Beş haftadır Çağıl Çayır’ın “Cermen’ Runik Yazısının Türk Kökeni” adlı kitabından yararlanarak Batı’daki Odin efsanesi ve Runik yazıyla ilgili tartışmalardan bahsediyorum.
Aslında kitaptan payıma düşenleri aldım, yani kendimce yararlandım. Öncelikle çalışmayı, Türklüğe ve Türk Milleti’ne bir hizmet olarak kabul ediyor ve kendisini tebrik ediyorum. Özellikle Avrupalıların Türklere bakışını yansıtması açısından güzel. Ben de yabancıların eserlerini okurken daha dikkatli ve sorgulayarak okuyorum. Çünkü, ne kadar objektif olmaya çalışsalar da mutlaka biz Türkleri barbar, vahşi olarak yansıtmaya çalışıyorlar. Kuyruk acılarını biliyoruz.
Ancak, kitapta -Türk, Türklük, Atatürk’le ilgili bazı ifadeleri eleştirip görüşlerimi yazacağım. Bu eksiklikleri hem gençliğine hem de ideolojik anlayışına bağlıyorum. Keşke biraz farklı kaynaklar da okumuş olsaydı ve yaşanılan dönemleri dikkate alarak objektif bakabilseydi.
Nasyonal Sosyalizm ve Türk Milliyetçiliği
-Yazar, Almanya’daki Nasyonel Sosyalistler (ya da Naziler, Faşistler) ile Türk Milliyetçileri arasında bağ kurmaya çalışmış. Bu tartışmalar, sol tarafından geçmişte, özellikle 1980 öncesinde Türkiye’de çok yapıldı ama boşuna uğraştılar. Çünkü Nazizm, faşizm, sosyalizm, komünizm gibi ideolojiler, emperyalist ve ırkçı ülkelere mahsustur. Türk milliyetçiliği, Türk kültürü üzerine kuruludur ve ırk milliyetçiliği ya da üstün ırk anlayışı yoktur.
Türkler, tarih boyunca birçok milletle savaşmıştır; ülkeler fethetmiştir ama hiçbir zaman ırkçılık yapmadıkları gibi ülkeleri de sömürmemişlerdir. “Hep veren el olmuştur.” Hatta övünerek şunu da söyleriz: “Türkler fethettikleri yerlerdeki halkın diline, dinine, kültürüne karışmamıştır.” Aksine ve hazin tarafı; Türkler gittikleri veya bulundukları ülkelere uyum sağlayıp kaybolmuşlar, yok olmuşlardır. Tarihimizi biraz derinlemesine okuduğunuzda, dünyanın her yerinde “kayıp Türkleri” bulursunuz. Uzun bir konudur…
Kısacası Türk Milliyetçiliği; mensup olduğu Türk Milleti’ni sevmek, ülkesini kalkındırmak ve milletini zenginleştirmek için çalışmak, çabalamak, mücadele etmektir.
-Sonra, Türk Milliyetçiliği batıdan alınan bir fikir de değildir. Kitap da ağırlıklı olarak bahsedilen Orhun Anıtlarındaki Bilge Kağan’ın sözlerinin, yazara bir şeyler katmış olması gerekir. Çünkü yazıtlardaki ifadeler, buram buram Türklük ve Türk Milliyetçiliği kokmaktadır...
Şunu da ilave etmek isterim: Alman Nazileri, Türk runik yazılarını/harflerini veya damgalarını; örnek almış veya ırkçı ideolojilerinin işareti olarak kullanmış olabilirler. Bunu engellemek ya da kullanmayın demek mümkün mü?.. Sonra, Türkiye’deki sosyalist ve komünistler de orak-çekiçli bayraklar, kızıl yıldızlı bayraklar taşıyorlardı; halen bazı partiler kullanıyorlar.
Pantürkizm-Panislâmizm (Turancılık-İslâmcılık)
-Eski SSCB’nin, Çin’in, Yugoslavya’nın vb. ülkelerin, 70 yıldır Türklere çektirdiklerini unutmadık!... Ne yazık ki kitapta, SSCB’nden kaçarak Türkiye’ye gelen bazı Türkçü, Turancı kişiler eleştirilmektedir. Oysa, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” diyen Atatürk; yaptığı tüm kültür faaliyetlerinde bu kişilerden ilham almış, onlara değer vermiş, cumhuriyetin kuruluşunda ve kurumların oluşturulmasında görevlendirmiştir. Bazılarını “fikir babası” kabul etmiştir.
Ayrıca, Nazi zulmünden kaçan bilim insanları da Türkiye’ye gelerek çeşitli kuruluşlarda görev almışlardır.
