En son bitirdiğim yeni kitap çok değer verdiğim bir dava ve ideal adamı olan Rahmetli Dündar Taşer Bey'in bazı konferanslar ile sohbetlerinden derlenen Tarihçi Ziya Nur'un derlediği "Dündar Taşer'in Büyük Türkiye'si" kitabıdır. Bu kitabı ikinci kere okudum.
Yazarın dili hem ağır, hem de akıcı bir üslupta olmamakla birlikte konu Rahmetli Taşer olunca okunuyor.183 Sayfalık bir kitap.
Bu kitabın tamamında Rahmetli Taşer Bey'in çok önemli ve çok değerli tespitlerle tamamlanmıştır. Ama ben bu kitaptan iki konuyu kısaca buraya alacağım.
Birinci konu edilen yazı Rahmetli Taşer'in ağzından kısaca şu şekilde anlatılıyor:
"60 yıllarda Kıbrıs'ta Rumların, Makarios ve adamlarının sahneye koyduğu plan gereği Kıbrıs'ı bütünüyle ele geçirmek için Türklere katliam yapılmaktadır. Türkiye alçak papaza nota vermiştir. Papaz kaale almaz. Türkiye müdahaleden söz eder. Ve ABD Başkanı Johnson o zamanki başbakan İnönü'ye ağır bir mektup yollar.
Sekiz aydır beklemekten dolayı bir şey yapmayan hükümet aradığı bahaneyi bu mektupta buldu. Ve bütün günahı başkasına yükleyerek işin içinden çıktı.
Bu arada Türkeş ve arkadaşları Kıbrıs'a gitmek için teşebbüse geçti. Bu haber bir kaç defa, devrin başbakanı olan İnönü'ye ulaştırıldı. Cevap çıkmadı. Nihayet bir basın toplantısında bu karar açıklandı. Yine hükümetten bir şey çıkmadı. Nihayet resen teşebbüse geçildi. Londra'daki Kıbrıslı Türkler, 750 gönüllü ile 50.000siterlin topladılar ve Ankara'ya bir heyet gönderdiler. Türkeş ve arkadaşları Kıbrıs'a gitmeye kararlıydı. Heyet, hükumetle temas kurdu. Sonunda resmi bir zat
-Sayın İnönü diyor ki, eğer Türkeş Kıbrıs'a giderse Türkiye'nin Kıbrıs'a yardımını keserim haberini getirdi.
Bu haber karşısında yapılacak bir şey kalmamıştı.
CHP Hükümeti, suçu Johnson'a yüklemiş ve rahata ermişti. Daha sonraları Demirel ise:
-100.000 kişi için 32 milyonu tehlikeye mi atalım diyor.
İkinci olay ise 13 Kasım müdahalesinden sonra mecburi olarak gönderildiği İsviçre'de vazifesini İsviçre sefareti emrinde çalışmıştı.
İkinci konu ise Taşer'in ağzından şöyle anlatıldı:
-"Ve o sırada Bern Sefirimiz, çok kıymetli ve vatanperver bir hariciyemizdi. Ve Muahrrir Ali Kemal Bey'in oğlu olduğu ifade etti.
Sefir, bir gün kendisine "Babamın hain olduğuna kani misiniz" der. Taşer de " Hayır" der. Ve devam eder.
"Bizde ihanet siyasi bir isnat ve itham olarak kullanılmakta. Ben de resmen hain ilan edilenlerden biriyim. 27 Mayıs'ta vatan kurtarıcı addediliyordum; 13 Kasımdan sonra hain oldum. Onun için siyasetteki hain ithamına fazla kıymet vermiyorum. Hıyanetin kolay bir şey olmadığına kaniyim.
Bir gün Cumhuriyet Bayramı kutlaması için sefarette ziyafet verilmiş. Buraya yabancı sefaret mensupları ile Bern'deki işçilerimizden üç dört mümessil davet edilmiş. İşçilerimiz yabancı sefaret mensupları arasında çok edepli bir şekilde oturmuşlar. Bir ara Ali Kemal'in oğlu olan sefir dışarı çıkmış ve gelmemiş. Taşer onu aramış. Bakmış ki odasında ağlıyor. Ne oldu bir şey mi oldu efendim diye sormuş. O da:
-İşçilerimizin hali bana çok dokundu. Allah'ını seversen söyle; dünyanın hangi işçisi vardır ki, böyle yüksek bir toplantıda , bu kadar edepli, bu kadar efendi, bu kadar vakur ve centilmence hareket edebilsin. Milletin büyüklüğünü ve efendiliğini onlarda gördüğüm için göz yaşlarımı tutamadım dediğine şahit olmuş. Taşer Sefirimiz, bu kadar içli , bu kadar hassas, bu kadar vatanperver adamdı" demiş...
Bu vesile ile Başta Alparslan Türkeş ve Dündar Taşer olmak üzere hayatlarını Türk Milletinin önüne bir kilim gibi seren bütün vatan evlatlarına rahmet diliyorum