(Sevgili okucularım yazı biraz uzun bir bütün olarak anlaşılması için tek seferde yayınlıyorum)
Türk Eğitim Tarihine kara leke olarak geçecek bir kaç konudan birisi eğitimde yapılan büyük kıyım konusudur. Gelecek eğitimle gelecek anlayışı ile yazımızı teferrutlı yazdım. Çünkü bir milletin efendi olabilmesi ancak eğitimin sadece eğitime hizmet etmeli ve 1739 Milli Eğitim Temel Kanununda hedeflenen vatandaşı yetiştirmenin başka yolu da yoktur.
Eğitimdeki bu kırım ve yok etmeye uğrayanlardan birisi de benim. En acı şekilde yaşadım.
Aldığımız duyumlara göre: 17 / 25 yolsuzluk hadisesinden sonra kucak açtıkları her türlü makamlara layık gördükleri ve adına da hizmet dedikleri yapının getirildikleri makamlardan atmak için arayış içine girmişlerdi. O zaman Malum-Sen Genel Başkanı, şimdi iki dönemdir vekil ve şimdi de iktidar partisinin MKYK üyesi zat başbakana en büyük teklifini sunuyor.
Teklifi şu: “Sayın başbakanım bizim üyelerimiz sizi destekliyor ama Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilatlarının kurumlarında yönetici olamıyorlar. Sınavlarda da başarılı olamıyorlar. Türkiye de okul ve kurum yöneticilerinin çoğu Türk Eğitim-Senli ve onları söküp atmak lazım. Onlar zaten size oy vermiyorlar. Geçici bir kanunla müdürlükleri sonlandırıp yeni yönetmelikle üyelerimizin kazanmasını sağlayacak yapıyı oluşturalım. Bizler sizin adamlarınızız. Sizleri destekliyor ve sizler için gayret ediyoruz. Bu sebeple yönetim kadrolarında mutlaka size destek verecek olan bizim sendikaya sıkı sıkıya başlı üyelerimiz getirilmelidir. Bu konuda da çok titizlikle hareket edilmelidir. Çünkü bizim sendikaya üye olmayanlar ilçe teşkilatlarında bulunan akraba ya da dostları vasıtasıyla referans buluyorlar. Bunların hiç birisi size, dolayısıyla partimize oy vermiyor. Onun için bu konularda bizden onay alamayan hiç kimsenin atanmaması lazım. Öğretmenlerin yapısını en iyi bizim sendika biliyor. Bu sebeple tek yetkili bizim sendika olmalıdır” vb teklifi sendikanın bir dediğini iki etmeyen başbakan tarafından kabul görür. MEB yıkım icraatlarının yapıldığı bu dönemde Bakana bir şey sorulmuyordu. Bakanlık Malum-Senin bakanlıkta her atamada tek yetkili idi. Malum-Senden başkası hiçbir atamada sözü geçmiyordu. Hatta personel genel müdürüne gidenler bile o genel müdür tarafından malum-sene üye olması tavsiye ediliyordu. Başka türlü işinin olmayacağı ifade ediliyordu. Bu sebeple eğitimcilerin bir çoğu sıkıntıya kalmamak ve ya olabilecek ters durumlarda korunmak için yandaş –sene üye olma yarışına girmişlerdi.
Milli Eğitim Bakanlığında kökten bir operasyon için ve bu işi kanunla halletmek için azcık demokrasi olan ülkelerde dahi olmaması gereken bir kanun mecliste kabul edildi. 6528 Sayılı Kanunla, Milli Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına dair kanun 01.03.2014 tarihinde kabul edildi. Halk nezdinde tepkileri önlemek için bu kanun FETÖ’cülerin tasfiyesi için çıkartılıyor propagandasını yapmışlardı. Halbuki bu kanunun kabulünden sonra bütün Türkiye’de yapacakları görevden alma işlemleri için bir çok FETÖ’ üyelerini şube müdürü ve ilçe müdürü olarak atamışlardı. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası bir çoğu görevden alınmış ya da tutuklanmıştı.
Eğitim kadrosundaki bu kirli operasyonu yapabilmek için bakanlık merkez ve taşra teşkilatlarında militan siyasal İslamcı ve militan sendikacı olmayan herkesi (bu arada hükümetin ve sendikanın hışmından kurtulmak ve bulunduğu durumunu muhafaza etmek için üye olanlar dahil) görevden aldılar. Yerlerine fanatik siyasal İslamcı ve fanatik Malum-Senci kişiler atandı.
Bir problem kalmıştı. MEB de şube müdürlüğü sınav ve mülakatla yapılıyordu. Bu sebeple eski şube müdürlerini görevden alamadılar. Ve bir çoğunu emekliye sevk etmek için onlar için de rotasyon uygulanması yapıldı. Bir çoğu yerleştiği şehirlerden ayrılmamak için ya emekli oldular ya da daha alt başka görevlere rıza gösterdiler. Boş olan ve boşalan şube müdürlüğü kadrolarına yandaşları atamak için kollarını sıvadılar. Yapılacak operasyonun ayağın temelini teşkil edecek şube müdürleri atamak için sınav yaptılar. Sonra ikinci safhada işlemi tamamlamak için mülakatlar yaptılar. Malum-Senin verdiği listedekilere çok yüksek puan vererek şube müdürü olmalarını sağladılar. Hemen atanmalarını sağladılar. Nisan –Mayıs 2014 aylarında torpil-senli kişiler şube müdürlüğü görevlerine başladılar. Esas kıyımın yapılabilmesinin hukuki yapısını oluşturmak için, 10 Haziran 2014 de 29026 Sayılı MEB’na Bağlı eğitim Kurum Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin Yönetmelik Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu yönetmelik Malum-Senin isteğine göre hazırlanan bir yönetmelikti.
