Öncelikle bizi takip eden kardeşlerimize bu yazının bir siyaset yazısı değil, milli hassasiyet endişesinden doğan bir yazı konusu olduğunu belirtmekte yarar görüyorum. Tabi ki bizim de siyasi görüşüm var 50 küsur yıldır hiç değişmedi ama siyasi partim yok...
‘’ Ana dilde eğitimin serbest olacağı...’’ yönünde ferman buyurmuşlar Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan efendi hazretleri.
Hiç şaşırmadım duyunca. Çünkü gerek Ali Babacan gerekse Gelecek Partisi Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu, her ikisi de aynı familyanın mamülleri.
Yani iktidar zihniyetinin üç aşağı, beş yukarı yan kolları. İsimler farklı olsa da dünya ve temel görüşleri aynı. Ufak nüans farklılıkları kimseyi şaşırtmasın. Bunların ikisine de ve belki de hepsine zerre kadar güvenmem. Bir insanın aslı neyse meşrebi de odur.
Ne demişler? ‘’ Katranı kaynatırsan olur mu şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker..’’ Şimdi burada meşhur atasözünün aslını yazarsam terbiyeme de uymaz, hem de ayıp olur.
Bunlar böyle derken güya iktidar hazırlığı içerisinde olan CHP’nin bazı zihniyet bozuklu vekilleri de; ‘’ Yerel Yönetimlere’’ özerklikten bahsetmektedir. Sayın Ali Babacan da, özerklikten bahsetmeyi ihmal etmiyor!. Sayın Cumhurbaşkanı ise en az 36 defa , Türkiye’deki 36 etnik kökeni sayıp durmuştu bir zamanlar.
Çok şükür son zamanlarda duymuyoruz ama, HDP’den devşirilecek oylara göz diktiği için Türk Milletinin temeline dinamit koymakla eş anlamlı olan ve son derece tehlikeli etnik vurgu söylemlerini duymaktan endişe ettiğimiz de kesin.
Cumhurbaşkanı olmaya hazırlandığını söyleyen Sayın Kılıçdaroğlu’ndan, bölücü ağzı kullanan ve özerklikten bahseden kendi adamlarına bir ikazı olmuş mudur? Ben duymadım. Vatandaş kime güvenecek peki?...
Yarın iş başına geldiklerinde bu zihniyet sahipleri, bu düşünce ve icraatla bize "gelen gideni aratır mı" dedirtecekler?..
Sayın Babacan hazretleri, TBMM tarafından 3 Mart 1924 tarihli ve 430 kanun numarası ile kabul edilmiş Tevhid-i Tedrisat Kanununu bilmiyor mu?
Bilmez olur mu, benden daha iyi biliyor. Eğitimde birliği ve laikliği esas alan, eğitim dilinin Türkçe olduğunu vurgulayan ve kabul eden bir kanundur.
Cumhuriyetin Osmanlı’dan devraldığı eğitim, farklı din, dil ve kültüre dayalı bir kozmopolit bir sistemdi. Tevhid_i Tedrisat Kanununun yasalaşmadan önce, Mektep - Medrese ikiliğinin yanı sıra yabancı devletler tarafından açılan misyonerlik okulları da faaliyetlerini sürdürmekteydi.
Dolayısıyla milli bütünlüğün sağlanması için tüm yurtta uygulanması zorunlu ve ihtiyaç hale gelen ve eğitim dilinin TÜRKÇE OLMASI için çıkarılmış olan bir kanundur.
Anayasamızın, Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi başlıklı, 42 Maddesinin son fıkrasına bakalım:
‘’...Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ANA DİLLERİ OLARAK OKUTULAMAZ VE ÖĞRETİLEMEZ. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir...’’
Ülkemizin bölünmez bütünlüğünden devletin ve milletin çimentosu olan Türkçemizin, Anayasanın 42.maddesi ile güvence altına alınmış resmi dil ve Türkçe eğitiminin yanına, başka dillerle eğitim yapılması istenemez demektedir ve anayasa ile güvence altına alınmıştır... Aksi taktirde milli birlik ve bütünlüğe yapılacak en büyük kötülük bu olacaktır...
Demek ki yukarıda saydıklarımızın ellerine bir fırsat geçtiğinde, ülkemizi FEDERASYONLAŞMAYA götürecek ve yerel yönetimlere özerklik ve ANA DİLDE EĞİTİMİ getirecek düzenlemeler içinde olacaklarının işaretleri görülmektedir.