Bugün de emperyalist devletler dediğimiz ABD, Rusya, Çin, AB devletleri vs. benzer politikaları aynen sürdürüyorlar. Dünya bir milletler mücadelesidir ve bugünde bu mücadele devam etmektedir. Hatta zaman zaman din savaşlarına dönüşüyor.
Türk Birliği
-Büyük Atatürk; 29 Ekim 1933’de Cumhuriyetin 10.yılı kutlamaları sırasında şunları söylüyor: “…Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez… parçalanabilir, ufalanabilir; bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.
Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir; hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak! Dil bir köprüdür; inanç bir köprüdür; tarih bir köprüdür… Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir. Tarih bağı kurmamız lazım, folklor bağı kurmamız lazım… İşte görüyorsunuz dil encümenleri, tarih encümenleri kuruluyor. Dilimizi onların diline yaklaştırmaya böylece birbirimizi daha kolay anlar hale gelmeye çalışıyoruz. Ortak bir mazi yaratmak peşindeyiz. Bunlar açıktan yapılmaz, adı konularak yapılmaz, bunlar devletlerin ve milletlerin düşünceleridir.”
Atatürk hayattayken, Türk Dünyası ile ilgili -özellikle Millî mücadele yıllarında- stratejik ve konjonktürel bir politika takip edilmiştir. Döneminde daha çok “Türk Kültürü, Türk Dili ve Türk Tarihi” üzerine yoğunlaşılmıştır. Fakat, vefatıyla birlikte bu politika terk edilmiş, unutulmuş ya da unutturulmuştur.
Kitapta (s.73); “Dahası Almanya’dan farklı olarak Türkiye’de ‘Turancılık’ ve ırkçılık, ulusal siyasi gündemi korumak amacıyla kanunla yasaklandı…” denilmektedir. Turancılığın kanunla yasaklanması söz konusu değildir. Ancak devletler, dünyada meydana gelen gelişmelere ve konjonktüre göre bazı dönemler farklı kararlar alabilmektedirler. Evet, Atatürk döneminde bazı dernekler kapatılmıştır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü döneminde; 2.dünya Savaşı galibi ülkelerden olan kuzey komşumuzun şerrinden veya içimizdeki hain odaklardan çekinilerek, 1944’de bazı Türk Milliyetçileri hakkında “Irkçılık-Turancılık davası” açılmış ve sonunda mahkeme beraatle sonuçlanmıştır.
Kitaba Dair
Kitabın başındaki ifadelerden; lisans tezi olduğunu, ilk baskısının Almanca olarak yayınlandığını, Türkçeye kendisi ve babası tarafından çevrilerek basıldığını anladım. Maalesef! Kitabın tercümesi güzel olmadığı gibi imlâ ve cümle kuralları açısından da iyi değil.
Ayrıca, bazı kelimeler yerine söz varlığımızdan farklı sözcükler kullanılarak, cümleleri daha anlamlı ve vurgulu hale getirmek mümkündü. Cümleler zayıf kalmış ve bazı sözcükler yerine oturmamış. Kelime dağarcığı çok önemli!..
Kitap bana çok karışık geldi ve bölümler arasında tekrarlar çok yapıldığından anlamakta zorlandığımı belirtmeliyim. Oysa biraz daha elden geçirilerek ve genişletilip ortaya daha güzel bir kitap çıkarılması mümkündü. Açıkçası; kitap aceleyle basılıp piyasaya sürülmüş gibi…
Dipnotlardan anladığım kadarıyla tez hazırlanırken, ağırlıklı olarak Alman bilim insanlarından ve diğer bazı kaynaklardan yararlanılmış. Herhalde hiç Türk bilim insanlarının veya bu konuda yazılan kitap, tez, makale ve yazılara bakılmamış. Meselâ; Kâzım Mirşan’ın İskandinav runik yazılarını okuduğu kayıtlarda vardır.
Son olarak; “…Türk kavramının yeniden sorgulanması… (s.101)” şeklinde kitapta bir ifade geçmektedir. Anayasamız (66.md.); “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” demektedir. Atatürk’ün; “Ne mutlu Türk’üm diyene!” şeklindeki veciz sözüne gönülden bağlıyız ve başka bir söze gerek yoktur. Atatürk; her söylemine “Büyük Türk Milleti” diye başlamış, “Türk milliyetçisi” olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirmiştir.
Maalesef! Bugün Ülkemizde bir kimliksizleştirme politikası yürütülmektedir. Kur’an ayetleri ve hadisler çarpıtılarak İslâm’da “ırkçılık yoktur!” laflarıyla kafalar karıştırılmaya, “Türklük” yok edilmeye ve insanlarımız kimlik bunalımına sokulmaya çalışılmaktadır.
Öncelikle kimliksizleştirme politikasına “dur!” denilmelidir!..