Bu yönetmeliğe göre yöneticilikte Mart 2014 göre yöneticilikte 4 yılını tamamlayan kurum müdürleri ve yöneticileri yöneticilikleri sona eriyor. Bu yönetmelikte gelecek tepkileri önlemek için mevcut müdürlerden müdürlüğe devam etmek isteyenler için yine bu yönetmelik gereği elektronik ortamda müracaat etme hakkı veriyordu. Mevcut müdür görevinin devamı için müracaat ettikten sonra eklerinden EK: 1 Formunda mevcut yöneticinin değerlendirme formuna göre puanlama yapılacağı mevcut yönetmelikte kayıt altına alınmıştı. Elektronik ortamda göreve devam etme başvurusu yapan müdür EK:1 formundaki puanlamada kurum müdürlüğünün devam etmesi için en az 70 puan alması şartı konulmuştu.
Bu yönetmeliğin eklerinden EK:1 Formunda puan değerlendirme şu şekilde paylaştırılmıştı:
Okulda olmayan üç kişinin vereceği puanlar(60 puan) ve görevleri:
1-İlçe milli Eğitim Müdürü: 25 Puan
2-İnsan kaynaklarından sorumlu şube müdürü: 20 Puan
3-Değerlendirecek eğitim kurumundan sorumlu şube müdürü: 15 Puan
Okulda ve eğitimde paydaş olan 6 kişinin vereceği puanlar(40)ve görevleri:
a)-Değerlendirilecek okulda en kıdemli öğretmen ayrı değerlendirmeleri b)-En kıdemsiz öğretmenin ayrı değerlendirmeleri:
4- a+b şıkları değerlendirmeleri aritmetik ortalaması: 10 Puan
Öğretmenler kurulunca seçilecek iki öğretmenin ayrı ayrı değerlendirmeleri:
a)-Kurulca seçilecek 1.öğretmenin değerlendirmeleri b)-Kurulca seçilecek 2. Öğretmenin değerlendirmeleri
5- a+b şıkları değerlendirmeleri aritmetik ortalaması:10 Puan
Okul aile birliği başkan ve başkan yardımcısı ayrı ayrı değerlendirmeleri
a)-Okul aile birliği başkanını değerlendirmeleri b)-Okul aile birliği değerlendirmeleri
6-a+b şıklarının ayrı ayrı değerlendirmelerinin aritmetik ortalaması:10 Puan
7-Görev yaptığı okulun öğrenci meclis başkanının değerlendirmesi: 10 puan.
Bu EK:1 Formundaki aldığınız puanlar 70 ve üzeri değilse okul müdürlüğünüz son bulmaktaydı. Eğer en az 70 puan aldıysanız isterseniz kendi okulunuzda istemezseniz başka okullara yaptığınız tercihe göre puan üstünlüğüne göre atanıyordunuz.
Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere yönetim alanında doktora yapmış olsanız ve MEB ödül sistemindeki bütün ödüllerden sayısızca alsanız dahi o ilçe milli eğitim müdürü, şube müdürleri sizi istemedikten sonra göreve devam etmeniz mümkün değildir. Çünkü ilçedekilerin vereceği toplam puan 60 puandır. Sizin başarı, ehliyet ve kabiliyetlerinizi ya da başarısızlık, ehliyet ve kabiliyetsizliğinizi sergilediğiniz okulda sizi her gün gözlemleyip yönetime ait anlayış ve uygulamalarınızdan birinci derecede etkilenecek 4 öğretmen 2 aile birliği 1 öğrenci başkanının vereceği toplam puan 40 puandır. Ne güzel adalet değil mi? Tıpkı totaliter rejimlerin adı cumhuriyet olması gibi.
Kısaca göreve yeni başlamış belki de sizi hiç görmemiş(evet ben ve bir çok okul müdürü arkadaşım bir şube müdürüyle hiç yüz yüze gelmedik. Çünkü göreve atandığında görevine geç başladığı gibi arkasından raporda almıştı. Ve talebem bile alamayacak bu puan hırsızı bizi ve bir çok arkadaşıma başarısız puanı vermişti. ) çakma ilçe ve şube müdürleri değerlendirmede toplam 60 puan verme hakkına sahip. Yukarıda da izah ettiğim gibi eğitim faaliyetlerini yürütürken bizzat yanınızda ve bu faaliyetten birinci derecede etkilen 6 paydaşın vereceği değerlendirme puanı en yüksek 40 puandı.