Peki PKK denilen etnik bölücü terörist örgüt 1984 Eruh baskınından bu yana kendince neyin mücadelesini verdiğini söylemektedir?!..
PKK'nın talepleri olan, ''yerel yönetimlere özerklik ve ana dilde eğitim" verilecekse o zaman vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü binlerce asker, polisimiz ve vatandaşımız bu uğurda ne için şehit olmuşlardır?.. Ne için oluk, oluk mübarek kanlar akıtılmaktadır. Herkes aklını başına denk alsın. Kendine gelsin...
Burası kimsenin zevkine, menfaatlerine , komplekslerine ve etnik kökenlerine göre, istediğini yapabileceği, at koşturacağı çadır devleti değildir. Devlet ve millet sahipsiz de değildir...
Gerek yerel yönetimlere özerklik safsatası gerekse, ana dilde eğitim taahhüdü bu milletin temel bütünlüğüne atılmış dinamittir. İhanet etmekle eş anlamlıdır...
***
Milli hassasiyet taşıyan herkes şunu bilmelidir. Millet olabilmenin ilk ve temel şartı, fertlerin ortak bir milli dile sahip olmalarıdır. Nitekim, Millet olmanın düşüncesi açıklanırken ortaya çıkan tüm görüşlerin hepsinde ‘’ DİL BİRLİĞİ’’ temel unsur olarak görülmektedir.
Tarih boyunca milletlerin nasıl ortaya çıktıklarını araştıran düşünürler, filozoflar mutlaka söze, ‘’ aynı dili konuşan’’ insanlar topluluğundan bahsederler.
Çünkü insan topluluklarının, ‘’ millet’’ halinde ortaya gelmeleri için lüzumlu olan en önemli unsur milli dildir. Milli dil ise milli eğitimle olur. Birbirinden ayrık dillerle milli dil de olmaz, millet denilen toplulukta oluşamaz.
Milli dil olunca ardından, tarih birliği- duygu birliği- ruh birliği – bir amaca ulaşma birliği kendiliğinde oluşur. Bu sebepledir ki, bir milletin tarih içinde devam etmesi, gelişmesi ve yaşayabilmesi için mutlaka milli dilinin varlığını, bütünlüğünü ve canlılığını koruyabilmesine bağlıdır.
Çünkü milletin bütün geçmişi, milli tarihi, milli töreleri, gelenek ve görenekleri O DİLİN İÇİNDE SAKLIDIR. Bir dilin çökmesi, dağılması, milletin dağılması ve tarih sahnesinden silinmesi demektir. Milletleri tek vücut olarak ayakta tutan yegane iskelet o milletin dilidir.
Dilimiz, nesillerimizi birbirine bağlayan ve devamlılığı sağlayan, geçmişi geleceğe bağlayan mazisi tarihin derinliklerinde olan bir zincirin halkalarıdır. Dil yaşadığı müddetçe, devlet istilaya uğrasa bile millet yine ayakta kalır.
Türklüğün düşmanları bu yüzden ilk önce milli dilimizi yok etmeye çalışmaktadırlar.
Milli bütünlüğümüzü koruyan ve var eden Türkçemizin yanına eğitim dili olarak ve ana dil adı altında farklı dillerin eğitim dili olarak alınması çok değil en geç bir nesil sonra Türk milletinin dağılmanın eşiğine getirecek olması kaçınılmaz sonuç olacaktır...
İhtiyar tarih şunu çok açık olarak göstermiştir ki; bir milletin kurmuş olduğu devletler yıkılabilir. Milletlerin vatanları ellerinden çıkmış olabilir.
Eğer dil yaşıyorsa o milletin dağılması da mümkün değildir. 2000 yıl dağınık bir halde yaşayan Yahudi milletini bir araya getiren ve yok olmaktan kurtaran, yeniden devlet kurmalarını sağlayan en önemli unsur dilleri olmuştur.
Anadolu coğrafyası milletler mezarlığıdır. Dillerini kaybettikleri den; ne Sümerler, Akadlar, ne Frikyalılar ne de Lidyalılar gibi hiç bir kavim kalmamıştır. Önce dilleri sonra da kendileri yok olmuşlardır.
Bundan tam 9 yüzyıl önce Divanü Lügaati’t Türk yazarı Kaşgarlı Mahmut, Bağdat’ta Türk dili için şunları söylemiştir. ‘’ Türk dilini öğreniniz, çünkü Türklerin uzun sürecek saltanatları olacaktır.
Siyaset sahnesine soyunanların yanlış adımlar atmaması ve bu gerçekleri bilmesi şarttır...