O, Milli Şefin Almanya'nın yenilmeye başlamasıyla büyük bir güç olarak ortaya çıkmaya başlayan insanlık ve hürriyet düşmanı SSCB ye yağ çekmek için rezil ve utanç veren düzmece Irkçılık-Turancılık Davasında savunmasını şu sözlerle bitirmiştir :
“Türk’ü sevdim, seveceğim. Ama bunun sonunda ızdıraplar varmış, felâketler varmış, hattâ karşılaşılacak türlü kahpelikler doluymuş.
Hepsi kabul!
Türk ırkı sağ olsun!”
Sancar devrin baskıcı tek parti yönetimlerine ve Türk Devletini SSCB kızıl emperyalist devletin uydusu yapmak isteyen ülkemizdeki uşaklarına karşı da büyük mücadele veriyordu. Çünkü ülkemizdeki beyni kiralanmış bu SSCB uşakları gittikleri her yerde komünizm övmeye cesaret edemeyip onun birazcık yumuşatılmış hali olan sosyalizmden özgüyle bahsediyorlardı. Sosyalizmle gelirse bu rejimin Türk Milletine barış ve özgürlüğü getireceğini söylüyorlardı. Sosyalizm rejimi insanlığa eşitliği getirerek hiç kimseyi aç bırakmayacağını sözünü veriyorlardı.
Savaşların büyük acısını çekmiş Türk Milletine barış ve savaşsız bir dünya sözü çok güzel geliyordu. Tek parti yönetimleri halkta hoşnutsuzluk oluşturmuştu. Yine Balkan Harpleri, Birinci Cihan Harbi, muhacirlikler, Kurtuluş Harbi, 1929 Dünya ekonomik krizi ve İkinci Dünya Harbinin ülkemizde oluşturduğu yokluk ve kıtlık yılları insanları hayatlarından bezdirmişti. Sosyalizmi bilmeyen ve tanımayanlar bu sebeple bu sosyalizm fikrine sıcak bakmaya başlıyordu. SSCB tanımayan ve oradaki bir çok yanlış işlerden haberi olmayan bazı aydınlar Türkiye’nin ancak sosyalizmle düzelebileceğine inanıyor ve bu sistemin gelmesi için duruma göre gizli ve açık çalışıyorlardı. Bu aydınların çoğunun SSCB yönetiminin insanlık dışı yönetimleri hakkında bilgileri yoktu. Çünkü o bloğa bağlı ülkelere Demir Perde ülkeleri deniyordu. Yani ülkelerin hiç şeyi hakkında kimsenin bilgi sahibi olması mümkün değildi. Çünkü zamanın en güçlü metali olan demirden bir perde yani gerçeklerin önünde aşılmaz bir engel vardı. İşte komünizmi, sosyalizmi çok iyi bilen Necdet Sancar SSCB’nin barış, özgürlük herkese iş sloganı ile Türkiye’de komünizm rejimini kurdurup daha sonra itaat altına alacağını biliyordu. İşte bu sebeple ülkemizdeki yabancı ideoloji uşaklarının insanları aldatmalarına karşı çıkıyordu.
Sancar yabancı uşaklığına ve yabancı ideolojilere karşı Türk Milliyetçiliğini savunuyordu. Türk Milletinin güçlü ve varlıklı devlete sahip olabilmesinin yolunun sadece Türk Milliyetçiliği olduğuna inanıyor ve bu durumu yazıları ile herkese ulaştırıyordu. Ne gariptir ki Sancar’ın bu mücadelesinin karşısında kendine en büyük engel çıkartan korumaya çalıştığı devlet ve devleti yönetenler oldu.
Hayatı ve mücadelesi ciltler dolusu kitaplara sığmayacak bu mangal yürekli adamı Türk Milletini geçtik Türk Milliyetçileri de çok iyi tanımıyor.
