Değeerli okurlarımız bir önceki yazımızda Osmanlı Türk Devletimizin geri kalış sebepleri ve milletler mücadelesindeki son zamanlarda kaybetme nedenlerin bir kısmına değinmiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
....1900’lerin başına gelindiğinde dünyanın neredeyse tamamı paylaşılmıştı. Toprakları yeryüzünün yüzde 12’sini kaplayan altı büyük devlet: İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, ABD ve Japonya, yeryüzü topraklarının yüzde 48’ini kaplayan sömürgelere sahipti. Buna Hollanda, Belçika gibi küçük devletlerin sömürgesi durumundaki dünya topraklarının yüzde 7’si ile yarı sömürge konumundaki devletlerin yüzde 11’i eklendiği zaman yerkürenin toplam yüzde 67’sinin yani üçte ikisinin doğrudan ya da dolaylı olarak emperyalist devletlerin denetimi altına girdiği görülür.
Berlin Kongresi sonrasında, Afrika, Avrupalı güçler tarafından hızla parçalanarak nüfuz bölgelerine ayrıldı. Almanya, İtalya dahil Bütün Avrupa Devletleri Afrika’yı paylaşmıştı. Güçlü Devletler dünyanın her tarafını paylaşmış paylaşılmayan zayıf devletlerin de paylaşılmasına son hızla devam ediliyordu.
1875’te Hersek’te başlayıp kısa zamanda Balkanlar’a yayılan ayaklanma Osmanlı Devleti bakımından önemli sonuçlar doğurdu. Rusya’nın, Panslavizm siyaseti çerçevesinde bölgede ıslahat yapılması talebine Osmanlı Devleti de 1876’da meşrutiyet ilan ederek, Osmanlı tebaası arasında eşitliği sağlamaya yönelik önemli bir adım atarak baskıları durdurmak istedi. Avrupa devletlerinin bu adımı yetersiz görmesini açıklamasını Rusya fırsat olarak değerlendirdi Türk Osmanlı Devletine savaş ilan etti. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda ordumuz en büyük direnmeyi Plevne’de gösterebilmiş ama daha sonra Rus ordusu Yeşilköye kadar gelmişti. Boğazların Rusya’nın eline geçeceğinden endişe duyan İngiltere duruma müdahale ederek, güçlü bir donanma gönderdi. Kafkas cephesinde ise Aziziye Destanı yazılmasına rağmen Kars, Ardahan, Batum ve Artvin Çevresi Rusların eline geçti. 3 Mart 1878’de Ayastefanos’ta barış antlaşması imzalandı. Savaş sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması’yla, Sırbistan, Karadağ ve Romanya topraklarını büyüterek bağımsız oluyor; özerk Bulgaristan Prensliği kuruluyor; Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan ve Rusya denetimine girmesini kabul ediyordu.
Anlaşmayla Rusya’nın büyük kazanımlar elde etmesi diğer büyük devletleri rahatsız etti. İngiltere, Rusya’ya karşı yardım karşılığında Osmanlı toprağı olan Kıbrıs Adası’nı işgal etti. Bu destekle, Ayastefanos Antlaşması’nın yerine 1878’de Berlin Antlaşması yapıldı. Bu yeni antlaşmada Bulgaristan’ın sınırları daraltıldı, Bosna-Hersek Avusturya-Macaristan işgaline; Kars, Ardahan,Artvin ve Batum da Rusya’ya bırakıldı. Ayrıca, Osmanlı yönetiminin Ermeniler lehine ıslahat (reform) yapması esası getirildi. Bu tarihten itibaren içeride giderek kötüleşen duruma paralel olarak Osmanlı Türk Devleti diplomasi alanında zorlu bir sürece girdi. 1877-78 Savaşı’nın en önemli sonuçlarından biri de Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruyamayacağını düşünen İngiltere’nin politika değiştirmesi oldu. Rusya’nın güneye inip İngiltere’nin sömürgeleri ile arasındaki yolu tehdit etmesini, Osmanlı İmparatorluğu aracılığıyla değil, kendisi tedbirler alarak önleme yoluna gitmeye karar verdi. Bu doğrultuda 1878’de Kıbrıs’a yerleşmiş olan İngiltere 1882’de Mısır’ı işgal edecekti.
İtalya, Almanya ve Avusturya-Macaristan arasında Mayıs 1882’de kurulan Üçlü İttifak emperyalist rekabetin karmaşıklaştığını göstermesi bakımından ilginçtir. İttifakın kuruluşunu İtalya talep etmişti. Savunma amaçlı olarak beş yıl için imzalanan anlaşmaya göre taraflardan biri, iki ya da daha çok büyük devletin saldırısına uğrarsa diğer iki devlet ona yardım edecekti. Avusturya Macaristan bu tarihten sonra Balkanlar’da Rusya’yla daha sık karşı karşıya gelecekti. İttifakı öneren İtalya ise özellikle Alman desteğine güvenerek emperyalist maceralara girişti.
