Dünya üzerinde değer verdiğim ilk beş kişiden biri olan arkadaşımla bir çok ortak noktalarımız olmasından dolayı sosyal medya hesabım üzerinden çok çeşitli paylaşımlar yapmıştık ve yapıyoruz. Son paylaşımız ise 6’lı masadan İyi Partinin ayrılması konusunda gönderdiğim paylaşımlara aşağıdaki paylaşımı da o gönderdi. Bu değer verdiğim kardeşime Pazar günümü feda ederek bazı bilgileri vermeyi bir borç olarak gördüm. Aslında kardeşime özel bir yazı olarak kaleme aldığım bu yazıyı köşe yazımın yayınlanması geciktiği için aynı zamanda bu yazımı bir köşe yazısı olarak düzenledim.
Değerli arkadaşım ve kardeşimin bana yazdığı yazının en önemli kısmı
“….Kendisi aday olmayacağını başbakan olacağını söyledi geriye kim kaldı. İmamoğlu ve yavaş ismini ortaya attı defalarca Kılıçdaroğlu onlar belediye başkanımız görevlerinde kalacaklar. Zaten aday olsalar belediyeler Akp ye geçecek. İmamoğlu’na yapılanlar ortada. Bu isimleri tekrar tekrar ortaya atmak dayatma değil mi? Ben başından beri şüphelerim var diye çevreme söyledim. Bir tanesi de kim finanse etti. Devasa genel merkez hangi parayla yapıldı. 24-yada29 holding destekliyor deniyor. Araştırmak lazım. Teyide muhtaç çok şey var. Şimdi kimi aday gösterecek? Vs. Vs. Kafalar çok karışık”….. şeklindedir.
Bizim cevabımız ise:
Öncelikle ben İyi Partili değilim ve sadece ülkücüyüm. Yanlış gördüğüm şeyleri hem yazarlık yaptığım yerlerdeki köşemde hem de kullandığım sosyal medya hesaplarında dile getiriyorum. Bir çok kere de Akşener ve Partisinin yanlışlarını dile getirdim. Ve getirmeye de devam edeceğim inşallah. Bunu da bir vatandaşlık görevi olarak görüyorum. Siyasi partilerde değil ama ülkücü harekette çok aktif çalışmalar yaptım. Çünkü siyasi partileri hiçbir zaman samimi bulmadım. Bu durumu bir bilgi olarak bildirmiş olduk
O iddiaların çoğu Rahmetli Yazıcıoğlu içinde söylenmişti. Yok Özal MHP’yi bölmek için çok para vermiş. BBP partisinin genel merkezini ve diğer parti teşkilatlarını Özal’ın emriyle Anap yaptırtmış. Halbuki rahmetli başkan Ülkücü Hareketin en düzgün ve en dürüst insanı olduğuna çokça şahit oldum. O ülkücü hareketi bir parti hareketi olarak değil de bir hayat tarzı olarak kabul etmişti. Ama suçlanmaktan kurtulamadı. Ve şu anda bile ülkücü görüşe sahip bir çok kişi Başkan hakkındaki bu görüşü halen muhafaza ediyor.
Bizzat şahit olduğum ve bir çok anlayışta birlikte hareket ettiğim çokça görüşme şansı bulduğum tanıdığım ve onun da beni yakinen tanıdığını bildiğim Muhsin Başkan gibi bir ideal adamı bile bu suçlamadan kurtulamadı. Peki bu iddialar doğru mu? Yanlış. Peki yanlıştan korkan var mı? Yok!
