Dikkatinizi çekmiştir: Yazılarımda mümkün olduğunca tarihçelerimizin görüşlerine yer vererek sağlıklı bilgilenmenizi sağlarken, değerlendirmeyi de sizlere bırakıyorum.
Başlıktaki konuyu da, uzun yıllar Harp Okullarında ve üniversitelerde tarih dersleri veren Dr.Tahsin Ünal’ın, “Türk’ün Sosyo-Ekonomik Tarihi (Emel Yayınları, 1977)” adlı eserinden aldığım paylaşımlarla anlatmaya çalışacağım:
“…bütün toplumlar başlıca şu dört sosyo-politik safhadan geçmişler ve tekâmül ederek millet olmuşlardır: 1.Köy, köy devleti, 2.Şehir, şehir devleti, 3.Devlet, 4.İmparatorluk.
Bir toplum bu safhaları birer birer geçerek gelmişse mütekâmil ve medeni bir millet olmuştur (s.22-23).
…bir toplumun millet olabilmesi için başlıca iki büyük faktör vardır. Bunlardan biri maddi (objektif), öteki manevi (sübjektif) faktördür.
Objektif (maddi) olanı, geniş toplumsal azınlıklar dünyasındaki millet gruplarının müşterek ekonomik, sosyal, dil, soy ve vatan gibi tabii ve sosyolojik sebeplerle, subjektif (manevi) olanı da yine müşterek ruhî, dinî, fikrî ve hissî gibi sebeplerle insanlar bir araya gelirler ve millet olurlar. İlave edelim ki, bir millet her şeyden önce bir ruh ve gönül anlaşması ve birliğidir (s.14-15).
Bu iki faktör, zamanla müşterek bir duygu yaratır. Bu duygu ‘millî duygudur’. Millî duygu, aynı millete mensup olma duygusudur. O halde millet oluşumu; ferdi olmayıp maşerî (toplumsal) olduğu gibi millî duygunun oluşumu ve gelişimi de ferdi değil toplumsal (maşerî)’dır (s.16-17).”
Türklerin milletleşmesi
“(Tarihi süreç içinde zaferleri ve kederleri ortak yaşayan bu insanlarda) müşterek bir duygu ve müşterek bir şuur (bilinç) meydana gelmiştir. Bu ortak duygu ve şuur Türk milletini ve Türk millî bütünlüğünü doğurmuştur (s.18).
Bir millî şuurla sahne-i tarihe çıkmış olan bu milletin adı Türk’dür. Türk, Büyük Türk çınarının gövdesinin adıdır. Sakalar, İskitler, Hunlar, Avarlar, Çerkezler, Cücenler, Hazarlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Karahitaylar, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Türkişler, Oğuzlar, Onoğuzlar, Dokuzoğuzlar, Babakurtlar (Kürtler), Salurlar, Bozoklar, Üçoklar, Kumanlar, Uzlar, Peçenekler, Moğollar, Kırgızlar, Karluklar, Karaçaylar, Çuvaşlar, Selçuklar vb. Büyük Türk çınarının, büyük ve küçük dallarıdır (s.19).
Türkler sosyo-politik bakımdan ‘Tudunluk, Yapguluk, Hakanlık ve İmparatorluk devirlerini geçirmişlerdir. Tudunluk, bir köy devleti (boy yahut aşiret) olup küçük bir siyasi birliktir. Yapguluk bir şehir devleti olup boy veya aşiretlerin ‘köy devletlerinin’ birleşmesinden meydana gelmiş, siyasi bir organizmadır.
Hakanlık, belli bir mıntıkada, sınırları çöller, göller veya nehirlerle ayrılmış, fakat yapguluğun üstünde ve ona hâkim, daha geniş siyasi bir organizmadır. Yani birkaç şehir devletinin birleşmesinden meydana gelmiş, daha geniş bir siyasi organizma ‘devlet’tir. Bunun da üstünde imparatorluklar vardır. O halde Türk toplumunda sosyo-politik oluşum ve gelişim şöyle olmuştur:
a) 50-100 soyun birleşmesinden bir sop, 100-200 sop’un birleşmesinden bir boy meydana gelmiş ve oldukça kalabalık bir aile devleti kurulmuştur. 200-300 boy’un birleşmesinden de bir uz, yani köy meydana gelmiş ve köy devleti kurulmuştur. Köy devletinin belli bir sınırı, bu sınır içinde belli mezra ve mer’a araziler, yazlak ve kışlaklar bulunurdu. Türk tarihinde köyü idare edenlere ‘Tudun’ denirdi. Köy, ortalama olarak 200-300 boydan, 700-750 haneden (aileden), bir ailede 5 kişi hesabiyle 3500-4000 nüfustan ibaretti (s.25).
