Kafkas harekatına katılarak düşmanla mücadele eden her askerimize rahmet diliyorum. Mekanları peygamber efendimizin yanı olsun inşallah.
Öncelikle ifade edeyim ki bu büyük ve zorlu savaşın en büyük yıkımını yaşayan bölgenin insanlarıyız. Hemen hemen diğer cephelerde değilse her ocaktan savaşabilecek yaşlarda olan herkes bu savaşa katılmıştır.
Rahmetli dedemin üç yeğeni olan üç kardeş bu savaşta şehit oldu. Köyümüzden bir çok insan esir düşmüştür. Herkesin apayrı bir hikayesi vardır.
Onun için bu harekat için abuk sabuk konuşanlara çok kızıyorum. Yalan yanlış şeylere üzülüyor ve anlamakta zorluk çekiyorum.
Her şeyden anladığını zannederek şehit, gazi ve Türk Büyüklerine olmadık iftiralarla suçlamalar yapanlar şunu bilsinler ki: Sizin utanmadan,insafsızca söylediklerinizi zorlu ve amansız düşmanlarımız Moskof Subayları bile söylememişlerdir.
Maalesef bu iftira kervanına milliyetçilerden bile katılanlar azımsanamayacak kadar çoktur. Hatta aralarında tarih dalında yüksek tahsil yapanlar bile var.
Dağdaki çobanların dahi kaba taslakta olsa bilgi sahibi olmak için Google yazarak bir konu hakkında bilgi sahibi olunabilineceğini bildiği halde; bizim iftiracılar bunu ya bilmiyor ya da üşendiği için hazır bulduğu şeyi paylaşıyor.
Beyler vebale giriyorsunuz!
Beyler Türk Milletine ve Türk Tarihine ihanet ediyorsunuz! Dahası iftira atıyorsunuz! Askeri kayıtlara rağmen maval okuyorsunuz. Ya gerçeği öğrenin ya da gerçekleri yazmaya çalışanlara saygı duyun.
Bu harekatla ilgili Kamudan net haber.com sitemizde çok teferruatlı iki makalem var. Okuyun lütfen.
Biliniz ve unutmayınız ki Kafkas Cephesinde ilk saldıran biz değiliz. Kafkas cephesindeki muharebeler 1 Kasım'da Rus kuvvetlerinin Osmanlı sınırını geçmesiyle başlamıştır. Onlara Eyyy Moskov hava kış askerimizin savaşacak durumu yok. Şöyle bir bekleyelim ve yaza doğru savaşalım mı diyecektik?
Rusların taa Deli Petro’dan beri en büyük hedefleri Kafkasları, Boğazlara sahip olarak sıcak denizlere çıkmak değil miydi?
1907 Yılında dünyanın en güçlü ilk üç devleti İngiltere, Fransa ve Rusya kendi aralarında Osmanlı Türk Sülalesinin yönettiği devletin topraklarını kendi aralarında anlaşarak kağıt üzerinde paylaşmadı mı?
Cihan Harbinin çıkacağı belli olunca İngiltere’ye Fransa’ya yaptığımız ittifak teklifleri Rusların isteği üzerine reddedilmedi mi?
Rusya’ya yaptığımız ittifak teklifi kabul edilmeyince hiç olmazsa saldırmazlık antlaşması yapalım teklifimizi de kabul etmediklerinin nedeni nedir acaba?
Rusya’nın bu harbin sonunda dünyanın en kalabalık ordusu ile üstümüze çullanmasını nasıl ve kiminle önleyecektik?
Toprakları almaya ve paylaşmaya karar vermiş dünyanın en güçlü bu üç devletinden topraklarımızı nasıl kurtaracaktık?
Balkan felaketini bileniniz var mı?
Eninde sonunda boğaz boğaza geleceğimiz Rusya ile onun Almanya karşısında büyük ordusunun yenilmeye başlanması ve Kafkaslarda güçsüz kuvvetleri varken müttefikimizin de ısrarı üzerine sürpriz baskın ile galip olma imkanı bir daha ele geçer miydi?
Devasa toprak ve güce sahip Türk Düşmanı Moskof’u Kafkaslarda ani baskınla yenip, Azerbaycan ve Orta Asya’daki Müslüman soydaşlarımızın desteği ile hem onların bağımsızlığı hem de Rusya’yı uzun bir süre tehdit olmaktan kurtarmak düşüncesinin neresi yanlış? Rusya’da başlayan ideolojik iç savaş bu durum için en uygun durum değil miydi?
Gelelim Enver Paşa’nın kimseye haber vermeden Almanya ile antlaşma yapma suçlaması iftirasına:
Veliahtın öldürülmesi sonrasın da Avusturya‟nın Sırbistan‟an kesin uyarı verdiği tarihte önceki yaptığımız ittifak tekliflerine sıcak bakmayan Alman devlet adamları, Türk -Alman ittifak meselesini tekrar düşünmeye başladılar. İstanbul‟daki Alman Büyükelçisi Wangenheim, Sadrazam Said Halim Paşa‟ya “Alman hükümeti namına size ittifak teklif ediyorum” (Karabekir, 1994: 74) diyerek Almanya‟nın düşüncelerini açıkça ortay koymaktadır. Bu tekliften sonra Said Halim Paşa, Sultan‟ın başmabeyincisi Ali Fuat Bey‟i Sultan Reşad‟a göndererek ittifak için Sultan‟ın onayını almıştır.(Türkgeldi, 1951:114). Dedikoducular İşte size en net bilgiyi de verdik.