AKP yönetimleri, tam bir despot yönetim ve ülkeyi talan yapma hareketleri karşısında sıradan ülkelerde dahi olması gereken karşı hareket Türkiye de ivme kazanamadı. Sıradan devletlerin insanlarının bile gösterdiği tepkiler gösterilemedi. Kökü ve hali Türk Milliyetçiliği ile bezenmiş MHP ise 1997 yılından beri evrimleşme aşamasına girmiş Türk Milliyetçiliğini bilinmeyen nedenlerden dolayı kafeslenmesine sebebiyet vermiş. Hareketi toparlayıcı değil de parçalayıcı olmuştu. Hatta bu parçalama işlemleri bilinçli bir şekilde Türk Milliyetçiliğinin en samimi hali olan Ülkücü Hareketin yaşayan hafızası ve bel kemiğini teşkil eden kişileri bile hedef alınmaya başlanmıştı. Bir çok ülkücü partiden ihraç edildi. Ülkücüler BBP ve MHP ayrılığından üzüntü duymasına rağmen bunu geçtik te MHP’deki birliği bile bozmaya başladılar. Bunun da ötesinde MHP’yi yönetenler şartların çok uygun olmasına rağmen partiye ivme kazandıracak hiçbir hareket yapmıyorlar. Her seçimde anlamsız bir başarısızlıklar oluyordu. Ve MHP’yi yöneten ve yönettirenler bundan çok ta memnundu. Bir çok samimi ülkücüler bu duruma hayır demek için harekete geçtiler. Bunların arasında menfaat grupları da olabilirdi tabi. Ülkücülerin kahir ekseriyeti bu durumu destekledi. Bizzat Bahçelinin özenle seçtiği kurşun asker niteliğindeki 1200 delegenin bile 900 civarındakisi Bahçeli gitmesi için çalıştılar. Ve Bahçelinin aleyhine bile tavır almıştı. MHP’nin o zamanki menfaatçi kurşun askeri Cemal Enginyurt(Çiko Cemal) AKP’nin desteği ile çevirdiği dümenle bu durumun önüne geçilmesini sağladı. 15 Nisan 2020 tarihinde MHP’de iken TBMM İyi Partili bir vekil AKP’nin aleyhine konuşma yaparken AKP’yi savunup söz atmıştı. Vekil de ona terbiye ölçüsünde karşılık verince onun annesine, çoluk çocuğuna (hatta Allah’ına da küfrettiği iddia edilmişti) küfür etmişti. Millet İttifakını oluşturan partilere demediğini bırakmamıştı. Ki o Cemal tekrar vekil olabilmek için o zaman her fırsatta küfür ettiği Millet İttifakının en sesli savunucusu durumuna geldi.
Ülkücüler MHP ye sokulmadı ve ülkeyi satıp soğana çeviren AKP’nin tavizsiz yedek istetmesi olunmuştu. Geri ne kaldı BBP kaldı. O da AKP ile birlikte olunca Türk Milliyetçiliğinin en aksiyoner, en samimi hali olan ülkücüler nere gidecekti? Artık gidecek yerleri de yoktu. Hareket mensupları yeni bir oluşum için harekete geçtiler. Ve o zaman en popüler ve toplumda da karşılığı olan Akşener’in başkanlığında geniş katılımlı bir parti olan İyi Partiyi kurdular. Tabi aralarında vekil olmak ve bir yerlere gelmek arzusunda olan çıkarcı insanlar elbette vardır. Çünkü dünyada hiçbir toplum, grup ve ya teşkilat tamamıyla homojen olamamıştır. Çekirdek ailede bile bu durum çoğu zaman tezahür edemiyor. Ve parti teşkilatlanma konusunda samimi ülkücülerin çok büyük fedakarlıkları oldu.
Çoğu kişiler de “İyi parti ile ilgili şüphelerinin olduğunu ve partiyi kimin finanse ettiğini dillendirerek, devasa genel merkez hangi parayla donatıldığını” ifade ettiklerini sıkça dile getiriyorlardı. Ve şimdi de aynı iddialar işin esasını bilmeyenler tarafından da dile getirilmektedir. Bu iddialar sıradan, beylik ve her teşkilat, organizasyon için kullanılmış dayanaksız iddialardır. Bu iddialar herkes için kullanılan soyut şeylerdir. Bunlar ana suçlama için değil itibar kaybettirme amacı güdenler tarafından sıkça kullanılır. Bunu çokça dile getirirler ki, kişi toplum nazarında itibarını düşürsün ve güvenilmez olsun. Ve ya en azından var olan enerjisinin çoğunu kendini savunmaya harcasın ve başarılı olmak için proje üretme gücü ve zamanı akamete uğrasın. Yani bu suçlamalar planlı ve programlı olduğu gibi belirli bir hedefe matuf suçlamalardır. Ne yazık ki toplumda insan hak ve hakkaniyetine dikkat eden düzgün insanlar bile bu hileli oyuna aldanıp haksız yere kul hakkına girmektedirler. Yani art niyetliler büyük etki sağlamak için toplumda dürüstlüğü kabul görmüş insanları ikna edilecek en önemli kitle olarak görürler. Çünkü bu kişiler bulundukları mahallerde kanaat önderi hükmünde olduklarından insanların çoğunlukla örnek aldıkları kişilerdir. Bu kişiler ise herkesi kendileri gibi zannettiklerinden her söyleneni doğru kabul ederek ona göre tavır belirleme yanlışına düşüyorlar. Demek ki dürüstlüğü ilke edinmiş insanlar çok daha fazla dikkat etmek zorundadırlar…
