Benim çok kızdığım ve midemi bulandıran şeylerin başında, devletin bütün imkanlarını emirlerine vererek el ele yürüdükleri parti, örgüt, cemaat vb yapılarla yaptıklarını unutturmak için onlarla birlikte olmamış ve ya olmayacaklarını taahhüt eden kişi, kurum, parti vb yapıları iş birliği yapmakla suçlamaktır.
Bir diğer kızdığım hadise ise; halkın hiç araştırma yapmadan, bu vb manipülasyonları yapan kişi, kurum, kuruluş, parti ve ya örgütlerin daha önceki yaptıklarını unutarak çıkar amaçlı suçlamalara yürekten inanmasıdır. Halbuki bütün dünya, bilginin tanımını “tecrübeler birikimi” olarak ifade etmişlerdir. Bu tanıma göre işin doğrusunu anlamak için geçmişi mutlaka incelemek lazımdır. Onun ışığında hali ve geleceği değerlendirmek lazımdır.
Şimdi gelelim iktidarın FETÖ ve PKK suçlamalarına. İktidarın genel başkanı taa il başkanlığından beri ilgi gösterdiği Gülen Hareketine iyi ve yakın olmayı Belediye başkanlığı dönemimde zirveye çıkarttığını basın çokça haber yapmıştır.
Bölücülere olan ilgisi ise Mehmet Metiner’i kendine danışman olarak aldığı belediye başkanlığı döneminde açığa çıkar. Siyasal İslamcıların bir millet birliği anlayışı yoktur. Hayatın bütününe vurulduğunda İslami hukukun bir çok kabulüne tezat bir anlayış ve yaşantı sergileyen bu anlayış kendilerinin bir İslami Birliği istediklerini ifade etmişlerdir. Ama davranışları ile İslami yaşantıyı sadece söz olarak dillendirdikleri aşikardır. Yani Doğu ve Güneydoğunu ve ya ülkemizin herhangi bir yerinin özerklik ve ayrışmayı başlatacak bir isteğe karşı çıkmazlar. Federasyona karşı değillerdir. Yeter ki söylemlerinde İslam’ı kullansınlar!
Ülkemizde “ÜÇ Y” Kaldırmayı vaat ederek iktidara gelenler bu “ÜÇ Y”nin şiddetini daha da artırarak halkın şikayet ettiği eski yönetimleri arar hale getirdiler. Ülkenin sosyal yapısını değiştirerek bir çok hukuksuzlukların olduğu Türk Tarihinde 1807 yılında Senedi ittifak’tan sonraki padişahlardan daha yetkili “tek adamlık” rejimi kuruldu. Bu son duruma hukuki ve insani vb açılardan karşı çıkanlar ülke düşmanı ilan edildi.
21 Yıla yakın ülkeyi parti devleti ve tek adam idaresi olarak yöneten iktidar kendilerine karşı çıkanları, “Ne istedin de vermedik” dedikleri Fethullah Gülen’in bütünü kast ederek FETÖ’cü olmakla suçladır. Halkın buna inanmaması ihtimaline karşı Türk Milletinin çok kızdığı yeni bir argüman olarak İngiltere’nin yönetiminde PKK itlerinin bir muhatap olarak tanıyarak Oslo’da, İmralı’da, Kandil’de, Dolmabahçe’de görüşmeleri unutarak, Öcalan Alçağının mektubunu okutmaları ve kardeşinin devletin televizyonlarında iktidar destek konuşması, çok daha çirkin şeyleri yapan iktidar bunları unutarak muhalefeti PKK ve Kandille birlikte hareket etmekle suçlamıştır. Bu suçlamayı hem de Abdullah Öcalan ile görüşmeye İmralı’ya adam göndermeleri arifesinde olan yakın zamanda yapmaları çok ilginç.
Devlet aklı isteyen, vurguna, talana, hukuksuzluğa, baskıya karşı çıkıp demokrasi isteyen herkes iktidar; Türk’ün son devletini zaafa uğratma pahasına birlikte olduğu FETÖ, PKK ve yandaşları ile birlikte hareket etmekle suçlamıştır.
Bu aslı astarı olamayan bu çirkin suçlamanın perdeleme olduğunu ve Öcalan İtiyle iktidar görüştüğü gazetelere ve sosyal medyaya düşünce samimi bir Ülkücü olarak facebook hesabımdan aşağıdaki paylaşımı:
“PKK LİDERİ İLE GÖRÜŞME YAPILDI MI?
Gazeteci Murat Ağırel: “28 Mart günü üst düzey bürokratlar PKK terör örgütü elebaşı Öcalan'la görüştü” dedi.
Ne pazarlık yapıldı? 'Beni 10 yılda çıkaracaksınız, seçimle ilgili bunları vadetmişsiniz, bundan sonra da ben de yokum' dediğine yönelik iddialar var. Hangisinin gerçek olduğunu tabii bilmiyoruz, çok vahim iddialar” diye konuştu.
“Bu görüşmeyi soracağınız kaynaklar kısıtlı. İçeriği hakkında bir şey söylemek istemiyorlar. Daha önce erzak göndermişler. İçeride ne konuştular bilmiyoruz. Basına yansıya basında dile getirilen konu bazı tekliflerin yapıldığı, bu tekliflerin kabul görmediği yönünde. Bunu sorduğumda bu minvalde görüşme dediler” şeklinde konuştu” yapmıştım.