Yukarıda da belirttiğim gibi bu tavsiye ve yok etme hainliğine reva görülenlerden birisi de benim. Saygı, sevgiye dayalı disiplinin hakim olduğu, sorgulayan ve insan merkezli bir eğitim uygulayan kadronun olduğu bir okulda müdürlük yapıyordum. Bütün öğretmen arkadaşlarımızla birlikte, öğrencilerimizde hak arama kültürünü geliştirerek herkesin uyması gereken kuralları oluşturan aktif eğitimi hedef alan bir anlayışın olduğu bir ortam geliştirmiştik. Öğretmen, veli ve öğrencilerimizin kahir ekseriyeti çok memnundu. Çünkü okul müdürü olmama rağmen yapılacak işlerde mutlaka öğretmen arkadaşların görüşlerine baş vurmayı adet haline getirmiştim. Velilerin ve öğrencilerimizin de bir ekip olarak sık sık görüşlerine değer vererek makul isteklerini yerine getiriyorduk. Milli Eğitim teşkilatında ve çevrede çok beğenilen ve takdir edilen bir okul müdürlüğü yapıyordum. Hatta kayıt bölgemizin dışında kalan bölgelerden öğrenci almam için Milli Eğitim Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Anayasa komisyonu başkanı, bazı vekiller, İstanbul Valisi, İl Müdürleri, kaymakam, ilçe müdürleri, müfettişler, gazeteciler, iş adamları ve siyasi parti temsilcileri beni arıyor ve ya birini yolluyorlardı.
Neden arıyorlar sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Paylaşımcı yönetim anlayışı ile öğretmenlerin kahir ekseriyetinin gönlünü adalet ve verime dönük çalışmayla kazandığım için arkadaşlar işlerine daha sıkı sarıldılar. Onlara problem ve yıpratıcı prosedür değil de mutluluk ve verime dönük anlayış sunmam ve onlarla okulla ilgili her konuda ortak karar vermemizin çok büyük etkisi oldu. Bu etki fedakarlığa dönüşerek öğrencilerin daha başarı olmasına sebebiyet veren faaliyetleri oluşturdu.
Hatta o zamanın fanatik iktidar yanlıları bile bana yapılan bu haksızlığı kınayan konuşmaları okulun açılış töreninde yapmaktan da geri durmamışlardı.
Daha sonra Kasım 2014 de açık okul müdürlüğü müracaatlarında görevden alınan okul müdürleri de yaptıkları müracaatlarda mülakata alındılar. Mülakatlarda malum-sen üst yöneticilerinden tanığı olmayan hiç kimse okul müdürü yapılmadı. Ben de yeniden müracaat etmiştim ve İstanbul Şehrinde puan sıralamasında 45. sırada olmama ve sorulan bütün soruları bilmeme, çok samimi arkadaşım olan birisi Süleyman Soylu ile dostluğundan dolayı Soylu’nun ona ağabey emirlerini beklerim diyecek kadar samimi olduğu için benim mülakata gireceğimi ve mülakatın torpil olduğunu biliyordu. Bu sebeple Süleyman Soylu’ya ( soylu o zaman teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı idi) durumu haber vererek yardımcı olmasını istemiş. O da İstanbul Valisini benim için aramış. Müdür atamaları listeleri malum-senden geçtiği için beni görünce küplere binmişler ve itiraz etmişler. En yukarının emri: Malum-Sen ne diyorsa o olacak. Bu işe siyasiler karışmayacak denmiş.
Bir yıl sonra müdür atamalarına inadına müracaat yaptığımda İstanbul’da yüksek puan sırasında 5. Olmuştum. Fakat sonuçlarını tahmin ettiğim için mülakatlara girmedim.
Eğitim yönetimi ve Planlama dalında 281 sayfalık tezli yüksek lisans, Aylıkla ödül, Beyaz Bayrak, 6 takdir, 16 teşekkür, 18 sene yüksek sicil, İki kere yüksek sicilden kademe ilerlemesi, TKY dahil sayısız, yönetim kurs, hizmet içi eğitim, seminer ve katılım belgesinin olduğu 22 yıllık başarılı okul müdürlüğüm olmasına rağmen müdür yapılmadım.
Neden yapılmadım diye sorarsak. Siyasal İslamcı ve Malum-Sen mensubu olmadığım için elbette. Çünkü Türk Eğitim-Sen İstanbul 3 Nolu Şubenin Kurucu Teşkilat Başkanı, bir dönem genel sekreteri ve iki dönem şube başkanlığı yapmıştım. Bu sebeple malum-senin hedefi haline gelmiştim. Daha önce de okul müdürlüğü görevinden alınmam, yeni atandığım okul müdürü kararnamemi iptal ettirmek gibi bir çok uğraşma ve iftiralarına uğramıştım. Malum-Sen benle uğraşmayı kültür haline getirdiğini herkes biliyor.
