Her gün ekranlarda birbirlerine bağırıp çağıran türlü türlü hakaretler savuran siyasetçileri görünce siyaseti; sesi en gür çıkanın, cılız olana karşı hükmetme sanatı olarak algılayanlarımız çıkabilir.
Siyaset; yalan söyleme sanatı değildir.
Siyaset; bağırma sanatı da değildir.
Siyaset; halkı kandırma sanatı hiç değildir.
Siyaset; fikirlerini en güzel şekilde anlatabilme sanatıdır.
Eskiler “hitabet yeteneği” derlerdi.
Şimdilerde “güzel ve etkili konuşma” diyorlar.
Tanık olduğumuz gibi siyaset yapan herkes güzel ve etkili konuşma yeteneğine sahip değil…
İyi konuşamayanlar, halkla iyi iletişim kuramayanlar ya bu işi hiç yapmayacak ya da susarak bir adım geride duracak.
Bu kadar kötü ve anlamsız söz kargaşası insanları hayattan bezdiriyor.
Siyaset; sağlıklı düşünebilme, sorunlar karşısında hızlı fikirler üretebilme, başka fikirleri sabırla dinleyebilme, fikirleri yeni fikirlerle çürütebilme sanatıdır.
Siyaset, öyle sanıldığı gibi korkulacak, kötülenecek ve itilecek bir şey değildir aslında…
Hatta akıllı, fikirli, mantıklı konuşan, sorunları pratik zekâlarıyla çözebilen siyasetçileri dinlemenin tadına doyum olmaz.
Siyasetin bizdeki algısı ne yazık ki siyaset sanatını yerle bir ettiği için nefret edilecek düzeye geldi.
Karşı düşünceye izin vermeden, tek taraflı, yüksek sesli, baskıcı konuşma tarzı, halk üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta…
Siyasetçiler öylesine boş ve anlamsız kavgalar içindeler ki çoğu zaman kime ve neye hizmet ettiklerini unutup içinde yaşadıkları dünyadan kopuk bir tablo çiziyorlar.
Bu halleri ile temsilcisi oldukları halktan çok da uzaklaştıklarının farkında bile değiller…
Yönetme becerisi olmayan, halka adaletli hizmet etme amacı taşımayan, vicdansız siyasetçilerden makam sahibi olsalar da çözüm üretmelerini beklemek hayâl olur.
Asıl olan az konuşup çok iş yapmaktır.
Çalışan ve üreten insanların boş ve anlamsız konuşmaları dinlemeye zamanları yoktur.
Ne demiş Ziya Paşa;
"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde"
Öte yandan takım tutar gibi siyasi parti tutan, düşünmeden, araştırmadan öğrenmeden kendine her aktarılanı papağan gibi tekrarlayan, doğru yanlış demeden her şeyi alkışlayan insanların, siyaset sanatından ne anladığını da sorgulamak gerekir.
Bu açıdan bakıldığında gerçekleri görme yeteneği gelişmemiş insanların, doğru partileri iktidara taşıyacağını söylemek de yanlış olur.
İlke olarak; demokratik rejimlerde siyasi iktidarlar, seçimle işbaşına gelir ve her insanın diğerleriyle eşit tek bir oy hakkı vardır. Ve o oyu kime vereceğine kendi özgür iradesiyle karar verir.
Oysa biz ne siyaseti biliyoruz ne de bizim adımıza hareket ederek karar verecek siyasetçileri seçmeyi…
Yöneten ve yönetilenlerin siyaseti iyi bilmediği bir ortamda nasıl sağlıklı bir gelecek hayali kurulabilir?
Onu da size sormak isterim.
Nazan ÖÇALIR