Uzun zamandır konulara dürüst, samimi ve iyi niyetle bakıldığına inanmıyorum. Sürekli dinimizin istismar edilmesi, toplumda büyük bir ahlâk yozlaşmasına sebep oldu. Kur’an’da kaçınmamız istenilen ne kadar büyük günah varsa hepsi rahatlıkla işleniyor.
Toygun Atilla, “Patronlar Dünyası” sitesindeki 19 Ağustos 2023 tarihli yazısında; “14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi devlet bankalarına döviz olan kredi borçlarını TL’ye çeviren patronları yazdık. Meğer, bir de düşük politik faizle kredi alıp bu paraları dövize çeviren patronlar varmış” diyerek Merkez Bankası’nın nasıl soyulduğunu anlatmış.
Bunlara alıştık: Ülkemiz, yattığı yerde “paradan para kazananlar”la doldu. Mehmet Faraç’ın, “Dolar denizinde yüzenler ülkesi!..” başlıklı (18/08/2023, Yeniçağ) yazısından şu bölümü aktarmak istiyorum: “…aniden zenginleşenlerle ilgili yabancı ülke kaynaklarına yansıyan raporlar da dışa vuruyor... Evet; AKP'nin iktidarı sürecinde, düne kadar sıradan bir yaşamları varken lüks hayat koşullarına kavuşan devasa bir kitle de oluştu...
Borsadan ve dövizden kolay para kazanmanın sıradan hâle geldiği ve bu alanda spekülatörlerin her türlü dalavereyi çevirdiği bir ülkede, hiç çalışmadan zengin olan bir güruhun yanı sıra, servetlerinin milyarlarca dolara ulaştığı öne sürülen tarikat şeyhleriyle en az 11 milyon liralık lüks otomobillerle dolaşan cübbeli, sarıklı, takkeli din bezirgânlarının şatafatı da toplumu şaşırtmaya devam ediyor...
Ve tabii ki devletin en büyük ihalelerini alırken, çevrelerini de nemalandıran ve bu yüzden de ‘çete’ diye nitelendirilen müteahhitlerle yandaşlarının Avrupa bankalarındaki paraları, İngiltere'den İsviçre'ye kadar lüks konutları ve dışarıya sermaye kaçıran siyasilerle dostlarının zenginlikleri konusunda sosyal medyaya yansıyan manzaralar daha da vahim...
Türkiye’de 2022 yılı itibarıyla 61 bin dolar milyoneri varmış... 2021’de bu rakam 73 bin civarındaymış... 100 bin dolar üstü servet sahibi kişi sayısı 1 milyon 256 bini aşmış. 52 bin 392 kişinin 1-5 milyon dolar arası serveti varmış. 5-10 milyon dolar arası servet sahibi kişi sayısı 4 bin 835 olarak tespit edilmiş. 2 bin 920 kişinin 10-50 milyon dolar arası, 320 kişinin 50-100 milyon dolar arası, 31 kişinin ise 500 milyon dolar üstü serveti varmış.
İşte bu veriler İsviçre bankası Credit Suisse'nin raporunda yer almış. Raporda, Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 1’inin toplam servetten aldığı payın yüzde 39,5'e ulaştığı, bu oranın nüfusun yüzde 90’lık kesimi için sadece yüzde 30,2 olduğuna dikkat çekilmiş. Nüfusun en zengin yüzde 5’lik kesimi toplam servetten yüzde 59,2 pay alırken, nüfusun yüzde 95’lik kesiminin aldığı pay sadece yüzde 40,8 olarak belirlenmiş. Nüfusun en zengin yüzde 10’luk kesimi ise toplam servetin yüzde 69,8’ine sahipmiş.
…İsviçre'deki bir banka hem derinleşen yoksulluğa hem de zenginleşen bir güruha dikkat çeken raporuyla Türkiye'nin ne hallere geldiğini bir güzel deşifre etmiş. Kim bu dolar milyonerleri?.. Ülke servetinin büyük bölümüne hükmedenler kimler acaba?..”
Toygun Atilla aynı yazısında; çok yakın bir arkadaşının Londra’da başından geçen bir hikâyeyi de anlatmış. Kısaltarak aktaracağım: “Arkadaşım otobüsü beklerken İstanbul’da çalıştığını söyleyen bir İngiliz’le tanışmış. ‘Ne iş yaptınız İstanbul’da’ diye sorunca İngiliz ‘Hırsızlık yaptım. Sizin Kapalıçarşı’da cepçilik yaptım. Çok para kazandım. Ben sizlerden hiç çalmadım. Bizim salak İngilizleri soydum’ demiş.
Fransa ve İngiltere’de de çalışmış. İngiltere’de pazar yerlerinde çalıştığını, bir kere yakalandığını ve kısa süre hapis yattığını belirtmiş ve sendikası onu emekli etmiş!..