14 Ağustos 2014 tarihinde görevden alındıktan sonra Eylül ayında görevden ayrılmış ve 10 Haziran 2014 de 29026 Sayılı MEB’na Bağlı eğitim Kurum Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin Yönetmelik ekindeki EK:1 Formundaki değerlendirmelerde kasıtlı olarak davranıldığını hazırladığımız dosya belgelerle idari yargıya dava açtık. Danıştayın dava daireleri kurulu kararı gereği yapılan değerlendirmenin iptal etmesine rağmen MEB Mahkeme kararına uymadı. İdari yargının atanan ve bize başarısız puanı veren bu şube müdürlerinin şube müdürlüklerini hukuka uygun bulmadığı ve iptal ettiği ( bu sebeple onların yaptığı değerlendirme de yasal olmaktan çıkmıştı) halde dönemin fanatik müsteşarı bu kararı uygulamadı.
Bizim açtığımız idari davalarda kesin kararla idarece yapılan puanlamanın hukuka uygun olmadığını ve göreve iade kararı olmasına rağmen görevime iade edilmedim. Halbuki idari davalar yürütmenin yaptığı uygulamalar doğru ya da yanlış olduğuna karar verir. Yani demokratik ülkelerde mahkeme kararları herkesi ve her kurumu bağlar. Buna rağmen görevime iade edilmediğim gibi hangi hukuka uyduğunu anlamadığım şekilde mülakata çağrıldım. Bu çağrıya şerh düşerek bahane üretmesinler diye mülakata girdim. Benim Türkiye’de en iyi bildiğim konulardan çıkan sorulara verdiğim cevaplar uygun görülmedi.
Bu son uygulamaya da dava açtık kazanmamıza ve geri iade edilmediğimiz için açtığımız bu davayı da kazandık. Yine göreve iade edilmedik.
Şimdiki zamana kadar fanatik iktidar partililer dahil bana yapılan haksızlığı ve zulmü kabul etmediklerini gerek telefonla gerek yüz yüze görüşmelerimizde ifade etmekten geri durmamışlardır.
6528 Sayılı Kanunla, Milli Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına dair kanun 01.03.2014 tarihinde kabul edildi. Bu linç kanunu gereğince 10 Haziran 2014 de 29026 Sayılı MEB’na Bağlı eğitim Kurum Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin Yönetmelik yayınlandı. Milli Eğitim Bakanlığındaki bu yıkım çalışması yıllarca sinsi bir çalışmanın ürünüydü. Çünkü 2007 yılında okul müdürlerini rahatsız etmek için rotasyon şartını getirdiler. Ben o zaman Türk Eğitim-Sen İstanbul 3. Nolu Şube Başkanı olduğum ve okul müdürü olduğum için benim önderliğimde üyelerimiz, okul müdürlerimizi hazır bulunduğu İstanbul Şubeleri olarak bir basın açıklaması yaptık. Türk Eğitim-Sen Genel Başkan Başkanımız Şuayip Özcan Bey’inde katılımı ile Üsküdar’da büyük bir basın ordusunun önünde açıklaması yapmıştık. Genel başkanımız “Okul yönetimine 5 yılı şart koşanlar devletin başından hiç ayrılmıyorlar. Küçücük bir okul müdürlüğünde beş yılı fazla bulanlar devletin milyonlarca kişiyi ilgilendiren makamlardan ayrılacak mı? Bu beş yılın hikmeti nedir” diye büyük tepki vermişti. Bu sert ve büyük tepki üzerine rotasyon uygulamasından vazgeçilmişti. Yine kadrolaşmak ve yandaşları korumak için bir yılda bile bir çok atama yönetmeliği çıkardılar. Hepsi yargıdan geri dönmüştü.
2003 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Hüseyin Çelik bakanlığı yandaş kurumu haline getirmiş. Kendi döneminde bile 30 yakın yönetici atama yönetmeliği çıkartmıştır. En son bakanlıktan alındığında görev devir teslimi yapılmadan FETÖ’nün en büyük eğitim derneği olan Marmara Eğitimcileri Derneği tarafından hazırlanan listelerdeki kişileri 30 Nisan 2009 tarihinde 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 76 Maddesi gereğince hiçbir kritere tabi tutmadan 172 İstanbul’da olmak üzere 1172 kişiyi okul müdürü, Şube müdürü, ilçe müdürü, il müdür yardımcısı olarak atayarak kararnamelerini yeni bakan göre başlamadan çıkartmıştı. Ve akabinde utanmadan “Milli Eğitim Bakanlığındaki atamalar otomatik pilota bağlandı” sözünü söylemişti. Bu atamaların 72 tanesine iptal davası açmış ve çoğunu iptal ettirmiştim.
2010 yılında yapılan KPSS imtihanlarında sorular verilerek yandaş FETÖ’cülerin öğretmen olmaları yolu açılmıştı. Ama iktidarın ve malum-sen Türk Eğitim-Seninin üyeleri kurum müdürlerine kafayı takmıştı. Olmayan konulardan soruşturma açıyor. Geçmişte verilen ödül ve başarı belgelerini geçersiz sayıyor. Kendi yandaşlarına atamalarda önde olmaları için ödül belgeleri veriyor ve onların yönetici olmaları için canla başla gayret etmelerine ve korumalarına rağmen malum-sen üyeleri bir türlü öne geçemiyorlardı.
