Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali karşısında dünya dengeleri altüst olurken Türkiye’nin bu durumdan nasıl etkileneceği son günlerin en önemli merak konuları arasında yer alıyor.
Haber kaynaklarının hepsi kendi açısından haber üretip dünya kamuoyunu meşgul ederken tüm gelişmelere Türk gözüyle bakıp değerlendirmek de bizim en önemli konumuz olmalı…
Ukrayna’da başlayan savaş, uzun sürerse Türkiye’yi nasıl etkileyecek? Rusya ile olan ilişkilerimiz bundan sonra nasıl olacak? NATO üyesi bir ülke olarak bizden ne yapmamız beklenecek? İşgalin boyutları artıp Birleşmiş Milletler tarafından savaş kararı ilan edilirse ileride boğazlardan geçiş konusunda ne gibi sorunlarla karşılaşacağız? Ülkelerin aynı zamanda ekonomilerini sarsacak bu gelişmeye ülke olarak hazır mıyız? Uluslararası Hukuk Kurallarını resmen ihlâl ederek Ukrayna’yı işgal eden Rusya ne yapmaya çalışıyor?
İşte bu soruların cevaplarını aramak üzere hafta sonunu Beykoz Türk Ocakları’nın düzenlediği “Ukrayna Krizi ve Yeni Dünya Düzeni” konulu toplantıya katıldık. Toplantının konuşmacısı; Yıldız Teknik Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Okur’du.
Ukrayna’nın tarihi hakkında genel bir bilgi veren Prof. Okur; Rusya’dan önce o topraklarda Türklerin ve Türk devletlerinin izleri vardır dedi. Rusya’nın bu işgali neden gerçekleştirdiğini anlamak için Putin’in “Ruslar ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği Üzerine” başlıklı makalesinin iyi değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekerek, Suriye benzeri uzun süreli bir savaşın sinyallerini işaret etti.
Prof. Dr. Mehmet Akif Okur; İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu denli ağır bir ihlalin gerçekleşmediğinin altını çizerek; 3. Dünya Savaşına giden yolda bu işgalin bir başlangıç mı olduğunu hep birlikte anlamaya ve yorumlamaya çalışıyoruz dedi. Türkiye’nin hemen kuzeyinde gerçekleşecek bir savaşın bir süre sonra Boğazların kullanımını masamıza getireceğini ve Türkiye’yi savaşın içine çekmese bile sürekli savunma durumunda baskı altında tutabileceğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü;
“Ukrayna, Rusya’nın nükleer füzelerinin bulunduğu bir merkezdi. Savunma sanayinde kullanılan çok kıymetli uranyum madenlerinin yer aldığı bir bölgedir. Patlamasıyla tüm dünyanın dikkatini çeken Çernobil Santrali gibi birçok nükleer santral buradadır. Bunları devrederseniz ancak bağımsızlığınızı ilan edebilirsiniz demişlerdi. Bağımsızlıkları bile şartlıdır. Öte yandan Türkiye ile Ukrayna arasında savunma sanayi ile ilgili teknoloji transferleri de dahil olmak üzere büyük ticari ilişkiler söz konusudur. Tüm bunlar dikkate alındığında elbette bu savaşın jeopolitik bir sonucu olacaktır.”
Bu işgalle birlikte büyük bir savaş gerçekleşirse dünya düzeninin eskisinden daha farklı şekil alacağını da öngören Prof. Dr. Mehmet Akif Okur; “Küresel dünyada Rusça konuşan ülkeler, Angla-Sakson ülkeleri (ABD, İngiltere, Kanada vb), Türk devletleri, Asya ve Uzak Doğu ülkeleri gibi yeni gruplar oluşacaktır. Bizler de gerçekçi olarak hangi grup içerisinde yer almamız gerektiğine kendi milli çıkarlarımızı gözeterek yeniden karar vermek durumunda kalırız.” dedi.
Ukrayna-Rusya arasındaki savaşın devamının Türkiye üzerinde baskıyı artıracağını, stratejik olarak zorlayacağını, boğazlar konusunun er geç önümüze geleceğini, Ukrayna ve Rusya ile olan ticari ilişkilerimizin büyük zarar göreceğini, enerji sorunu yaşayabileceğimizi dikkate alarak her türlü olasılığı çok yönlü olarak düşünmeliyiz diyen Okur, Mili Savunmanın böyle durumlarda daha çok önem kazandığına dikkat çekerek; “Yalnızca milli gücümüz bizi ayakta tutacaktır. Bunun bilincinde olarak toplumu yeniden eğitmemiz, olabilecek yeni gerçeklere hazırlamamız gerekir.” dedi.
Olabilecek tüm olumsuz senaryoların bilinci ile Türkiye’nin asıl görevinin barıştan yana bir tavır takınması olduğunun altını da çizen Prof. Dr. Mehmet Akif Okur, Türkiye’nin şu anki politik duruşunun doğru bir tavır olduğunu söyledi.
Bizler de bu bilgiler ışığında gelişmeleri hep birlikte dikkatle izliyoruz. Görüşmelerin başlamış olması biraz umut olsa da halen bir ateşkes olmaması ve insanların panik halinde sığınaklarda yaşamaya çalışması üzüntümüzü artırıyor.
Gönül ister ki; savaşlar olmasın, insanlar ölmesin, sorunlar konuşularak çözümlensin.
Ancak inatlar ve karşılıklı restleşmeler ne yazık ki insanları büyük bir savaşın eşiğine getirdi.
Üzüntülü ve kaygılıyız.
Nazan ÖÇALIR