Önceki yazılarımda Türklerle Çinliler arasındaki etkileşimden bahsetmiştim. Bu defa Çinlilerin Türklerden öğrendikleri hususlardan bahsedeceğim.
Dr.Tahsin Ünal, “Türk’ün Sosyo-Ekonomik Tarihi (Emel Yayınları, 1977)” adlı eserinde; “Türkler, süvari olarak savaşıyorlardı (s.183). Çinliler ise savaş arabalarıyla savaşıyorlardı. Harp arabaları, büyük hedef teşkil ettikleri gibi harekât kabiliyetinden ve ferdi inisiyatiften mahrum idiler.
Harp arabalarıyla savaşan Çin askerlerinin elbiseleri de uzundu. Uzun elbiseler, savaş meydanlarında harekât ve manevra kabiliyetini kısıtlayan bir faktör oluyordu. Arabadan inip ata binince Çinliler uzun elbiselerini çıkarıp Türkler gibi kısa ve bedene oturan elbiseler giydiler (s.184-185).
Böylece Çinli askerler, Türklerden alınan kıyafetleri giymeye başladılar. Artık Çin ordusu da Türk ordusu gibi süvari olarak savaşıyor, Çin askerleri vücutlarına yapışan kısa elbise, pantolon, ayaklarına postal veya çizme giyiyorlar, üzerine dolak doluyorlardı. …Çinliler, kemerin tokalarına takılmış balta, kama ve bıçak gibi yakın muharebe silahlarını da Türklerden alarak benimsediler. Ordularını yakın muharebe silahlarıyla teçhiz ettiler.
Çinliler, askerlerinin başına giydikleri serpuş (başlık-şapka) ile subaylarının rütbe işaretlerini de Türklerden alarak benimsediler.
Çinliler, askeri kuruluş ve teşkilatlarını da Türklerden aldılar. Türkler çok eskiden beri ordularını bölük, tabur ve alay teşkilatlarıyla kurmuşlardı. Bununla savaşıyorlar, buna göre lojistik hizmetlerini ifa ediyorlardı (s.185-186).
Çinliler, Türklerin yaz ve kış düşman üzerine yaptıkları baskın hareketlerini ve beyazlar giymiş Türk kayak birliklerini taklit etmişseler de uygulayamamışlardır (s.187).
Çin’de bilinmeyen, dolayısıyla tarımı yapılmayan bitki ve yemiş tohumlarını Türklerden almışlardır. Üzüm, yonca, kavun, karpuz, bezelye, bakla ve mercimek gibi tarımcılığın ve sebzeciliğin büyük bir kısmını Türklerden öğrenmişler, İlahî menşeli diye bahsettikleri at cinslerini de Türklerden almışlardır.
On iki hayvanlı takvimi Türklerden alıp uzun seneler kullanmışlardır (s.188).
Birçok tiyatro truplarının ve musiki topluluklarının dahilde ve büyük şehirlerinde temsiller ve konserler verdiği, bu trup ve topluluklarını kalabalık ticaret kervanlarıyla beraber komşu memleketlere (Çin’e ve İran’a) giderek temsiller ve konserler verip döndükleri bilinmektedir. …Tiyatro ve musiki kültürünün de Çin’e Türklerden geçmiş olduğunu söyleyebiliriz (s.189).”
Çin’de Hanedanlık Dönemleri
Çin İmparatorluğu’nun, çeşitli tarihlerde Türk-Moğol karışımı hanedanlar tarafından yönetildiği bilinmektedir.
Alimcan İnayet, “Türklerin Uzakdoğu Siyasi ve Kültür Tarihine Etkileri (Türk Yurdu Dergisi, Ekim-2009, Yıl:98, Sayı:266)” başlıklı makalesinde bunlardan bahsetmektedir: “Doğu Türk devletinin kağanı İşbara’nın (582-587) desteğiyle Sui Hanedanlığını yıkan Li Yuan (Tang Gao-zu), M.S.617’de kendisini kağan ilan ederek Tang/T’ang Hanedanlığı’nı kurmuştu. O dönemde hanedanlığın değişik bölgelerine yerleştirilen Türklerin sayısı yüz binleri bulmuştu… Sui ve Tang hanedanlığı dönemindeki pek çok siyasi ve askeri faaliyetlerde Türklerin ve Çinlileşmiş Türklerin parmağı vardı. Dolayısıyla hanedanlığın hükümdar sülalesinin kan ilişkisi karışıktı. …yönetimde görev alan 369 vezirin 36’sı Türk’tü.
Türklerin Tang/T’ang Hanedanlığı döneminde, Çinliler üzerindeki kültürel etkileri şaşırtıcı boyutlardaydı. Sinolog Edward Schafer’e göre, Türk kıyafetleri, Türk yemekleri ve Türk müziği… bir tutku hâline gelmişti. Erkekler ve kadınlar sefere çıktıkları zaman, özellikle ata bindikleri zaman ‘Türk kalpağı’ giyerlerdi. M.S.7.yüzyılın ilk yarısında soylu hanımlar başörtüsü olan ceketleri seviyorlardı. …Erkeklerin ata binerken kullandıkları, kıyafet ve çizmeleri giyerek sokaklarda kamçı çalıp at koşturuyorlardı. M.S.8.yüzyılda saray hanımları arasında ‘Uygur saç modeli’ yaygınlaşmıştı.