Nihayetinde 17-25 Aralık operasyonundan sonra ilk başta izah ettiğim üzere malum-sen genel başkanı kendi üyelerinin MEB kadrolarının hepsini ele geçirme yapılanması için şartları oluşturuyor. Ve bu ana kadar Türk tarihinde eşi benzeri olmayan büyük bir kıyıma başlıyorlar. 14 Ağustos 2014 tarihinde 14.000 yakın okul müdürünü bunun 10.000 yakını Türk Eğitim-Sen üyesi idi.Yine 15 Haziran 2015(Çünkü kanun gereği müdürlük görevi bu tarihte dolmuştu) tarihinde 4000 civarında okul müdürünü görevden alıyor. Bunlarında 2000 yakını Türk Eğitim-sen üyesi idi.
Bunların haricinde Türkiye’mizdeki 30.000 civarındaki okul ve kurumlarımızda bulunan müdür baş yardımcısı ve müdür yardımcılarını görevden alınmıştı. Bunların 20.000 yakını Türk Eğitim-sen üyesi idi…
Bu sayılara Bakanlık Merkez teşkilatında görevden alınan her türdeki yöneticiler ve taşra teşkilatlarında görevden alınan ilçe müdürleri ve il müdürleri yardımcıları sayısı dahil değildir.
Türk Eğitim-Sen ve Kamu-Sen Genel Başkanı basın açıklamasında çok sert ve kızgın bir şekilde bağırarak “KALBİMİZDEN GEÇENLER SİZE YETER” sözünü hicap duyarak ifade etmek zorunda kalmıştır. “Kalbimizden geçenler size yeter sözü” içinde her şeyi barındıran ağır bir söz olarak anladım. Ve hak ettiler dedim.
Bizler görevden alındıktan sonra 2015 yapılacağı bilindiği için millet vekili adayı olabilmek için görevinden ayrılmak için iktidar partisinin ilçe başkanı genel kurul yapıyor. Bu genel kurula katılan bir velimin bana üzülerek anlattığı göre: Genel kurulda faaliyetlerini anlatırken delegelerin “Ne faaliyet yaptın” eleştirisine verdiği cevap aynen şöyledir. Üsküdar’da çakılı kalan ve 12 yıldan beri yerlerinden oynatamadığınız 50 tane MHP müdürü görevden aldım. Bu az şey mi” deme çirkinliğini göstermiş. Kendisini vatanla nikahlayanlara siyasal İslamcıların en net bakışı budur.
Bu kıyıma Türk Milliyetçiliğini temsil eden tek parti olduğunu her platforma dile getiren siyasal partinin genel başkanından hiçbir tepki gelmemiştir. Ancak kişisel konuşmalarında Arzu Erdem, Özcan Yeniçeri birer kere dile getirmişlerdir. Ana muhalefet partisi bu kıyıma bir çok kere karşı çıkmıştır. Uygulanmasının önüne geçmek için bu kıyım kanununun iptali için Anayasa mahkemesine dava açmıştır. Bu dava reddedilmiştir. Türk Eğitim-Sen ise yapılacak olan kıyımın alt yapısının kumpasını oluşturan 10 Haziran 2014 tarihinde yayımlanan 29026 Sayılı MEB’na Bağlı eğitim Kurum Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin Yönetmeliğin iptali için idari dava açmıştır. Bu idari dava reddedilmiştir. Türk Eğitim-Sen 2014 Ağustostaki görevden alınmalara karşı açtığı iptal davası Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu aşamasında iptal davası kabul edilmesine rağmen iktidarın hukuk tanımaz müsteşarı tarafından Uygulanmamıştır. Kazanılan bu iptal davasının takibini TBMM takip eden olmadığı için iktidar hiç zorlanmadan hukuku çiğnemiştir.
İşte size vatanı hiç boşanmamak üzere nikahlayan eğitimcilerin siyasal sahipsizliğine yaşanmış en büyük bir örnek….
Öğretmenler kurulunca seçilecek iki öğretmenin ayrı ayrı değerlendirmeleri:
a)-Kurulca seçilecek 1.öğretmenin değerlendirmeleri b)-Kurulca seçilecek 2. Öğretmenin değerlendirmeleri
5- a+b şıkları değerlendirmeleri aritmetik ortalaması:10 Puan
Okul aile birliği başkan ve başkan yardımcısı ayrı ayrı değerlendirmeleri
a)-Okul aile birliği başkanını değerlendirmeleri b)-Okul aile birliği değerlendirmeleri
6-a+b şıklarının ayrı ayrı değerlendirmelerinin aritmetik ortalaması:10 Puan
7-Görev yaptığı okulun öğrenci meclis başkanının değerlendirmesi: 10 puan.
Bu EK:1 Formundaki aldığınız puanlar 70 ve üzeri değilse okul müdürlüğünüz son bulmaktaydı. Eğer en az 70 puan aldıysanız isterseniz kendi okulunuzda istemezseniz başka okullara yaptığınız tercihe göre puan üstünlüğüne göre atanıyordunuz.
Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere yönetim alanında doktora yapmış olsanız ve MEB ödül sistemindeki bütün ödüllerden sayısızca alsanız dahi o ilçe milli eğitim müdürü, şube müdürleri sizi istemedikten sonra göreve devam etmeniz mümkün değildir. Çünkü ilçedekilerin vereceği toplam puan 60 puandır. Sizin başarı, ehliyet ve kabiliyetlerinizi ya da başarısızlık, ehliyet ve kabiliyetsizliğinizi sergilediğiniz okulda sizi her gün gözlemleyip yönetime ait anlayış ve uygulamalarınızdan birinci derecede etkilenecek 4 öğretmen 2 aile birliği 1 öğrenci başkanının vereceği toplam puan 40 puandır. Ne güzel adalet değil mi? Tıpkı totaliter rejimlerin adı cumhuriyet olması gibi.
Kısaca göreve yeni başlamış belki de sizi hiç görmemiş(evet ben ve bir çok okul müdürü arkadaşım bir şube müdürüyle hiç yüz yüze gelmedik. Çünkü göreve atandığında görevine geç başladığı gibi arkasından raporda almıştı. Ve talebem bile alamayacak bu puan hırsızı bizi ve bir çok arkadaşıma başarısız puanı vermişti. ) çakma ilçe ve şube müdürleri değerlendirmede toplam 60 puan verme hakkına sahip. Yukarıda da izah ettiğim gibi eğitim faaliyetlerini yürütürken bizzat yanınızda ve bu faaliyetten birinci derecede etkilen 6 paydaşın vereceği değerlendirme puanı en yüksek 40 puandı.
Yukarıda da belirttiğim gibi bu tavsiye ve yok etme hainliğine reva görülenlerden birisi de benim. Saygı, sevgiye dayalı disiplinin hakim olduğu, sorgulayan ve insan merkezli bir eğitim uygulayan kadronun olduğu bir okulda müdürlük yapıyordum. Bütün öğretmen arkadaşlarımızla birlikte, öğrencilerimizde hak arama kültürünü geliştirerek herkesin uyması gereken kuralları oluşturan aktif eğitimi hedef alan bir anlayışın olduğu bir ortam geliştirmiştik. Öğretmen, veli ve öğrencilerimizin kahir ekseriyeti çok memnundu. Çünkü okul müdürü olmama rağmen yapılacak işlerde mutlaka öğretmen arkadaşların görüşlerine baş vurmayı adet haline getirmiştim. Velilerin ve öğrencilerimizin de bir ekip olarak sık sık görüşlerine değer vererek makul isteklerini yerine getiriyorduk. Milli Eğitim teşkilatında ve çevrede çok beğenilen ve takdir edilen bir okul müdürlüğü yapıyordum. Hatta kayıt bölgemizin dışında kalan bölgelerden öğrenci almam için Milli Eğitim Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Anayasa komisyonu başkanı, bazı vekiller, İstanbul Valisi, İl Müdürleri, kaymakam, ilçe müdürleri, müfettişler, gazeteciler, iş adamları ve siyasi parti temsilcileri beni arıyor ve ya birini yolluyorlardı.
Neden arıyorlar sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Paylaşımcı yönetim anlayışı ile öğretmenlerin kahir ekseriyetinin gönlünü adalet ve verime dönük çalışmayla kazandığım için arkadaşlar işlerine daha sıkı sarıldılar. Onlara problem ve yıpratıcı prosedür değil de mutluluk ve verime dönük anlayış sunmam ve onlarla okulla ilgili her konuda ortak karar vermemizin çok büyük etkisi oldu. Bu etki fedakarlığa dönüşerek öğrencilerin daha başarı olmasına sebebiyet veren faaliyetleri oluşturdu.
Hatta o zamanın fanatik iktidar yanlıları bile bana yapılan bu haksızlığı kınayan konuşmaları okulun açılış töreninde yapmaktan da geri durmamışlardı.
Daha sonra Kasım 2014 de açık okul müdürlüğü müracaatlarında görevden alınan okul müdürleri de yaptıkları müracaatlarda mülakata alındılar. Mülakatlarda malum-sen üst yöneticilerinden tanığı olmayan hiç kimse okul müdürü yapılmadı. Ben de yeniden müracaat etmiştim ve İstanbul Şehrinde puan sıralamasında 45. sırada olmama ve sorulan bütün soruları bilmeme, çok samimi arkadaşım olan birisi Süleyman Soylu ile dostluğundan dolayı Soylu’nun ona ağabey emirlerini beklerim diyecek kadar samimi olduğu için benim mülakata gireceğimi ve mülakatın torpil olduğunu biliyordu. Bu sebeple Süleyman Soylu’ya ( soylu o zaman teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı idi) durumu haber vererek yardımcı olmasını istemiş. O da İstanbul Valisini benim için aramış. Müdür atamaları listeleri malum-senden geçtiği için beni görünce küplere binmişler ve itiraz etmişler. En yukarının emri: Malum-Sen ne diyorsa o olacak. Bu işe siyasiler karışmayacak denmiş.
Bir yıl sonra müdür atamalarına inadına müracaat yaptığımda İstanbul’da yüksek puan sırasında 5. Olmuştum. Fakat sonuçlarını tahmin ettiğim için mülakatlara girmedim.