Bu yiğit vatansever adam Öğretmenliğe Sivas Erkek Öğretmen Okulunda Edebiyat Öğretmeni olarak başladı. Bir çok Türk ve Devlet düşmanlarını bakanlıkta en yetkili yerlere getiren ve onların hamisi olan dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i Sivas’a gelişinde karşılamaya katılmadığı için görevinden alınmıştır.
NECDET SANCAR'IN SÖZLERİ:
Genç Türkçü! Şu kahpelikler ve kahpeler dünyasında; soyuna yurduna ve devletine hizmet aşkıyla dolu kalbinle giriştiğin mücadelede en büyük gücün Tanrı’nın sana müstesna bir bağışı olan damarlarındaki kandır.
Sade millet halinde değil, fert olarak insan gibi yaşamak isteyen her Türk, “her şey Türklük için!” prensibini benimsemeye mecburdur. Bu prensibi benimsemeyenler, yalnız vatanlarını ve milletlerini değil, kendi varlıklarını da felaketin kucağına atmayı, bilerek veya bilmeyerek, göze alan zavallı yaratıklardır.
Atatürkçülük, Gazi Mustafa Kemal’in heybetli varlığını siper yaparak, o siperin arkasından kendi adi çıkarlarını, siyasi ihtiraslarını veya Türklük aleyhindeki melun fikirlerini kolayca, rahatça ve hatta şirretçe söylemenin, yazmanın adından başka bir şey değildir. Öyle olmasaydı, hürriyetçisinden diktacısına, sosyalistinden kapitalistine, solcusundan komünistine, renksizinden Türklük düşmanına kadar o yıllardan beri o kadar kişi Atatürkçülük taslayıp durabilirler miydi?
Herkes İsmet Paşa'yı görmek istiyor. Fakat onu bir gören bir daha görmek istemiyor. O; ufak tefek, kara kuru, hiçbir çekiciliği olmayan bir adam. Bir insan, ne kadar küçük, silik, ilgi uyandırmayan bir kimse olabilirse, o da öyleydi. O, bir Türk generalinden daha çok bir Ermeni dantelâcısına benziyordu. İnsanda fare gibi bir intibâ uyandırıyordu.
Mustafa Kemal’in bir yüzü vardı ki hiç kimse unutamazdı. İsmet Paşa’nın bir yüzü vardı ki kimse bir daha hatırlayamazdı.
Şu büyük gerçeği daima hatırlamalısınız: Türkçülük, Türklüğe karşı ve düşman yıkıcı ve zararlı fikir ve inançların hiçbirisinde bulunmayan bir güce sahiptir. Bu güç Türkçülüğün bir ülkü oluşudur. Halbuki mücadele etmekte ve yenmek zorunda bulunduğumuz karşı kuvvetlerin hiçbirisi ülkü değildir.
Türkler için soy, önemli bir unsurdur. Çünkü Türk milleti, bugünkü bazı milletler gibi, çeşitli ırkların karışması ile meydana gelmiş değildir. Türk milleti, tek bir soyun eseridir. O soy da Türk soyudur.
Yıllarca inandığımız, bugün inanmakta olduğumuz, yarında inanmakta devam edeceğimiz bu büyük ülkünün, en güzel parolası “Bütün Türkler bir ordu” sözüdür. En anlayışsız kafalarda, en duygusuz gönüllerde, en sağır kulaklarda aksini buluncaya kadar, bu milli parolayı, Tanrı’nın günü ve en gür sesimizle tekrarlamalıyız: Bütün Türkler bir ordu…
“Öz Türkçecilik!” denilen hareketin hedefi: Türkçe’yi Türkçe olmaktan çıkarmaktır. Bununla elde edilmek istenen netice ise; bir yandan milletimizi büyük milli kültüründen koparmak, diğer taraftan ise Türkleri birbirleriyle anlaşamaz hale düşürmektir. Radyo gibi büyük bir telkin vasıtasından da faydalanarak yayılma imkanını günden güne artıran bu yıkıcı hareket, büyük çapta olmasa da, genç Türkçüler arasında da tesirini göstermektedir. Yazılarınızda yer alan bazı uydurma kelimeler bunu gösteriyor.