Köyün Tudun’u, köyde oturan boy beylerinin teşkil ettiği ‘Boy beyleri meclisi’ tarafından seçilirdi. Seçilen Tudun, köyün hem en zengini hem de en cesuru ve bilgilisiydi. Tudun, bütün selâhiyetini bu meclisten alırdı (s.25-26).
M.Ö.8000-7000 tarihleri arasında Türkler, köy devleti safhasında kalmışlardır. Sonra şehir devleti, devlet ve imparatorluklar kurulunca, Tudun’un (köy kralının) siyasi ve askeri hakları sınırlandırılmakla beraber, köyün ekonomik, sosyal ve kültürel yanına dokunulmamış, hatta daha güçlenmesi için desteklenmiştir. Çünkü köy, sosyo-ekonomik ve politik organizmanın hücresi, milletlerin güç kaynağıdır. Güçlü köylere sahip olan devletler güçlü, fakir köylere sahip olanlar zayıf olurlar. Bu bir realitedir. Dün de bugün de doğrudur.
M.Ö.7000- M.S.1600 döneminde, yani 8600 sene Türk köylerinin sosyo-ekonomik ve iskân durumu (Göktürkler, Uygurlar, Selçuklar ve Osmanlılar döneminde) şöyle idi: Merkezde 3500-4000 nüfuslu köyler vardı (s.27-28).
b) Böylece bazan 20-30, bazan da 40-60 köy devletinin (uz ve aşiretin) idaresi birleşti ve bir elde toplandı. Dün köy kralı olan Tudun; bugün Tudunlar Tudunu, yani Yapgu oldu (s.30).
Şehir devletinin kralı, artık tudun değil Yapgu’dur. Yapgu’nun meclis (divan) üyeleri artık boy beyleri değil tudunlardır. …Artık şehir devletinin nüfusu 100.000-200.000, askerî gücü de 8.000-10.000, yani bir tümene yükselmiştir (s.31). …Şehirlerde ve idare edenler kadrosundaki bu devamlı sosyal değişme, bir yandan Türk milletinin millî asabiyetini, cengaverlik ruhunu, idarî kabiliyetini beslemiş, bir yandan da Türk milletinin asırlar boyunca devletler ve imparatorluklar kurarak, egemen yaşamasını temin etmiştir (s.32).
Türk tarihinde şehir devletleri dönemi, zaman zaman köy devletleri dönemine dönülmekle beraber, M.Ö. takriben 7000-6500 tarihleri arasındadır.
c) Şehir devletleri de çeşitli nedenlerle birbirleriyle savaşmışlardır. Bu savaşların sonunda biri diğerini yenmiş, mağluplara kendi yüksek hâkimiyetini kabul ettirmiştir.
Bu tarihten itibaren iki şehir devletini birleştiren galip kral (yapgu) süratle öteki şehir devletlerini de kendi egemenliği altında birleştirmiştir. Böylece bazı hallerde 20-30, bazı hallerde 40-50 şehir devletinin birleşmesi veya birleştirilmesiyle devlet kurulmuştur. Devletin başında bulunana artık ‘Hakan’ deniyordu (s.33-34).
Artık köy devletlerinin, hatta şehir devletlerinin sınırları dışına çıkılmış, fetihler dönemi başlamıştır.
Türk tarihinde devlet dönemi, takriben 650-400’dür.
ç) Türk devletleri kurulduktan sonra, yine ekonomik, siyasi ve askerî nedenlerle birbirleriyle savaşmışlardır. Bu savaşlarda galip gelen taraf süratle, bazan 8-10 bazan 10-20 devleti egemenliği altına alarak imparatorluk kurmuştur. Hun, Selçuk, Moğol, Timur ve nihayet Osmanlı İmparatorluğu böyle kurulmuşlardır. …Bu dönem M.Ö.400-225 tarihleri arasındadır (s.35).
Tarih boyunca, Türk milleti, bir yandan sair milletlerden çok önce ve onlara örnek olarak köy, şehir, devlet ve imparatorluk gibi siyasi safhaları birer birer geçmiştir. Bir yandan da üç kıt’aya yayılarak gittiği her yerde devletler kurmuştur. Türkler uzun seneler yıkılmadan devam eden bir devlet kronolojisine sahiptir (s.38).
Acaba milletleri ayakta tutan veya yıkılışına sebep olan güçler maddî (tarımsal, teknik, sanayi, ticari vb.) güçler midir? Yoksa manevî (fikrî, dinî, ahlâkî vb.) güçler midir? Yani milletleri ayakta tutan madde midir, ruh mudur? Bize öyle geliyor ki, insan faktörü, sair faktörlerin başında geldiğine ve insan faktöründe de insanın ruhî davranışı esas ve öz olduğuna göre, toplumları ayakta tutan veya yıkan sebepler önce manevî, sonra maddidir… (s.45)
Haftaya devam.