nizamı Âlem Davası" olduğunu iddia eden kişiler tarafından engellenmeye çalışılması durumu sana her şeyi en net şekilde anlatıyor zannederim.
Zekai evladım, işte sana küçük dünyamızdan büyük hicap duyarak sana ifade ettiğim meseleler. Bunların çözülmesini beklerken meselelerin daha da katmerleşmesi bizi üzüyor.
Üzülmeyelim diye düşünüyorum Zekai. Çünkü en azından biz bu yanlışlara karşı çıktık. Hakkın yanında durup hakkı gözettik. Doğruyu yol yapmaya çalıştık. Ama dostlarımız bizim yolu beğenmediler.
Zekai evladım daha ne yazayım? Moralimiz bozuk, geleceğimiz puslu, birliğimiz vurgun yedi, bütün değerlerimiz satılığa çıkmış bir hal var ortalıkta. Daha ne diyeyim be evladım? Rabbim sonumuzu hayır eylesin.Haydi Allahaısmarladık. Rabbim seninle olsun ve mekanın cennet olsun inşallah evladım...
Rahmet, minnet ve saygıyla..
Ömrünüze ve ilhamınıza bereket değerli gardaşım. Hal-i pürmelalimizi enfes ifade etmişsin. Serzenişlerimizden ve mevcut ahvalimizden haberdar ettiğin merhum Zekai Kardeşimize Rabbim sonsuz Rahmet ve mağfireti ile muamele eylesin. Allah akibetimizi hayra çıkarsın inşallah! Bâki selam ve dua ile...
Allah rahmet eylesin.Mekanı cennet olsun inşallah.