.......Bir önceki yazımızı okuduysanız konuyla ilgili olan bu ikinci yazımızı daha iyi anlama imkanınız olacaktır. Çünkü tarih bütündür. Çeşitli zaman ve zeminlerde başka başka sebeplerin katkıları unutulursa vereceğiniz hüküm yanlış ve ya en azından eksik olur. İyi okumalar.
Savaşın başlama tarihi
93 Harbi dediğimiz büyük felaketten sonra İngiltere Türkiye'yi Rusyaya karşı ayakta tutma politikasını bırakınca Türkiye de 1880 den beri Almanya eksenli politika takip etmeye başlamıştı. Almanya ile ile birlikte ilişkileri çok üst seviyeye çıkartmıştı. Çıkması beklenen büyük bir savaşın yaklaştığını Türkiye devletini yönetenler biliyordu. Çıkabilecek bir savaşta ayakta kalabilmek için en güçlü blok olan İngiltereyle aynı ittifakta yer almak istiyordu. Çünkü dünyanın en güçlü devletleri o tarafta idi. İşte bu sebeple 1880 yılı9ndan beri takip Almanya taraflı dış politika 1909 dan sonra İngiltere taraflı paktta yer alabilmek için Türk Osmanlı Devleti İngiltere’yle yakınlaşmak için çeşitli faaliyetler ve politikaları uygulama alanına koymaya başlamıştı. Bunlardan birisi de 1912 yılından beri Türk donanmasının eğitimi için İstanbul’da bulunan Amiral Arthur Limpus başkanlığındaki İngiliz Denizcilik Heyeti’nin komutasından, Türk donanmasının kontrolüne vermesiydi.
Balkan Harpleri sırasında donanmamızın güçsüzlüğü nedeniyle adaların tamamına yakınını Yunanlılara kaptırmıştık. Bu sebeple deniz kuvvetlerinde dünyanın en iyisi olan İngiltere’ye savaş gemisi siparişi verilmişti.
1911 yılında da İngiltere'deki Vickers Şirketi'ne "Reşadiye" zırhlısı siparişi verilmiş, 1912 yılına gelinince İngiltere'ye verilen siparişe 2 zırhlı daha ilave edildi: Fatih ve Sultan Osman. Bunlardan başka 2 keşif gemisi, 4 torpido muhrip ve 2 denizaltı da yine İngilizlere verilen siparişler arasındaydı. Reşadiye ve Sultan Osman zırhlılarının 1914 yılında tamamlanarak teslim edilmesi için anlaşma yapılmıştı.
Durumdan haber olan Rusya bir taraftan Karadeniz donanmasını güçlendirmek için yeni savaş gemisi inşa ederken diğer taraftan İngiltere’ye bu savaş gemilerinin teslim edilmemesi için baskı yaptı.
İngiltere parasını son kuruşuna kadar ödediğimiz savaş gemilerimizin hatta yakacakları kömürlerin bile bedelini ödediğimiz halde bu gemilere el koyduğunu belirtmişti.
Türk gemisine İngiliz Hükümeti’nin el koymasıyla ülkemizde haydutluk olarak kabul edilen bu hareket karşısında hükümetin ve özellikle Türk kamuoyunun tepkisi çok büyük olmuştu. Almanya, savaş arifesinde İngiltere’ye karşı öfkeyle büyüyen bu tepkiyi, Türkiye’yi bir an önce savaşa dahil etme yolunda iyi kullandı ve bu işte önemli rol oynayan, Goeben ve Breslau adlı iki Alman gemisinin 10 Ağustos 1914’te Türk karasularına girmesini sağladı. Yavuz ve Midilli adını alan ve içinde Alman mürettebat bulunan bu iki geminin durumu Türkiye ve İngiltere’yi ikinci kez karşı karşıya getirdi. Gemilerin Almanya’dan satın alındığına dair Türkiye’nin yaptığı açıklamaya inanmayan İngiltere, Alman mürettebat İstanbul’da kaldığı sürece, Türk savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı’ndan çıkışlarına müsaade edilmeyeceği ve satın alındığı açıklanan gemilerin de, boğazdan çıkmaya teşebbüs etmeleri halinde Alman gemisi olarak muamele görecekleri beyanında bulundu. Bu beyanda ne kadar ciddi olduklarını göstermek için de bir İngiliz filosunu Çanakkale’ye göndererek boğazın girişini ablukaya aldırdılar.
Giderek gerginliği artıran bu durum karşısında, Türkiye ilk fiili tepkiyi, 1912’den beri Türk donanmasının eğitimi için İstanbul’da bulunan Amiral Arthur Limpus başkanlığındaki İngiliz Denizcilik Heyeti’nin komutasından, Türk donanmasının kontrolünü 15 Ağustos 1914’te alarak gösterdi. Türk donanmasının kontrolü Alman gemileriyle İstanbul’a gelen Amiral Wilhelm Souchon’a verildi.
