Yard. Doç. Dr. Ahmet Vehbi ECER hocayla yapılan röportajla ilgili “115 Soruda Türk Alimi İmam Matüridi” isimli kitaptan alıntılar yapmaya devam ediyorum.
Din; toplum hayatında manevi birliği sağlayan, manevi değerlere inandıran, insanlara belirli duygu, düşünce ve davranışları benimseten bir sistemdir. İnsanların Tanrı’yla, toplumla, birbirleriyle ve tabiatla ilişkilerinin düzenlenmesinde etkilidir. Dinin muhatabı insandır. İnsanlar ise bu dini; akıl mertebelerine, öğrenim durumlarına ve kültür düzeylerine göre kavrarlar.
Matüridi’ye göre din, Allah’ı bilmek ve O’na inanmaktır. Bütün peygamberler Allah’ı “Bir”lemeye ve ibadeti Allah’a has kılmaya davet etmişlerdir. Dinin vazgeçilmez unsurları, organlarla gerçekleştirilen davranışlar olmayıp, zihinde ve kalpte yer tutan inançlardan ibarettir.
Din bir’dir ve bütün peygamberler tevhid dinine mensupturlar. Hiçbir peygamber, kendinden önceki peygamberlerin dinini reddetmeyi emretmemiştir. Din ise sadece itikattan ibarettir. Hz.Adem’den bu yana bütün peygamberler aynı dini, fakat değişik şeriatları tebliğ etmişlerdir.
Matüridi “…Din sadece bir itikattan ibarettir ve burada sözü edilen itikat dindir” cümlesini kullanır. İtikat ise kalple, imanla ilgilidir, bir inanma işidir. Allah’ı birlemek ve ibadetleri Allah’a tahsis etmektir. O’na göre, inanç esasları dışında, fiiller (eylemler) de din olsaydı, her bir Müslüman hemen bütün davranışlarında dinini değiştiren konumuna düşerdi.
Şeriat; ibadet, ahlak ve dünyevi eylemlerdir. Din ise sadece inançlardır. Din değişmez, şeriat değişir. Din kalbin ve inancın fiilidir, şeriat ise organların eylemidir. Dinin yargı kalıpları mümin-kâfir şeklindedir. Hâlbuki kişinin eylemlerindeki (şeriattaki) hatalar ve eksiklikler, dinden çıkmayı gerektirmez.
Bir dinin iyi anlaşılması, iyi uygulanması için bir tarih alt yapısının olması gerekir. Tarih de bir milletin kültür öğelerinden biridir ve manevi ilimler içerisinde önemli bir yer alır.
Eski Türk inanış, yaşayış ve değer yargılarıyla İslâm Dini arasında “aynı”lıklar bulunmuş ve eski inanışlarımızla İslâmi yaşayışlar arasında birliktelikler kurulmuştur. Ayrıca, Türklüğe mahsus dini anlayışlar, hareketler, formlar oluşturulmuş, dini uygulamalara zenginlik kazandırılmıştır.
Başka milletlerin yaşadığı Müslümanlıktan farklı olan, insana değeri en üstte tutan, hoşgörüye, güvene dayalı Türk toplumunun savunduğu Müslümanlığa “Türk Müslümanlığı” denilmiştir.
İslâm Dini, özü yok etmeyen farklı yorumlara hoşgörü ile bakar. Farklı içtihatlara izin verir. Peygamberimizin “Ümmetimin ihtilaflarında farklı görüşlerde olmalarında rahmet vardır.” anlamındaki hadisleri, bu hoşgörüye verilen izinlerden biri sayılabilir.
Atalarımız İslâm Dini’ni sevdiler, benimsediler ve O’nu kendi kültürleriyle bağdaştırdılar, millileştirdiler. Ancak, atalarımız İslâm Dini’nde kendi kültür yapılarıyla paralellikler bularak varlıklarını ve kimliklerini kaybetmediler. Dillerini de, kültürlerini de dinleriyle birleştirerek korudular. Tarihlerini, efsanelerini, edebiyatlarını, destanlarını İslâmi ruh ve motifleriyle yeniden düzenlediler.
Akla, ilme ve deneye önem veren Matüridi ve Ebu Hanife sevilmiş, Hoca Ahmet Yesevi ve O’nun dervişleri hem inanmayı, hem çalışmayı, hem insanı sevmeyi öğütlemiş ve din bir kültür kırılmasına sebep olmayacak biçimde benimsetilmiştir. Kur’an’ı halkın anlayacağı dille (Türkçe) anlatmışlardır.
Türk Milleti, İslâm Dini’ni benimsemekle daha çok yerleşik hayata ve ilme yönelmiş, büyük din bilginleri ve fikir adamları yetiştirmiş, İslâm Dini’ni bir Arap kabile dini olmaktan kurtararak dünya dini haline getirmiştir.
Matüridi …bütün dışlamalara ve ihmale rağmen Türk din kültürüne damgasını vurması bakımından, özellikle Türk dünyası için önemini korumaktadır. Milli kültürler milletlerin devamlılığını sağlarlar ve her kültür dinden büyük ölçüde etkilenir. Türk toplumunda, İslâm Dini’ni benimsemesiyle birlikte değişmeler olmuştur. Ancak bu değişim, yani İslâmlaşma, diğer milletlerdekinden ve hele hele Arapların Müslümanlık anlayışlarından farklı olmuştur. Bu farklılık ve değişim bir kimlik değişimine dönüşmemiştir.
Din kendisi beynelmilel olmasına rağmen toplumun benimsemesi ve kabullenmesinden sonra milli ve tarihi bir değer niteliği kazanır. Bugün toplumumuzda batıl, akıl dışı, hurafelerle dopdolu, tembelliğe sevk eden bir dini yaşayışın içinde bulunanlar olduğu gibi yaşanan dine soğuk bakan gençlerin varlığı da dikkatimizi çekmektedir.
Çünkü bir toplumun kültürel yaşayışında, estetik anlayışlarında, değer yargılarında dini inanışın önemli rolleri vardır. Zira din de dil gibi kültürün önemli elemanlarından biridir.
Böylesine din ve dindarlık bahanesiyle milli kültürü yok edici akımlara direnebilmek için gerçek İslâm Dini’nin doğru yorumunun Matüridi’den öğrenilmesi yerinde olacaktır.
Taklitten kurtulmanın yolu, dinin ana ilkelerini gerçek din kaynaklarından veya gerçek din bilginlerinden öğrenmekten geçer.