Eğitim yönetimi ve Planlama dalında 281 sayfalık tezli yüksek lisans, Aylıkla ödül, Beyaz Bayrak, 6 takdir, 16 teşekkür, 18 sene yüksek sicil, İki kere yüksek sicilden kademe ilerlemesi, TKY dahil sayısız, yönetim kurs, hizmet içi eğitim, seminer ve katılım belgesinin olduğu 22 yıllık başarılı okul müdürlüğüm olmasına rağmen müdür yapılmadım.
Neden yapılmadım diye sorarsak. Siyasal İslamcı ve Malum-Sen mensubu olmadığım için elbette. Çünkü Türk Eğitim-Sen İstanbul 3 Nolu Şubenin Kurucu Teşkilat Başkanı, bir dönem genel sekreteri ve iki dönem şube başkanlığı yapmıştım. Bu sebeple malum-senin hedefi haline gelmiştim. Daha önce de okul müdürlüğü görevinden alınmam, yeni atandığım okul müdürü kararnamemi iptal ettirmek gibi bir çok uğraşma ve iftiralarına uğramıştım. Malum-Sen benle uğraşmayı kültür haline getirdiğini herkes biliyor.
14 Ağustos 2014 tarihinde görevden alındıktan sonra Eylül ayında görevden ayrılmış ve 10 Haziran 2014 de 29026 Sayılı MEB’na Bağlı eğitim Kurum Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin Yönetmelik ekindeki EK:1 Formundaki değerlendirmelerde kasıtlı olarak davranıldığını hazırladığımız dosya belgelerle idari yargıya dava açtık. Danıştayın dava daireleri kurulu kararı gereği yapılan değerlendirmenin iptal etmesine rağmen MEB Mahkeme kararına uymadı. İdari yargının atanan ve bize başarısız puanı veren bu şube müdürlerinin şube müdürlüklerini hukuka uygun bulmadığı ve iptal ettiği ( bu sebeple onların yaptığı değerlendirme de yasal olmaktan çıkmıştı) halde dönemin fanatik müsteşarı bu kararı uygulamadı.
Bizim açtığımız idari davalarda kesin kararla idarece yapılan puanlamanın hukuka uygun olmadığını ve göreve iade kararı olmasına rağmen görevime iade edilmedim. Halbuki idari davalar yürütmenin yaptığı uygulamalar doğru ya da yanlış olduğuna karar verir. Yani demokratik ülkelerde mahkeme kararları herkesi ve her kurumu bağlar. Buna rağmen görevime iade edilmediğim gibi hangi hukuka uyduğunu anlamadığım şekilde mülakata çağrıldım. Bu çağrıya şerh düşerek bahane üretmesinler diye mülakata girdim. Benim Türkiye’de en iyi bildiğim konulardan çıkan sorulara verdiğim cevaplar uygun görülmedi.
Bu son uygulamaya da dava açtık kazanmamıza ve geri iade edilmediğimiz için açtığımız bu davayı da kazandık. Yine göreve iade edilmedik.
Şimdiki zamana kadar fanatik iktidar partililer dahil bana yapılan haksızlığı ve zulmü kabul etmediklerini gerek telefonla gerek yüz yüze görüşmelerimizde ifade etmekten geri durmamışlardır.
6528 Sayılı Kanunla, Milli Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına dair kanun 01.03.2014 tarihinde kabul edildi. Bu linç kanunu gereğince 10 Haziran 2014 de 29026 Sayılı MEB’na Bağlı eğitim Kurum Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin Yönetmelik yayınlandı. Milli Eğitim Bakanlığındaki bu yıkım çalışması yıllarca sinsi bir çalışmanın ürünüydü. Çünkü 2007 yılında okul müdürlerini rahatsız etmek için rotasyon şartını getirdiler. Ben o zaman Türk Eğitim-Sen İstanbul 3. Nolu Şube Başkanı olduğum ve okul müdürü olduğum için benim önderliğimde üyelerimiz, okul müdürlerimizi hazır bulunduğu İstanbul Şubeleri olarak bir basın açıklaması yaptık. Türk Eğitim-Sen Genel Başkan Başkanımız Şuayip Özcan Bey’inde katılımı ile Üsküdar’da büyük bir basın ordusunun önünde açıklaması yapmıştık. Genel başkanımız “Okul yönetimine 5 yılı şart koşanlar devletin başından hiç ayrılmıyorlar. Küçücük bir okul müdürlüğünde beş yılı fazla bulanlar devletin milyonlarca kişiyi ilgilendiren makamlardan ayrılacak mı? Bu beş yılın hikmeti nedir” diye büyük tepki vermişti. Bu sert ve büyük tepki üzerine rotasyon uygulamasından vazgeçilmişti. Yine kadrolaşmak ve yandaşları korumak için bir yılda bile bir çok atama yönetmeliği çıkardılar. Hepsi yargıdan geri dönmüştü.