Çanakkale Boğazı’nın girişini ablukaya alan İngiliz filosunun 27 Eylül 1914’te bir Türk torpidobotunun Çanakkale Boğazı’ndan çıkışına izin vermemesi, hız kesmeden büyüyen gerilimin kırılma noktası oldu. Sonunda Türkiye boğazın kapandığını ilân etti ve boğazın üçüncü mayın hattındaki geçidi yeniden mayınladı.
Tam bir ay sonra Amiral Souchon kumandasında beş tümene ayrılan Türk donanması, Rusya’ya karşı savaşı başlatmak üzere 27 Ekim 1914’te Karadeniz’e çıktı. Verilen emir gereğince Karadeniz’e açılan filodan 1. Tümen Sivastopol’a, 2. Tümen Kerç Boğazı ve Novorosisk’e, 3. Tümen Kırım’ın güney kıyısı Kefe’ye, 4. Tümen Odessa ve Ocakof’a 29 Ekim 1914’te taarruz etti. Gerçi bu taarruzlarla Rus donanmasına zarar verilemese de, Türkiye bu hareketiyle savaşa dahil olmaktaydı.
3 Kasım’da Amirallik Birinci Lordu Winston Churchill, Türkiyeye savaş ilan etmeden Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alan müttefik filosuna boğazın girişini bombalama emrini verdi. İki gün sonra da İngiltere, Türkiye’ye savaş ilan etti.
3.Kasım 1914 Ondört ay ve bir hafta, başka bir ifadeyle 433 gün devam edecek olan Çanakkale deniz ve kara savaşlarındaki en önemli tarihleri ve gelişmeleri kronolojik olarak şu şekilde sıralamak mümkündür: 3 Kasım 1914 – İtilaf Devletleri’ne ait 18 parçalık bir donanmayla, sabah saat 06.50’den itibaren İngilizlerin Ertuğrul ve Seddülbahir’i ve Fransızların Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombardıman etmeleriyle, Batı kaynaklarında “Gallipoli / Gelibolu”, Türk kaynaklarında “Çanakkale” savaşları diye bilinen askerî gelişmeler başladı. Özellikle Seddülbahir tabyasının cephaneliğine isabet eden bir merminin yol açtığı patlama nedeniyle zayiat daha da artmıştı. Türk tarafından 5’i er, 66’sı subay olmak üzere 71 asker şehit olmuştu ki, bunlar, Çanakkale cephesinde Türk tarafının vermiş olduğu ilk kayıplardır.
13 Aralık 1914 – Sarısığlar Koyu’nda demirli bulunan Mesudiye Zırhlısı, Kopez Burnu’na kadar gizlice intikal etmiş olan bir İngiliz B-11 denizaltısı tarafından batırıldı.
Çatışma dışındaki sakin geçen zamanlarda Türkiye iyi değerlendirdi ve bu süreyi tesis ve donanımlarını tamamlamak için uygun bir fırsat olarak kullandı. Türkiye bir dünya savaşında boğazların önemini takdir edecek ve ihtiyatını elden bırakmayacak bilinçteydi.
2 Ocak 1915’te Rus Orduları Başkumandanı Grandük Nikolai’den gelen yardım çağrısı, İngiltere’yi bu çağrıya kulak vermek zorunda bıraktı. Grandük Nikolai, Kafkasya’daki durumlarının umutsuzluğundan bahisle, müttefikine Türklere karşı karada veya denizde bir gösteri harekâtında bulunup bulunmayacağını, yayılacak söylentilerle, Türklerin Kafkas Cephesi’nden asker çekmesini sağlayıp sağlayamayacağını sormaktaydı. Savaş Bakanı Kitchener Deniz Bakanı Churchill ile Türklere karşı sırf denizden bir gösteri yapmak imkânı olup olmadığını tartıştıktan sonra bu iş için en uygun yerin Çanakkale Boğazı olduğuna karar verildi.
Çanakkale’yi abluka eden Doğu Akdeniz Filosu Kumandanı Amiral Carden’e boğazın sadece gemilerle zorlanmasının mümkün olup olmadığını sordu.
Carden’in hazırladığı bu plânda Çanakkale Boğazı’nın çok sayıda gemiyle zorlanıp dört aşamada geçilmesi hedeflenmekteydi. Buna göre ilk olarak boğazın girişindeki istihkâmların susturulması, ikincisi Kepez’e kadar iç savunma hattının tahrip edilmesi, üçüncüsü boğazın en dar kısmındaki istihkâmların düşürülmesi, sonuncu da mayın tarlalarının temizlenerek boğazın en dar hattının susturulup Marmara’ya geçilmesi.
Carden’in plânı 13 Ocak’ta Savaş Konseyi’nde kabul edildi. İngiliz Savaş Konseyi’nde alınan karar Fransız ve Ruslara da bildirildi. Fransızlar Çanakkale Boğazı’na yönelik harekâta gemileriyle destek olmayı kabul ederlerken, Ruslar da bir süre sonra gönderdikleri Askold kruvazörüyle bu desteğe katıldılar.
(Devam edecektir.)