Gelelim çok kolay terfi ettirilmesi söylentilerine. İki askerin terfilerini karşılaştıralım. Birisi Mustafa Kemal diğeri Enver Paşa
Musatafa Kemal Atatürk’ün Rütbe Yükselme Tarihleri
Teğmen ( 1317-Piyade.8 ) : 10 Şubat 1902
Üsteğmen : 1903
Yüzbaşı (Kurmay) : 11 Ocak 1905
Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) : 20 Haziran 1907
Binbaşı : 27 Kasım 1911
Yarbay : 1 Mart 1914
Albay : 1 Haziran 1915
Mirliva (Tuğgeneral) : 1 Nisan 1916
Askerlikten istifa : 8 Temmuz 1919 (Erzurum Kongresi öncesi)
Askerliğe geri dönüş : 5 Ağustos 1921( Baş Komutanlık görevi ile )
Mareşal (Müşir) : 19 Eylül 1921
Enver Paşa’nın Rütbe Yükselme Tarihleri
Teğmen: 1899(Harp okulunu 4. Olarak bitirdi)
Kurmay yüzbaşı: 23 Kasım 1902 (Harp akademisini 2. Olarak bitirdi)
Kolağası(ön yüzbaşı): 1904
Binbaşı:kasım 1906
( Bu dönemlerde Balkanlarda çetelerle savaştı ve bacağından yaralandı ve bir ay hastanede yattı. Bu üstün gayret ve üstün başarılarından dolayı 4. ve 3.Meciye, 4. Osmaniye Nişanlarıyla altın Liyakat Madalyasına bastırmakta etkili görevler yaptı. Trablusgarta derne ve Bingazideki birliklerin komutanlığını yaptı
Yarbay :1912 Libya’dan Balkan Harbine ve Bulgarların Çatalcada durdurulmasında en büyük rolü oynadı.
22 Temmuzda Edirne’yi geri aldı
Albaylığa: 18 Aralık 1913
General : 5 Ocak 1914 Harbiye nazırı
Korgeneral: 1915
Enver Paşa’ın 3.ordu komutanı hasan İzzet Paşayı sevmediği için görevden aldı ve yerine geçti iftirasına:
Hasan İzzet Paşa Ruslarla yapılan harpte Rusları yenmesine rağmen takip ederek yok etme ve ya çok daha fazla kayıp verdirme yerine 21 Kasım’da 3. Ordu’nun muzaffer durumdayken geri çekilmesi üzerine Erzurum ve Trabzon valileri, Teşkilatı Mahsusa liderleri tarafından Hasan İzzet Paşa aleyhinde Enver Paşa’ya şikayet telgrafları gelmeye başladı. Cephedeki tespiti öğrenmek için Hafız Hakkı Paşayı yolluyor. Paşanın hazırladığı rapor doğrultusunda cepheyi yerinde görmek için 3.ordu karargahına geliyor. Ordu komutanı ile mutabık kalıyor. Ordu komutanının hazırladığı baskın taarruz planını onaylıyor.
Hasan İzzet Paşa’nın kendisi gibi Ruslara taarruz etme fikrinde olduğunu gördükten sonra, Kafkasya’da durmasının bir sebebinin kalmadığını düşünerek 17 Aralık’ta Köprüköy’den Erzurum’a döndü. Ali İhsan Sabis’e göre Enver Paşa veda esnasında diğer subayların huzurunda Hasan İzzet Paşa’ya şu sözleri söylemişti: "Ben Erzurum'a gidiyorum. Ya oradan İstanbul'a dönerim, veya seyirci sıfatiyle . hareketlerinize bakarım". Enver Paşa’nın Erzurum’a dönüşünden sonra 18 Aralık’ta Hasan İzzet Paşa, Enver Paşa’ya aynı günde iki telgraf çekmiştir. Hasan İzzet Paşa son telgrafında 3. Ordu kumandanlığından istifasını şu şekilde sunmuştur:
“Ben bu hareketleri icra için nefsimde (kendimde) kuvvet ve itimat göremediğimden ve esasen fevkalâde bir asabiyet gelerek rahatsız olduğumdan memuriyeti hâzıramdan affımı istirham ederim”.
Enver Paşa bunun üzerine Hasan İzzet Paşa ile görüşmek üzere Köprüköy’e dönmüş ve Hasan İzzet Paşa’yı ikna edemediğinden, 3. Ordu kumandanlığını geçici üstlenerek harekatı kendi kumanda etmeye karar vermiştir.
Başka ne yapacaktı?
Peki bu yenilgide vebal kimin?