2003 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Hüseyin Çelik bakanlığı yandaş kurumu haline getirmiş. Kendi döneminde bile 30 yakın yönetici atama yönetmeliği çıkartmıştır. En son bakanlıktan alındığında görev devir teslimi yapılmadan FETÖ’nün en büyük eğitim derneği olan Marmara Eğitimcileri Derneği tarafından hazırlanan listelerdeki kişileri 30 Nisan 2009 tarihinde 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 76 Maddesi gereğince hiçbir kritere tabi tutmadan 172 İstanbul’da olmak üzere 1172 kişiyi okul müdürü, Şube müdürü, ilçe müdürü, il müdür yardımcısı olarak atayarak kararnamelerini yeni bakan göre başlamadan çıkartmıştı. Ve akabinde utanmadan “Milli Eğitim Bakanlığındaki atamalar otomatik pilota bağlandı” sözünü söylemişti. Bu atamaların 72 tanesine iptal davası açmış ve çoğunu iptal ettirmiştim.
2010 yılında yapılan KPSS imtihanlarında sorular verilerek yandaş FETÖ’cülerin öğretmen olmaları yolu açılmıştı. Ama iktidarın ve malum-sen Türk Eğitim-Seninin üyeleri kurum müdürlerine kafayı takmıştı. Olmayan konulardan soruşturma açıyor. Geçmişte verilen ödül ve başarı belgelerini geçersiz sayıyor. Kendi yandaşlarına atamalarda önde olmaları için ödül belgeleri veriyor ve onların yönetici olmaları için canla başla gayret etmelerine ve korumalarına rağmen malum-sen üyeleri bir türlü öne geçemiyorlardı.
Nihayetinde 17-25 Aralık operasyonundan sonra ilk başta izah ettiğim üzere malum-sen genel başkanı kendi üyelerinin MEB kadrolarının hepsini ele geçirme yapılanması için şartları oluşturuyor. Ve bu ana kadar Türk tarihinde eşi benzeri olmayan büyük bir kıyıma başlıyorlar. 14 Ağustos 2014 tarihinde 14.000 yakın okul müdürünü bunun 10.000 yakını Türk Eğitim-Sen üyesi idi.Yine 15 Haziran 2015(Çünkü kanun gereği müdürlük görevi bu tarihte dolmuştu) tarihinde 4000 civarında okul müdürünü görevden alıyor. Bunlarında 2000 yakını Türk Eğitim-sen üyesi idi.
Bunların haricinde Türkiye’mizdeki 30.000 civarındaki okul ve kurumlarımızda bulunan müdür baş yardımcısı ve müdür yardımcılarını görevden alınmıştı. Bunların 20.000 yakını Türk Eğitim-sen üyesi idi…
Bu sayılara Bakanlık Merkez teşkilatında görevden alınan her türdeki yöneticiler ve taşra teşkilatlarında görevden alınan ilçe müdürleri ve il müdürleri yardımcıları sayısı dahil değildir.
Türk Eğitim-Sen ve Kamu-Sen Genel Başkanı basın açıklamasında çok sert ve kızgın bir şekilde bağırarak “KALBİMİZDEN GEÇENLER SİZE YETER” sözünü hicap duyarak ifade etmek zorunda kalmıştır. “Kalbimizden geçenler size yeter sözü” içinde her şeyi barındıran ağır bir söz olarak anladım. Ve hak ettiler dedim.
Bizler görevden alındıktan sonra 2015 yapılacağı bilindiği için millet vekili adayı olabilmek için görevinden ayrılmak için iktidar partisinin ilçe başkanı genel kurul yapıyor. Bu genel kurula katılan bir velimin bana üzülerek anlattığı göre: Genel kurulda faaliyetlerini anlatırken delegelerin “Ne faaliyet yaptın” eleştirisine verdiği cevap aynen şöyledir. Üsküdar’da çakılı kalan ve 12 yıldan beri yerlerinden oynatamadığınız 50 tane MHP müdürü görevden aldım. Bu az şey mi” deme çirkinliğini göstermiş. Kendisini vatanla nikahlayanlara siyasal İslamcıların en net bakışı budur.
Bu kıyıma Türk Milliyetçiliğini temsil eden tek parti olduğunu her platforma dile getiren siyasal partinin genel başkanından hiçbir tepki gelmemiştir. Ancak kişisel konuşmalarında Arzu Erdem, Özcan Yeniçeri birer kere dile getirmişlerdir. Ana muhalefet partisi bu kıyıma bir çok kere karşı çıkmıştır. Uygulanmasının önüne geçmek için bu kıyım kanununun iptali için Anayasa mahkemesine dava açmıştır. Bu dava reddedilmiştir. Türk Eğitim-Sen ise yapılacak olan kıyımın alt yapısının kumpasını oluşturan 10 Haziran 2014 tarihinde yayımlanan 29026 Sayılı MEB’na Bağlı eğitim Kurum Yöneticilerinin görevlendirilmelerine ilişkin Yönetmeliğin iptali için idari dava açmıştır. Bu idari dava reddedilmiştir. Türk Eğitim-Sen 2014 Ağustostaki görevden alınmalara karşı açtığı iptal davası Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu aşamasında iptal davası kabul edilmesine rağmen iktidarın hukuk tanımaz müsteşarı tarafından Uygulanmamıştır. Kazanılan bu iptal davasının takibini TBMM takip eden olmadığı için iktidar hiç zorlanmadan hukuku çiğnemiştir.
İşte size vatanı hiç boşanmamak üzere nikahlayan eğitimcilerin siyasal sahipsizliğine yaşanmış en büyük bir örnek….