Gelelim İyi Partinin genel merkezinin donatılmasına meselesine. İyi Parti kurulurken kurucular arasına Koray Aydın alınmıştı ve teşkilat başkanı yapılmıştı. Ve İyi Partinin genel merkezi olarak onun binası olarak bilenen şimdiki genel merkez binası tutulmuş ve bu binanın bir çok donanımı Koray Aydın tarafından karşılanmıştı. Yani Akşener MHP Genel başkanlık mücadelesinde kendisiyle kıran kırana mücadele eden Koray Aydın’ı babasının hayrına İyi Partiye davet etmemişti. Hem siyasal gücünden hem de maddi imkanlarından faydalanmak için davet etmişti. Ve partinin kurulması için gayret eden bir çok ülkücü iş adamları ilk finans giderlerini karşıladılar. Partinin yeni kurulması ve maddi imkanların biraz kısıtlı olması nedeniyle 18 Haziran 2018 seçimlerinde aday adaylığına müracaat edenlerden daha çok maddi durumu iyi olan kişilerin aday yapılmak zorunda kalındı. İyi Partiden çokça vekilin istifa edip ayrılıp başka partiye geçmesinin en belirgin sebebi maddi imkanlar yetersizliği nedeniyle tercih edilmek zorunda kalınan bu maddi durumu iyi olan kişilerdi…
Genel seçimlerde % 10 luk barajı aşan siyasi partilere her yıl genel bütçeden devlet yardımı yapılır. İyi Parti 24 Haziran seçimlerinde % 9.96 barajında kaldığı için devlet yardımı alamadı. Ancak Siyasi Partiler Kanunu'na sonradan eklenen bir fıkra gereği İYİ Parti'ye, en düşük yardımı alan MHP'nin aldığı yardım tutarına orantılı olarak bütçeden ayrıca para ödendi. Bu da yaklaşık olarak 42 milyon 638 liradır. 31 Mart yerel seçimler nedeniyle İYİ Parti'ye 78.5 milyon lira ödeme yapıldı. Yasal olarak devlet % 3 oy oranını aşan her partiye yardım yapması mevzuatlar gereğidir. Yani yeni kurulan ve toplumda da karşılığı olan bir harekete çoğu insanın destek vermesi de çok normaldir. Çünkü devletin yönetimine talip olan bir yapılaşma içinde olan siyasi harekete ilgi ve alakanın olması çok normaldir. Yani, başta parti kurucularının, sonra ülkücülerin, parti mensuplarının ve devletin yaptığı miktarlarla parti çalışmaları ve çeşitli faaliyetler yapılmıştır. Devletin ve üyelerin yaptığı miktarlar parti harcamalarını ve parti faaliyetlerini karşılayacak miktardadır. Ne olduğu bilinmeyen ve ya çıkarcı holdinklerin yardımına çok ta ihtiyacı olmadığı kanatindeyim.
Bazıları tarafından Akşener’in cumhurbaşkanlığına aday olmayacağı eleştiriliyor. İşin esasını bilmeyen ve sağdan soldan gelen hazır görüşlere rağbet edenlerin bu duyurudaki ikazı anlamaları mümkün değildir. Çünkü Millet İttifakı kurulurken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iki şart koşuyor:
1-Millet ittifakı mensubu partilerin hiç bir genel başkan aday olmayacak...
2- Cumhurbaşkanlığı adayı mutabakatla(çoğunlukla değil herkesin onayı ile) belirlenecek diye çok önemli şart koşuyor.
Bu iki şartın konması üzerine Akşener de bir çok İyi Partilinin tenkit etmesine rağmen Cumhurbaşkanı adayı olmak istemediğini bu ucube sistemden kurtulana kadar parti ve kişisel menfaatlerden uzak durulmasının gerektiğine vurgu yapan açıklama yaptı. Bu ne demekti? Ben milletimin daha rahat ve huzur içinde yaşamasın için kişisel çıkarlarım ve parti çıkarlarımı bir kenara bırakıyorum ve masadakiler de benim gibi bırakmalıdır demektir. Ben başbakan olacağım demekle de, hiç kimse bu ara dönemi fırsat bilerek başka hesaplar içine girmesin. Bizler el ele verip bu cumhurbaşkanlığı sistemini kaldırıp yerine millet iradesinin yansıtıldığı parlamenter sistemi getireceğiz. Ve bu sistemin icraatçı makamı olan başbakanlığı almak için canla başla çalışacağım ve milletime hizmet edeceğim demektir. Siz kabul edin ya da etmeyin bu çok asil ve örnek bir harekettir.