Bu paylaşımım üzerine daha önce birlikte askerlik yaptığımız ve samimi olduğum hemşerim, o zamanki ülkücü ve daha sonra görüştüğüm arkadaşım Etibank Bor Madenlerine bakan Eski Daire başkanı Mustafa Şengül’ün paylaşımıma beni üzen şu
“Meral ablanız biliyor, ona sorun” yorumu üzerine kaleme aldım.
Mustafa öncelikle ülkemizde yıllarca tedavüle konan sloganlar vardır. Bu sloganlarla seçmen ve millet manipüle edilir. O kadar çok dillendirilir ki dillendirenlere daha önce karşı fikir ve tavır belirleyenler bile manipüle edilen bu sözlerin etkisinde kalırlar. Ve zaman içerisinde amaçlı propagandaların etkisiyle daha önce çok zorlu mücadele ettiği fikirlere bile karşı fikirlerin gönüllü savunucu olurlar.
Mustafa öncelikle şunu bilmeni isterim benim hiçbir parti ile ne üyeliğim ne de çıkar hesaplarım var. Fakat, Akşener ve İyi Partinin Türk Demokrasisine, Türk Hukukuna çok büyük katkıları olduğunu çıkar birliği içinde olmayan( çıkarı olanları kast etmiyoryum) benliğinde zerre kadar vatan sevgisi olan ve yine az da olsa aklı olan herkes kabul ediyor. Benim hiçbir partinin kurşun askeri olmamam gerçekleri görmeme engel değildir. Bu da insan olmanın gereği olduğu kanaatindeyim…
Ben 1983 Yılında 58. Topçu Er Eğitim Tugayı, Hafif Tabur, 4 Batarya 4. Takım askeri Trabzon’un kültür kokan ilçesi Beşikdüzü’lü sapına kadar ülkücü arkadaşın Mehmet Arslan. Ülkücü anlayışında çok daha kendimi geliştirmeye çalışmış, çok daha şuurlanma gayreti içinde olmaya dikkat etmeyi davranış haline getirdim. Yani Mustafa Kardeşim, seni bilmem ama ben Ülkücü Anlayışı bir hayat nizamı olarak kabul ettim. Ve yürekten inandığım bu olguyu kendimce hayatıma uygulamaya çalıştım ve çalışıyorum. Bunun için de çok okuyup çok ta yazmaya çalışıyorum. Güzel bir kütüphanem var. Yazma işlemlerime ise 1976 yılında başlamıştım. Ve günlük bütün gazeteleri okumaya ve kendimce süzgeçten geçirmeye gayret ediyorum. Öcalan İtiyle görüşmeyi kast ettiğin Akşener’den daha önce körü körüne savunduğun senin iktidar ağaların ve onların bütün hukuksuz işlerine destek veren payanda olan ağabeylerin, birlikte hareket etmekten tereddüt etmediğin üzülerek gördüğüm, ülkücüyü vuran Dev-Solcu Aksakal ve “domuz bağı” mucidi Hizbullah da bilmez mi sence?
Akşener’den önce bir çok kişi, ne konuda nasıl görüştüklerini çarşaf çarşaf yazmışlardı. “Görmek istemeyenler kadar gerçeğe düşman yoktur” sözünün en güzel örneğini verdin. Bunun da ötesinde bu alçakla iktidarın görüşmesinin deşifre edilmesi zoruna mı gitti Mustafa? El altından çözüm süreci devam etse iyi olurdu değil mi?
Bu konuda uzun araştırmalar sonucunda kaleme aldığım iki yazıyı dikkatine sunmak isterim:
Bunların hepsi gazetelerde ve haber sitelerinde yayınlanmıştır.
Kamburla dolaşmak ve ya sırtında çirkin kamburlarla dolaşanlara nazaran tertemiz kalan insanlara, kamburla dolaşanları savunmak adına iftirada bulunmak nasıl bir duygu? Herkesi bütün çıkarcıları anlarım da seni anlamak çok zor be Mustafa...
Değerli kardeşim Kasım 1983 –Mart 1984 yılları arasında seni iyi bir ülkücü olarak tanımış ve çıkar konjonktürlerine meyletmeyecek kadar dava sahibi olarak gönlümde iz bırakmıştın. Yani senin hep temiz ülkücü olarak kalacağını aklıma yazmıştım. Ve buna hep inanmak istedim. Ama sen de modaya uymuş ve değişmişsin. Eski ve bana göre tertemiz anlayış birliğimiz, dostluğumuz, arkadaşlığımızın daim kalması için sayfandaki kabul edilemez paylaşımlara bile yorum yapmadım. Daha doğrusu aklımda fikri tertemiz Mustafa olarak kalman için yanlış paylaşımlarını görmemek adına sayfana çoğunlukla bakmadım.
Bazı şeyleri kendime kabul ettirmekte zorlanıyorum Mustafa. Çünkü herkesi benim gibi zannediyorum. Kişilerin değer ve doğrularının asla bırakın yırtılmasını yıpranmasını bile anlayamıyorum. Çünkü değerleri her şeyin mihenk taşı ve ölçüsü olarak kabul ediyorum. Hayatımızda ve ahiretimizde en önemli etken olması gereken değerler vb şeylerin bazı menfaatler ve ya bazılarının çıkarlarına hizmet edecek şekilde zırt pırt değişmesini ben kabulleniyorum. Ve kendime ters buluyorum. Bunu da benim hatam olarak say Mustafa. Değer verdiğim eski dostluğumuza hürmeten daha da bir şey demiyorum.
Rabbim yolunu açık eylesin.