3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa büyük bir hata yapıyor ve Rusları yenmesine rağmen takip edip son darbeyi vurmak yerine, orduyu 15 km geriye çekiyor. Yani savaşı kazanan taraf kaçan düşmanı kovalayamıyor, geri çekiliyor. Hatta Rusları takip etse Sarıkamış’a ihtiyaç olmazdı. Ruslar Erzurum’a gelmişler, onlarla Köprüköy ve Azap’da savaşıp yeniyor ve Sarıkamış’a çekilmeye zorluyor ama taarruz edip tamamen mağlup etmek yerine geri çekiliyor.
Enver Paşa’nın emirleri yerine getirilseydi Sarıkamış zaferle biterdi. Hava soğuktu bu bir savaş ve nerede, ne zaman ve hangi şartlar altında gerekiyorsa savaşılmak zorunda. Şayet komutanlar Enver Paşa’nın emirlerini yerine getirseydi Sarıkamış zafer ile biterdi. “Rus General Maslovski, (Türkler 23 bin şehit vermiştir diyen) Türk Ordusu, Enver Paşa’nın emirleri doğrultusunda hareket etseydi Sarıkamış düşerdi diye itiraf etmiştir.
Hatta General Michaelevski harekatın bir kuşatma planı olduğunu anlayınca geri çekilme emri vermiştir. Şayet başarılı olunsaydı Kafkaslara kadar önümüz açılıyordu.
Nevzat Kösoğlu (Şehit Enver Paşa) çok güzel yapmıştır: “Komutanlar Enver Paşa’ya ayak uyduramadılar. Plana uymayan bu komutanlar da Enver Paşa hakkında olumsuz propagandayı yapan komutanlardır. Sarıkamış bir vatan müdafaasıdır. Şehit sayısı ile siyaset yapmak alçaklıktır. Çanakkale’de 250 bin şehit verdik. Hiç kimse hesap soruyor mu? Yok.” Herhalde bir savaş kazanılınca ‘şehit’, kaybedilince ‘ölü’ demek çok çirkin.
Ciddi kaynaklar ve Genelkurmay arşivleri hastalıktan ve savaştan ölenler dahil kayıp sayısını 35 bin civarında olarak veriyor. Kazım Karabekir 1921 yılında Enver Paşa’nın yurda dönmesini engellemek için basın yoluyla bir kampanya başlamasını istemiştir. Savaştan sonra bu iftirayı ortaya atanların amacı Enver Paşa’yı küçük düşürüp halk nezdindeki itibarını ve etkisini yok etmektir. Mustafa Kemal Paşa da günün siyasi-askeri hususları nedeniyle bir telgrafla Kazım Karabekir’e olumlu cevap vermiştir. Dolayısı ile düzmece haberler ve yorumlar uçmaya başlamış ve Enver Paşa’nın Bolşevik, dinsiz (Kuran’ı yanından hiç ayırmayan ve her bulduğu fırsatta namaz kılan bir komutan) kadınlara olan zaafı yazılmıştır. Belki de zaman şartları için de gerekliydi.
Kazım Karabekir itiraf etmiştir ki Enver Paşa dönerse olumsuz sonuçlar, iç çatışma gibi riskler olabilirdi. Aynı Kazım Karabekir Balkan Harbi sırasında ‘ordudan atılıp, memleketten ihracı’ divanı harp tarafından verilen kararı Enver Paşa’nın yırtıp atması sayesinde hem kariyerinin, hem de hayatının devam ettiğini itiraf etmiş, Enver Paşa’ya karşı büyük bir sevgi ve hürmetini muhafaza ettiğini belirtmiş ve bütün bunları Paşa’nın geri gelmesi ile, ‘Milli Mücadele’nin akamete uğrama ihtimalini engellemek için yaptığını’ mertçe itiraf etmiştir.
Mareşal Fevzi Çakmak Sarıkamış planının doğru ve zamanlı olduğunu açıkça ifade etmiştir.
İsmet Paşa (İnönü) ‘Enver Paşa, cemiyetimizin kusur saydığı şeylerden aklın almayacağı kadar uzak yaşamış bir insandı’ demiştir” diye konuştu.
Murat Bardakçı iyor ki: "Hafız Hakkı Paşa'nın Sarıkamış Günlüğü" adlı kitabında Hafız Hakkı Paşa'nın kendi yazdığı bir günlükte ise şu yazmaktadır; 'Yarabbi! Bu felâkete ben sebep oldum, yine ben tamir edeceğim'
Bir kesin hakikat ise Rus Ordusu Sarıkamış sayesinde durdurulmuş, ciddi bir zayiat vermiş ve 1916 senesinin sonlarına kadar bölgede bir daha hareket edememiştir. Bazılarına göre Sarıkamış’da herkes donarak öldüğüne göre, Rus zayiatları ve 1,5 sene boyunca doğuda kıpırdayamayacak duruma gelmelerinin sebebi nedir?
Ey okumak ve araştırmaktan üşenen tarih bilmez iftiracılar bilesiniz ki:
“RUS ORDUSU SARIKAMIŞ SAYESİNDE DURDURULDU”
Allah hepsinden razı olsun