İmamoğlu ve Yavaş isimlerinin ortaya atılması konusundaki çok çeşitli eleştiriler var tabi. Deniliyor ki: Akşener defalarca İmamoğlu ve yavaş ismini ortaya attı. Kılıçdaroğlu “Onlar belediye başkanımız görevlerinde kalacaklar” diye reddetmesine rağmen neden ille de tekrar tekrar ortaya attı ve bunlarda ısrar etti. Bu bir dayatma değil mi? Bu görüş bence demokrasinin bir değer olarak alınmadığı ve yönetim biliminin değersizleştirildiği, öğretilmiş çaresizliğin hakim olduğu toplumlarda çokça uygulama safhası olan verime dönük olmayan bir görüştür. 24 Haziran seçimlerine Millet İttifakı olarak CHP,İyi Parti, Saadet ve Demokrat Parti olarak girildi. Saadet Partisi CHP listesinden, Demokrat Parti ise İyi Parti listesinden aday girdiler. Demokrat Partinin İyi Parti Listelerinden seçime girmesi ise olası AKP,MHP baskısı ile YSK’nın İyi Partinin seçime giremez kararına verilme karşı CHP den grup kuracak millet vekili transferi başarılı olmazsa seçime girme hakkı olan Demokrat Parti ile anlaşarak Demokrat Parti Listelerinden seçime girme anlaşması yaptığı için Demokrat Partiye yaptığı jest idi. Genel seçim bitti. İttifak dağıldı. Herkes kendi partisine döndü. 31 Mart yerel seçimlerinde CHP ile İyi Parti başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere kritik bölgelerde bulunan bazı il ve ilçelerde de ortak liste ile seçime girdiler. Demokrat Parti ve Saadet Partisi tek başlarına seçime girdi. Hatta Balıkesir’de Demokrat Parti alamayacağı gün gibi aşikar olan büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde İyi Partiyle tek liste ile seçime girilseydi İyi Parti Büyükşehir belediye başkanlığını İyi Parti alacaktı…
İyi Parti CHP ittifakı ile Türkiye’nin genelinde 11 büyükşehir ve bir çok il ve ilçe belediye başkanlığını millet ittifakı olarak aldı. Bu durumlarda oyların incelemesi yapıldığında İzmir Büyükşehirde belki İyi Parti desteği olmadan seçilme şansı olurdu ama diğer 10 büyükşehir belediye başkanlığı İyi Partinin desteği ile seçildi. Bunun da ötesinde bir çok il ve ilçe belediyesinin CHP tarafından alınması İyi Partinin verdiği samimi desteği ile alınmıştır. Ama aynı samimi destek İyi Partinin desteklemesine karar verilen bir çok yerlerde ittifak ortağından sandıklara yansımamıştır. İyi Parti CHP ile yaptığı ittifakın bedelini çok ağır bir yenilgi ile ödenmişti. CHP hayalini bile kurmakta zorlandığı başarıyı İyi Parti ittifakı sayesinde kazanmıştı. Bu seçimden, Millet İttifakının CHP ayağı çok karlı çıkmıştı. Yani bu belediyeler ittifak gereği Millet İttifakın belediye başkanları değil miydi? Seçerken Millet İttifakı olan CHP ve İyi Partinin Belediye başkanı da; hüküm verirken neden CHP’nin belediye başkanı oluyor.? Ben böyle istiyorum tavrı ile izah edilebilecek tavır mı bu?
Bir taraftan anayasanın vazgeçilmez görev olarak yüklediği yürütmeyi denetleme görevi olan Ana Muhalefet Partisi genelbaşkanı “Ülkenin geleceği tehlike altında ve ülke satılıyor. İşgale uğruyoruz. Çok daha kötü şeyleri olmasından korkuyoruz” gibi şeyleri hemen hemen her gün millete duyururken diğer taraftan ülkenin mukadderatında millet nazarında kabul görmüş olduğu resmi verilerle görülen kişiler için “Belediye başkanımız görevlerinde kalacaklar” diyerek onların mutlaka alabilecekleri çok etkin makam için önlerinin kesilmesi doğru mu?