Türk yaşam tarzını takip etme uğruna bazı soylular pek de rahat olmayan çadır hayatına katlanıyor, hatta şehir içerisine bile çadır kuruyorlardı. …Şehirdeki çadırlarda ikamet edenlerin içerisinde en ünlülerden biri, Yüce İmparator Tang Tai-zong’un oğlu Li Cheng-qian idi. Veliaht …gündelik yaşamın her alanında Türkleri taklit etmeye çalışırdı. O sadece Türkçe konuşur, Çince konuşmazdı. Üstelik saraya gerçek gök çadırı kurdurmuştu. Kendisi de gerçek Türk kağanı gibi giyinir, çadırın önündeki kurt başlı bayrağın altında oturur, haşlanmış kuzu etlerini bıçağıyla sıyırarak yerdi. Ona hizmet eden köleler de Türk elbisesi giyerlerdi.
O dönemde Türkçe konuşmak da popüler olmuştu. Hanedan mensuplarından bazı kişiler Türkçe konuşuyorlardı, hatta o dönemde aydınlar arasında kullanılan ‘Türkçe-Çince Sözlük’ bulunuyordu. Türk şarkılarının Tang şiiri üzerindeki etkileri de görülüyordu.
Türklerin Çin kültürünü etkileyen örf ve âdetlerinden biri kartal ve şahinle avlanma idi.
Üzüm ve Üzüm şarabı da Tang/T’ang Hanedanlığı döneminde Çinlilere intikal etmiş en önemli Türk ürünü idi. …aynı zamanda şarap üretim teknikleri de gelmiştir.
Türklerin Çinlilere öğrettikleri en önemli ekonomik sektörlerden biri pamukçuluktu. Doğu Türkistan’da M.S.6.yüzyılda pamuk üretiliyordu.
Orta asırda, Çin’de altın sikke yoktu. …özellikle Kuça’nın altın ve gümüş sikkeleri rağbet görüyordu.
Tang/T’ang Hanedanlığı döneminde, Çin müziğini derinden etkileyen müzik Kuça müziği (Uygurlara ait) idi. Özellikle Kuça müziği içerisindeki ‘Tef Dansı Melodisi’ çok seviliyordu. Kuça çalgı aletleri de Çinlilerce çok sevilmişti.
…sihirbazlık, ip üzerinde yürüme, ateş yutma ve cüce oyunu gibi çeşitli gösteriler yapanlara ‘san-yue (rakkas)’ denirdi. Türkistan ve Hindistan’dan gelen pek çok rakkas, hanedanlığın çeşitli bölgelerindeki şehirlerde bulunuyordu.
Çin’de deri ve kâğıttan yapılan gölge oyunları varsa da iple kukla oynatma tekniği M.S.7.yüzyılda Türkistan’dan gelmiştir.
Çinlilerin bugün de çok rağbet gösterdiği yeşim taşı Doğu Türkistan’ın Hoten bölgesinden temin edilmiştir. Bilindiği gibi, İpek Yolu’ndan önce Doğu Türkistan ile Çin arasında Yeşim Taşı Yolu vardı.
13-14.yüzyıllarda Türklerin Uzakdoğu siyasi ve kültür yaşamında çok önemli rol oynadıkları dönem olmuştur. Bunun için, sadece Türklerin Çin’de Moğolların kurdukları Yuan Hanedanlığı yönetiminde üstlendikleri görevlere ve kültür yaşamındaki faaliyetlere bakmak yeterlidir.
Kore’de Koryo krallığı 1270 yılında Yuan Hanedanlığı’nın hakimiyeti altına girince, Moğollarla birlikte Kore’ye çok sayıda Müslüman Türk gelmişti. …Koryo Krallığı’nda çok önemli görevleri üstlenmiş olan Türkler, özellikle bürokrasi alanında üstün başarılar göstermişti.
Yuan Hanedanlığı döneminde, İdikut Uygur devletine mensup pek çok siyasetçi, ekonomist, diplomat, tercüman ve teknisyenin Hanbalık (Pekin) da görevlendirildiği bilinmektedir.
Kore’ye giden Türkler, sadece Kore’nin siyasi yaşamına değil, edebiyat ve kültür yaşamına da renk katmış, Kore kültürünün zenginleşmesine vesile olmuşlardır.
Sonuç itibariyle, Türklerin Uzakdoğu siyasi ve kültür tarihinde inkâr edilemeyecek kadar önemli rolleri olmuştur. Türk ve Uzakdoğu kültüründeki bazı benzerlik ve yakınlıkların nedenleri de buradan gelmektedir.”
Yazımı, Yılmaz Öztuna’nın şu önemli cümlesiyle bitirelim: “Çinliler, Türkler’in iç kavgalarından faydalanmak mevzuunda ince bir diplomasi yürütmüşlerdir (Büyük Türkiye Tarihi, c.1/s.56)”.