Almanyada 1888’de tahta II. Wilhelm geçti. Bismarck’ın Fransa endişesine dayanan Avrupa merkezli politikası yerine II. Wilhelm, dünya politikası (weltpolitik) anlayışıyla Almanya’nın diplomatik hareket alanını genişletmek istedi. Bismarck’ın önem verdiği Rus dostluğuna ve Avrupa dengesi yerine sömürgelerle ilgileniyor ve Avusturya-Macaristan ile Osmanlı’ya yönelik politikaları öne çıkarıyordu. Almanya’nın Rusya ile 1887 Teminat Antlaşması’nı yenilemeyerek Rusya’yla olan ilişkilerini soğutmaya başlatmıştır. Wilhelm, Rusya yerine İngiltere’yle yakınlaşma taraftarıydı. İşte bu gelişmeler, Rusya ile Fransa’nın yakınlaşması için zemin hazırladı. Önce iki ülke genelkurmayları arasında 1892’de askeri nitelikli bir antlaşma imzalandı.
Almanya,Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya’nın oluşturduğu İttifaka karşı 1894’te Fransa ve Rusya ile ittifak antlaşması imzalandı. Böylece Avrupa iki kutuplu oldu.
Bu antlaşmadan sonra 1904’te İngiltere ve Fransa antlaşma yaparak aralarındaki sömürge rekabet ve çatışmalarını çözüme bağlamışlardı. Bu antlaşma ile güçsüz devletlerin paylaşılmasına devem ediliyordu. Fransa İngiltere’nin Mısır’a, İngiltere de Fransa’nın Fas’a yerleşmesini kabul etti. Bu anlaşma iki ülke arasında düşmanlığı bitirip yakınlık yaratarak sonraki süreçte ittifak kurmalarının da zeminini hazırlamış oldu. 1907’de Rusya ve İngiltere arasında imzalanan anlaşmayla, “Üçlü Antlaşma”nın son aşaması da tamamlanıyordu. Rusya, Fransa ile kurduğu ittifaktan yeterince fayda sağlayamamıştı. Özellikle Balkanlar ve Uzak Doğu’daki çıkarlarını koruyabilmek için İngiltere’yle anlaşmak zorundaydı.
Almanya’nın Balkanlar’da Avusturya-Macaristan’a destek vermesinin yanı sıra Berlin-Bağdat demir yolu projesiyle Orta Doğu’daki Osmanlı topraklarına ilgi göstermesi de Rusya’yı endişelendiren gelişmelerdi. İngiltere ise Almanya’nın giderek artan askeri kapasitesi ve saldırganlaşan dış politikasından endişeleniyordu. Bu koşullar altında 1907’de imzalanan İngiliz-Rus anlaşmasıyla, her iki devlet Tibet, Afganistan’daki sorunların çözümünde de anlaşıyordu
İtalya bu ittifaka güvenerek kendisi için düşündüğü Tunus’u Fransa’nın Mayıs 1881’de işgal etmişti. Aslında Fransa’nın bu girişimi hem Almanya hem de İngiltere tarafından uygun bulunmuş hatta yönlendirilmişti. Bismark, Fransa’nın yatışması ve Almanya’ya yönelik tepkisini hafifletmek için Fransa’yı Tunus konusunda cesaretlendirmişti. İngiltere ise 1878’de Kıbrıs’ı ele geçirdiğinden dolayı kendisine tepkili olan Fransa’nın Tunus’u işgal etmesine ses çıkarmamıştı.
Osmanlı Türk Devletinin durumu her açıdan 19. yüzyılın ikinci yarısı, hiç de iç açıcı değildi. Zira uzun süredir gerek iç gerekse dış sorunlarla uğraştığı yetmiyormuş gibi bu durumdan istifade etmeye çalışan devletlere karşı direnmek zorundaydı. 1878’de Rusya, Batum, Kars,Artvin ve Ardahan’ı ele geçirirken aynı yıl Avusturya, Bosna-Hersek’i, 1881’de Fransa Tunus’u ve 1882’de İngiltere Mısır’ı işgal etmişti. Osmanlı Devleti Çar Nikola’nın 1853’de söylediği gibi artık Avrupa’nın “Boğaz’daki hasta adam” ı oldu. Osmanlı Devlet adamlarının bu süreçte izledikleri denge politikası sonucunda ülke I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar ayakta kalabilecekti. Şüphesiz, bunda Avrupa devletlerinin Osmanlı’yı paylaşma konusunda aralarındaki anlaşmazlıkta etkili oldu.