Zaten, aday olsalar başkanlıklarını yürüttükleri belediyeler Akp ye geçecek” düşüncesini doğru kabul etmek akla ziyan bir anlayıştır. Adamlar Türkiye’nin bütünü kendi çiftlikleri gibi yönetiyor. Şehirlerden birinin başkanlığını seçime 10 ay kalmasına rağmen AKP geçmesine razı gelmiyorsun. Ama bütün Türkiye’yi eline alarak senin elindeki belediyelerin bile yetkileri kısıtlayıp çalışmaz hale getirecek olan cumhurbaşkanlığı makamının kazanılmasını riske atmayı göze alabiliyorsun. Bunun neresini kim nasıl destekler anlamak mümkün değil! Bunun da ötesinde hepimiz az çok tarih okuyoruz. Bizim meşhur bir Turan Taktiğimiz vardı. Bir mücadele anında güvenle geriye çekilip sağlam istihkamlar sağladıktan sonra çembere alma taktiğimize ne oldu? Mustafa Kemal bin yılı aşkın şehirlerimizi Yunanlıların işgaline bıraktı. Neden bıraktı? Çünkü ordu orada yapılacak bir savaşı kaybedeceği yüzde yüz kesindi. Çünkü daha önce Aslıhanlar, Kütahya ve Eskişehir Savaşları kaybedilmiş. Ordu vurucu ve direnici gücünü kaybetmiş. Tüfekleri ile birlikte asker kaçakları artmış. Orduyu güvenli ve savunulması çok daha elverişli olan Sakarya’nın doğusuna çekerek en azından düşmanın gücüne yakın güce eriştirmek için çalışmalara başladı. Bunu sağlamak için iki çok önemli kanun ve emirler çıkartıldı. Tekalifi Milliye Emirleri yayınlandı ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu en acımasız bir şekilde uygulandı. Yunan ordusu lojistik merkezinden çok uzakta yabancı bir milletin topraklarında o milletin çocuklarının ölüm kalım savaşı yapacağını bir an unutuverdi. Ordumuz düşmana yakın bir güce eriştirildi ve savaşa başlandı. Buna rağmen ilk günlerde başarılı olamadık ama eksikliklerin giderilerek inatçı ve ölümüne diremişle savaşan askerlerin direnmiştir. Çokça asker tüfeği ile kaçmasına rağmen inanan ve hür yaşamanın içerisinde ölüm olsa da şehit olurum diyen cesur insanların gayreti ile kanlı savaşı kazandık. Sakarya Savaşının arkasından 26 Ağustosa düşmana hücumu, 30 Ağustos Zaferi ile taçlandırdık. Eğer ordumuz düşmanın Eskişehir’i işgal etmemesi için onunla savaşmaya başlasaydı; her türlü donanımlı düşman ordusu karşısında imha edilmekten kurtulamayacaktı. Ülkemizin bütünü işgal edilecekti. Bize dayatılan Sevres Antlaşması yürürlüğe girecekti. Sırf Eskişehir değil bütün Türk ve İslam alemi esir olacaktı. Kısa bir süre Eskişehir’i verdik ama; bütün Türkiye ve Türklüğün ve İslam’ın umudu kurtardık...
Gelelim yönetim bilimi ve gerçekleri incelemeye. Dünya alimleri bilginin tanımını tecrübeler birikimi olarak tarif ederler. İcatları yapanlar önce bulduklarının şeylerin doğru olup olmadığına karar vermek için çokça defa deney ve ya gözlem yaparak bunu kayıt altına alırlar. Hiçbir şey rast gele bulunmamıştır. Rastgele fark edilse bile birkaç kere deneye ve ya gözleme tabi tutulur. Eğer yaptığı her deney ve ya gözlem o sonucu veriyorsa rastgele de olsa ona sahip çıkar ve bunu dünyaya duyurur. Çünkü elinde geçmişteki yaptığı deneyler vardır. Haklı ya da haksız nedeni de önemli değil ama bu memlekette CHP ve Kılıçdaroğlu bu milletten şimdiye kadar çok ta onay alamadı. Bu durum en net şekilde aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
2002 2007 2011 2015.1 2015.2 2018
CHP: 19.39 20.88 25.98 24.95 25.32 22.65(CHP+SPile) AKP 34.28 46.58 49.83 40.87 49,50 42.56)
2018 Genel seçimlerinde milleti o zaman tam 16 sene idare etmiş ve her türlü yolsuzluğun meydanlarda açık açık dolaştığı o zamanın seçiminde bile Saadet Partisi ile tek liste halinde seçime giren CHP ve ya Kılıçdaroğlu kendisinin her zaman iki katı yukarda olan sadece AKP ye karşı nasıl kazanacak? Tecrübelerimiz ve bilgi birikimimiz bize kazanamayacağının hemen hemen kesin olacağını bile bile ona gaz veren üç beş gazeteci ve ya partilinin gazıyla aday yapılmasına bırakın bir ülkücüyü, gerçeği görebilen aklı başında sıradan bir insanın bile onay vermesi mümkün mü? Onay verilse bile kazanma riskinin ne kadar az olduğunu görülemiyorsa basireti bağlanmış ve çıkarcı insanların oluşturduğu toplulukta akıllı insanın ne işi var?
CHP ve Kılıçadaroğlu, bu dönemi, yıllarca alınan başarısızlığın rövanşı olarak görerek fırsattan istifade olarak görerek Kılıçdaroğlu’na şanlı bir final ve CHP’yi de birinci parti yaparak ülkeyi yönetme sevdasına düşmesi onlar için Kızılelma olabilir. Ve bu düşünceleri onlar için çok normal bir durum olarak görülebilir. Çünkü bu seçim büyük ihtimalle CHP Kılıçdaroğlu’nun dönemeçteki son seçimidir. Bunu da kendi parti hesapları için kullanmaları onlar için normaldir. Çünkü bun ana kadar hep başarısız olmuşlar. Yine başarısız olurlarsa yıkılmazlar. Ama biz ülkücüler için bu durum farklıdır. Çünkü ülkücü hareket yok olma ile yüz yüzedir. Ülkücüler mutlaka başarılı olmalıdır.