Dil çok ehemmiyetli bir konudur. Onu kaybetmek millet için ölümdür. Türk’ü savaş alanlarında alt edemeyenlerin torunları, bugün, dilimizi bozmak suretiyle zafer kazanmak hevesinde ve yolundadırlar. İşte “Öz Türkçecilik!”, bu tuzağın adıdır. Türk’ü, dilini kaybettirmek suretiyle manevi ölüme yoludur.
Sembol ile milletin birbirine en uygun düşeni, şüphesiz kurt ile Türk'tür. Çünkü kurt, hayvanlar dünyasının pençesi en sert olanı; Türk ise, insanlık âleminin yiğitlikte en önde bulunanıdır.
İnsanlık tarihinin en üstün soyu ve milleti olan Türk’ler, yüzyıllarca cihan hakimiyetini ellerinde bulundurduktan sonra, yakın çağlarda gerilemiş, dağılmış ve güçsüz bir hale düşmüş bulunuyorlar. O hakimiyet yüzyıllarında savaştığımız ve çarpışmaların çoğunda yendiğimiz milletler, bu devamlı yenilgilerinin tesiriyle Türk’lere karşı düşmanlık duygusuyla dolup taşmışlardır. Türk atlarının dolaştığı ve Türk Bayrağının dalgalandığı üç büyük kıtadaki milletlerin çoğunun Türk’e karşı olmasının sebebi budur.
Türk genci tepeden tırnağa kadar, Türklük ruhu ve şuuru ile dolmaya mecburdur. Ancak bu ruh ve şuurdur ki, Türk gencine, bugünün çetin dünyasında yapmak zorunda olduğu büyük mücadele, yenilmez bir güç sağlayabilir.
Gerçek mevkii bir üniversite kürsüsü olması gereken Atsız, yüksek(!) siyasilerin yüksek(!) siyasetlerine alet olan yüksek(!) mevkililerin yüksek(!) himmetleriyle, yıllardır bir kütüphane memurudur!
Türk’ü kıpkızıl bir ateş çemberi ile saran; Türk’ü bitirmek için sinsice, kahpece didinen iç ve dış bunca düşman, bunca düşmanlık karşısında bu, sizler için kaçınılmaz bir vazifedir. Başarıya ulaşmak hususunda dünden bugüne değişmiş hiçbir şey yoktur. Çünkü bugünkü kan, o eski kandır.
Kafalarını Türklük fikir ve şuuru ile dolduracak olan genç Türkçülerin, bu konuda bilmeleri gereken en mühim husus, Türkçülüğün bütün fikir, inanç ve düşüncelerin dışında ve üstünde bulunduğudur. Yani Türkçülük, siyasi olan veya olmayan herhangi bir fikir, inanç veya düşünce ile ne karıştırılabilir, ne de o yolda bir vasıta; bir basamak gibi kullanılabilir. Türkçülüğü, başka bir gaye için bir basamak olarak kullanmak, Türk soyunun ülküsüne karşı bir ihanettir.
O yılların vatansever ve namuslu Türklerinin çok iyi bildikleri gibi 1944 haçlı seferini tertip edenler, bu ırkın ve bu yurdun can düşmanları sinsilerdi. Açtıkları ihanet bayrağının altında ise, o devrin kanı, ruhu ve kafası bozuk bütün okumuş takımı toplanmışlar ve Türk Milliyetçiliğini hançerleme ihanetinde birbirleriyle yarış etmişlerdi. Ama, Türk Milliyetçiliği, bir avuç namerdin kahpeliği ile kökü kazınabilecek bir fikir değildi. Aylarca sürüp giden ve Türklüğe kin kusan o kampanya sırasında namert ellerin hançerleriyle çok yara almış, fakat yine de ayakta kalmıştı.