“Arkadaşım ‘Ne sendikası?’ demiş. Hırsız: ‘Bizim sendika İngilere’nin en eski, en güçlü sendikası. İçinde avukatlar, polisler, hakimler hatta millet vekilleri bile var… Arkadaşım: ‘Sendikanız Londra’nın neresinde?’ diye sormuş. ‘Şaka mı söylüyorsunuz? Tabii ki yeri Londra’nın altında. Bizim sendikamız yeraltı sendikası…”
Yazar; “(Türkiye) Merkez Bankası'nda rezervler eriyecek, kurda kuşa muhtaç olacaksın, tasarruf tedbirleri ile hazineyi doldurmaya çalışacaksın, zamlarla, vergilerle halkın tepesine bineceksin. Fakirden alıp zengine vereceksin. Soyanlar da soyulanlar da belli.” diyerek yazısını bitirmiş.
Ülkemizde yolsuzluklar, hırsızlıklar ayyuka çıktı. Bizim hırsızların sendikasının olduğunu sanmıyorum; fakat küçük hırsızların değil de büyüklerin “hami”leri çok!.. Çünkü yakalanan veya görevden alınan olsa bile hapse gireni görmedik!..
Toplumdaki bu genel yozlaşma sendikalarda da var. Eskiden olduğu gibi bir hak arama söz konusu değil. Varsa yoksa siyaset ve bu siyasetin desteklediği sendikaların güç kazanma oyunları. Hak etmeden makam-mevki sahibi olmak, paraya pula kavuşmak, kendisinin/ailesinin geleceğini kurtarmak.
2023 yılı toplu sözleşme görüşmeleri yapılmaktadır. İşin ilginç yanı, konfederasyonların sundukları tekliflerde yazılı, ücret ve sosyal sorunların sebebi mevcut iktidarın yanlış politikalarıdır. Baştan beri kadrolaşma ve ücret artışları keyfî ve yanlı olmuştur.
Aslında bu toplu sözleşme görüşmeleri, bir formalite, yasa gereği bir yasak savma olarak tiyatro oyununa döndü. Çünkü, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ne geçilmiştir ve artık kararları Çalışma Bakanlığı vermemektedir: Cumhurbaşkanı vermektedir. Baştaki iki konfederasyon da -alenen olmasa da- mevcut rejimi ve ittifakı desteklemektedir.
Bugün yandaş konfederasyonun ses çıkartıyormuş gibi göründüğüne bakmayın! Sesleri çok cılız. Amaçları, sadece “mücadele ediyorum” görüntüsü vermek ve tabanın havasını almak. Sonra geçmişte yaptıkları toplu görüşmelerden çıkan sonuçları da biliyoruz. Diğerlerinden bahsetmeyeceğim… Mücadeleyi daha çok sol sendikalar yapıyor; ancak onların da yeterli etkileri kalmadı. İşçi sendikalarında ise üye sayıları her geçen yıl düşüyor.
Ülkemizde, Avrupa Birliği (AB)’ne adaylık başvurusuyla başlayan -sendikalar da dahil- sivil toplum kuruluşları (STK) sayısındaki artış, hem sayıca hem de üyelerin ilgisi bakımından giderek azalmaktadır. Fişlenme, iş bulamama gibi endişeler ve korkular nedeniyle insanlar sinmiş ve sivil toplum kuruluşlarından uzaklaşmaya başlamıştır. Bu durum iktidarın da işine gelmiştir. İktidar, kendi yandaş STK’larla çalışmakta ve diğer kuruluşları kale almamaktadır.
İktidar; yeni sistemle birlikte uygulamaları ile itirazların olmadığı, hakkın-adaletin aranamadığı, kimsenin sesinin çıkmadığı bir Türkiye yaratmıştır.
Görüşmelerde konuşulan bir konuda, sendika üyesi kamu görevlilerine verilen toplu sözleşme ikramiyesidir. Bizim dönemimizde sendikalara üyeliği cazip hale getirmek için koydurmuştuk. Özellikle bunu sol çok kullanıyor, “kaldırılsın” diyorlar. Benim düşüncem: Ülkede bugün paradan başka bir şey konuşulmuyor; kaldırılırsa sendikalarda üye kalmaz!..
Sonuç olarak; Ülkemizin ekonomik durumu bellidir. Bir memur emeklisi olarak çok bir şey beklemiyorum!.. Tahminen 22 Ağustos’ta birkaç puan daha artıracaklardır. (İktidar her planını mahallî seçimlere göre yapmaktadır.) Sendikalarda “mırın-kırın” edecekler; konu hakem heyetine gidecek. Oradan da -öncekilerde olduğu gibi- iktidarın isteğine yakın karar çıkacaktır. “El elde, baş başta. Sen sağ, ben selamet!..”