Konuyu şöylece toparlayıp kapatmak istiyorum. Muhalefete yakın anketçilerin yaptıkları anketlerde bile Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın gerisinde görülüyor. Bu durum bir çok anketlerde de böyle.
Birde 6’lı masanın ortaklarının Akşener ve Kılıçdaroğlu hariç diğer 4 ortağını ve seçim stratejilerini tanıyalım. Bunların ilk başta dördü de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşıydı. Hatta Demokrat Parti Genel Başkanı Uysal Kılıçdaroğlu hakkında bir beyanatından sonra Kılıçdaroğlu ile görüşmüştü. Bu görüşmeden sonra yardımcısı Enginyur ile birlikte Kılıçdaroğlu’nun adaylığını ağzından düşürmez oldular. Babacan ben de adayım demişti. Davutoğlu da öyle ve Karamollaoğlu da ilk başta adaylığına karşı idi. Şimdi alınan duyumlara göre bu dört particik masanın patronu olarak Kılıçdaroğlu’nu görmüşlerdir. Bu sebeple cumhurbaşkanlığı seçimleri ve millet vekili seçimlerinde onun partisiyle iç ittifak yaparak toplu olarak CHP listesinden kendi partilerinin vekil adaylarının seçilecek sıralardan aday olabilme tavizleri istediler. ve Cumhurbaşkanlığı sisteminde kendi partilerinin temsil edilebilecek yapılanmada yer isteğinde bulundular. Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı karşısında Akşener olumsuz görüşler ortaya attıkça Kılıçdaroğlu’nun “Ben kemal geliyorum” sevdasının farkına varan bu küsurat partileri de desteklerini ve isteklerini artırdılar. Ülke problemleri için hayatlarını koyan insanların bir çoğunun bulunduğu İyi Partide yapılan durum değerlendirmesinde Kılıçdaroğlu’nun kazanabilmesi çok zor bir ihtimal olarak görüldüğü meydana çıktı. Akşener ise “Bu ucube sisteme bu seçimde son verilemezse bir sonraki seçimde ise; sistem kalıcı hale gelir” diyerek kazanacak adayla seçime gidilmesini konusunu sık sık beyanlarda bulunarak kazanamayacak adayın kabul edilemeyeceğini her fırsatta duyurdu. “Kazanacak aday” anlayışına kim niçin kızar anlamak mümkün değil! Sağlam yol varken, neden tehlikeli olduğu net olarak bilinen bir yola sapılır anlamak mümkün değil!
3 Martta Saadet Partisi Genel Merkezinde yapılan toplantıda Karamollaoğlu aday konusunda konuşalım ve “İlk sözü Gültekin Uysal’a veriyorum” dedi. Uysal “Bizim Demokrat Parti olarak adayımız Kemal Kılıçdaroğludur” dedi. Sonra Babacan, ve Davutoğlu da Kılıçdaroğlu dedi. Karamollaoğlu da bizim de kabulümüzdür dedi. Akşener’e sorunca Akşener de “Bizim anketlerimizde kazanacak aday olarak Mansur Yavaş ve İmamoğlu görülüyor, Kemal Bey değil” dedi. Ve arkasından “Ama isterseniz bir kamuoyu araştırması yapalım ona göre hareket edelim” dedi. Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu bu öneriyi kabul etmedi. Kılıçdaroğlu bu öneriye hiddetlenip ayağa kalkarak 5 parti tarafından kendi adaylığının o gün ortak bir yazılı açıklamayla duyurulmasını talep etti. Akşener de partisine sormadan karar veremeyeceğini beyan etti. Kılıçdaroğlu “Siz imzalamayın o zaman biz imzalarız duyururuz” deyince Akşener de “Ben masadan kalkayım o halde” dedi. Kılıçdaroğlu “Siz bilirsiniz” diye cevap verince Ali Babacan devreye girdi. Babacan aday isminde değil ama adaylık konusunda bir mutabakata varıldığına dair bir metne imza atılsın dedi. İmzalar atıldı.
Ciddi gazetenin konu ile ilgili haberi ise çok daha vahim ve çirkinliği ortaya koyuyor. Anlatım şöyle:
“İŞTE MASADA ÇARK EDEN 4 PARTİ
İyi Parti ile Millet İttifakı arasındaki köprülerin atıldığı son toplantıda ilginç diyaloglar yaşandı. Yüzde 0,3 ile yüzde 1 arasında oy oranı olan dört parti, aslında masaya cumhurbaşkanı adayı için değil, milletvekili kontenjanı için oturdu. Oy oranı karşılığının çok ötesinde milletvekili talep eden dört partinin genel başkanının masaya neden kabul edildikleri kamuoyunda ayrı bir tartışma konusu olurken, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile yaptıkları görüşmenin tam aksi bir tutum sergilediler.