Almanya’nın sömürgeci bir politika izlemesine rağmen İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğunu parçalamaya yönelik politikasına karşın Almanya, Osmanlı’dan hiç toprak talep etmedi. Ayrıca tahta geçen II. Abdülhamid’in 1880’li yılların sonlarında siyasi olarak takip etmeye başladığı İslamcılık siyasetinin desteklenmesi iki ülkeyi birbirine yakınlaştırdı.Üç defa Osmanlı İmparatorluğunu ziyaret etti. Alman İmparatoru’nun uygulamaya koyduğu Almanya’nın dünyaya açılması ve sömürgeci bir politika izlemeye başlaması anlamına gelen “Weltpolitik” de etkilidir. Çerçevede olayları değerlendirilirse Türk-Alman ilişkilerinde II. Wilhelm’in İmparatorluğun başına geçmesi ilişkilerde yeni bir dönemi başlattı. II. Abdülhamid ile II. Wilhelm arasında uzun süre devam edecek olan dostluk ilişkisi 4 Ağustos 1888’de tahta geçen II. Wilhelm’i tebrik için mektup ve çeşitli hediyeler göndermesiyle başladı. Buna karşın İmparator ise II. Abdülhamid’e teşekkür ederek her iki devlet arasında eskiden beri devam eden dostluğun sürmesi dileğinde bulundu. Her geçen gün artarak devam eden diyalog ve mektuplaşmaların somut sonucu olarak 1889 senesinde II. Wilhelm İstanbul’u ziyaret etti.11 Öyle ki iki hükümdar arasındaki dostluk ilişkisi II. Abdülhamid’in tahtan indirildikten sonra da devam etmiştir. Hatta 1917 senesindeki İstanbul’u ziyaretinde Beylerbeyi Sarayı’nda bulunan II. Abdulhamit tarafından samimi bir şekilde karşılandı. Padişahın Kraliçe Victoria’ya elini uzatarak saltanat kayığından inmesine yardım etmesi geziyi yakından takip eden Avrupa kamuoyu tarafından kibar ve centilmence bir hareket olarak yorumlanmıştı.
2. Abdülhamit döneminde Osmanlı Türk Devletinin başta askeri kurumları olmak üzere devletin bir çok kurumları Almanya stiline göre ıslah ediliyordu. Almanya’dan son model tüfekler ve silah malzemesi almadan satın alınmıştı. İstanbul Bağdat ve Hicaz Demir Yolu imtiyaz hakkı verilmişti.
Şimdi burada siyasal İslamcıların Alman hayranı diye suçladıkları Enver Paşa mı daha alman hayranı yoksa 2.Abdulhamit mi diye sormak lazım.
1878 yılına kadar Osmanlının Türk devletinin yaşatılmasını kendi çıkarlarına uygun gören İngiltere Osmanlının artık yıkılmasının önlenemeyeceğini bu sebeple toprakların mutlaka paylaşılacağını anlıyor ve Osmanlıyı korumaktan vazgeçiyor. 1878 yılından sonra Osmanlı Türk Devletinin çok zayıflaması ve İngiltere’nin artık Osmanlı Türk Devletinin ayakta kalmasını sağlamanın kendisine faydalı olamayacağını kendi çıkarlarını Osmanlı Türk Devletinin topraklarını bizzat ele geçirerek kendi gücüyle korumayı daha uygun bulmuştur. Bu sebeple bir çok toprak parçasının süratle elimizden çıkmasının önüne geçilememiştir. 2. Abdülhamit döneminde bazı önemli olaylar elimizden çıkan topraklar.
Van'ın doğusundaki Kotur yöresi İran'a verildi. Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya'ya bırakıldı. Dobruca Sancağı Romanya'ya bırakıldı. Niş Sancağı Sırbistan'a bırakıldı.Bosna Hersek ve Yenipazar'ın Avusturya tarafından işgali (1878 Kıbrıs'ın Birleşik Krallık tarafından işgali (1878)Tunus'un Fransa tarafından işgali (1881) Yunanistan'ın Teselya'yı ilhakı (1881)Mısır'ın Birleşik Krallık tarafından işgali (1882)Somali'nin Birleşik Krallık tarafından işgali (1884)Habeş Eyaletinin İtalya tarafından işgali (1885)Şarki Rumeli'nin Bulgaristan tarafından ilhakı (1885) Bunların dışında birkaç kaza Karadağ'a bırakıldı.Makedonya'da tedhiş hareketleri,Ermeni isyanları (1891-1895),Yunanistan ile savaş (1897),Girit'e özerklik verilmesi (1898),Kuveyt'in özerklik kazanması (1899)Yemen isyanı (1905),İkinci meşrutiyet (1908), Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesi (1908),Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhak etmesi (1908),
Girit'in Yunanistan'a katılma kararı (1908)
Şimdi bu topraklar elimizden çıktı diye ve ya bu isyanlar çıktı diye Osman Türk devletinin Padişahı 2.Abdulhamit’in uçlanması doğru mu? Elbette hayır. Devlet rakip ve düşman devletler karşısında her bakım zayıf ve güçsüzdü. Bu farkı kapatmak ise hem ekonomik hem sosyal yapı hem de hem de yıllardan beri süre gelen ilim ve teknikten beri hantal yapı sebebiyle mümkün değildi. Bunun da ötesinde Almanya dahil Avrupa Devletlerinin bütünün gözleri bizim topraklarımızda idi. Bu sebeple azcıkta bile olsa toparlanmamıza izin vermiyorlardı.
(Devam edecek)