Bir yılı aşkın süredir Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan ve milyonlarca insanın ölümü ile devam eden bir virüs ile mücadele ediyoruz.
Hem maddi hem de manevi anlamda ciddi bir sarsıntı yaşıyoruz. Hiç beklemediğimiz bir şekilde kapımızdan içeri giren, hepimizi toplumdan ve sosyal hayattan kopararak evlerimize kapatan bu gözle görünmeyen düşman, aynı zamanda şapkamızı önümüze koyarak içinde bulunduğumuz durumu düşünmeye ve anlamaya zorluyor bizi…
Hazırlıksız yakalanmak deyimi işte tam da böylesi dönemler için dile getirilmiş olmalı…
Birdenbire kendimizi şimdiye kadar filmlerde izlediğimiz felâket senaryolarından birinin içinde oyuncu olarak bulduk. Ne yapacağımızı bilemez halde televizyonlarımızın karşısında yetkililerden bizlere aktarılan bilgileri dinleyip uygulamakla geçiyor zamanımız…
Labirentin içinde, çıkış kapısını arayan şaşkınlar gibi bir o yana bir bu yana koşuşturup duruyoruz.
İşin garip tarafı ortada kurtulacağımız bir kapı da görünmüyor.
Hep birlikte ruh ve beden sağlığımızı koruyabilmek için neler yapmamız gerektiğini araştırıyoruz.
Ama ne yazık ki bireysel çabalarımız pek sonuç vermiyor.
Şaşkınız, çünkü, “Dünya yüzeyinde varacağımız en son bilimsel gelişme bu muydu?” diye düşünmeden edemiyoruz.
İnsanoğlu 21. yüzyılda tıpkı Frankenstein gibi kendini yok etmeye endeksli bir biyolojik virüsü dünyanın başına bela etti. Bilinçli üretilip üretilmediğinden emin değiliz.
Tek bildiğimiz tüm gelecek plânlarımız altüst oldu. Yaşadığımız birçok alışkanlık bir daha kullanıp kullanamayacağımızı bilmeyecek şekilde rafa kalktı.
Dünya nereye gidiyor?
İçinde yaşadığımız çağ, bilgi çağı…
Bilgisayar çağı…
Bu çağda bile bizi tehdit eden bir virüsü yok etmeyi beceremedik. Ne büyük acizlik değil mi?
“Yeni Dünya Düzeni” diye neredeyse yüz yıldır plânlanan ve önümüze bu virüsle birlikte servis edilen değişiklikler, yeni dünyanın eskisinden çok daha farklı olacağına işaret ediyor.
Uzmanlar; bunun bir değişim ve dönüşüm olmadığını, adeta dünyaya bir reset atıldığını, her şeyin yeni baştan düzenleneceğini söylüyor.
Farkında mıyız?
Bilgisayar teknolojisini iyi kullananlar, doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayırarak en kısa zamanda yorumlayanlar, bulundukları çağa tam bir donanımla ayak uydurabilenler yaşayabilecek.
Bu çağ deyim yerindeyse seçici geçirgen bir çağ…
Hem toplumsal hem de bireysel anlamda bu çağa ayak uydurmaya hazır mıyız?
Günlük kısır çekişmeler içinde kendi kendimizi tüketmeyi bir kenara bırakıp da tüm yaşadıklarımıza kuş bakışı bakıp değerlendirebilirsek; bacak kadar bir çocuğun kripto para zinciri ile kasaları nasıl boşalttığını da anlamış olacağız.
Nazan ÖÇALIR
Not: Devam edecek…