Dünya Savaşı’nda Kudüs’te Cemal Paşa’nın karargahında görev yapan Falih Rıfkı Atay ise, “Zeytindağı” adlı hatıra kitabında, “biz, Kudüs’te kirada oturuyoruz. Halep’ten bu tarafa geçmeyen şey, yalnızca Türk kağıdı değil; ne Türkçe, ne Türk geçiyor. Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizim değildi. Sokaklarda turistler gibi dolaşıyoruz” der.
Yine aynı kitapta, kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı’nın elinin kolunun nasıl bağlandığı, Osmanlı’nın son döneminde iktidara gelen İttihatçılar’ın bu boyunduruktan kurtulmak için nasıl mücadele verdikleri anlatılır: 1913’te, Sadrazam Mahmud Şevket Paşa’yı öldüren Kavaklı Mustafa, bir Rus gemisiyle İstanbul’dan geçer. Yani, başbakanı öldüren kişi, İstanbul önlerinde bir gemidedir. Fakat Ruslar’a verilen imtiyazlar nedeniyle Osmanlı polisinin
İstanbul’da bulunan Rus gemisine girip Osmanlı başbakanının katilini teslim alması,mümkün değildir.
Bütün Türk Milletinin zoruna giden bu hal üzerine, İçişleri Bakanı Talat Paşa, Komiser Azmi Bey’e, gemiye baskın yapıp katili yaka paça çıkarması talimatını verir. Bunun hemen ardından Rus Büyükelçisi’nin kendilerine baskı yapıp katili iade etmesini talep edeceğini bildiğinden, yeni Sadrazam Said Halim Paşa’yla birlikte, Edirne’ye bir “iş gezisi”ne çıkarlar. Katil yaka paça alınır ve cezaevine konulur. Ve Ruslar araya girmeden katili cezaevinde boğdurturlar.
Bu olay da ispatlıyor ki Enver Paşa ve ekibi yani İttihatçılar devletin ve Türklüğünün haysiyetine çok önem veren büyük vatanseverlerdi.
1896 yılında Osmanlı Bankası basan Ermeni militanlar bir çok kişiyi katletmişti. Onları almaya gelen Fransız gemisine binip gittiler. Bu durum Türk vatandaşlarını vicdanen rahatsız etmiş ve gururlarını kırmıştır.
İşte Mahmut Şevket Paşa’nın katili Fransa’dan daha büyük bir devletin himayesinde olmasına rağmen kaçmasına izin verilmemiş ve Türklerin başı tekrar öne eğilmemiştir.
Tekrar vurgulayalım, bu, Osmanlı’nın başbakanının katilinin Osmanlı ülkesinde yakalanması için gösterilen çabadır.
Bir başka olay ve devlet bu sefer Rus Büyük Elçiliğini sarıyor…
Yıl 1942… İkinci Dünya Savaşı büyük bir hızla devam ediyor.Ankara Kızılay’da bir Sırp genç Alman Büyükelçi Von Papen'e başarısız bir suikast girişiminde bulunur
O dönem İsmet İnönü Cumhurbaşkanıdır.Araştırtır, suikastın altından Rus elçilik görevlileri çıkar. Suçluları teslim edilmesi için Rusya'ya nota verdirir. Rusya lideri Stalin bunu savaş nedeni sayarım diye cevap verir.
Ama bu ufak tefek adam, Cumhurbaşkanı İnönü Rus elçiliğini kuşattırır ve koca Rusya'ya, Stalin'e rağmen Rus elçilik görevlilerini teslim alır. Türk adaleti önüne çıkartır ve çatır çatır yargılar. Suçlular ceza alırlar….
Bu olay dünya tarihine geçen bir diplomasi zaferi kabul edilir ve halen yurt dışında diplomasi derslerinde örnek gösterilerek öğrencilere okutulmaktadır.
Devlet olabilmek için yeri geldiğinde devletin ağırlığını öyle ya da böyle kabul ettirmek bir varoluş ve beka meselesidir.