Mücadele, elbette, devam edecektir. Milliyetçilik yumruğunun, içteki ve dıştaki Türkçülük düşmanı kuvvetlerin kafalarında bir atom bombası gibi patladığı güne kadar devam edecektir.
Türk’ün, Türklük için yaşayan çocukları var oldukça, Türk Bayrağı Türk göklerinde nasıl dalgalanacaksa; ulu atamız Oğuz Kağan’a yol gösteren ve Türk’ü Ergenekon’dan çıkarıp büyük yurduna kavuşturan bozkurt da öyle yaşayacaktır. Çünkü bozkurt, Türk demektir. Türklük var oldukça, O’nu meydana getiren maddi ve manevi bütün unsurlar da var olacaktır.
Ulu Tanrı, Türkleri, bir bütün, bir millet olarak yaratmıştır. Bu bütün, yıllar var, parçalanmış bir haldedir. Türk, eğer Türk ise, bu Tanrı iradesini yeniden bir gerçek haline getirecektir.
Bozkurt, Türk soyunun hayatında ve milli varlığında, karanlık gecelerin yolcularına yol gösteren Çoban Yıldızı gibi büyük bir kılavuzdur. TÜRK’e kastı olanlar O’na düşmanlık edebilirler Sadece mideleri için yaşayanlar veya ihtiraslarına esir bulunanlar, bozkurtu horlayabilirler. Fakat, hayatın manasını, millet ve atan için mücadele diye kabul eden, bu yüksek ruha erişmiş ve bu ruhla Türklük yolunda mücadeleyi varlıklarının tek manası bilenler için, bozkurt, bayrak gibi, sancak gibi büyük bir manadır. Bayrağı bir bez parçası sayan adi yaratıkla bozkurta it diyebilen fikri sapık arasında ne fark vardır?
ESERLERİ
Tarihte Türk-İtalyan Savaşları, Aylı Kurt Yayınları, İstanbul, 1942
Irkımızın Kahramanları, Aylı Kurt Yayınları, İstanbul, 1943
Hasan Âli İle Hesaplaşma, Aylı Kurt Yayınları, İstanbul, 1947
Kızıl Cennet Masalı, Komünizmle Mücâdele Yayınları, Zonguldak, 1950
Komünist Nedir?, Komünizmle Mücâdele Yayınları, Zonguldak, 1950
Mehmet Emin Yurdakul ve Şiirleri, Komünizmle Mücâdele Yayınları, Zonguldak, 1951
Türk Moskof ve Komünist, Toprak Yayınları, İstanbul, 1959
Afşın'a Mektuplar, Afşın Yayınları, Ankara, 1963
Türk Kahramanları, Afşın Yayınları, Ankara, 1965
Gizli Komünist Belgeleri, Afşın Yayınları, Ankara, 1966
İsmet İnönü ile Hesaplaşma, Afşın Yayınları, Ankara, 1973
Nâzım Hikmet Masalı, Afşın Yayınları, İstanbul, 1975
Türkçülük Üzerine Makaleler, Töre-Devlet Yayınevi, Ankara, 1976(Yazılarından oluşturulmuştur)
Türk ve Yabancı Millî Destanlarından Örnekler, Hazırlayan Serkan Akgöz, Bozkurt Yayınları, İstanbul, 2016( Çeşitli yazılarından oluşturulmuştur)
1944 Irkçılık-Turancılık Dâvâsı Mahkeme Günlükleri, Hazırlayan Serkan Akgöz, Bozkurt Yayınları, İstanbul, 2018(Günlüklerinden oluşturulmuştur)
Hayatını Türk Milletine atayan bu ömrü çile çekmekle geçmiş büyük vatansevere rahmet olsun. Mekanı cennet olsun. Rabbim Necdet Sancar gibi bilge,vatansever, samimi, yiğit ve cesur aydınları ülkemizden eksik etmesin.