Meral Akşener'in bu partilerin milletvekili taleplerine rezerv koymasının ardından saf değiştiren dört parti, son görüşmede Akşener'i yalnız bıraktılar.
Son toplantıdan önce ittifakta yer alan dört partinin genel başkanındaki hakim görüş, Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday olmaması yönündeydi.
İddiaya göre dört genel başkan, Meral Akşener ile birebir görüşmelerde "Anketler ve sokağın nabzına baktığımızda Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa kazanamıyoruz. Kemal Bey'in aday olmaması için ikna etmemiz gerekiyor" dedi. Meral Akşener de bu görüşmelerden sonra "kazanacak aday" vurgusu yaptı.
MASAYI DAĞITAN TOPLANTI
5+5+20+20 milletvekili talepli dört genel başkan, Millet İttifakı'nın son toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına "Tamam" dedi.
Ardından kamuoyuna altılı masada Meral Akşener'in kadraja girmediği bir fotoğraf karesi servis edildi.
Bu fotoğraf tartışırken, Meral Akşener'in toplantı başladıktan beş dakika sonra katıldığı öne sürüldü.
İddiaya göre Meral Akşener'e daha önce "Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa kazanamıyoruz" diyen dört genel başkan karar değiştirdi.
Yaklaşık yüzde 0,3 oy oranı olmasına rağmen 2018 seçimlerinden Meral Akşener'in kontenjanından Afyonkarahisar Milletvekili olarak Meclis'e giren ve ardından istifa ederek partisine dönen Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, 5 milletvekili talebiyle birlikte ittifak adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nu önerdi.
Bu öneriye 20 milletvekili isteyen Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, yine 20 milletvekili talepli Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve 5 milletvekili hesapları yapan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da destek verdi.
Karara itiraz eden Meral Akşener'e, cevap Kemal Kılıçdaroğlu'ndan geldi: "Siz onaylamıyorsanız biz beş lider ortak mutabakatı imzalar ve açıklama yaparız."
Bu tepkiye karşı ise Meral Akşener, "Kamuoyu yoklaması yapalım" önerisini gündeme getirdi. Akşener'in bu önerisi karşılık bulmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu bu kez "Biz beş parti imza atalım siz sonra bakarsanız" dedi.
Meral Akşener bu sözlere "Aday tam mutabakatla belirlenecek. 6 liderden tek bir isim dahi itiraz etse o kişi aday olamaz, başka isimler konuşulur" diye karşılık verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu ise "Şu an için böyle bir durum yok" diyerek masayı dağıtacak olan süreci ateşledi. Ardından da ortak açıklama metni imzalandı.
Meral Akşener'in "Kıskaca alındık" sözleri de 5 genel başkanın tavrına karşı yapılan tanım olarak açıklandı.
Daha önce de Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı karşısında İyi Partinin büyük çoğunluğunun oy vermeyebileceği sonucuna varılmıştı. Yani Mansur Yavaş’a banko olan oylar Kılıçdaroğlu’nda geçerli değildi. Bir çok konuşmasında partisinde demokrasi anlayışının hakim olduğunu beyan eden Akşener gelinen son noktada Genel İdare Kurulu üyelerinin görüşlerine baş vurmayı demokrasinin gereği olarak gördü. Meral Akşener durumu partisinin GİK toplantısında izah etti. GİK üyelerinin tamamına yakını Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını dayatmasına karşı çıktı ve kabul edilemez buldu. Daha sonra GİK üyelerinin aldığı kararı basın açıklamasıyla Türk Milletine duyurdu.
MHP’nin AKP ile Cumhur İttifakını kurması neticesinde şanlı bir geçmişi olan Ülkücülerin çoğu tanınmaz bir fikir sahipleri haline gelerek ittifaktan önce demediklerini bırakmadıkları AKP ve Erdoğan hayranı oldular. Hatta bazıları Erdoğan’ın tahmin edilemeyecek kadar Turancı olduğunu iddiaya etmeye başladılar. Bazıları da Erdoğan’ın Türkiye için Allahın bir lütfu olduklarını beyan ederek iktidarın ülkeyi getirdikleri bu kötü durumu bile övmeye başladılar. Hatta iktidarın etkisiyle Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza yapılan soykırımı bile görmemeye başladılar. Yani o pırlanta gibi hayatları olan Ülkücülerin çoğu AKP’lileştiler. Bunun sonucunda kendileriyle o büyük mücadele yıllarında sırt sırta veren ve dava arkadaşları dedikleri insanları sırf iktidara destek vermiyor diye hainlikle suçladılar. Ve onlara ayrılıkları kalıcı hale getirebilecek hakaretler ettiler. Bu durum, ülkücü hareketin kahredici dağınıklığının kalıcı belgesi olmamasını diliyoruz…
İyi Partinin CHP ile Millet İttifakının kurması neticesinde ise yine şanlı geçmişine yabancı bir oluşum haline gelmesine kısmen zemin hazırladı. Bir çok ülkücü CHP ve Kılıçdaroğluna hayran oldular. Kılıçdaroğlu, çok dürüst, uyumlu, kabiliyetli, verdiği sözde duran, milleti için her fedakarlığa katlanan, çok demokrat ve örnek alınması gereken bir insan olarak gördüler. Böyle düşünmeyenleri ve yoldan çıkmış hatta hainlikle suçlamışlardır. Bu gruptaki bir çok ülkücü de böyle düşünüyor. Bu ekip te MHP kalarak Cumhur İttifakını desteleyenlerle yollarını kalıcı olarak ayırmanın eşiğine geldiler. Bu durumunda Ülkücü hareketin şanlı geçmişindeki o mükemmel birliğin bozulmamasını diliyoruz…
Rahmetli Türkeş Bey:"Türk Milletine Bizans’tan geçme bir hastalık vardır. Gevşeklik, lâubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele lâf söylemek...
Bu hastalık sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lâzımdır. Bu hastalığı tedavi edemezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi Hareket’te bir saniye daha fazla kalmayınız. Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, her şeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz.
Türk Milletini batıran, Bizans’ı batıran, Osmanlı İmparatorluğunu batıran hastalık budur.".
Biz Ülkücüler olarak, Türk Milletinin bir bireyi olmamız sebebiyle aynı hastalığa kapıldığımız için yabancıları korurken; kendi mensubumuz ve can kardaşlarımız, fikirdaşlarımız olan insanlara çok fazla kusur buluyoruz. Ve bizim hareketimizin insanlarını çokça eleştiriyoruz. Hatta onları acımazsızca suçluyoruz. Diyeceğimiz odur ki çıkarcı olmayan Ülkücülerin liderliğinde ülkenin mukadderatına el atması dileklerimle Rabbim tez zamanda Ülkücülerin tek çatı altında kutsal değerlerinde tek vücut olmalarını sağlasın inşallah. Ülkenin hakkiki ve üretici ülkücülere çok ihtiyacı var...
Sizlere ve bu yazıyı yazmama vesile olan candan arkadaşıma selamlarımla...
Burada katılmadığım hususlar şunlar . Chp adayları belediyeyi kazanırken iyi kazanamadı çünkü chpliler oy vermedi demişsiniz yanlış . Chp li adaylara hdp lilerde oy verdi fakat iyilere hdp liler vermedi . Bunlar hani millet ittifakı belediyeleriydi demişsiniz hayır chp belediyeleri . İyi parti oyunun karşılığı olarak ibb ve abb de genel müdürlükler aldı ve ihale alıyorlar . İhaleci ülkücüler iyiye gecti tek tek isim saymayalım . Şimdi ne olacak meral gidecek heval gelecek . Chp hdp ve 0.5 lik partiler . 2. Tura kaldığında erdoğan düşmanlığının oylarını zaten alırız diyor chp liler . İyi partinin desteğine ihtiyacları yok . Peki sonuc ortalık çok karıştı ben en yine erdoğana vereyim en iyisi :)
Değerli okuyucu ve yorum sahibi kardeşim. Ben yazılarımı birileri bana katılsın diye değil kendimce doğruları yazmaya gayret ediyorum. Yazımda kafadan atma bilgiler yoktur. YSK nın verilerini baz alarak değerlendirmeler yaptım. İyi Partinin tam manasıyla desteklenmemesini ise nereden kanaat getirdiniz sorusunu sormanızı beklerdim. Sormadınız ama ben söyleyeyim. YSK nın 2014 ve 2019 Yerel Seçim verilerini inceledim. 2014 deki AKP,CHP ve MHP oylarının % lerini aldım. 2019 daki seçimlerdeki AKP nin aldığı % lerden 2014 yüzdesini çıkartım. Kalanının da MHP nin 2014 seçimlerdeki % den çıkarttım. Bu oy sadece MHP den İYi Partiye gelen oy olarak kabul ettim. 2014 deki CHP % siyle topladığımda 2019 yerel Seçimlerinde iyi partinin desteklemesine karar verilen o yerdeki İyi Parti % sinin altında olduğunu gördüm... selamlarımla
Yüreğine ve kalemine sağlık. "“Siyaset; kuzuyu yemek için tilkiyle plan yapıp, kurtla birlikte öldürüp, sahibiyle yas tutmaktır.”" diyor Roma Atasözü!